Kişinin namazına değil, para ile ilişkisine bakın, mealindeki Hadis malûm.
AKP’nin namazı niyazı kendisinin olsun! Hatta CHP’nin rejim meselesi haline çevirdiği türban meselesini de bir kenara bırakalım! Yani bazı AKP’lilerin ve de Abdullah Gül’ün eşinin türbanlı oluşunu bir kenara bırakıp, Hadis’in işaret ettiği kişinin dinarlarla, dirhemlerle alışverişine bakalım! Çünkü samimiyetin ölçüsü insanın para ile ilişkisidir.
IMF ve Dünya Bankasına teslim olmuş, yabancı ve Yahudi sermayeye ülkemizi peşkeş çekmiş ve siyasî iktidarı için bunların güdümünden çıkmayarak ülkemizi hepten borç batağına sokmuş AKP’nin samimiyetini, namazı-niyazıyla, hanımlarının başörtüsüyle değil, bunlarla ölçelim!
Türban tartışmalarının alevlendiği bu hengamede şöyle bir suali sormadan edemeyeceğim: Acaba AKP, Amerika’dan onay aldı da türbanı serbest bırakmaya kolları sıvadı? Hem de bunu İspanya’da “Medeniyetler İttifakı” hain planının toplantısında iken açıklıyor?
Biliyorsunuz, Amerika’nın türbanla ve “şeklî” İslâmi emirlerle bir problemi yoktur. Yeter ki yönetimler Amerikan siyasetinin ve menfaatinin güdümünde olsun! Arap şeyhleri buna misal, Suudi Arabistan’daki “şeklî” şeriatta buna misal. Abdullah Gül’ün adaylığını ABD’nin desteklemesi ve eşi türbanlı alnı secdeli Tayip Erdoğan buna misal.
Allah Kur’an’ında, “Mallarınızla ve canlarınızla cihad edin” emriyle paramızı nasıl kullanacağımızı gösterirken, Allah Resûlü de kişinin parayla ilişkisinin namazından niyazından daha önemli olduğunu belirtirken, dünün sözde Amerikan karşıtı, bugünün özde Amerikancısı Tayip Erdoğan’ın alnı secdeli, eşi başörtülü olması şu sözlerinin yanında bir şey ifade etmez:
“Sermayenin dini imanı olmaz. Arap sermayesi, Yahudi sermayesi fark etmez. Öpüp başıma koyarım!”
Türban mevzuunda başı örtülü AKP’lilerin mağduriyeti başka bir dava. AKP’nin  ülkemizin kaynaklarını babalar gibi satması ve bizi borç batağına batırması ayrı dava. Hatırlarsanız Erbakan Hoca, kapitalist ülkelere karşı oluşturduğu D-8 projesinden dolayı Amerika ve Avrupa tarafından iktidardan uzaklaştırılmıştı.
Anlaşılan Tayip Erdoğan bütün bunlardan çok iyi dersler çıkarmış ve tamamen Amerika’ya teslim olmuş. Hem de Amerika, dünyanın her tarafında zora girerken, Güney Amerika’yı kaybederken, Afganistan’da tutunamazken, Irak’ta batağa saplanmışken bu Amerikan köpekliği hiç mi hiç affedilir ve mazur görülür bir şey değildir.
Fettoşla kol kola Amerikanın cehennem ateşine odun taşımakla meşgul Tayip Erdoğan ve onun şürekâsı. Tıpkı Ebu Lehebler gibi… Amerika’ya karşı Türkiye’nin durabileceğini ve kendi menfaatlerinin peşinde koşabileceğini söyledi diye Zaman gazetesinden atılan Tamer Korkmaz, Yeni Şafak’ta aynı görüşlerini dillendiriyor. AKP’li olmasından dolayı Yeni Şafak’ın bu çelişkiyi nasıl izah ettiği ayrı bir dava. Başka bir İslâmcı bilinen medyanın, Amerikan karşıtı yayın yaparken AKP yandaşı olması da enteresan. İran yanlısı olması da hepten enteresan. Gerçi Şehid Saddam Hüseyin’e karşı Amerika ile İran birleşmişti. İran’ın tarih boyunca Osmanlı batı ile savaşırken Vatikan’la ittifak içinde olduğu bilinen bir gerçek. Bizdeki İrancıların, Sünnî olduğu için Saddam Hüseyin’e düşmanlıkları, onların tıynetindeki takiyyecilik ve mutacılık gereğidir. İrancı ve mutacı yazarlar için, İBDA ve Saddam Hüseyin turnusol kağıdıdır. “Eski mücahitler, oldu şimdi müteahhit!” deyişi malûm.
“Allah, Allah!” coşkusuyla seçim kazanıp, Ankara’ya varınca “Allah Allah, demek işler böyle yürüyormuş!” hayretine avdet eden AKP’li riyakârlar da malûm.
Dini imanı sermaye olup, onu da Amerika ve Yahudi’nin kuyruğuna bağlayan, “dolar dini”nden olanların baş örneği Tayip Erdoğan’dır, İmam-Hatip’lilerin yüzkarası olarak.
Amerika ve Batıdan aldığı paralarla bütün Türkî Cumhuriyetlerini ve Amerikan kuklası Afrika ülkelerini okullarla donatan ve İngiltere’nin himayesinde sempozyumlar yapan CIA korumasındaki Fethullah Gülen’in, terörist başı, bebek katili Amerika ve İsrail’i hiç kınadığını duydunuz mu? AKP ve Tayip Erdoğan’ı da eleştirdiklerini duymadık. Ama cihad eden Müslümanlara “terörist” demekte pek mahirler! 11 Eylül saldırılarından sonra Amerika’da Müslümanlar baskı görürken, hocaefendi(!) lakâplı Fethullah Gülen’in bırakın baskı görmeyi himaye görmesi neyle açıklanabilir? AKP, özelleştirmelerle ülkenin kaynaklarını satarken, elde ettiği gelirlerle de yabancılara borçları ödemekte ve geri kalan para ile de halka hizmet vermekte. Sağlık hizmetleri, şu-bu gibi hizmetlerin altında “sosyal devlet” anlayışı yatmamakta, AKP’nin kapitalizme sibop görevi görme amacı yatmaktadır. Hatta bunlar da dış destekli olmakta, “sosyal patlamaları” önleme amaçlı yatırımlar dışardan öngörülmektedir.
AKP’nin sosyal projeleri her ne kadar faydalı olsa da, kazanla aldığını kepçe ile vermekte ve bunu da “kimsesizlerin kimi” olmak maksadıyla yapmamaktadır.
Yazımızı sonlandırırken, Hürriyet’ten Yılmaz Özdil’in sütununda eleştirdiği, AKP’nin ise memnun olduğu şu tabloya ne demeli?
“Al sana istikrar!
 4 milyon kişi işsiz.
 24 milyon kişi yoksul.
 40 milyon kişi borçlu
Netice?
Haftada…
2 milyon kişi piyango bileti alıyor.
3 milyon kişi iddaa…
6 milyon kişi loto oynuyor.
Yılda… 390 gün at yarışı var!
Evet, 365 değil, 390.
Çünkü dıgıdıktan baht arayanlara yıl yetmiyor, bazı günler iki seans koşuluyor.”    


Baran Dergisi 55. Sayı