NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ülkemize geldi, deprem için üzüntülerini sundu, “NATO’nun bütün ülkelerindeki vatandaşlarımız MİLYONLARCA Euro’yu Türkiye’ye aktarmak için bağış kampanyaları düzenliyorlar.” dedi. Kahramanmaraş depremi için, “İttifakımızın topraklarında NATO’nun kurulmasından bu yana görülen en ölümcül, en korkunç felakettir." vurgusu yaptı.
Bunlar sıradan, ağızdan hemen çıkan, çıkması gereken “nezaket”li cümleler. Buralara takılmamak gerekiyor.
NATO sekreteri niye geldi, diye düşünmek gerekiyor. Bunun da cevabı, normal “nezaket” dışında söylenen şu cümlede olmalı herhalde:
“- Kur’an-ı Kerim’in İsveç’te yakılmış olmasının Türkiye’de çok güçlü reaksiyonlar ortaya çıkardığını biliyorum. Ben kutsal kitabın yakılmasının utanç verici olduğunu düşünüyorum.”
Can pazarının yaşandığı günlerde asıl gelme sebebi, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin önüne Türkiye’nin koyduğu engel!
Jens Stoltenberg sadece bunun için geldi. Başka hiçbir şey için değil.
Depremin getirdiği oldukça yüksek rakamlı “finans sorunu”, Erdoğan’ın önümüzdeki seçimlerde deprem sebebiyle uğrayacağını düşündükleri “oy kaybı”, gelmelerinin tek sebebi.
Onlara göre, “tam zamanı!”
Deprem sonrasında taziye dilemek dışında pek bir şey yapmayan NATO ülkeleri, açıkça İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğini “satın almak” ve depremle oy kaybına uğradığını düşündükleri Erdoğan’a bu “satın alma” ile destek vermek niyetindeler.
Yaraya saldıran domuz sürüsü yani şu anda NATO!
Jens Stoltenberg sabah kalkıp “hadi Türkiye’ye uçalım” diyerek gelemez, bunun protokolü var. Dışişleri bu ziyareti biliyor, içeriğini de biliyor ve ona rağmen ertelemeyip izin veriyor. Kimse ziyaretin taziye maksatlı olduğunu söylemesin.
Türkiye ne yapar, ne yapmalı?
Depremin zararını tek başına karşılayacak güce sahip bir ülkeyiz. Bölgeyi tek başına, sıkıntılı bir süreç olsa da imar edecek gücümüz var. Elektronik ortamlardaki “finans oyunlarını” mevcut bürokratik zihniyet engelleyemez, oradan büyük saldırılar olabilir, orası ayrı mevzu.
Amerika’nın NATO’nun yeni planlanmasında ihtiyaç duyduğu İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğini engellediğimiz müddetçe, yaraya saldıran domuzlar aynı işe devam edeceklerdir. Kuşku yok bunda.
Dikkat ederseniz dün akşamki bağış toplama programında TOBB/TÜSİAD üyelerinin pek olmaması ve olanların da kırıntı kabilinden bağış (!) yapmaları, PARA İLE TESLİM ALMA niyetlerinin açığa çıkmış olması demektir herhalde.
Türkiye ya aynı tavrı, iki ülkenin tutumlarında bir değişiklik olmadığı için devam ettirecek ya “tehdit” karşısında geri adım atacak ve engeli kaldıracak.
Borsanın fişini çekmediğiniz müddetçe, oradan yapılacak saldırılara karşı koyabilecek “silah” ve zekâya sahip olmayanların başında oturduğu bu kurumdan devamlı ağır yara alacağımız kesin hükmündedir herhalde.
İkinci şık ise, NATO Başkomutanı General Rogers ve cunta şefi K. Evren arasındaki “sözlü mutabakat” ile Yunanistan’ın tekrar üye olması oyunu gibi olmayan, tamamen kâğıda dökülmüş, kısa zamanda gerçekleşecek birtakım “maddeler” üzerinde anlaşma yapılması, bunun deklare edilmesi, gerçekleşmesi itibariyle İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğinin kabul edileceğinin açıklanmasıdır.
Bu “birtakım maddeler” hususu öncelikle Türkiye’nin menfaatine olan hususları kapsadığı gibi (Yunanistan ve Ege krizi, çok düşük faizle veya geri ödemesiz olarak hemen çıkarılacak, hükümetin takdir edeceği “deprem yardım fonu”, Akdeniz’deki tartışmalı sahalarda menfaatimize dair kararlar vs.) bilhassa Gazze ve Kudüs hakkında BM’den çıkarılacak kanunlar ve “İslam’a açıkça hakaret eylemleri” devam ettirilir ise NATO içerisinde VETO HAKKINI saklı tuttuğu hususlarını da açıkça kapsamalıdır.
“Dünyanın girdiği jeopolitik durum” itibariyle, Türkiye değil, NATO bize muhtaç! Açık ve net.
30 trilyon dolar borcu olan ve yeri gelince para basmaktan da hiç çekinmeyen FED düşünsün bu depremin kendilerine olan maliyetini! BİZ değil! Geri dönüşsüz birkaç yüz milyar dolar daha basacak alt tarafı! Veya planlamalarında yüksek öncelikli olan iki ülkenin “bedelini!”
Bu ülke bir “aptal Evren” vakasını daha kaldıramaz! Gün, Yeşilköy önlerine gelmiş ve yenilgi şartlarını dayatmayı bekleyen işgal komutanlarının karşısına “evet beyler, Viyana muhasarası tazminatı ile başlayalım” diyebilecek münasebetsiz Mehmet Efendi gibi “diplomatik pazarlığa” sahip olanların günü.
Göreceğiz bunu. Veya dışişlerini toptan çöpe atacağız!
Görüş: İbrahim Haceviç