Sözün başı; Her ne kadar zihinlerde unutulmaya başladıysa da, gazete ve tv arşivleri, kitaplar ve kamu kaynakları olduğu gibi duruyor. Kim ne dedi, ne yaptı? Kim kimlerle hangi haltı karıştırdı vs. hepsi belli? Gerçekten kaçış yok anlayacağınız.
Diğer taraftan, 28 Şubat'ın bilfiil savunucusu olup, darbecilere iltifat üstüne iltifat yağdıran kimileri de birden 28 mağduru olup çıkmış. Bir mahzun, bir ağlamaklı ki, sanırsınız 28 Şubat bunu devirmek için yapılmış. Olan bitenin dehşetini ve hadiseler boyu yaşanan iğrençliği birazdan gözler önüne sereceğiz. Önce hakikati artık herkese açık olan peşin fikrimizi söyleyelim; Gülen Cemaati olarak bilinen ve bir türlü kendilerine isim tutturamayıp, kırk yumak çeviren “Ilıman İslam Projesi” ürünü cemaatin ileri gelenleri 28 Şubat'ta baş aktördü. Müslümanların tepkisini dindirmek, Müslümanların zihinlerini iğdiş etmek, Müslümanlar üzerine darbeci korkusu yaymak, direnen Müslümanları kötülemek, aşağılamak ve Laik Batıcı darbecileri sevimli ve kurtarıcı olarak göstermek gibi açık ve gizli stratejik vazifeleri vardı. Hatta bunların bir kısmını bu taifenin kendileri “hizmet” olarak benimsemişlerdi. Zaman gazetesinin o iğrenç manşetleri ve ara haberleri unutulmuş değil ve arşivler henüz kaybolmuş da değil. Her şey açık ve net. Binlerce Müslüman çeşitli sebeblerle -ki bunların birçoğu aylar sonra beraat ederek serbest kalıyorlardı- işkencehanelere çekildiğinde, gözaltılarda kaybettirilmeye çalışıldığında bu "Zamane" avanesi, Müslümanları terörist olarak lanse etmekle kalmıyor, evlerinde Porno cd bulundu, şu kadarı uyuşturucu bağımlısı, kadınları şöyle gibi inanılmaz iftiralar atıyordu. Hatta siyasî olarak bugün çark ettikleri bir çok “melanet” sözleri o gün hiç çekinmeden söylüyorlardı.
Hürriyet gazetesinin 28 Şubat manşetleri çarşaf çarşaf sergilenirken 'ne hikmetse' unutulan bir tanesi... Bu manşet Fethullah Gülen'in Refah-yol Hükümetine yönelik sözlerini içeriyor. Fethullah Gülen o dönemde katıldığı tv programında Refahyol Hükümeti'nin emanete sahip çıkamadığını, bu sebeple istifa etmesi gerektiğini söylüyordu. Kanal D'de yayımlanan programdan sonra Darbeci Yahudisever Gülen'in sözleri Hürriyet gazetesinde " Beceremediniz, artık bırakın" çağrısıyla manşet oluyordu.
Bu taifenin genel bir ahlakı var; bir şeyi söylemek ve yapmak risk olmaktan çıktığı zaman onu kendileri de yüksek sesle söyleyerek, sanki “onlar mücadele etmişte bu sonuç o sebeble ortaya çıkmış” algısı oluşturarak verimin kendi hanelerine yazılmasına gayret etmek. Bu açıdan inanılmaz sinsi ve haindirler.
Bakın bu taifenin başı Fethullah Gülen 28 Şubat sürecini nasıl değerlendirmişti? Gülen 29 Mart 1997'de Samanyolu TV'de yaptığı konuşmada ''Asker Anayasal yetkisini kullandı'' diyordu. Fethullah Gülen, 28 Şubat sonrasında Necmettin Erbakan'ı sert şekilde eleştirenler arasında yer almış ve silahlı kuvvetlerin müdahalesini demokratik bulduğunu ifade etmişti. Gülen aynı programda silahlı kuvvetleri muhtıra vermekle eleştirenlere seslenerek, "Asker demokratik yollarla sorunların çözümünü istedi" demişti.
Aynı Fethullah Gülen, 16 Nisan 1997'de Kanal D'den Yalçın Doğan'a verdiği röportajda ise askerlerin anayasanın kendilerine verdiği yetkiyi kullandıklarını belirtmişti: "Askerlerimiz bir yönüyle yaptıkları bazı şeylerden ötürü bazı çevrelerce, belki antidemokratik davranıyor sayılabilirler. Ama onlar konumlarının gereğini anayasanın kendilerine verdiği şeyleri yerine getiriyorlar. Hatta dahası, ben zannediyorum, onlar, bazı sivil kesimlerden daha demokrat."
Aynı programdan “Şimdi Türkiye’yi idare edenler, ekonomi ve anarşi konusunda ve dış politikada başarılı olsalar da, muhalefetle iyi geçinmeyi becerememişlerdir. Dini, şov malzemesine çevirip istismar etmişler ve ülkeyi gerilime sürüklemişlerdir.
Türkiye’de Kâhtı Rical (yetişmiş ve yetenekli yönetici) kıtlığı çekilmektedir. Bu hükümet derhal bırakıp gitmelidir... Şeriat Kur’an’da sadece bir yerde geçmektedir. Şeriatın % 95’ni oluşturan iman, ibadet ve şahsi muamelat kısımlarını bugün Türkiye’de tatbikini engelleyen bir durum yoktur. Geri kalan %4-5 kadarı da hukuk kısmıdır ki bu sadece idarecileri ilgilendirir. Fertle alakalı değildir...
Kesintisiz 8 yıllık eğitim zannedildiği gibi bir tehlike değildir. İsteyen ortaokuldan sonra da İmam Hatip'e gidebilir. Bu girişim şer gibi görünse de ileride belki de hayırlara vesiledir. Sadece Erbakan’ın Başbakanlığı döneminde tek bir İmam Hatip açılmamıştır. Bu bir nasip meselesidir. Diğer bütün başbakanların döneminde açılmıştır. Şu anda İmam Hatip’lerde ihtiyacın çok üzerinde bir yığılma görülmektedir. Bu ihtiyaç fazlası farklı merkezlere yönelerek rejim için tehlike arz edebilir. Rejimi korumakla görevli kurumların haklı hassasiyeti de bu yüzdendir. Cumhuriyet ve laiklik şimdiye kadar hiçbir dönemde bu denli tehlikeye girmediği için, onu korumakla görevli kesimler, haklı olarak sesini yükseltmektedir.
Millî Güvenlik Kurulu bir anayasal kurumdur ve kendi içtihatları gereği ülke ve rejim için tehdit ve tehlike gördükleri hususlarda tedbir ve teklif getirmeleri elbette sorumlulukları gereğidir ve bu içtihatları yanlış bile olsa kendilerine sevap getirir. Bu konuda daha çok söylenecek söz vardır. Ama toplumun bazı kesimleri bunları hazmetmeye henüz hazır değildir.”
28 Şubat süreci olarak bilinen ve bugünün dindar kesiminin çok ciddi zararlar gördüğü iddia edilen, İmam Hatip Liselerinin kapanma noktasına getirildiği, ilim meclislerinin sürekli ve düzenli olarak yapılan baskınlarla oluşturulan psikolojik baskılar neticesinde büyük ölçüde dağıtıldığı, bir çok vakıf ve derneğin lağvedildiği, insanların fişlendiği bu ortamda Fethullah Gülen 28 Şubat darbecilerine adeta alkış tutmuştur. 28 Şubat sürecinde Avustralya’da vefat eden Mahmut Esat Coşan cemaati ciddi zararlar görmüş adeta dağılma noktasına gelmişti. Milli Gençlik Vakfı’nın bütün mal varlıklarına el konulmuş ve halen bile iadesi yapılmamıştır. Yine Menzil grubuna yakınlığı bilinen ne kadar vakıf dernek ya da ticari faaliyeti olan firma varsa adeta hallaç pamuğu gibi savrulmuştu. Binlerce İBDA’cı müslüman işkencelerden geçirilmiş, fakat yine de İslâm davasından, zerre taviz vermemişlerdi. Bu sebebtendir ki, hali hazırda yüzlercesi yıllardır zindanda esir tutulmaktadır. O dönem dinî hizmetlerde bulunan ne kadar cemaat meşrep vs. var ise ciddi zararlar görmüş ve süreçten ya dağılarak ya da ciddi zararlar görüp madden ve manen küçülerek çıkarken Fethullah Gülen Cemaati aynı süreçten ne hikmetse güçlenerek çıkmıştır. Nihayetinde Gülen cemaatinin en çok güç kazandığı dönemlerin 12 Eylül ve 28 Şubat olduğu herkesin malumu. Sebebi basit: Müslümanlardan değil darbecilerden yana taraf olmuşlardır. Müminlerden yana değil kafirlerden yana tavır almışlardır; Mavi Marmara gibi, Filistin gibi, Afganistan gibi, Irak gibi...
28 Şubat Tarafgirliğine Misaller;
•Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan'ı ve Refah Yol Hükümetini istifaya davet etmiştir.
•Yine Fethullah Gülen; Başörtüsüne fürüattaki bir meseledir demiş,bir milyon kişinin başörtüsüne özgürlük “elele” eylemi düzenlediği bir zamanda “okul mu başörtüsü mü derseniz okulu tercih ederim” mealinde açıklamalar yapmıştır.
•Aynı Fethullah Gülen Çevik Bir'e yazdığı bir mektupla 28 Şubat'ı ve bu sürecin egemenlerini öven sözler sarfetmiştir: "Genel Kurmayımızın çok değerli İkinci Başkanı (yalakalığın ilk cümlesi), Sayın Komutanım" (bu da ikinci cümlesi) böyle başladığı mektubunu şu ifadelerle bitiriyor; "Türkiye Cumhuriyeti'ni koruma ve kollama vazifesini deruhte etmiş şanlı ve kahraman ordumuzun seçkin ve şerefli bir mensubu ve Genel Kurmayımızın İkinci Başkanı olarak, ne zaman, nerede ve ne şekilde arzu buyurursanız bu okulları şereflendirebilir ve her türlü teftişi yapabilirsiniz. Böyle bir mektupla kıymetli vakitlerinizi işgal etme sû-i edebinde bulunduğum için tekrar özür diler, yeni yılda sıhhat ve afiyet dileklerimle birlikte, en derin saygılarımın kabûlünü arzederim efendim." Çevik Bir'den bahsediyor okulları şereflendirsin diye.
•Fethullah Gülen 28 Şubat’ı "coşkuyla" karşılarken cemaatin yayın organı Zaman Gazetesi de Erbakan’ın başbakanlığındaki Refah-Yol hükümetinin devrilmesinden sonra kurulan hükümeti selamlıyordu. Bugün 28 Şubat karşıtlığını manşetlerinden düşürmeyen Zaman Gazetesi’nin 1 Temmuz 1997 tarihli manşeti “Hayırlı Olsun” idi.
•Mehmet Gündem’in Fetullah Gülen ile yaptığı röportajda; Fetullah, Kenan Evren için şu ifadeleri söylemekten haya etmiyor ve 12 Eylül’ün işkencecisi ve katili hakkında inanılmaz iltifatlarda bulunarak, yıllar sonra bile tarafını göstermekten çekinmiyordu. “Evren Paşa demokrasinin kesintiye uğraması ve daha pek çok açıdan tenkit edildi. Ama seçmeli din derslerini mecburi yapmakla yararlı bir iş yapmıştır. Gençlerin çoğu onun bu icraatı vesilesiyle din eğitiminden nasiplerini almışlardır. Bu iş kanaatimce öyle büyüktür ki -doğrusunu Allah bilir- hiçbir sevabı olmasa bile bu icraatı ona yetebilir, ahirette kurtuluşuna vesile olabilir, cennete de gidebilir.” (M.Gündem, Fetullah Gülen’le 11 Gün)
•Onursal başkanı Fetullah Gülen olan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı 25 Aralık 1998 tarihinde İstanbul Hilton Oteli'nde "Ulusal Uzlaşma Teşvik Ödülleri" vermişti. O dönem Cumhurbaşkanı olan Mason Süleyman Demirel'e de şükran plâketi verildi. Demirel plâketini Fetullah Hoca'nın elinden almış ve Fetullah’la birlikte birbirlerini şöyle pışpışlamışlardı. Gülen, "Günümüzün en büyük devlet adamı, Sayın cumhurbaşkanımıza, gönüllerimizin derinliklerinden kopup gelen en samimi duygularımızı sunmayı isterdim. Ben sözü söz sultanına bırakıyorum" dedi. Süleyman Demirel ise; "Sayın Gülen'e fevkalade veciz sözlerinden dolayı teşekkür ediyorum. Bu geceyi tertip edenleri tebrik ediyorum. Bir buçuk saat içinde anlamlı anlar yaşadık. İbretli ders dolu bir geceydi. Bu tören gerçekten çok öğretici olmuştur...
•Hocaefendi 28 Şubat toplantısına katılan komutanlar için bakın ne diyor: “Mesela şimdi onlar da şöyle düşünüyorlarsa.. biz burada milli güvenlik.. milletimizin güvenliğini şayet koruma mevkiinde bulunuyorsak... ister gerçekten öyle olsun.. ister bizim içtihatlarımıza, algılamalarımıza göre.. şu gelişmelerde rejim için şayet bir tehlike ise.. bizim sorumluluğumuz altındadır, bunlara müdahale etmek.. Müdahale etmediğimiz zaman tarih önünde suçlu oluruz, mülahazasıyla hareket ediliyorsa.. meseleyi böyle algılıyorsa.. bana göre onlar masumdurlar. Eğer işin içinde bir hata varsa bu içtihat hatasıdır. Hatta fakihlerin mülahazasıyla da yaklaşılabilir, içtihattaki hatalar bir sevap kazandırır, isabet olursa iki sevap kazandırır mülahazası.”
28 Şubat Terörünün Müslümanlar üzerinde işkenceye döndüğü bir dönemde, 1997’de “verimli işçi statüsü”nü sağlamlaştırmak için ABD’ye giden Gülen, Ulusal İstihbarat Konseyi’nin eski Başkan Yardımcısı CIA ajanı Graham Fuller’in aracılığı ile Amerikan Merkezi İstihbarat Örgütü’nün (CIA) Ortadoğu Masası şefi ile gizlice görüşmeler gerçekleştirdi. Graham Fuller uzun zamandır F.Gülen ile yakın ilişki içerindeydi. Bugün cemaat üzerinde Graham Fuller’in etkisi önemli çaptadır. Yazdığı eserlerin birçoklarında ise Gülen hareketinin bir numaralı destekçisi olmuş ve sırf bu sebeble ‘Yeni Türkiye Cumhuriyeti’ adlı FG projesini belirginleştiren eser yazmıştır. Tabii sadece Graham Fuller değildi Fetullah’ı (FG) pazarlayan ve önünü açan. Mark Parris gibi Gülen’in, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nin Yakın Doğu ve Güney Asya Bölümü sorumlusu ve eski ABD büyük elçisi de vardır. Bu ismi Süleyman Demirel’i Fetullah Gülen ekibi tarafından organize edilen Hoşgörü ve Diyalog ödülü töreninden, Süleyman Demirel’i Fetullah Gülen’in elinden Şükran Plaketi almaya ikna eden adam olarak hatırlarsınız. Bir başka isim; ABD’nin önde gelen think-tank kuruluşu Carnegie Vakfı’nın eski Başkanı ve ABD’nin en faal gruplarından Yahudi Lobisi’nin de önde gelen isimlerinden Abramowitz.
11 Haziran 1997’de ABD’de önemli bir Musevi örgüt olan ADL başkanı Abraham Foxman ile görüştü. Bu görüşmeden sonra ADL başkanı Foxman, Kardinal John O’Conner ile Fetullahı bir araya getirip görüştürdü. 1998 yılı Ocak ayına denk gelen Ramazan Ayı’nda Alarko grubunun iftarına katılmış ve Ramazan Bayramında Papa 2. John Paul kendisine özel bir bayram mesajı da göndermeyi unutmamıştı. Vatikan’a gitmeden zamanın Başbakanı Ecevit’le de özel bir görüşme yaptı. Ve meşhur Vatikan görüşmesi, 28 Şubat darbesinden bir yıl sonra. Müslümanlara içeriden indirilen en büyük darbe oldu. "Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz." (9 Şubat l998, Rabbin aciz kulu Fethullah Gülen)
Tarih aralıkları, Müslümanların üzerine 28 Şubat Terör saldırılarının artırıldığı, Müslümanların canlarına, mallarına kastedildiği, siyasi arenadan hakiki Müslümanların izinin silinmeye çalışıldığı bir dönem olması projenin büyüklüğü ve ihanetin seviyesini göstermeye yeter de artar bile. Hatırlatalım! Bu görüşmelerin paralelinde 17 Mayıs 1998’de Hızır Ali Muradoğlu Hocaefendi şehid ediliyor. Hala üzerinde ki “şüpheli kaza”damgasını koruyan 2001 yılının 4 Şubatında Esad Coşan Hocaefendi’nin vefatı ile sonuçlanan Sidney’deki kaza, meseleyi çok boyutlu düşünmememizi gerekli kılıyor. Ve ardından Bayram Aile Hoca’nın şehid edilmesi…
Bunun dışında çocuğunu okula götürürken gözaltına alınan ve akabinde kendisiyle beraber yüzlerce İBDA-Ehli Sünnet Mücahidleri ile birlikte öldürülerek yok edilmek istenen Salih Mirzabeyoğlu 1998’in sonundan beridir 16 yıldır bilfiil “Ilıman İslâm Projecileri”nin de bağlı olduğu “Yeni Dünya Düzeni” elitlerince işkence altındadır.
Gülen 28 Şubat kararlarının ardından düzenlenen MGK toplantılarından sonra sık sık 'sağlık kontrolü' bahanesi ile Amerika'ya gitmekteydi. 22 Şubat 1999 tarihinde Minnesota Rochester Methodist Hastanesi Mayo Kliniğine tedavi için giden Gülen o günden beridir orada mahsur kaldı. Fakat dili hiçbir zaman yerinde durmadı, her defasında milleti soktu, incitti, kalplerini kırdı ve milyonlarca Müslümanın bedduasını alıp buğzuna sebeb oldu. Bu kadar masumun bedduasını ve buğzunu alan bir adamın her gün gözyaşı dökmesi onu kurtarır mı bilinmez. Lakin bir defa olsun ERKEK gibi davranıp, ağlayıp sızlamadan mertçe konuşmadı. Allah her şeyin en iyisini bilendir.
Baran Dergisi 372. Sayı