Zekeriya Say arkadaş 12 Ocak 2023’de bir yazı kaleme almış. Avrupa’daki “homo belediye başkanı modası”nın başlangıcına ve ülkemizdeki yansımalarına kısaca değinen “İBB’nin değil de eşcinsellerin başkanı sanki!” başlıklı yazı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kazanan Ekrem İmamoğlu’nun Beylikdüzü Belediyesi’nden itibaren başlayan “homo işlerini” anlatıyor. Okudukça kızıyor ve dehşete düşüyorsunuz elbette yapılanlardan.
Ak Partili idarecilerin ve başta KADEM olmak üzere bazı irtibat ve iltisaklı derneklerin daha yeni yeni anlamaya başladıkları; ama yine de “kafalarına göre” tanımladıkları “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” kavramıyla ve elbette Ak Parti hükümetleri döneminde imzalanan sözleşme, anlaşma ve açılan “AB fasılları” ile mevzuatımıza da giren bu kavramın “gereğine” uygun davranarak veya zorlayarak yaptığı bazı atama ve yaptırdığı programlardan bahsediyor Zekeriya arkadaş. Okudukça kızıyor ve dehşete düşüyorsunuz elbette bu yapılanlardan da.
Ak Parti idarecileri, daha doğrusu "sesi çok çıkanları" diyelim, "TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ" kavramını saf saf "KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ" (hatta bunu sonradan 'toplumsal cinsiyette ADALET' olarak güya tashihe giriştiler) olarak anladıklarını, kavramın bunun için icat edildiğini "bektaşi misal" söyleyip dururlarken "işbirliği" yaptıkları MOR ÇATI VAKFI'nın istihza dolu açıklamasına çarpmışlardı. Bunlar elbette ayrı bir yazı mevzusu olarak ele alınabilecek meselelerden; Zekeriya arkadaşın yazısından bahsetmemin saiki bunlar değil: Tivitır sayfasında yazısının linki atarken kullandığı cümleler:
"- ‘Erdoğan'a küçük bir ders vereceğiz’ diyerek İBB'yi İmamoğlu'na teslim eden dindarlar... Mutlu musunuz? İBB’nin değil de eşcinsellerin başkanı sanki!"
Böyle yazmış Zekeriya arkadaş. "Erdoğan'a küçük bir ders vereceğiz, diyerek İBB'yi İmamoğlu'na teslim eden dindarlar."
Acaba bu tam olarak "gerçeği" yansıtıyor mu?
***
2019 yerel seçimlerinde büyük bir tartışmaydı bu. "Seçmenlerin", (bakın dikkat edin, "demokratik düzen"deyiz ve onun kurallarıyla yazıyorum, "seçmen-ler" diyorum, sıfatı/hususiyeti ne olursa olsun herkes "duvardaki bir tuğla" kategorisinden "seçmen"dir çünkü!) Recep Tayyip Erdoğan'dan memnun olmakla beraber Ak Partili bazılarının çalışmalarından memnun olmadığı, ELEŞTİRİLERE KULAK TIKANDIĞI İÇİN "DERS VERECEKLERİ" gündeme gelmişti.
Bahsedilen durumu "ders verme" olarak da anlayabilirsiniz veya yirmi senedir aralıksız hükümet eden bir partinin bazı üyelerinin veya atadıkları bürokratların -kibarca- "mental yorgunluğu"ndan ötürü basına kabak gibi düşen birtakım iddialara rağmen hala görevlerinde bulunmaları sebebiyle "seçmenin tercih hakkını" başka partilere oy verme ihtimali veyahut sandığa gitmeme faaliyeti olarak da "anlamlandırabilirsiniz." Size kalmış.
***
Ama "hiçbir şey olmamış olsa da muhakkak bir şeyler oldu" ki "seçmen tercihi" olarak bir "ders verme" olarak görülen "durum" ortaya çıktı. Bunun neticesi olarak da "topal ördek"ler çıktı seçimin ardından. Başta İstanbul ve Ankara, bahsi değer Amasya belediyesinin mesela seçim neticeleri buna misaldir. Bu belediyelerde başkanlık Ak Parti'nin elinden alındı ama hala tercih ettiklerini gösterdiklerinin ispatı olarak belediye meclislerinde çoğunluk tutuldu. Yani bu belediyelerde ESASTA idare Ak Parti'nin elinde kaldı ama imza yetkisi başka partilerin eline geçti. “Demokratik ihtar” denilen nesne, böyle oluyor.
Mesela Amasya Belediyesi MHP'nin eline geçti ama belediye meclisinde ezici bir şekilde Ak Parti'nin çoğunluğu oluştu. Amasya Belediye Başkanı, "işadamı" Mehmet Sarı oldu. Mehmet Sarı, "İhlas Grubu"nda 1990'lardan itibaren çalışmış, 2000'lerde kendi şirketlerini kurmuş, iş hayatına atılmış, pek çok Amasyalıyı İstanbul'a taşımış, yerleştirmiş, Sultanahmet bölgesinde de otel ve otoparkları olduğu söylenen biri. MHP onu aday gösterdi.
Ak Parti'nin merkezi idaresinde senelerce görev almış ve kısa bir süre önce TBMM grup başkanvekilliğinden "affını isteyen" Nuri Bostancı, Amasya'da oldukça etkin bir insan. Amasya'da ondan habersiz hiçbir adımın atılmayacağı da şimdiye kadar görülmüş. Amasya'daki "şeker fabrikası" da en önemli sahalardan biri. Nuri Bostancı'nın kardeşi de, doğru veya yalan bir çok iddialar ortaya atılan ve devamlı yönetim değişikliğine gidilen şeker fabrikasına, en son iddialardan sonra oluşturulan yönetimle genel müdür olarak atandı. Bu atamanın belediye başkanlığını elinde bulunduran MHP'nin "olur"u olmadan yapılması mümkün değil deniliyor. Her ne kadar şimdi hem Belediye Başkanı Mehmet Sarı'nın milletvekili olmak için istifa edeceği hem de Amasya Şeker'deki yönetimin kısa bir zamanda (mevsimin son alımlarını yaptıktan sonra) görevden alınacakları konuşuluyor olsa da, elbette bunlar iddialar, doğru veya yalan olduğu zamanla ortaya çıkar, meselem bu değil!
"Topal ördek" kıvamında olan "kaybedilmiş belediyeler"de Ak Partililer görüldüğü üzere istediklerini bir şekilde yaptırabilme veya tersinden yaptırmama yeteneğine sahipler! Belediye meclisleri ezici çoğunlukla Ak Parti'nin elinde çünkü.
***
Zekeriya arkadaşın söylediği birtakım "homo işleri" var. Haklı.
Mesela:
"- Beylikdüzü Belediye Başkanı iken belediyenin logosundaki “Kırlangıç”ı LGBTİ renklerine boyayan İmamoğlu, İBB’nin logosunu da sapkın homoların paçavralarına benzetti. Henüz 17 günlük “çiçeği burnunda” bir başkan iken, Belediye Meclisi’nin 2. oturumunda, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu” kurulması önerisini verdi. Allah’ın lanetlediği eşcinselliği destekleyen bu öneri, AK Parti ve MHP’li üyelerin oyları ile reddedildi de İstanbul halkı rahat bir nefes aldı. (...) İçinde tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan İstanbul’un kaynaklarını sapkınlar için seferber eden İmamoğlu’na bağlı İBB Halkla İlişkiler Müdürlüğü tarafından belediye çalışanlarına gönderilen ‘Personel Memnuniyet Anketi’nde ise “işaretlenmesi zorunlu” olarak belirtilen cinsiyet kısmında yer alan ‘Kadın’ ve ‘Erkek’ ifadelerinin yanına ‘Diğer’ seçeneğinin de eklenerek, eşcinsellere resmi alan açıldığı ortaya çıktı."
Zekeriya arkadaş bu hususta sadece birkaç misal vermiş; daha da çoğaltılabilirdi aslında, lakin mideler bulanmasın diyerek çoğaltmamış diyebiliriz.
Elbette belediye meclislerinin yapabildikleri ile sadece belediye başkanının yetkisine kalmış "işler" farklılığını görmemek mümkün değil. Birtakım atamaları belediye başkanı yapabilir, buna engel olmak "demokrasi ile uyuşmaz", ama bunların denetimi, daha doğrusu bu atananların ve yaptıkları işlerin "denetimi" belediye meclisinde GÖZÜ KARA bir şekilde yapılabilir. Bu da "demokratik faaliyet" olarak kabul edilmeli; belediye meclislerinin görevi, bu. Belediyelerde asıl iktidar, meclis’tir.
Peki Ak Parti (ve MHP) bu atananlar ve atandıkları dairelerin faaliyetleri hakkında ne yaptılar? Söyleyeyim: Bol bol konuştular, bol bol tivit attılar! Ya icra?
Mesela, en “medyatik örnek”, 2022'nin Mayıs ayında İBB'nin basın danışmanı Murat Ongun'a "10 bin yerine 16 bin lira huzur hakkı verildiği" iddiasıyla iştirak şirket yönetimi için ve "gelir-gider farklılığı" sebebiyle de kendisi için (basına düşen iddialar sebebiyle, içişleri bakanlığının ilgili birimi tarafından ama!) suç duyurusu dışında bir şey yapılmadı. Bilmem ne tarihinde Beylikdüzü Belediyesi’ndeki (ve Danıştay'ın kontrolünden de geçtiği karşı iddia olarak söylenen) bir ihale sebebiyle Ekrem İmamoğlu hakkında "dava açılması" haricinde ne yapıldı veya?
Oysa...
2019'daki yerel seçimlerin hemen ardından ülkemizde ilan EDİLEN "PANDEMİ" SEBEBİYLE, BELEDİYELERİN İDARESİ VALİLİKLERİN KONTROLÜNE geçirilmişti. Evet, "pandemi tedbirleri maksatlı” olarak Valilikler öne çıkarıldı ama geniş anlamda yorumlamaya dahi gerek yok, belediyelerin esasta Valilik yani merkezi idare, yani İçişleri Bakanlığı eliyle yönetilme imkanına ulaşıldı. Hem bu durum hem de "topal ördek" vaziyeti, son tahlilde, kaybedilmiş belediyelerin idaresinin tekrar büyük ölçüde merkezi idare-hükümetin eline geçmesi demek değil midir? Bu kadar "avantajlı" durumda peki ne yapıldı? Hiç demek hem kolay hem de gerçeği ifade eder herhalde.
Zekeriya arkadaş "yaşam kültür dergisi İBB İST"in son sayısının kapağına bu "homo işleri"nin konulduğunu, hatta bu sayıyı tüm meclis üyelerinin evlerine gönderdiklerini, buna "isyan eden" AK Parti İBB Grup Sözcüsü Av. Murat Türkyılmaz'ın, twitter’dan yaptığı paylaşımda, “Bu dergiyi bir daha ev adresime göndermeyin. LGBT propagandanız için başka kapıya!” dediğini naklediyor.
Ancak o kadar zaten! Sadece "tivitirdan isyan!"
O dergiyi belediye meclisinde konu edinin, onu çıkaran dairenin tüm işlerini mecliste sıkı denetime tabi tutun, gerekirse dergiye kendi adamlarınızı sokun, finans denetimini sağlayın vs. gibi yapılması gereken işler varken, sadece "tivitırda isyan!"
Zekeriya arkadaş İmamoğlu'nun "homo işlerini" yazdığı yazıyı, tivitirdaki mesajıyla paralel bitiriyor:
"- Tamam!.. İstanbul’un eşcinsel bir belediye başkanı yok ama… Maalesef İstanbul’un bütün imkânlarını eşcinseller için seferber eden Ekrem İmamoğlu gibi biri var. Ne diyelim…
Bu duruma sebep olan Müslüman kardeşlerimiz utansın!"
Ve bence haksızlık ettiğinin farkına varmıyor!
***
Bahsettik yukarıda, "demokratik işleyişte" sıfatların hiçbir ehemmiyeti yoktur. Ortada sadece "seçmen-ler" vardır!
20 yıllık Ak Parti hükümetleri devrinde veya daha önceden yapılmış, kendileri döneminde devam ettirilmiş anlaşma, sözleşme ve "fasıl fasıl açılan" AB Müktesabatı sebebiyle ortaya çıkan "işleri" falanca yaparsa fena, filanca yaparsa iyi olarak nitelemek, olmaz. Ekrem İmamoğlu'nun "homo işleri" kafasına göre yapılmış işlerden değil; çok açıktır ki "mevzuata uygundur."
Bu mevzuatı kim çıkarmıştır? 5 sene önceki hükümet mi? 10 sene önceki mi? Veya 20 sene önceki hükümet mi? Hangi tarih dilimine bakarsanız bakın, orada Ak Parti hükümetleri var, neredeyse çeyrek asırlık idaresi söz konusu ve dilediği gibi mevzuat çıkardı. (Bu "20 senelik idare" kısmı, Ak Parti'nin hem lehine hem aleyhine onca işlerle dolu.)
Bakın mesela, 2015 senesinden bir haber, "AKP’de ‘eşcinsel’ kafa karışıklığı" başlığını taşıyor ve Ak Parti'nin "mevzuat" ile alakalı işlerini de hatırlatıyor:
"- Cumhurbaşkanı Erdoğan “Biz Diyarbakır'da müftü, Eskişehir'de eşcinsel aday göstermiyoruz” derken, Başbakan Ahmet Davutoğlu “Eşcinseller Lut kavminin helakına sebep oldu, HDP aday gösteriyor” ifadelerini kullanmıştı. AKP’nin seçim için dağıttığı broşürlerde ise eşcinsellere özgürlük mesajı veriliyor.
AKP’nin Beyoğlu’nda dağıttığı broşürlerde LGBT eylemlerinden fotoğrafları kullanırken “Ak Partili olmayan, muhafazakar olmayan insanlar yaşam tarzına müdahale edildiğini düşünüyor. Sizden farklı insanların yaşam tarzlarına müdahale ettiğini düşünüyor musunuz” sorusu soruluyor. Broşürde bu soruya verilen yanıtta AKP’nin Türkiye’de özgürlük sorununu çözerken nasıl zorlandığı anlatılırken “TÜRKİYE RAMAZAN AYININ ORTASINDA İSTİKLAL CADDESİ’NDE GAY PRIDE YAPABİLEN BİR ÜLKE, muhafazakar insanların daha görünür olması kimsenin hayat tarzına müdahale edildiği anlamı taşımıyor” ifadelerine yer veriliyor. Broşürde yine LGBT’lerin fotoğraflarıyla “Ak Parti’nin kimsenin yaşam tarzına müdahale etme gibi bir niyeti asla olmadı, asla da olmayacak. 13 yıllık süreçte yalnızca mağdur kesimlerin eşitliği için mücadele edildi” ifadeleri dikkat çekiyor."
Ak Parti Beyoğlu yani İstanbul teşkilatının dağıttığı (Misbah Demircan'ın belediye başkanlığı dönemi) broşürdeki "TÜRKİYE, RAMAZAN AYINDA 'GAY PRIDE' YAPABİLEN BİR ÜLKE" ifadesine, bu ifadenin de "herkes özgür!" anlamında "PRIDE-ONUR" olarak da (yani ÖVÜNÜLECEK İŞ!) anlaşılabilecek şekilde yazılmasına DİKKAT!
Bu tür ifadeler Ak Parti'nin "sessiz devrim şeyinde" de, seçim beyannamelerinde de daima yer alır. "Muhafazakâr homo" terzimiz, "diva"mız el üstünde tutulmadı mı, tutulmuyor mu?
Yani, "bu duruma sebep olan Müslüman kardeşlerimiz utansın!" demek haksız oluyor aslında; Ak Parti'ye oy veren Müslüman veya gayri müslim sıfatlı "seçmenler" tüm bu "homo işleri"ne rağmen geçmişten beri DESTEK VERDİLER!
Eğer geçen seçimlerde "DERS VERMEK" istedilerse şayet, bunun sebebini BAŞKA HUSUSLARDA aramak gerekmez mi?
***
Hem, niye "seçmen-ler" suçlu oluyor ki?
Ak Parti dahi kendisini "İslamcı parti" olarak görmezken, bunu birtakım ağızlarla defalarca teyit ve tekid etmişken, 15 Temmuz'dan üç gün sonra, darbenin SEBEBİ olarak "YOLLARIMIZI, KÖPRÜLERİMİZİ, HAVALİMANLARIMIZI KISKANIYORLAR" TEMA'SI işlenmeye başlanmışken, "seçmen-lerin" de, işi bu kadar "maddi çaplı" olarak düşünenlere karşı tavır alması niye garip olsun ki?
Tıkış tıkış metroları, metrobüsleri gösterip, "OH OLSUN İSTANBULLU, BEŞ SENE ÇEK BUNU!" diyen REZİLLER gördük 2020 senesinde. Oysa, koronovirüs pandemisi sebebiyle tek yetkili Vali'ler olmuştu, rahatlıkla sefer sayılarını arttırabilirdi, belediye meclisinde Ak Parti çoğunluktaydı, baskı yapabilirdi; kısaca o tıkış tıkış seferlerin sorumlusu, 2022'nin ortalarına kadar İstanbul valisi ve Ak Parti'ydi aslında. Ama, İstanbul’da belediye başkanlığı gittikten kısa bir süre sonra kaç gazete ve derginin kapandığını, kaçının "web yayınına" döndüğünü herkes biliyor, "reklam pastası" ellerinden gitmişti ve o "hırsla" işte "oh olsun çek İstanbullu!" deme ALÇAKLIĞINI göstermişlerdi. Kabahat sadece "seçmenlerde" idi yani!
Bu nasıl bir anlayış, anlamak mümkün değil!
Geçen seçimlerde "ESENLER KAYBEDİLİRSE KUDÜS DÜŞER, GAZZE DÜŞER!" diyen İSTİSMARCILARIN hiç mi suçu yok? Hele Esenler'i, Sefaköy'ü, İĞRENÇ MİMARİ VE ŞEHİRCİLİĞİ ile "dikenlerin" hiç mi suçu yok? Hükümete yakın ne demek, birtakım kredi imkanları kullanılarak (ki, usule uygun kredinin hiç zararı yoktur!) oluşturulmuş "medya"ya bakın! Vur patlasın, çal oynasın! Osmanlı temalı diziler çeken yapım şirketinin idarecisi, dizisinde "batini işleri" de anlatır ama kendisinin o taraklarda hiç bezi yoktur, "tasavvufa şirk" bile demiştir, bunları sonradan "silmiştir" ayrı mesele ama aslında "bu durum" DAHİ "İÇİ BAŞKA DIŞI BAŞKA AK PARTİLİLER" GERÇEĞİNE, "ders verme"nin sebebine de işaret etmiyor mu? "Tekkeye mürid aramıyoruz", tamam da "iki yüzlü" olmasınlar ama!
Zekeriya arkadaş basının içinde, çevresi itibariyle nice nice bilgiler, "dedikodular" akıp duruyordur şu yazdıklarımızın benzeri veya "daha fenası" cinsinden. Bundan ötürü, Ekrem İmamoğlu'nun kazanmasının KABAHATİNİ "ders veren Müslümanlara" atmasını talihsiz bir hata olarak görmek gerekiyor.
Esas sorulması gereken, üzerinde düşünülmesi gereken mevzu, GEÇEN SEÇİMLERDEKİ "DERS VERME" TAVRININ BU SEÇİMLERDE DE OLUP OLMAYACAĞI? "Seçmen-ler" ya cumhurbaşkanlığı seçimi için Erdoğan'ı, milletvekilliği seçiminde ise farklı partileri seçerse? Tüm anketlerde görülen, Erdoğan ile Ak Parti oylarının "farklılığı." Erdoğan'a verilen oylar, partisine verilen oylardan da, ihtimal olarak zikredilen cumhurbaşkanı adaylarından da daima yüksek.
"Seçmen-ler" ESASTA zaten "bir şeyler söylüyor." Zorlamaya da hiç gerek yok. Hele kabahati "Müslüman kardeşlerimize" atmaya hiç lüzum yok. Benim esas üzerinde durduğum, şayet bu "ders verme" bu seçimde de gerçekleşir, abidik gubudik bir "meclis aritmetiği" tezahür ederse, "parti kadroları ve bürokrasi"den çıkacak tepki... Ne yapacaklar? "Özeleştiri" şeyine mi tutulacaklar mesela? Daha da sertleşecekler mi veya? "20 yıllık Ak Parti hükümetleri" devrinde, Ak Parti'nin içindeki klikler ile Erdoğan'ın ne kadar "kadrolaşmış" olacaklarını da belki görmüş oluruz.
Niye böyle yazıyorum?
Barolar Birliği'nin bir açıklaması üzerinden başladıydı galiba, süreç "avukatlık kanunu"nu değiştirmeye, "ÇOKLU BARO"nun mümkün hale getirilmesine imkân veren bir değişiklik yapıldıydı. (BİZİM teklifimiz "BARO MECLİSİ"nin teşekkülüne dair madde ilavesiydi, "topal ördek" pozisyonunu her yere yaymak için, ama geçiş dönemi için "Çoklu Baro"ya da evet dedik.) Daha kanun çıkmadan önce, bizzat Külliye içinden buna tepkiler verilmiş, haberler "uçurulmuştu", kanun çıktı, Ankara ve İstanbul'da iki baro bir senede ancak kuruldu ve hatta şu anda bile sınırda duruyorlar, fesih dahi olabilir. Erdoğan'ın "pratik çözüm" olarak ortaya attığı, "yerim dar, yerim dar" bahanelerini ortadan kaldıran bu değişiklik, Ak Parti içerisinde "yankı bulmadı!" Misal, İstanbul ve Ankara'daki "baroların" 1 ve 2 numaralı Baro olarak faaliyette bulunmalarını da bile eski ve yeni adalet bakanları gerçekleştiremedi!
Şimdi böyle "kadrolar" varken, ERDOĞAN'I KAFALARINA GÖRE DİNLEYEN VE DİNLEMEYEN AMA ÇAKTIRMAYAN bu "kadrolar" ortadayken, kabahati "Müslüman kardeşlerimizde" bulmak hata değilse nedir? Pandemi sebebiyle çıkarılan kararnameyle kaybedilmiş belediyeler zımnen tekrar parti idaresine bırakılmışken, tivitır dedikodusu ile uğraşıp "reyting" kazanmaya çalışmak dışında bir şey yapmayan "kadrolara", 2023 seçimlerinde tekrar ve can sıkıcı bir "ders vermeye" kalkışırsa "seçmen-ler", kabahat kimde?
Sahi, 2021 sonunda çıkarılan bir "tezkere" vardı, "kantonları alaşağı edecek" askeri harekat için çıkarılmıştı, al aşağı olan görüp gördüğüm kadarıyla sadece TÜRKMEN DAĞI-BAYIRBUCAK SAHASI oldu, Esed "rahatladı" o bölgeden akınların olma ihtimalinin ortadan kaldırılmasıyla, şimdi bir kısmı Perinçek'in yayın organında çalışan "bi'simit" çetesinin (darbeden önce!) 2015 sonunda attıkları "ELHAMDÜLILLAH TÜRKMENDAĞI DÜŞTÜ" tiviti gerçek oldu, işte o tezkerenin gereğini bir senedir ENGELLEYENLER KİM?
ESAS meseleler bunlar. "Seçmen-ler"in kabahati yok. Bu kadar "kıvır kıvır" ortamda onlar en az suçlu, hatta suçsuz!
Notlar:
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/bu-defa-esitlik-galip-geldi-309487
https://twitter.com/Zekeriya_Say/status/1613393782136885248?cxt=HHwWgMC-sZjG9uMsAAAA
https://www.icisleri.gov.tr/tum-turkiyede-valiler-koronavirus-tedbirleri-denetimi-yapacak