Tabiî şartlar içinde liderlerini kaybeden hareketlerin zamanla tesirinin kırılması, bağlılarının yavaş yavaş fikir ve ahlâk planından uzaklaşarak romantikleşmesi ve neticede tarihe mâl olarak yok olmaları beklenir. Pek çok fikir ve aksiyon hareketi bu akıbeti tatmış, fikir ve aksiyon planında evvelki çapları her ne olursa olsun liderlerinden sonra varlık sebeblerini kaybedip ya dağılmış yahut yok olup gitmişlerdir.
Büyük Doğu-İbda Kendini Dayatıyor
Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun şehadetinden sonra Türkiye ve dünya gündemi ile onun Büyük Doğu-İbda idealine baktığımızda ise bunun tam tersi bir vaziyeti görüyoruz. Kumandan’ın “Şartlar Türkiye’yi tarihî misyonunu üstlenmeye zorluyor!” iddiası, yaşananlar çerçevesinde bakıldığında her geçen gün kendisini daha fazla dayatırken, Türkiye’nin bu misyonun şartlarını yerine getirebilmesinin şartı olarak da Büyük Doğu-İbda her geçen gün kendisini daha fazla dayatıyor.
Kimse Alternatif Üretemiyor
Türkiye’de rejim kurgusunun sakatlığından kaynaklanan sorunların her geçen gün su üstüne çıkmaya başladığı, global planda dengelerin alt üst olduğu, milletlerarası müesseselerin baştan sona iflâs ettiği ve artık bunun bir iddia olmaktan çıkarak adeta resmiyet kazandığı, yeni iletişim vasıtalarının gelişmesi ile beraber dünya çapında emsâlsiz bir devri idrak ediyor oluşumuz, yine tarihte bir örneğine rastlamadığımız şekilde nesiller arasında hasıl olan irtibatsızlık, iktisadî buhran, sosyolojik çözülme, ferdî bunalımlar ve tüm bunlarla beraber dünyayı etkisi altına alan salgın hastalık.
Bakın bugün Filistin meselesinde ortaya çıkan vaziyet bile şimdiye kadar söylediklerimizin ve bundan sonrasının isbatçısı değil mi? Yahudi köpek gibi bir avuç Müslüman’a saldırıyor, sen ne yapabiliyorsun? Herkesin bir şey yapılması gerektiği noktasında hem fikir olduğu bir konuda, ne yapılabileceğine dair hiç kimsenin ortaya hiçbir fikir koyamıyor olması malûm.
Putlar Lâl Oldu
Eşya ve hadiseler planında yaşanan tüm bu gelişmeler karşısında doğudan batıya, kuzeyden güneye dek bütün toprak seviyeli fikirler Lat ve Uzza’nın suretine girip, köhnemiş, pörsümüş çaresizlikleriyle sükûta bürünmüşken, tüm bunlara karşılık olarak bir tek Büyük Doğu-İbda, ruh kökleri İslâm’a bağlı ve her dem diriliğini ve tazeliğini de buradan alan Büyük Doğu-İbda konuşmaktadır, çünkü Kumandan misyonunu yarım bırakmış değil, tamamlamıştır.
Ne demişti Kumandan Adalet Mutlak’a başlıklı konferansında:
- “Hakikate esaretin anlamı şudur; “Mutlak”ta eriştiğin zaman tahditten kalkarsın, kısıntıdan kalkarsın, her şeye muktedirlik gibi bir şey doğar ortaya gerçek hürriyet budur! Biz Müslüman olarak, bir tek bizim “Mutlak”ımız konuşuyor; işte Allah’ın kitabı diyoruz, Allah’ın Resûlü’nün anlayışı diyoruz. Ondan sonra biz de hür irademizle iman olarak buna bağlanıyoruz, ondan sonra da onun doğrulayıcısı oluyoruz, olamıyoruz...”
Eşek Hürriyetinin Çaresizliği
Bak şimdi dünyanın geldiği noktada kendisinin eşek hürriyetine atıflar “hür” olduğunu iddia eden herkes susar ve gelişmeleri teshir etmek için değil de yalnız pozisyon almak için izlerken, bir tek İslâm’a Muhatab Anlayış’ın yenileyicisi, hakikate teslim olmuş Büyük Doğu-İbda konuşuyor. Hani hürdünüz, özgürdünüz?
Bugün idrak etmekte olduğumuz şartlardan kaynaklanan problemlerle alâkalı olarak elinde tek bir çözüm alternatifi olan var mı? Bırakın elinde hazır bir çözüm alternatifi olanı, yalan yanlış da olsa alternatiflik iddiasında bile olan bir tek fikir ve aksiyon hareketi var mı? Hani nerede o rüyalar düzeni kurduğunu iddia eden devletler, onların think tankleri, liberaller, komünistler, kapitalistler?.. Birinci Dünya Savaşı, hadi İkinci Dünya Savaşı’ndan alalım, savaşı kazanan ve hâkimiyetini ilân edenler, aradan geçen 76 senelik zaman zarfında, yaşanmaya değer hayat bahsi ile alâkalı olarak insan ve toplumun meselelerine çözüm getirerek mi ön plana çıktılar, yoksa sorun üreterek mi? Çözüm getirdiklerini iddia ediyorlarsa, ellerini biz tutmuyoruz ya, bizim açımızdan 15. İslâm asrında, sizin açınızdan ise 21. asırda insan ve toplum meselelerini çözün hadi.
Yine Adalet Mutlak’a konferansına dönelim ve hatırlayalım:
- “Şimdi mevzuu şundan ibaret; sen şuraya geldin, senin hiçbir düşmanın da yok, sen buraya nasıl bir şey teklif ediyorsun? Hangi düşünceyi teklif ediyorsun? Şimdi böyle bir durumda kalır kalmaz herkes kendine düşman aramaya başlıyor, çünkü düşman yoksa, kendi de yok gibi bir vaziyette…”
Geçtiğimiz hafta 2021 senesinin ilk üç çeyreğinde sergilediği %18,5’luk büyüme oranı vesilesiyle Çin’i ele almıştık hatırlarsanız. Çin bugün elinde bulundurduğu askerî, iktisadî, demografik ve siyasî güç ile ne yapıyor? Ben size söyleyeyim, Tayvan üzerinden kendisine çatışma arıyor, Amerika ile çatışmanın, hiç olmazsa bir Soğuk Savaş içine girmenin yollarını kolluyor. Peki, niçin? Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’dan iktibasla biraz evvel ifâde ettiğimiz üzere, kendisine ait teklif ettiği bir şeyi olmayanlar, ayakta kalabilmek için çatışmaya mahkûmdurlar da ondan. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yıkıldıktan sonra aynısını Amerika Birleşik Devletleri önce Körfez Savaşı, ardından da Afganistan ve Irak işgalleriyle yapmadı mı? Soğuk Savaş döneminde aynı haltı bir de sahtesinden ABD ile SSCB karşılıklı olarak yemediler mi? Tüm bunların evvelinde Almanya, Hitler döneminde gerçekleştirmiş olduğu kalkınma hamlesini fikrî bir zemin üzerinde tecelli ettiremediği için Nazizm psikolojisine sarılıp, dünyanın geri kalanına savaş ilân etmedi mi?
Yangına Benzin Dökmeye Devam mı?
Üstad Necib Fazıl’ın Ahşap Konak isimli piyesinin sonunda, o konağın teşkil ettiği envai çeşit tezat dünyanın neticesi olarak piyesin kahramanı Recai konağı yakar. Dünyayı da böylesi bir tezâtlar aleminin konağı olarak kabul edecek olursak, bu konağın 100 senedir yandığını ve söndürmek iddiasıyla hadiseye yanaşanların bidonlarında da söndürücü değil de benzinden ispirtoya kadar envaî çeşit yanıcı olduğunu bizzat müşahede etmedik mi? Zaten geldiğimiz noktada biraz evvel de dikkat çektiğimiz üzere bugün kimse herhangi bir şeyi söndürmek iddiasında bile değil.
Suikastın Esas Saiki Çaresizlikleriydi
Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nu şehid edenler, hâkimiyetlerinden buldukları güçle değil, çaresizliklerinden buldukları cesaretle, statükoyu makineye bağlı bile olsa bir nebzecik daha yaşatabilmek ümidiyle bu alçak ve soysuz işi gerçekleştirdiler. Buna karşılık olarak eşya ve hadiselerde meydana gelen gelişmeler onların suratlarına adeta bir tokat gibi indi. Onların hayatta tutmaya çalıştıkları statüko bir bataklığa dönüşüp, bütün bu çevresindekileri içine çekerken, Büyük Doğu-İbda ise adeta bir nilüfer gibi o bataklığın üzerinde bir başına çiçeklenmesini bildi.
Ahir Zamanın Ahiri
İnsan ve toplum ile milletlerarası münasebetleri değerlendirdiğimiz bölümde de ifâde ettiğimiz üzere kıtalar çapında bütün işler sarpa sarmış vaziyette. Bilinen insanlık tarihi boyunca bir eşi ve benzeri olmayan hadiselerin muazzam bir süratle cereyan edişine şahitlik ediyoruz. Büyük Doğu-İbda’dan başka ise insanlığın geleceğine ışık tutmak iddiasında tek bir fikir hareketi bile yok. Hepsi bön bön olanı biteni izlemek ve bundan sonra ne olacağını kestirmeye çalışarak, ancak kendilerine pozisyon aramakla meşguller.
Kumandan’ı şehid edenler, onun şahsında Büyük Doğu-İbda fikrini ve dolayısıyla İslâm’ı da şehid edebileceklerini zannettiler; fakat büyük yanıldılar. Ne kadar çabalasalar da tıpkı bataklıkta debelenenler gibi onlar daha çok batarken, Büyük Doğu-İbda ise Anadolu başta olmak üzere bütün bir İslâm âlemi ve dünya üzerinde güneş gibi yükselmeye devam ediyor. Hele şu kamaşma devresi geçsin de yalnız gözünün feri parlak olanların değil de herkesin görebileceği menzile erişsin.
Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun şehadetinden sonra kıtalar çapında büyük bir süratle meydana gelen hadiselerin izahı noktasında, tasavvufa dair bir incelik olan, “Allah velisi, dünyada iken, kınındaki kılıç gibidir. Ölünce, kınından çıkan kılıç gibi olup, tasarrufu, tesiri kuvvetlenir.” ölçüsünü de hatırlatmadan geçmeyelim.
Allah’ın eşya ve hadiseler üzerindeki “mutlak” ve “devamlı” rolünü inkâr edenler için anlaşılmaz olan bu süreç, biz iman edenler ve Kumandan’ın mektebinde öyle veya böyle dirsek çürütmüşler için ise oldukça tabiî ve sıradan görünmektedir.
Evet, bir daha söyleyecek olursak, kılıç kınından sıyrıldı ve onu şehid edenlerin beklentisinin aksine, amansızca işliyor, kıtalar çapında beklenen inkılab gerçekleşene dek de durmayacak!
Baran Dergisi 748.Sayı