İstanbul'un sessiz ve sakin semtlerinden Vaniköy'de bulunan bir villanın "tadilat" ile "kaçak inşaa" arasında ve imar hukukunun labirentlerinde kaybedilecek veya mesul olan herkes için bir kurtuluş(!) yolu çıkarabilecek kavramlarıyla anlatılan durumunu seyrediyoruz günlerdir...

İstanbul büyükşehir belediyesi ve Üsküdar belediyesinin ilgili kurumlarıyla, -ismi bile yorucu, yorucu olduğu kadar da ilgisiz üç mevzunun bağlandığı- Çevre, Şehircilik ve Kalkınma Bakanlığı ve elbette Kültür ve (ne alakası varsa!) Turizm Bakanlığının "ilgi ve koruması" altında olan sahada gerçekleşti hadise. 

Herkes topu birbirine atıp duruyordu halihazırda. 

Villanın Adnan Oktar tarafından kiralanarak kullanıldığı dönemde varolan iki Yapı'sının etrafındaki panayır çadırı hoyratlığı ve zevksizliğiyle yapılmış eklentiler, ona yapılan operasyon ertesinde hemen "kaçak" diye yıkılmıştı. Adnan Oktar'ın kiracı olarak o "kaçak yapıları" yaptırma hakkı olamayacağına göre, villanın ve arazinin sahibi -müteveffa- Mustafa Cüre tarafından yaptırılmıştır; veya imzası alınarak proje onaya verilmiş, masrafları Oktar karşılamıştır; veya hiç bildirimde bulunulmadan yapılmıştır.

Şimdi gürültü koparılan mevzu, "ilk taşı kim attı" gibi bir duruma dönmeyecekse, tiribüne oynanan basit siyasi goygoyculuk deyip çıkmak gerekiyor. 

A. Oktar'ın kullanımında olduğu dönemde o bina'lar beton. Konuyu buradan başlatmak gerekiyor aslında. O beton bina'lar oraya hangi tarihte dikildi; normal olarak orada ahşap bir binanın olması gerekir. O ahşap bina nasıl betona döndürüldü, ne zaman? Veya yoktu, sadece arsa mevcuttu, ne zaman ve nasıl beton döküldü oraya? 

Bunun cevabını, İBB'nin villaya dair tuttuğu "yapı tatil tutanağı"ndan kısmen öğrenmek mümkün; kısmen, çünkü ilgili tutanakta 30.01.1986 tarihli proje ve ruhsat tarihi ve izninden bahsediliyor ama bina inşaatı mı yoksa tadilat mı olduğunu anlayamadık.

Villanın bundan sonraki "tadilat" serencamı nasıl, onun hakkında da bilgi yok. Veya İBB bugün yarın onu da açıklayarak işi sadece "proje sahibini"nin kanun tanımazlığına yükler ve elbette 30 senedir İstanbul'u elinde tutan Ak Parti'yi de verdiği "tadilat ruhsatları" ile zorlar mı? 

Son tahlilde İBB, villanın basına düşmesinden bir hafta önce, 16 Ağustos 2024'de bahsettiğimiz tutanağı hazırlayarak inşaatı durdurmuş, ruhsatın dışında faaliyette bulunulduğunu da kaydetmiş, "sorumluluktan sıyrılmış" veya sıyrılmaya çaba sarfetmiş. 

Lakin İstanbul gibi bir şehirde 30 senedir yapılmış bütün imar katliamlarının (ve tabii güzelliklerinin) baş sorumlusu olan Ak Parti yanlısı bazı grupların hangi akla hizmetle bu villayı gündeme taşıdıklarını anlamak muhal. 

Çok şiddetlendiği aşikar olan parti içi çete savaşlarının bir eseri olarak, acaba son iki belediye seçiminde yenilgiye uğrayan idarecileri hala başında duran İstanbul il teşkilatını mı zorlamaya çalışıyorlar? Geçen seneki milletvekili seçiminde istifa etmesi gereken, geçtiğimiz mart ayında yapılan belediye seçimi sonrasında da hala koltuklarında oturan il yöneticileri için mi bu kadar mübalağa içinde sosyal medyada gündem yapıyorlar bu villa ve araziyi? 

Kendileri bilir elbette ama Ekrem İmamoğlu'nu imar meselesinde villa üzerinden sıkıştırabileceklerini düşünüyorlarsa, aldanıyorlar. Geçen sene verilmiş "basit tadilat" ruhsatı ve şikayet/ihbar üstüne tutulmuş, oldukça kapsamlı "yapı tatil belgesi" varken E. İmamoğlu'nun sıkıştırabileceğini düşünmek ham hayaldir. 

Üstelik -cezası onaylandı diye fısıltıları çıkarılan -bana göre uyduruk- bir dava üzerinden "siyasi mağduriyet" kozunu verip, çok daha şiddetli şekilde gelebilmesini sağlayacak akıllara seza bir teşebbüs ile karşı karşıya kalmış birine, evrakları gayet normal ve inşaat sahibinin fırıldakça işi üzerinden vurmak da var ki, birileri İmamoğlu'nun yolunu açıyor diye düşünmeden duramıyor insan. 

Oysa 2011 senesinde başlayıp 2013'de mahkemesi başlayan "NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK DOSYASI" vardı Ekrem İmamoğlu'nun, onun hakkında hiçbir şey yazmayan Akape "medyasının", Vaniköy'deki villa için gürültü çıkarmasına bu sebeple inanmak zor. 

* * * 

2019 senesinde Ekrem İmamoğlu'nun büyükşehir belediyesi başkanlığına aday olduğu dönemde "Akape medyasının" ilgisini çekmeyen, ama seçim iptal edilip yenilenme kararı verildiğinde, seçime birkaç gün kala NTV kanalında çıktığı programda Sabah gazetesi yazarı Okan Müderrisoğlu'nun "ucundan" bahsettiği bir dava dosyası vardı. 

KKTC'de, tıpkı Trabzon'da okul değiştirip başka bir okula yazılması gibi, kayıt olduğu üniversiteyi değiştirip ikinci üniversitesine başladığı dönem oynadığı okul takımında kalecilik yaparken kendisine verilen "UÇAN ÇUVAL" lakabıyla tanınan Ekrem İmamoğlu'nun iş ve siyasi hayatını o an bitirecek, erteleyecek bir davaydı bu. 

Babası Hasan İmamoğlu ile ortak olduğu "İmamoğlu İnşaat" tarafından Beylikdüzü'nde yapılan "Beykonakları Sitesi"nden 2011'de daire alan üç kişinin 2013 yılında açmış olduğu davada baba-oğul İmamoğulları, Bakırköy 7. ACM'de -7 senelik hapis istemli- "NİTELİKLİ DOLANDICILIK" isnadıyla yargılandılar:

"- 2013 yılında savcılığa başvuran üç kişi, İmamoğlu İnşaat Ticaret ve Sanayi Limited şirketin, 2011 yılında Beylükdüzü'nde yaptığı "Beykonakları" isimli siteden villa aldıklarını, pazarlama aşamasında kendilerine sosyal tesis olarak tanıtılan kısımların aslında yeşil olan olduğunu sonradan öğrendiklerini gerekçe göstererek şirketin ortakları ve yetkilileri Ekrem İmamoğlu ve babası Hasan İmamoğlu'ndan şikayetçi oldular.

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2014 yılında Ekrem İmamoğlu ve babası hakkında, "Nitelikli dolandırıcılık" suçundan 2 yıldan 7'şer yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.

Ekrem İmamoğlu yargılama aşamasındaki savunmasında, davaya konu inşaatı yapan şirketin ortağı ve yöneticisi olduğunu, bölgedeki en güzide sitenin inşaatını yaptığını belirterek, "Her şey projeye uygun yapılmıştır. Mevzuata uygun yapılmıştır. İskanı alınmıştır. İşimizi yasalara ve mevzuata uygun yaptık. Daha sonraki siyasal süreç nedeniyle bu dava açılmıştır. İşimizi yasalara ve mevzuata uygun yaptık. Suçlamaları kabul etmiyorum" demişti.

İmamoğlu'nun babası Hasan İmamoğlu da davaya konu inşaatı yapan şirketin kurucusu, ortağı ve yöneticisi olduğunu, davanın siyasi olduğunu savunarak, "Villaları projeye uygun yaptık. Tapuya gidip kayıtlara her zaman bakabilirlerdi. Suçlamaları kabul etmiyorum" şeklinde ifade vermişti."

O günkü değeriyle 20 milyon liralık "kamu arazisini" ki 3.000 metrekarlik bir arazi, üzerine hem otopark hem de çocuk parkı yaparak site arazisine dahil gibi göstermiş baba-oğul İmamoğlu. Fakat sitede oturum başladıktan sonra belediye tarafından bu 3000 metrekaralik arazi hakkında bildirimde bulunulmuş, ecri misil istenmiş. Ya ecri misil ödenecektir ya arazi sitenin dışına duvar örülerek çıkarılacaktır. 

Hasan ve oğlu "Uçan Çuval" İmamoğlu'nun yargılandığı bu dava hakkında basında çok az bilgi mevcut; öyle ki hangi mahkemede, hangi isnatla ve ne zaman, hangi iddianamelerle yargılandıkları (veya yargılanmadıkları) da pek net değil, anlaşılamıyor. Biz, Bakırköy 7. ACM ile Yargıtay 15. CD'nin kararları üstünde yeralan tarih ve numaralı esas alıyoruz; buna rağmen yine de anlayamadığımız "gazete bilgileri" de oluyor. 

Bakırköy mahkemesi müştekilerin savunmalarını "yerinde ve tutarlı" ve tabii "kanun ve yönetmelikler çerçevesinde" uygun görüyor ki, baba Hasan ve oğul "Uçan Çuval Ekrem" İmamoğlu'nun BERAATİNE hükmediyor; tarih olarak 24 Haziran 2014 veriliyor bu karar için. 

Müştekiler de tabii olarak Yargıtay'a temyize gidiyorlar. İşte bundan sonra esasta çok önemli bir karar veriyor Yargıtay 15. CD:

"Yargıtay 15'inci Ceza Dairesi, Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nce karara bağlanan dosyanın eksik araştırılarak karar verildiğine, bu nedenle sanıklar tarafından yapılan projenin eski hali, yeşil alan olarak görülen ve projeye dahil olan yerin durumun araştırılması, bilirkişi raporlarının yeniden hazırlanmasına hükmetti."

Bir haber sitesinde 8 Mart 2018 tarihli olarak gözüken Yargıtay'ın bu kararı, aslında çok açık. Mahkemelerin daha önce defalarca verdikleri "tapudan kontrol etme imkanınız varken bunu kullanmamışsınız, sizi aldatan yok" özlü kararlarına "dur" diyen bir karardı aslında bu. Çünkü buradaki mesele "tapudan kontrol etmek" ile alakalı değil, daha sonradan çevre bakanlarının defaatle üzerinde duracakları ama "kanunla bağlamayacakları", "maketten konut almayın" lafı da bu kararla alakalıdır herhalde. 

Emlak şirketleri "lansman" adı altında, üzerinde sadece şantiye konteynırları bulunan arazilerde açtıkları "satış ofisleri"nde hazırladıkları "site maketleri"ni göstererek, ona uygun bastırdıkları broşürlerle konutları satıyorlar hala. O maket ve broşürlerde TÜM SİTE ALANI gösterilmektedir. İnsanlar fotoğraf, maket ve lafa boğularak konutları almaya ikna edilmektedir. 

Mesela, "yeşil alan" olarak gösterdikleri yerde "yeşil alan" yazmaz veya yazsa bile oraya çocuk parkı yapılacağı veyahut belediyeyle anlaştıkları, siteye verileceğinin söylendiği ifade edilir. Tapuda ismi yazılmış olmasından başka bir şeye dikkat etmeyen, etmesi gerekecek kadar bilgisi de olmayan sıradan vatandaşlar da bu fotoğraf, maket ve laf yağmuru altında o daireyi, villayı alırlar. Sitede oturum başladıktan sonra, ama 5 seneden önce asla olmaz, ilgili belediyeden "ecri misil/işgaliye" bildirimi yollanır. Davanın özü, işte budur. Bunun "tapu sorunu" olarak görülüp "hukuk mahkemeleri"ne atılması ise VATANDAŞIN RESMEN DOLANDIRILMASIDIR, üstelik bu İKİNCİ DEFA "HUKUKEN" DOLANDIRILMASI olacaktır.

Bu işi yapan şirketlerin sahipleri NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK iddiasıyla yargılanacaklarına, beraat ettirilmektedir. 

Dönelim "uçan çuval" Ekrem ile babası Hasan İmamoğlu'nun yargılandığı davaya. 

Yargıtay dosyayı incelemeye aldığında, mahkeme 24 Haziran 2014'de beraat vermişti dikkat ediniz buraya, temyize başvuran üç müşteki 18 Haziran 2015'de "şikayetten vazgeçtiklerini" bildirir dilekçe veriyorlar. Yargıtay suçun "dolandırıcılık" olması sebebiyle şikayetten vazgeçmeyi dikkate almadan 8 Mart 2018'de yukarıda bahsettiğimiz "eksik soruşturma sebebiyle bozma" kararını açıklıyor. 

Bundan sonrasını bir kaç yerde çıkan haberlerden süzerek yarım yamalak öğrenme imkanına sahibiz. 2018'de verilmiş Yargıtay kararı ardından 2021 senesinin Nisan ayında Bakırköy 7. ACM'de duruşma yapılıyor:

"- Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, sanıkların avukatları katıldı.

Cumhuriyet savcısı, mütalaasını tekrarlayarak, bozma ilamının mükerrer olarak yapılması nedeniyle davanın reddine karar verilmesini istedi.

Mütalaaya karşı beyanda bulunan sanıkların avukatı Ali Asker Kazak, müştekilerin şikayetlerinden vazgeçmesi nedeniyle temyiz taleplerinin Yargıtay tarafından dikkate alınmayarak, dosyanın geri gönderildiğini belirterek, temyizden vazgeçilmesi nedeniyle karar verilmesine yer olmadığı yönünde ya da davanın reddi yönünde hüküm kurulmasını talep etti. 

Mahkeme heyeti, sanıklar Ekrem İmamoğlu ve Hasan İmamoğlu hakkında "nitelikli dolandırıcılık" suçundan dava açılmış ise de sanıklar hakkında bu suçtan ayrı ayrı davanın reddine ve Yargıtay 15. Ceza Dairesi'nin ilamının kesinleştirilmesine hükmetti."

Başka bir yere tayini çıktığı için Bakırköy ağır ceza hakimliğinden emekliliğe ayrılarak avukatlığa başlayan ve bu davada "uçan çuval Ekrem"i temsil eden Ali Asker Kazak'ın bahsettiği "temyiz taleplerinin dikkate alınmayarak dosyanın geri döndürüldüğü" cümlesinin ne olduğunu anlamamıyoruz mesela. Yargıtay bozma kararı vermişti, sonra tekrar mı oraya gönderildi dosya? 

Neyse, nihayetinde "uçan çuval Ekrem" ve babası Hasan NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK YAPTIKLARI iddiasıyla yargılandıkları dosyadan beraat ETMİYORLAR, müştekiler şikayetden vazgeçtiği için "dava reddediliyor."    

* * * 

Müştekiler niçin şikayetlerinden vazgeçtiler?

Üç müşteki de "aldatıldıklarını" öne sürerek dava açmışlardı. Bu dosyadan mahkumiyet kararı çıkarttıklarında tabii olarak da "değer kaybı" için başvurup tazminat alacaklardı. aleyhlerine beraatle neticelenmiş bir dosyayı Yargıtay'a taşıdıklarına göre, davayı sonuna kadar götürme azmindelerdi, peki niye şikayetlerinden vazgeçtiler?

Sene 2008'de CHP Beylikdüzü üyesi olan "uçan çuval Ekrem", 2009'da hemen Beylikdüzü belediye başkanlığı adaylığına başvuruyor ama reddediliyor. Fakat "amorti" olarak herhalde İlçe Başkanlığına atanıyor ve CHP'nin ilk Beylikdüzü ilçe başkanı olarak da 27 Aralık 2009'da kongrede seçiliyor; kendisinin "kuruluş çalışmalarını" yürüttüğü delegeler tarafından seçiliyor. 2013 yılında, yani müştekilerin dava açtıkları sene de ilçe başkanlığı görevinden istifa ediyor, belediyeye aday oluyor, 2014 Mart seçiminde de belediye başkanı olarak seçiliyor. 

2017 senesinde Kadir Topbaş'ın "affını istemesi" üzerine belediye meclisinde yapılan seçimde CHP tarafından aday gösteriliyor ve tabii seçilemiyor. Fakat 2019 senesindeki yerel seçimde İstanbul için aday olacağı da kesinleşiyor. 

Bu kronoloji içerisinde düşünmek gerekiyor NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK DAVASININ akıbetini herhalde. 

2019 senesinde İBB başkanı olduğunda arkasında pek çok "Beylikdüzü Ak Parti" idarecisinin olmasını da buna bağlamalı. 

Buradaki "kilit", İBB adaylığı ve ardından nereyi hedefe koyacağı aleni olan Ekrem İmamoğlu'nun NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK DAVASININ Ak Parti genel merkezi ve İstanbul ile Beylikdüzü idaresi tarafından niye takip edilmediği, müştekilerin davadan vazgeçmelerine niçin engel olunmadığıdır. 

Ekrem İmamoğlu hakkında mahkemenin dahi beraat kararı veremediği, ancak "şikayetden vazgeçilmesi sebebiyle davanın reddedilmesiyle" kurtulabildiği, NİTELİKLİ DOLANCIRICI olarak damgalanıp yedi senelik hapise girebilme ihtimalini barındıran bir davayı takip etmeyen Ak Partililer, Vaniköyde'ki bir villanın projeye aykırı inşaatının görülmesi üzerine belediye tarafından durdurulması gibi çürük ve zorlama bir bahis üzerinden yaygara koparıyorlar! 

Siz önce "uçan çuval"ın etrafında bulunan "temizleyici" eski ve halihazırda görevde bulunan Ak Partililerin hesabını görün de, yaygarayı sonra koparın! 

EK:
Yazının içerisinde "ecri misil"den bahsetmiş olsak da, belediyenin Beykonakları Sitesinden böyle bir talebi olup olmadığını bilmiyoruz Bildiğimiz, "uçan çuval Ekrem"in yaptığı sitede otopark ve çocuk parkı olarak gösterilen arazinin belediye tarafından duvar örülerek siteden ayrıldığıdır. Normal olarak belediye siteye ilgili arazi hakkında bildirimde bulunur ve site yönetimi tarafından da o arazinin "ecri misil bedeli" ödenerek mesele hallolur. Böyle mi yapıldı, arazi siteden alındı mı, onu da bilmiyoruz, çünkü dava dosyasının kırıntılarıdan haberdarız. 

Fakat burada önemli olan bir nokta daha var: Bugün "GYO"larca yapılmış sitelerin pek çoğunda bu sorun mevcuttur. Sorun, HER SENE HESAPLANARAK "ecri misil" ödemesiyle kapanırdı ama açılmış bir dava sözkonusu şu anda. İstanbul'da 8 büyük siteyi ilgilendiren ve kökü "ecri misile" dayanan bir dava. Dava esasta haklılık zeminine sahip olmakla birlikte, o sitelerin "güvenlik sorununu" ortaya çıkaracağından oldukça hassastır. Bunun ESASI da, GYO'lar ve ilgili belediyelerin -hakikaten öyle- kurnazlığına dayanır. 

Belediyeler, TEK PARSEL değil de ÇOKLU PARSELLER üzerine kurulmuş "site"ye PROJE SAFHASINDA izin vermeyip tüm parsellerin BİRLEŞTİRİLMESİNİ- TEVHİTİNİ istese, mesele hiç olmayacaktır. Lakin "kamu arazisi" üstüne yapıldığı belli olan "site projelerini" kabul ederek hem inşaatı yapan şirketlerin işlerini kolaylaştırıyorlar (işte "nitelikl dolandırıcılık" denilen iş!) hem de -beş sene geçmesi gerekiyor- ecri misil denilen işgaliye ücretini her sene enflasyona göre tespit ederek alıp, bir araziden (ki o arazinin site haricinde kullanımı da pek mümkün değildir) defalarca yüksek kar sağlıyorlar. 

Hukukçular elbette bizim burada "gerçek hayat"dan kaynaklı ifade ediş şeklimiz yerine, defalarca değiştirilip durulan "imar mevzuatının" labirentlerinden daha afilli ve hafif cümleleri kullanabilirler. Bizi ilgilendirmiyor. Önemli olan "vakıa"dır: Bu adamlar o arazileri site içerisinde göstermiş mi? Tüm mesele budur. Gerisi "beton ekonomisi"dir. Ekrem İmamoğlu'nun yargılandığı davadan "mahkumiyet" kararı çıksaydı, hem kendisi hem de pek çok GYO idarecisi NİTELİKLİ DOLANDIRICI damgasıyla hapse girecekti. Belki Ak Partililerin bu davanın üzerine düşmemesinin bir sebebi de budur?! 


Notlar: 

1) İçinde iddianamenin ilk sayfası ve Yargıtay 15. CD kararı bulunan haber: https://www.yeniakit.com.tr/haber/chpli-aday-inkar-etmisti-iste-imamoglunun-yargilandigi-dolandiricilik-davasi-794526.html

2) Davanın "eddedilmesi"yle ilgili haber: https://www.ntv.com.tr/turkiye/imamoglu-ile-babasinin-dolandiricilik-davasina-ret,_Fq8m73gf0uub518dGVvTQ 

3) Kafamızı karıştıran "mükerrer bozma kararı" gibi ibarelerin olduğu haber: https://www.sozcu.com.tr/imamoglu-ve-babasi-icin-acilan-dava-sonuclandi-wp6374634

H1

H3

H2