Ankara’daki idareciler, bu saldırının sebebi ve neticelerini elbette masaya yatıracaklardır fakat daha da önemli olan “nasıl yapıldı, oldu?” sorusunun cevapları üzerinde durmaktır.
Sosyal medyaya devlet aygıtı tarafından tatbik edilen “bant daraltılması”nı çiğneyip geçmek istemediğim ve sadece web haber siteleri ile televizyon kanallarına kaldığımdan, bugün TUSAŞ’a yapılan saldırı hakkında “resmî beyanlar” haricinde bir bilgi sahibi değilim ve değiliz.
Yazının yayınlanma zamanı hariç, 15:30 civarında gercekleşen hadisenin üzerinden altı saat geçmiş, 21:45, “kahrolsun teröristler” ibareleri ve “zaafiyetin olmadığı” dışında hiçbir şey konuşulmuyor.
Devlet denilen aygıtın büyük bir becerisidir bu, öncelikle tebrik etmek gerekiyor.
Hadisenin üstünden 15 dakika geçtikten sonra TUSAŞ’ın kamera kayıtlarından saldırganların videolarını ve görüntülerini “sızdıranlara” ve bunları da hükümet yanlısı medya eliyle servis ettirenlere engel olunamaması ise ayrı mesele!
Saldırının üstünden altı saat geçmiş olmasına rağmen, saat 21 civarında şehir hastanesinde yaralı ziyareti sonrasında açıklama yapan içişleri bakanı Ali Yerlikaya, “iki saldırgan” olduğunu, kimlik ve örgüt belirleme çalışmasının devam ettiğini açıklamıştı.
Hadiseyi soruşturan kurumun başındaki bakan beyin bu beyanlarından önce, saldırıyı PKK’nın yaptığı Habertürk idarecileri tarafından açıklanmıştı. Aynı anda da savunma bakanı Yaşar Güler de konuşmuş, “PKK” demişti.
Ali Yerlikaya da, “bize de stil olarak pkk gibi geliyor ama kesinleştirmemiz gerekiyor” diyerek bunlara da açıklık getirdi.
Basına sızan görüntülerde, biri kadın iki erkek üç saldırgan var gibi olmasına rağmen iki kişi olduğunun söylenmesi elbette önemli. Yanlış görmüşüz.
Bunun yanında, dünkü “Bahçeli açılımı”nın hemen ertesinde yapılan saldırıyı, içişleri bakanı temkinli dururken, PKK’ya angaje etmek de kolaycılık değil midir?
Nihayetinde belki PKK üstlenecek veya kimlikler doğrulandıktan sonra onun yaptığı anlaşılacaktır fakat, “niye yapsın?” suali çok daha “anlamlı” olmayacak mıdır?
Suriye “alanında” sadece PKK yok. Herne kadar YPG de PKK ise de, aralarında fark olduğu, YPG’nin bu saldırıyı gerçekleştiren olması durumunda işin arkasından başka irtibatların çıkabileceği de belli değil midir?
Veya özellikle siyah elbiseli erkek saldırganın “tipi” sebebiyle DHKP-C veya MLKP örgütlerinin saldırıyla bağlantısı ortaya çıkarsa, oradan da Muhaberat, Esad bağlantısı ortaya çıkarsa, kimler üzülür?!
Görüldüğü gibi, -belki de öyledir- PKK demek işin kolay kısmı! Şayet PKK ise sorumlu örgüt, bunun kendi içlerinde de tartışma ve “tasfiye” süreci başlatması da mümkündür üstelik.
Önemli devlet kurumlarının emniyet zaafiyeti de bir büyük sorun olarak herhalde ortadadır.
TUSAŞ gibi bir kurumun emniyet sahasının otoyolun hemen kenarından direkt başlaması, arka binalara hemen ulaşılabilir olunması, oturulup tekrar düşünülecek meseledir galiba.
Saldırganların oraya kadar gelebilmeleri ise, epey düşünülecek meseledir. İstihbarat sağlamlığı, engelledikleriyle değil engelleyemedikleri ile ölçülür.
Sıradan bir kuruma, mesela vergi dairesi, hatta adliye binası değil hedeflenen yer, Türkiye’nin “hava araçları planlama” yeri!
Orduyla korunması gereken yerde, iki saatten fazla saldırı sürüyorsa, bunun sorumluluğunun sırtına yükleneceği birileri olmalı gibi.
Dediğim gibi, çok fazla “karartma” olduğu için, muhtemelen bu saldırının “n’idüğünü ve zaafiyetlerini” öğrenmemiz mümkün olmayacaktır; ortaya çıkan “resim” de yeterli olacaktır tabii akıl yürütmeler için.
Ankara’daki idareciler, bu saldırının sebebi ve neticelerini elbette masaya yatıracaklardır fakat daha da önemli olan “nasıl yapıldı, oldu?” sorusunun cevapları üzerinde durmaktır.