Telegram; içerisinde her türlü büyü ve istidraç hünerlerinin bulunduğu ve bunların teknolojiyle birleşip, insan hayatını yönlendirmede kullanıldığı bir cihazdır
Telegram; içerisinde Şaman müzleri ve ritleri, mistisizm, Spiritüalizm, ekstaz, cin, okulist gibi büyüler ve nefse bağlı sahte keramet olan istidraç hünerlerinin bulunduğu ve çeşitli din, inanç ve akımlardan pay almış ve bunları teknolojiyle buluşturmuş, insan hayatını yönlendirmede kullanılan ve her türlü inisiyatifi elinde bulunduran bir cihaz.
Salih Mirzabeyoğlu’nun bu tür akımları hatırlatarak söylediği “…Bunları bilmeden ve anlamadan Telegram’dan , adeta kaba dayak ve işkencenin tasviri etrafındaki psikolojiden bahse, psikoloji bozmaya döner.” (1) sözü vesilesiyle biz de yeni Telegram safhasına girmeden evvel modern büyü dediğimiz Telegram’ın ne tür inançlardan devşirilerek gerçekleştirildiğine dair Şamanizm mevzuuna kısaca giriş yapalım.
Şamanizm, Türk toplulukları arasında oldukça çeşitlenmiş ve çeşitli inançlarla bütünleşmiş büyü tandanslı bir dindir. Ahmet Arvasi’ye göre; Türklerin dini olarak kabul edilemez. Türk topluluğunun asıl dini Gök-Tanrı dini olduğu kayıtlarda yer almaktadır. Kökleri İlkçağlara kadar dayanır. Mitolojik unsurlardan oldukça faydalanan bir dindir. Şaman (Saman) kelimesi, Ural-Altay dili olan Tunguzcadan gelmedir. “Büyücü, sihirbaz” anlamında kullanıldığı gibi, “coşmuş, durmadan oynayan bir oraya bir buraya sıçrayan kişi” gibi anlamları da ihtiva ediyor. “Kam” olarak da söylenmiştir.
Türklerin milli dini Şamanizm değildir. Şamanizm olduğunu söyleyen görüşler genel olarak Batı kaynaklarında yer alır. Yakutlar ile Altaylılar daha uzun zamandan beri bu inanca bağlı görünmektedirler. Şamanlık eski çağların ve ilkel toplulukların hayatında çok sık rastlanan, dinden ziyade şehir karakteri bulunan, Türk dünyasına sonradan bulaşan inançlardır. “Şaman” sözü ise Hint-İran menşelidir. Gök-Tanrı inancına sonraları girmiştir. Türkler, bu yüzden İslam’a neredeyse hazır şekilde girmişlerdir. 7. yüzyıldan sonra Budacılık, Manicilik ve İslamiyet yayılmıştır. (2) Bu sebeple Şamanizm, Gök Tanrı inancıyla aynı değildir.
Göktürklerin, Uygurların, Ural-Hazar havzasında yaşayan bazı Türk boyları şamandır. Önceleri Türk-Moğol ve Tunguz halklarının tümü şamanlığa bağlıymış. Sibirya ve Doğu Avrupa'da yaşayan Türkler, Hıristiyan olmuş. Doğu Moğolistan'da Soyatlar, Nan-Şan sülalesi Sarı Uygurlar ise Budist olmuşlardır. Moğolların tümü Budist olurken, Baykal gölü civarında yaşayan Buryatlar Şamanist kalmışlardır. Şamanlık dışında diğer dinler bu bölgede yayılmaya başlayınca Budizm, Hıristiyanlık ve giderek İslamlık Orta Asya'da taraftar edinmeye başlamıştır. Kutup bölgeleri, rengeyiği besleyen Tunguzlar’dan başka, Ganlar, Çuvanlar, Lamutlar, Koryalılar, Eskimolar, Kazaklar, Amur halkları şamandırlar. Ayrıca; Amerika yerlileri, Ural ve Volga havalisindeki bazı halklar, Türkmenler, Özbekler, Doğu Türkistanlılar, Kırgızlar, Mançular, Kuzey Çinliler, Koreliler şamanlığın etkisi altındaki topluluklardır. Sonradan; Budist, Hıristiyan, Müslüman olan Türk-Moğol boylarında Şamanlığın izlerine hala rastlanır. Altay ve Abakan Türkleri, Yakutlar, Hıristiyan oldukları halde koyu Şamanist’tirler. (3)
Şamanlarda Gök-Tanrı anlayışı da farklıdır. Tanrının gökte olduğuna inanılır ve bir mekân atfedilir. Şamanlar tanrıyı insana benzeyen varlık olarak tahayyül ederler. Tek tanrı inancı olduğu gibi çok tanrı anlayışı daha yaygındır.
Şamanlarda büyü, cin ve üçüncü cinsiyet
Şamanizm her bölgede o bölgenin anlayışlarına göre teşekkül etmiş, değişim arz göstermiştir. Ataya, tabiata, eşyaya, ruha ve görünmeyen varlıklara tapmışlardır.
Şamanizm tabiatüstü varlıklarla ilişki kurabilme istidadına ve hastalıkları iyileştirme gücüne sahip olduklarına inanılan din adamları çevresinde oluşmuş bir inanç sistemidir. Şamanlık Asya’da yaygın olmakla beraber, aynı temele sahip inançlara Kuzey ve Güney Amerika’da, Afrika’da, Avustralya’da ve Hindistan’ın bazı kesimlerinde de rastlanmaktadır. (4)
Şaman uzaktan öldürme, ruh çalma, gizlice hastalık gönderme ve diğer şamanlara saldırma gücüne sahip büyücü niteliği taşınır. Şamanın kendisine tanınan yetki ve bu yetkiden kaynaklanabilecek kötülükler için ödemesi gereken bir bedeldir. (5)
Şaman topluluklarının bir başka dili de rüyalardır. Hemen hemen hayatlarının her kademesinde yer edinmiştir ve ona göre hareket ederler, rüyalarını yönlendirirler. Şamanlarda jaguar önemlidir. Büyük bağ kurarlar. Özellikle rüyalarda Jaguar çok önemlidir. Jaguar olma, ona dönüşme gibi inançları mevcuttur. Ki rüyada görülen hayvanlar onların aynı zamanda yolculukları için yardımcı ruh mesabesindedir.
Şamanlar, hastalıklara davetiye çıkarır. Hastalıkla alakalı mitler de çoğunluktadır. Bayılma ya da şiddetli bir sinir krizi gibi özel rahatsızlıklar daha kolay bir biçimde Şamanizm’le bağdaştırılır. Bu belirtiler şamanın öteki dünyayla anlık iletişim kurması olarak değerlendirilir. Bayılma, müstakbel şamanın ruhunun öteki dünyaya hareket edişidir; sinir krizi ise, doğanın ruhuyla ya da yakında kendisini seçecek ata şamanın ruhuyla fırtınalı karşılaşışıdır. Astım krizleri, gaz sancıları, burun kanamaları türünden diğer somatik belirtiler de bu karşılaşmanın sonuçları olarak kabul edilir. Bu inanca göre, şamanın ruhu, öteki dünyada müstakbel şamanın bedeni de -kimi kez ‘kopyası’ denir- dönüşüme uğrar ya da parçalara ayrılıp yanma gibi korkunç işlemlerden geçer. (6)
Şamanizm’de cinlenme de mevcuttur. Cin, ifrit gibi ateş soyundan olan varlıklarla iş tutarlar. Cinlenme de öteki dünyayla bağ kurmanın özel bir yoludur. Cinlenmede, öteki dünya ile bu dünya arasındaki iletişim, içinde kendi istemine karşın “doğaüstü” bir varlığın barındığı varsayılan bir kimsenin aracılığıyla kurulur. (7)
Şaman adayı hocasından, cinlerin çeşitlerini, dillerini, transa geçme yeteneğini, düşman büyülerini uzaklaştırma tekniklerini, davulun ve diğer törenlerde kullanılan rituel araçların kullanımını öğrenir. (8)
Cinlenmede mesele tamamen kimlik değiştirme üzerinedir. Cinlenmeye maruz kalınır. Cinlenmiş, yaşadıklarını nadiren dile getirir; kişiliği Tanrının ya da temsilcisi ruhun saldırısı sırasında silinip gider. Öteki dünyanın dediği dedik gücüne boyun eğer. (9)
Yardımcı ruhlar bazen şaman yerine dile gelirler. Bir şaman, cinlenmiş kişinin de yapabildiği gibi "bu benim ağzımda konuşuyor" ya da "hiçbir şey anımsamıyorum" diyebilir. (10)
Şamanlarda çarpıcı derecede cinsel belirsizlik söz konusudur. Erkek ve kadın değil de “cinsler-dışı” bir noktada durdukları söylenmektedir. Şamanlarda tam olarak erkekler kadınsı giyinir, kadınlar ise erkeksi giyinir. Ayrıca “Erkeklere karşı kadınsı, kadınlara karşı erkeksi davranıyorlar.” (11)
Şamanlarda erkek ile kadın dünyası arasındaki sınırların iç içe geçmesi, çok dikkat çekici ya da çok örtük biçimlerde gerçekleşir: Karşı cinse özgü giysilerin giyilmesi [transvestisme], şamanların karşı cinsi anımsatan davranışlar sergilemesi, yardımcı ruhlara veya ilk efsanevi şamanlara karma ya da biseksüel mizaçlar yüklenmesi… Üreme, toplumsallaşma ve din gibi çeşitli alanlara müdahale eden bu topluluk adeta “üçüncü toplumsal cinse” ait bireyler üretir. (12)
İki ruhlu anlamına gelen berdache veya two spirit, Şamanda yaygındır. Üçüncü cinsiyet de denir. Kuzey Amerika topluluklarında yer alan üçüncü cinsiyet modeli veya homoseksüellik bugün başta ABD olmak üzere Avrupa ve birçok ülkede yaygınlaşmıştır.
“Bu nedenle şamanlarına, erkek ya da kadın, cinsel bir çiftdeğerlilik vermek bilinçli veya bilinçsiz biçimde onların güçlerine duyulan inancı arttırmak anlamına gelir; çünkü hem erkeksi hem kadınsı özelliklerin barındırılması sayesinde şamanlar başka türlü ulaşamayacakları bir bütünlüğe erişirler. Bunun gibi, şamanların bazen uyguladıklarını söyledikleri cinsel perhiz, bir sapma olarak görülebileceği kadar, aynı oruç gibi bu dünyayla bağları koparabilecek güçte olmayı, şamanlık görevi sırasında hemen hemen farklı bir doğaya geçildiğini kanıtlamanın bir yolu biçiminde ele yorumlanabilir.” (13)
Şamanlıkta falcılık da mevcuttur. Günümüz kahve veya el üzerinden yapılanı yaygın. Şamanlarda ise hayvan kemiklerinden, ateşten ve benzerlerinden fal bakılmaktadır.
Şamanlarda ölüp tekrar dirilme dedikleri “mistik parçalanma” vardır. Bedeni parça parça kesilir veya ölen bir Şamanın bedeni parçalara ayrılır. Şamanlarda yardımcı ruhlar da vardır ve Şamanların her işinde onların desteği bulunmaktadır. Yardımcı ruhların Şamanların içine girdiği ve onun kişiliğini yönlendirdiği hatta onun şahsına hâkim olduğu inancı yaygındır.
Telegram’da Şamanist Öğeler
Yeni Telegram dediğimiz Telegram’ın ikinci safhasında hem işkence çeşitlenmiş hem de işkenceciler değişmiştir. Salih Mirzabeyoğlu, şahsına yapılan işkenceler ve kişilerin ağzından kaçırdıkları bazı kelimeler üzerinden parçaları birleştirip meseleyi çözmüştür.
“Eserde müessiri arayan” ve ortaya çıkaran Kumandan, tesir edicinin de ne olduğunu gördüğü gibi, gösterendir aynı zamanda. Nitekim Telegramcılar, Mirzabeyoğlu’nu kendi tuzaklarına çekip onu dilediklerince şekillendirmeyi güderken tam tersi olmuştur. Mirzabeyoğlu, “Nymphalar da, beni bir dünya farz edin, kendilerine hiçbir kültür birikimi biçmedim, doğrudan ayak takımı ağzıyla girdikleri işde, beni şaşırtıcı bir pratiklikle dilime girdiler ve zekâlarını beğendim.” (14) “Benim için temel mesele, ölmeden önce nefsi hesaba çekme işi, benim ölçümle ‘düşmanı da kendine hayran edebilme seviyesiyle’ devam ediyor,” diyor. (15) Buna nazaran acı çekmesi bir yana, bu işden istifade ederek ilmini zenginleştiriyor. Kendi tabiriyle zehri bala tahvil ediyor. 2000 yılından beri gördüğü işkencelerin yanında 70’e yakın eser veriyor. Mirzabeyoğlu onlara bir dünya çizdiğini ve kendisine fiziki zarar dışında hiçbir zarar veremediklerini belirtiyor. (16) Mirzabeyoğlu hapse girişinden şehid edilene kadar Telegram’ın tüm belalarına karşı direndi, dik durdu. Belaya karşı, onun tabiriyle mazoşist değil, insan memuriyeti çerçevesinde doğum sancıları çekti, şahsiyet kazandı.
Telegram, elektromanyetik dalgalar ve ruhî tesirler aracılığı ile insan şuuruna müdahil olup, kişiyle konuştuğu gibi, kişiyi yönlendirebilen, duyu organlarına dahi hâkim olabilen ve kişinin düşüncelerini okuyabilen bir araç. Vücudu kontrol altına almaları da yine beyin üzerinden... İnsanı delirtme, kişiliksizleştirme, robotlaştırma işi hep bu cihaz üzerinden. Telegram’da elektrikî tesir, belden aşağı konuşmalar, sövme, alay, şaka ve daha nice, insanın düşünmesini engelleyen, onu kendi başına bırakmayan konuşmalar... Kişinin yakınlarının seslerini taklit edip ses ve uyandırma üzerinden kişiyi telaşlandırma, kandırma...
“Hikâyeleri ve anlattığım suret oynamaları, doğrudan doğruya benim davranış, söz ve mimiklerimle ilişkilendiriliyor zannı içinde sürüyor: Mesela, bir davranışta bulundum, gizli telkinle, o filancayı aklıma getiriyor. Bir söz söyledim, filanca edasında. Bir mimik, şunu hatırlatıyor. Neticede ben her ne yapsam, karanlık ve çıplak bir mekânda üzerine yakıcı ışık düşürülmüş bir farenin, nereye kaçsa kurtulamayışı ve bu kaçma düşüncesi de bütün tonlarıyla onlara malum bir şekilde, kafa ve beden yakalanışı bir yana, bir de çizmeye kalktıkları bu dünya (sunî hatıra ve hayaller, nihayet her davranışı hikâye edilmiş bir tipe ve o da şöyle veya böyle belden aşağı bir mevzuya bağlamış olarak) içinde kendi kendini tüketmeye şartlanıyorum-şartlanıyordum.” (17) diyor Salih Mirzabeyoğlu fakat şartlandıramadılar, tesirleri altına alamadılar. Tesiri altına alamadıklarının en büyülü delili ise Mirzabeyoğlu’nun eserleri ve Telegram’ı tüm ayrıntılarıyla ifşa etmesi...
Telegram’dan gelen soruyu cevaplamak zorundadır Mirzabeyoğlu. Yoksa onlara söz söylemediği müddet zarfında güya fikren sıkıştırma numarasıyla, sordukları soruyu sabitleyip, cihazın elektirikî tesirini de yükseltip Mirzabeyoğlu’nu kendi amaçlarına çekmeye çalışıyorlar. “Onlara bir dünya çizdim” diyen Kumandan, Telegramcıların bu taktiğine “sündürme” diyor ve onların söyledikleri sözün yavaşlatılıp anlaşılmaz laflar edilerek sözlerin geri çekildiğini ve böylece merak uyandırmaya çalıştıklarını söylüyor. Fakat Mirzabeyoğlu “Bunlar da bildiğim numaralar” diyerek bu tuzağa düşmüyor.
Mirzabeyoğlu’nun “Ben yıllardır şiir yazamıyorum. Bu durum, bu dilden anlayan kimseye birçok şey söylemeli” sözü malum. Aynı şekilde namaz kılmasına da izin verilmediği gibi, her hangi bir süreyi ezberlemesine de izin yok. İnşirah Sûresini okuması tavsiyesi aldıktan sonra ezberlemeye çalışıyor; fakat Telegramcıların devamlı sabote etmesinden dolayı ancak 2,5 ay gibi bir zamanda ezberleyebiliyor.
Şiir yazamama mevzuuna yine Ölüm Odası’nın I. cildinde değiniyor. Şiire yoğunlaştığı anda Nymphalar’ın şuura müdahalesi içinde mahremiyetin bozulması, Mirzabeyoğlu’nun yoğunlaşmasını bloke eden tesirler mevcut. Kumandan sadece şiirde değil, nesirde de aynı durumla kesiksiz olarak karşılaştığını belirtiyor. “Normal bir insanın dikkati içinde okuyamıyordum bile. Okuyamayan ama yazan bir adam; anormallik ifade etmesi gereken bu iş, bende ânı ânına düşüncenin aktarılması, bunun için kelimenin tayini, buna rağmen düzenli bir akış şeklinde tecelli etti.” (18) Böyle bir eziyet altında mucize çapında eserlere imza atması, Telegram görürken Telegram’ı çözmesi ve bunu bir ilim halinde zenginleştirmesi, Telegram’ın “akıl hastası” izlenimini verememesi için gösterdiği ulvi çaba bize çok şeyler anlatıyor!
Salih Mirzabeyoğlu’na göre, uyku veya uyanıklık olarak, aleladelikten koptuğumuz ve teshirine girdiğimiz her şuur durumu hipnozdur. (19) Hipnozda manyetizma olarak göz teması vardır. Mirzabeyoğlu Telegram’da ise cihaz marifetinin olduğunu, yorma ve doğrudan doğruya şuura müdahale edilerek beyne tesir edildiğini, zihnin yormaya çalışıldığını, içine hipnoz, manyetizmayı da aldığını aktarır. (20)
Doğrudan şuura müdahale fakat tamamen bel altı... Şuura müdahale edilirken zihne her türlü görüntü ve ses gönderme...
Daha önce de bahsetmiştik; Kumandan’a işkence yaparlarken ondan çok şey öğrendiler, diye. Kumandan’ın şuuraltına girdikçe karşılarında hayran kaldıkları ve işin içinden çıkamadıkları bir zenginliğe şahit oldular. Kumandan da, Nymphalar olmak üzere birçoğunun kendisinden etkilendiğini, kültürlendiğini söyler ve “...Benim en iyi takip edicim, okuyucum ve beni ânı ânına dikizleyen...” diyerek Telegramcılardan Nymphalar-Ser’i işaretler. (21)
Doğrudan şuura müdahale fakat tamamen bel altı demiştik. Telegramcı Duran, efsanelerdeki sapkınlıkları veya Şamanizmdeki cinsiyetsizlikleri “Türk kültüründe de var,” diye savunur. İşkenceleri de bunun üzerinden… Kendisine işkence yapan Telegramcılardan birine de karakteri ve tavrı neticesinde “Nymphalar” ismini vermiştir.
Önceki yazımızda bahsettiğimiz üzere Nymphalar ismi mitolojide su kenarlarında yaşayan dişi espriler, genç kadınlar anlamına gelmektedir. Cihazın başında bulunan kişiyi de cinsiyetsiz veya kadınsı erkek olarak tanımlamaktadır. Aklınıza Şamanizm’deki üçüncü cins mevzuusu gelsin. Mirzabeyoğlu’nun tabiriyle Telegram, erkek taklidi yapan bir kadındır; bir illizyon hilesi gibi yutturmaya bakan.
Telegram’da yapılan işkenceler üçüncü cins üzerinden yapılıyor. Telegram’da telkin sadece sözlü olmuyor. Elektromanyetik dalgalarla beyinde ve bedende istenen duyguları uyandırmak; uyandırdıkları duygularla beyni ve bedeni yönlendirmek. Beden üzerinde tesiri ise düşünce okuma yoluyla gerçekleşiyor. Bedeni yönlendirme, diledikleri şekilde korkmasını, üzülmesini, utanmasını vs Telegram ile sağlıyorlar.
Şamanlıkta, Şaman adayı öldükten sonra parçalara bölünme töreni yapılır ve bu üç kere tekrarlanır. S. Mirzabeyoğlu Ölüm Odası eserinde Telegramcı Arar’ın “Seni keseceğiz.”, “Seni üç parçaya ayıracağım.” telkinlerine muhatap olduğunu belirtir. “Kafası dengesiz sağa sola gider, ayakları tutarsız yalpalamalar içinde, gövdesi, kafa ve ayaklarıyla uyumsuzdur... Beni göstermek istedikleri tip bu!” diyerek Şaman ayinlerindeki ritüellerin modern halde Telegram üzerinden yapıldığını da göstermektedir.
Telegram’da aynı zamanda Okültizm de mevcuttur. Okültizm, Fransızcaya “occulte” olarak giren ve Latincede “occulere” fiilinden türetilen okült kelimesi “gizlemek, gizli, örtülü, saklanmış olan” anlamları ihtiva eder. Eski Yunandaki karşılığı ile ezoteriktir. Okültizm kelimesinin karşılığını gizli bilim olarak adlandırabiliriz. Metafizik olaylarla ilgilenen bir bilim dalıdır. Tabii güçler elde edilmesi, bilinmeyenin ortaya çıkarılması, gizli şeyleri elde etme, gizli güçlere sahip olma, gizliyi aşikâr etme gibi ilimlerin mevcut olduğu bir alan Okültizm. Okültizm’de mistik çalışmaların hepsi mevcuttur. Büyü, sihir, simya, parapsikoloji, telepati, teürji, psişurji, cinle temas, cifir, semboller, hipnoz, telepati, spiritüalizm ve buna yakın ilimler... Tabiat ve insan üzerinde her türlü metafizikî işi gerçekleştirmenin yoludur. Şamanizm’de de ezoterik birçok hadise mevcuttur. Günümüz okültleri, Şamanlardan çokça yararlanmaktadır.
Yine okültizme örnek olması açısından Telegram’da Kumandan’a uygulamaya çalıştıkları misali ondan verelim: “Kartal Cezaevinde: Sol elimin bütün parmakları, kurt köpeği tarafından hırıltılarla ısırılıyor ve ben o acıyı şuurlu olarak yaşıyorum – hayal içinde şuurlu hâl. Bu beni bağırtmak için ve iddiasında gerçekleştirilen birkaç tertibden biriydi. Bolu: 2006... Aslan ağzını açmış bir şekilde üstüme gelirken hayal gördüğümün farkındayım, kendimi Telegram’ın elektirikî tesirine bırakır gibi oluyorum sonra direniyorum, o arada gerçekten aslanın beni bütünüyle ağzına alabilecekmiş gibi korkusunu canlıcasına yaşıyorum. Galiba beceremediler, tam ayıldım.” (22)
Şaman Türü Müsvedde Anlayış: Atatürkçülük Tarikatı
Salih Mirzabeyoğlu’nun “80 yaşlarında, Parkinson hastası bir manyak. İlmi nisbetinde cahil, cehli nisbetinde cesur, tehlikeli bir zır deli. Ama bütün örgütüyle -belki de!- talihsizliği, belâsını bulmak üzere bana çatmış olması,” (23) diye tabir ettiği İhsan Güven isimli şahıs, Türkiye’deki birçok darbede dahli bulunan, sırf Müslümanlara işkence yapmasıyla bilinen, irtica davalarında DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel’e danışmanlık yapan, hasta, psikopat, Allahsız bir adam…
İhsan Güven Beyti Dost denilen Dost Tarikatı’nın (Atatürkçülük Tarikatı olarak da bilinen) lideri. Mirzabeyoğlu’nun sözüyle “Şaman türü müsvedde bir anlayış.”
Dost Tarikatı, ulusalcı kesimin yoğunlukla içinde olduğu, hâkiminden savcısına, polisinden avukatına, sanat camiasından basın ve para babalarına varana kadar birçok kesimden zengin kodamanların yer aldığı Şamanist-Animist bir yapılanmadır. Mirzabeyoğlu’nun “Lafta Türkçü ama sebeb ve netice halinde Yahudi uşağı bir yapılanma…” dediği bu yapılanma çeşitli din ve inançların çorba yapılarak karıştırılmış halini yansıtıyor. İnsanı ilah konumuna sokan bu “mistik” yapılanmanın lideri İhsan Güven, kendisini “Güzeller Güzeli” olarak tanımlıyor ve müritlerine de bu tabiri kullandırtıyor. Kendisini Mustafa Kemal’in yarattığını söyleyecek kadar uçmuş olan İ. Güven, günümüz Atatürkçülerinin de sembolüdür aynı zamanda. Kumandan Mirzabeyoğlu, bunun için “Kendini ilahlıktan peygamberliğe kadar her türlü yücelikle vasıflandırıyor” yakıştırmasını yapıyor. (24)
İhsan Güven aynı zamanda Türkiye’de 2004 yılına kadar Telegramcıların başını çeken işkenceci bir sadist. Salih Mirzabeyoğlu’nun 2003 yılında yayınlanan Telegram -Zihin Kontrolü- isimli eserinde Telegramcıların “yardımcı hizmetlileri” olan ayak takımını ifşalaması üzerine, Telegramcıların iç hesaplaşmaları neticesinde 2004 yılında Tuzla’da evinin önünde kafasına kurşun sıkılarak gebermiş ve mahkemede faili meçhuller dosyaları arasında yerini almıştır.
İhsan Güven, kendi bağlı olduğu mihraklar tarafından profesyonelce öldürüldüğü halde, basında ölüm emrinin Salih Mirzabeyoğlu tarafından verildiğine yahut Telegram eserinde ifşa ettikten sonra ölmesi için işaret verdiğine dair haberler yer almış ve mahkeme heyeti basından aldığı bu güç ile suçun tamamını adeta delilsiz ve hukuksuz biçimde birkaç İbdacıya yıkmışlardır. Akabinde Telegram eseri de daha basılmadan Adalet Bakanlığınca incelenmiş ve dönemin basını tarafından spekülatif haberlerle Telegram mevzu bulandırılmaya çalışılmıştır.
Auto Teist İsmail Emre
Gelelim, İhsan Güven’in bu kadar sapıklaşmasına sebep olan şahsa. İhsan Güven, sahte şeyh olan Adanalı İsmail Emre ile tanışır. Bu cinlenmiş sahte şeyh aynı zamanda “Auto Teist” yani kendine tanrıdır. Emekli Binbaşı İhsan Güven’in “Güzeller Güzeli” diye vasıflandırdığı şeyhi İsmail Emre, 1900-1970 yılları arasında yaşamış ve mektep yüzü görmemiş biri. Adana’da Kocahocalar olarak tanınırlar.
Söylediği şiirlerde kendi tesiri olmadığı için şiirlerine “Doğuş” ismini vermiştir. Salih Mirzabeyoğlu’nun Telegram eserinde ifşa ettiği bu sahtekârın bir de “Gerçekleme” isimli kitabı mevcut. Modern Şaman görüşleri olan aşurelerin yer aldığı ve mistik görüşlerle doldurulmuş, sonradan tahrif edilmiş dinlerin ve Budizm, Upanişad vs. gibi sonradan uydurulmuş dinlerin -Kumandanın söylemiyle- zıpırlıkları ve şaklabanlıkları içeriyor. Doğuşlar’da söylediği “Tevhidde ne din farkı vardır, ne de mezhep. [...] Din Allah’a giden bir yol değil midir? Şu halde, gerek Musevilik, gerek Hristiyanlık, gerekse Müslümanlık bu yolun birer merhalesidir, sonu, yani gayesi değildir. [...] Madem yol dinden öteye gitmektedir, o halde bu yolun sonunu bulmaya çalışalım.” (25) Bir nevi dinleri birbirine karıştırdığı gözlemlenmektedir. Ki bugün talebeleri bile Hristiyanlık, Yahudilik ve İslam’ı bir kılmanın ve bunları mistik inançlarla karıştırmanın çalışmalarını yapıyor. Bu çalışmalar “Ilımlı İslam” ve “Dinlerarası Diyalog” projeleriyle de örtüşüyor.
Auto Teist olan Emre’nin eseri ham bir ateizmi yansıtırken bir diğer yandan Atatürkçülüğü de içeriyor. Eserinde ve röportajlarında söylediklerinden birkaçını gösterelim:
“Bizi taassup geri bıraktı. Gazi’nin (Mustafa Kemal) taassubu yıkmaya çalışması, hakikatten büyük bir hizmettir bu millet için.” (İsmail Emre, İç Kaynak Dergisi, Sayı 1. 1956), “Atatürk hakikaten çok büyük işler yapmıştır. Çok ârif bir adamdı. Bütün vücudu imanla doluydu.” (S.141), “Hepiniz birer Atatürk’sünüz.” (S.10), “Mürteciler, Atatürk’ün heykeline put diyorlar; hâlbuki o heykel millet ve memleket için çalışanların adlarının millet tarafından anıldığının alâmeti, işaretidir. Bu cahil adamlar, ellerinden gelse, milleti mahvedecekler... Hükümet onların eline geçse -geçmez ya- bunlar medeniyete, yani atoma karşı hangi silâhı kullanacaklar acaba?” (S.118), “Atatürk’e dinsiz diyenler, onun yıktığı taassup binasının kerpiçleridir.” (S.118), “Atatürk’ün maneviyatı cidden büyüktü. Bilirsiniz ki ben riya bilmem. Atatürk başka bir âlemdi. Uyanık ve büyük bir adamdı… “Allah’ta fâniydi o”. Gerek maddî gerek manevi olarak büyük bir adamdı. O Allah’ın iradesiyle yaptı yapacaklarını.” (S.102), “Heykeline çekiçle hücum ettikleri Atatürk bu vatanı, Allah’tan kuvvet alarak kurtarmasaydı din neredeydi, şeriat nerde… Atatürk’ün imanı olmasaydı bu toprağı kurtaramazdı. Mürteciler onun kurduğu nizamı bozmaya çalışıyorlar.” (S.79), “Atatürk’ün heykeline yani inkılaplarımıza tecavüz etmekle doğrudan doğruya Allah’ın işine karışmış, Allah’ın Atatürk eliyle yaptığı inkılapları beğenmemiş oluyorlar.” (Sayı 60), “Peygamberlerin birçoğu tahammüllü, sabırlı değildi.” (S.1), “Muaviye’den şefaat beklemek, şeytandan şefaat beklemeye benzer.” (S.1)
Kumandan Mirzabeyoğlu’nun “Sağ kolu ve avukatı T.T’ye danışmadan bir adım bile atmayan, ihtiyatlı bir lider” diye tanımladığı bu cinlenmiş şahıs, “Doğuş söylemeden evvel, bana tatlı bir ağırlık geliyor, vücudumda bir cereyan hissediyorum. Bu cereyan beni birkaç sefer elektrik çarpar gibi sarsıyor, ondan sonra ne dünya, ne ahiret, ne bilgi, ne görgü, ne işitgi, ne de duygu kalıyor... Bu hali hiçbir lisan tarif edemez. [...] Doğuşu söyleten kudrette yok olmasam söyleyemem. Akl-ı cüz akl-ı külle yaklaşır, akl-ı küll söyler. [...] Bu hâli anlamak için o hâlle hâllenmek lâzımdır.” diyerek de cinlendiğini izhar etmektedir. (26)
Bakıldığında ciddi şekilde Mustafa Kemal’e övgüler düzen bu şahsa muhtemelen övgüler düzdürülmektedir. Sohbetlerinin genelinde Allah’ta kaybolma üzerinde fena makamını da kendine yontmuş ve Allah’ta kaybolmaktan ziyade “tanrılaşma” temayülüne girmiştir.
Emre’nin tesirinde olan Prof. Dr. Cavit Sunar da bu temayüle uygun olarak “nefsin Allah”la birleşmesi” mevzuuna değiniyor ve “tanrılaşma”nın Allah’ı bilebilme ve O’nunla kavuşup birleşebilme olduğunu söylemektedir. (27)
Adana Erkek Lisesi Edebiyat öğretmeni Şevket Kutkan, 1946 yılında İsmail Emre’nin müridi olmuş ve Doğuşlar’ını derleyerek yayınlanmasına destek olmuştur. Bugün yine Emre’ye bağlı Anadolu Aydınlanmaları Vakfı grubu ise Doğuşları türkü olarak söylemektedir. Bu vakıf halen Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyetlere devam etmektedir.
Tarihçi Polymnia Athanassiadis de Emre’nin Doğuşlar’ı üzerinde çalışmalar yapmış, 99 tane şiirinin Yunanca tercümesini yapmış, “İsmail Emre: Bir Derviş” isimli kitabını 1991 yılında yayınlamıştır. Athanassiadis İslam teolojisiyle ilgilenen özellikle pagan inançları araştıran bir tarihçi.
Alman İranolog ve İslam-Tasavvuf araştırmacısı olarak bilinen oryantalist Annemarie Schimmel de İ. Emre’nin şiirleri ve söylemleriyle ilgilenmiş, üzerinde araştırmalar yapmıştır. İ. Emre’nin bu araştırmacılara ilginç gelen ve kendine çeken yanı ise Emre’nin birçok dini bir arada tutan mistik inancıdır. Çünkü Müslüman olmayan bu araştırmacılar da birçok dinde bulunan mistik inançlarda takılı kalmış, “hiççilik” ile “ruhçuluk” arasında gidip gelmiş, biraz hiççilik, biraz vahdeti vücuttan faydalanmayı ummuşlardır.
İsmail Emre’den bahsetme sebebimiz ise, İhsan Güven gibi katıksız dinsiz aynı zamanda mistik bir şarlatanın piştiği ve yetiştiği yerin neresi olduğunu gösterebilmektir. Salih Mirzabeyoğlu da eserinde tafsilatlı şekilde Emre’nin aşurelerine yer verir ve tarihteki çeşitli bu tarz yönlendirilen adamlar (Hitler gibi) üzerinden misallendirir.
“Ateist değilim. Ama bilinçli olarak. Bilmem ne dininden de değilim. Atatürk’ü tanırım! İnsan yücedir insan!” diyen İhsan Güven, hem İsmail Emre’nin tesirinde kalmış, hem de “yıllar önce yine ondan devşirdiği görüşler merkezinde geliştirdiği(!) binbir felsefî, ezoterik, mistik öğretiden aparma “aşureler” eşliğinde; bazen 60-70 kişiye varan gruplara “din”in tehlikelerini ve insanlığı nasıl mahvettiğini, aynı şekilde “aile” mefhumunun kötülüğünü anlatmıştır. Kısacası, Müslüman Anadolu’nun nesi varsa tersyüz etmiş durmuştur yıllarca.” (28)
“Her türlü pisliğin içine girip çıktım. Ruhçuluk, büyücülük, cincilik…” diyen İhsan Güven okültizmden spritüalizme, büyücülükten cin işlerine ve Şamanist ritüellere varana kadar birçok işin içinde yer almış ve uyduruk din anlayışını da bunlar üzerinden inşa etmeye çalışmıştır. Kâfirin eşyaya tahakkümü ile birlikte istidraç (nefse bağlı sahte keramet) hünerini kendi bünyesine katıp, tasarruflar elde ederek hem fiziki hem ruhi olarak insanı yönlendirebilecek duruma gelmişlerdir. İ. Güven, Dost Tarikatı’nı da bu anlayış üzere yönetmiştir. Bu tarikatta çokça medyumluk işiyle ilgilenilmiş, bu alanda dergiler çıkarmışlar, üfürükçülüklerini pazarlamışlardır. Üyelerinin geneli buna benzer mistik işlerle uğraşmıştır. Üyelerin çoğu Şamanizm inancından devşirdikleri biçimiyle homoseksüeldir. Bu grubun üyelerinin “toplu seks” yaptığına dair haberler de basına yansımıştır. Sabetayistlerde de eş değiştirme (kuzu ayini) ve toplu seks mevcuttur. Ve eş değiştirme ayinlerinden doğan çocuklar kutsal olarak addedilir.
Buraya küçük bir not düşelim: Türkiye’de “Tengrici” olarak bilinenler ise özellikle deisttir. Türkçü olarak geçinenlerin büyük bir kısmı, Kemalizm gömleğini giyerek biraz laikizm, biraz Şamanizm geleneği, biraz deizm, biraz animizm diye inançsızlık inancıyla değişik bir din oluşturmaktadırlar.
Bu tarikatın üyelerinden bazıları ise şunlardır: İhsan Güven’in “oğlan”ı şarkıcı Çelik Erişçi, Nur Serter, Cenk Koray, Neco, Necip Hablemitoğlu, Habib Ümit Sayın, Ali Kırca, Uzay Heparı, İskender Doğan, Engin Poyraz, İhsan Güven’in şeyhinin oğlu Ümit Emre, 28 Şubat’ın postallı kimi paşaları ve daha niceleri…
Türkiye’de Telegramcıların başında yer almış olan İhsan Güven, işte yukarıda zikretmiş olduğumuz ritüellerin de içinde yer aldığı modern büyü olan Telegram’ı Salih Mirzabeyoğlu’na ilk uygulayan kişidir.
Zihin kontrolü denilen iş, bilimi tanrı edenlerce halen en ağır şekilde ve modernleştirilerek sürmektedir. Bugün, “insanlara çip takılacak mı?” gibi sorular çerçevesinde bu mesele konuşulmaktadır. Sorumuz şu: Türkiye hükümeti bu meseleye sessiz kalmaya devam mı edecek?
Kaynak
1. Ölüm Odası B-Yedi -Tarih-, Salih Mirzabeyoğlu, 2013, II. Cilt, s. 457
2. Türk İslam Ülküsü, S. Ahmet Arvasi, I. Cilt, s. 88
3. İbn Fadlan Seyahatnamesi, Şeşen, s. 78
4. Telegram -Zihin Kontrolü-, Salih Mirzabeyoğlu, 2003, s. 81
5. Şamanizm, Michel Perrin, 1995, s. 96-97
6. Şamanizm, Michel Perrin, 1995, s. 39
7. Şamanizm, Michel Perrin, 1995, s.98
8. Şamanizm, Cemal Şener, 1996, s.14
9. Şamanizm, Michel Perrin, 1995, s.100
10. Şamanizm, Michel Perrin, 1995, s.102
11. Metraux, 1967, 181
12. Şamanizm, Michel Perrin, 1995, s.62
14. Ölüm Odası B-Yedi -Tarih-, Salih Mirzabeyoğlu, 2013, II. Cilt, s.344
15. Ölüm Odası, Mirzabeyoğlu, II. Cilt, s.210
16. Ölüm Odası, Mirzabeyoğlu, I. Cilt, s.104
17. Ölüm Odası, Mirzabeyoğlu, I. Cilt, s.103-104
18. Ölüm Odası, Mirzabeyoğlu, I. Cilt, s.124
19. Ölüm Odası, Mirzabeyoğlu, I. Cilt, s.465
20. Ölüm Odası, Mirzabeyoğlu, I. Cilt, s.466
21. Ölüm Odası, Mirzabeyoğlu, I. Cilt, s.953
22. Ölüm Odası, Mirzabeyoğlu, II. Cilt, s.524
23. Telegram -Zihin Kontrolü-, Salih Mirzabeyoğlu, 2003, s. 13
24. Mirzabeyoğlu, Telegram, s. 21
25. İsmail Emre, Doşular II, Doğan Basımevi, 1965 Adana, s. 32
26. İsmail Emre, Doşular II, Doğan Basımevi, 1965 Adana, s. 8-9-10
27. http://cavitsunar.com/bir-cesit-bilgi-ve-bir-cesit-suur-hali-olarak-mistisizm-mistisizm-ve-nefs/#nab
28. https://akademyadergisi.com/telegramci-devlet-ve-dunya-duzeni/
Aylık Dergisi 194. Sayı Kasım 2020