Mevcut Türkiye Cumhuriyeti rejimi, başlangıçtan beri İslam’a ve Müslüman Anadolu’ya düşman ama Batı’ya dost kalarak mutlu mesut yaşadı. Hiçbir zaman dış tehdit korkusu duymadı. Çünkü düşmanlarla aynı zihniyeti paylaştığından yani din düşmanı olduğundan tek tehdit garip Anadolu insanıydı. Onu da sadistçe bir zevkle sürekli ezip aşağılayarak hem zafer kazandı hem de dış düşmana uyumlu göründü. Müslüman ve emperyal kimliğinden dolayı yok edilen Osmanlı’nın yerinde onun mirasını kazımak isteyen bir rejim varken düşman niye hırlasın ki.
Daima Batı kuyrukçusu sünepelikle İslam alemine soğukluk ekseninde güzel güzel yaşayıp giderken, Amerika’nın Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle hızlandırdığı neo-liberal politikalar gereği halkta karşılık bulmayan ve kaba kuvvetle ayakta durabilen Kemalizm’in iptal edilip NATO açısından daha kolay yönetilebilir olan ılıman İslam’ın önünün açılması planı rejim içinde çok ciddi çatışmaya sebep oldu. 1990 yılında eski Mitçi Hiram Abas’ın öldürülmesiyle başlayan ve altında Dev-Sol imzası bulunan siyasi cinayetler Memduh Ünlütürk, İsmail Selen ve Kemal Kayacan isimli emekli generallerin 1991 ve 1992 yıllarında bir dizi suikast sonucu öldürülmesiyle hızlandı. Kurbanların NATO bünyesinde Kontrgerilla faaliyetleri içinde oldukları iddia ediliyordu. Hatta asker içinde 71 Darbesi’nin kaybedenleri (MDD ve benzerleri) tarafından bu suikastlerin organize edildiği de iddia edildi. Buna karşılık CIA yardımıyla Dev-Sol ağır operasyonlara uğradı. Sonrasında katı Kemalist kimliğiyle bilinen Uğur Mumcu’nun öldürülmesi, Eşref Bitlis’in şüpheli ölümü ve derken Özal’ın şüpheli ölümü neticesinde yeni NATO konseptiyle eski mevkilerini yeni kölelere kaptırmak istemeyen eski kuyrukçular belli bir dereceye kadar galip geldi. Hatırlarsanız o demlerde I. Cumhuriyet ve II. Cumhuriyet tartışmaları yapılıyordu. Özal II. Cumhuriyet’in şampiyonu olarak ön plandaydı. Irak’a Amerikan askeriyle beraber girmeye kalkan Özal, askerin ciddi muhalefetiyle karşılaşmıştı. Şimdi yok Kürt meselesini çözecekti diyenler hem Özal’ın ölümünü hem de üstte saydığım suikastler ve Bitlis’in şüpheli ölümünü bu eksen etrafında değerlendirse iyi olur. Kürtler hakkında özerklik isteyen liberal kesim yani Özal ve benzerleri Kürt meselesini, Kürtleri İsrail’in kucağına atarak çözecekti. Eşref Bitlis ve benzerleri de eski siyasetin değişmemesi için çabalarken Amerika’nın hedefi oldular.
Sürekli bu gelgitler içinde 2000’li yıllara gelindi ve Batıcı olmayı ikbal sananlar kazığın kralını Ergenekon operasyonlarıyla Batı’dan yedi. Başkan Tayyip Erdoğan’ın faka bastırmasıyla alt üst olan FETÖ kalkışması sonrasında ipten dönen bu adamlar, eğer tersi olsaydı sabahı göremeyecekti, bunu kendileri de çok iyi biliyorlar. Yedikleri kazığın acısıyla Erdoğan’a can simidi gibi sarıldılar. Çünkü Erdoğan, tankın önüne dikilen halkın lideridir. 15 Temmuz’da çile ve zaferde Müslüman halkla ve Erdoğan’la belli bir derecede ortaklık etmiş olan bu kesimin yazar çizer takımı ve dayandığı burjuva kesimi gavurlukta inat ederek, FETÖ uşaklığında karar kıldılar. Hatta kimi subaylar da İslam düşmanlığı saikiyle o tarafa yamandı ve bundan hiç utanmadı. Yine de bürokrasi içinde özellikle asker içinde ciddi bir kesim, Erdoğan’ın zaruret olduğunu anladı. Müslüman halkın dinamizmini de gördüklerinden eski alıştıkları ne varsa hepsinin bittiğinin farkındalar.
Bu devlet nihayet Erdoğan liderliğinde bağımsızlık yolunda ciddi adımlar atıyor. Silah sanayi ve yeni enerji kaynaklarının aranıp bulunması gayet önemli adımlar. Dış siyasette rakip güçler çatışmasından menfaat devşirmek de gayet mantıklı. Türk dünyasına, Afrika’ya açılım da güzel. Yavaş yavaş Arap alemiyle ilişki kurulması da akıllıca ve olması gereken.
Ama ülke içine yani her şeyin ana dayanak noktası olan Anadolu’ya ve Anadolu insanına gelince değişen bir şey yok. Hakiki manada bağımsızlığın kazanılması önünde en büyük engel olarak eski Kemalist zihniyet halen yerli yerinde duruyor. Her türlü din dışılığı körükleyen bu zihniyet en başta Batı kuyrukçuluğunu da körüklediği için yapılan her şey aynı anda yıkılmaya müsait bir zemin üzerinde duruyor. Bu haliyle müsbet ilerleme önünde engel olarak duran eski zihniyet Türkiye’nin geleceği ve bağımsızlığı önünde de en büyük manidir. Ne garip değil mi, Türkiye’de eski düzeni kuran Batı kendine yeni format atarken, bizimkiler hala eski kafayla bağımsızlık elde etmeyi umuyor. Çaba hedef olarak doğru ama esas ve usûl olarak son derece problemli. Genç nesiller 1984 romanındaki köle adaylarına benzemeye doğru giderken, hangi bağımsız ülkeyi hangi insanlara bırakacağını düşünmeden hareket etmek içi boş ve yaşatılamaz bir devrim gerçekleştirmek demektir. Bu da karşı tarafın eline bizi nihai yenilgiye uğratması için en büyük kozu verir. Elinde devlet aygıtıyla nesiller yoğurmak yerine global lağımın her türlü atıklarının bu milletin ve çocuklarımızın üstüne boca edilmesine seyirci kalan iktidar bugün yaptıklarını yarın kime emanet edecek ki.
Daha önce bir yazımda “başkan sen ne istiyorsun?” diye sormuştum. Bir de onunla ittifak etmiş olan Kemalist, seküler her neyse, hala eski zihniyeti terk edemeyen askerler ve devlet erkânına soralım, siz ne istiyorsunuz? Bağımsız devlet, başı boş millet mi? Deforme olmuş insanların çoğunluğu elde etmesi durumunda hastalıklı demokrasiye dayanarak işler nereye varır bir düşünün. Kimsenin ciddiye almadığı düşmanı kovduk, bağımsız Türkiye laflarıyla millet mi terbiye edilir? Karabağ zaferi olduğunda memlekette yaprak kımıldamadı farkında mısınız? Kazanılan zaferin büyüklüğü karşısında yer yerinden oynamalıyken, öküz ve tren ilişkisini yahut çelişkisini müşahede ettiğinizde ne oluyor demediniz mi? Kıbrıs Harekatı yapıldığında Mersin’e akın edip bizi de askere alın diyen millet nerde, kazandığı zafer yerine tuttuğu takımın şampiyonluğu için sokağa dökülen sürüler nerde? Hala şehid ve gazi dedelerinin hürmetine ilahî sevkle canlı duran Müslüman halkın heyecanı göz göre göre bozulan nesillerle beraber mezara mı gitsin? Ayasofya’nın açılması hadisesiyle beraber ortaya çıkan kapatılma ve kapatanın durumu korkunç bir çelişki olarak ortada dururken, herkesin inanmadığı şeyi söylemeye devam ettiğini bile bile çoktan ölmüş Kemalizm’e yapışmakla ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Hele hele Kemalizm üzerinden milleti yeni ufuklara mı taşıyacağınızı sanıyorsunuz? Çoktan vadesi tükenmiş bu 20. yüzyıl fosili uyduruk ideolojiye canlıymış muamelesi yapmayı ne zaman bırakacaksınız? Z kuşağı veya her ne kuşağıysa, dijital çağ tarafından zihniyeti şekillenen genç nesil bu masalla mı adam olacak? Sandığınız kadar aptal olmayan hatta sizden akıllı olan bu çocuklar bu masallarla avunur mu yahu? Müslüman milletin ve çocuklarının terbiyesini bir türlü İslam’da aramaya yanaşmıyorsunuz. Ziyan olmaları karşısında vebalimiz var diye içiniz de sızlamıyor. Aniden bunlar çıkıp kral çıplak deyiverse nerenizi neyle örteceksiniz?
Kürtler hakkında eski ulus devlet ıvır zıvırı çerçevesinde ne çözüm bulunacak veya Kemalizm’in harcadığı Kürtler, seküler istismarcılar ve eski Kemalist zihniyet arasında ezilmeye devam mı edecek? Asıl suçlu Kemalizm iken mazlum Kürd’ü istismar edenlere karşı hala Kemalist diskurla savaşmaya devam ediyorsunuz. Kürtler iyice seküler ve ırkçı olsun diye mi yapıyorsunuz? İmparatorlukları yıkmak için uydurulmuş ulus devlet masalı devam ederken Kürtlerle devletin durumu savaş dışında nereye gidebilir ki. Üstelik seküler hainlerle yan yana olmaya ittiğiniz Kürtlerin oyuyla tarihe gömülebilirsiniz, kör müsünüz? İbda Mimarı ta 1991 yılında İslamî bir rejim çatısı altında federasyon teklif etmişti. Siz Kürtleri yenme hırsıyla onları Amerika ve İsrail’in kucağına ittiniz. PKK’yı yendiniz mi? Bunca yıllık savaşın sonunda hala bu mesele Türkiye’nin birinci meselesidir. Laiklik ve üniter devlette ısrar ettiğiniz sürece sona ermeyeceği kesindir. Üstelik siyasi olarak Kürtler avantajlı duruma geçmiştir. Hadi dese ki adamlar din kardeşiyiz barışalım, geçmişte Kürtlere karşı işlenmiş suçları kabul edecek misiniz? Etmeye niyetiniz olmadığı için Kürtler barışmak istese de sizin yüzünüzden bu iş zora girebilir ve en sonunda sizin yüzünüzden Kürtler Anadolu’dan kopabilir.
İşte, şu son zamanlarda Sedat Peker vesilesiyle Kıbrıs’ta Kutlu Adalı cinayeti ve Suriye’de bazı muhalif gruplara silah gönderilmesi hadisesi gündeme geldi. Eğer Kutlu Adalı cinayeti doğruysa iş Korkut Eken’e atıp tutmakla olmaz. Dönemin bütün MGK üyeleri bu işin içinde, Süleyman Demirel’den tutun Teoman Koman’a kadar. Yani çoğu 28 Şubat Darbesi içinde olan zevat. Ne olacak şimdi? Kutlu Adalı Kıbrıs’ı emperyalist Batı’ya entegre etmek istiyordu siz de onu yok ettiniz diyelim. Milli menfaatlerimiz için yaptık deseniz, millet de der ki, Kıbrıs’ı kumar ve fuhuş adası yapmak mı milli? Ne diyeceksiniz? Evet Türkiye devleti olarak bu suçu işledik deseniz düşmana koz, diyemezsiniz, denmez de zaten. Bu ne yaman çelişki!
Suriye’de de PKK tehdidine karşı Türkiye silah gönderdi diyelim. Ne olacak şimdi? Aman Kürtler devlet olmasın. Peki orda silah verdiğiniz Araplara ve hali hazırda Türkiye kontrolünde olan gayri Türk unsurların yaşadığı yerlerde, Suriye’nin İngiliz’e nasıl terk edildiğini bilen bu insanlara Kemalist masallar anlatarak münafıklık ederken onları da size karşı münafıklığa zorladığınızı görmüyor musunuz?
Öz babası olan İttihad Terakki’nin suçlarını sürekli inkar yoluyla gizlice sahiplenen ve kendi suçlarını sürekli yalan ve masalla yutturmaya çalışan Kemalizm, artık Kemalistler için bile ağır yük haline gelmiştir. Bu yüzyılda bu palavra sökmez. İnad etmeyi bırakın. Sadece Kıbrıs bile hem Anadolu’da hem de gittiğiniz ve gideceğiniz her yerde ne yaptığınızı ve ne yapacağınızı açıkça göstermeye yeter. İngiliz işgalinden Rum tasallutuna düşmüş Kıbrıs halkının topraklarını açık hava kerhanesine çevirdikten sonra, “bu Kıbrıslılar Rum zulmünü unuttu, kanları bozuk” demekle olmuyor. Kendi payınızı inkar etmeyin. Yarın Kürtler savaşmayı bıraksa, siz yine gidip okullarda merhum Şeyh Said’e küfür etmeye kalkacaksınız. Sonra ipler gene kopacak. Vatan millet deyince canını hiçe sayan ve tankların önüne dikilen Müslüman milletle barışmak yerine, üç kuruş dünyalığı için ATM kuyruğu bekleyip makarna stoklamaya çalışan tamamı “made of Kemalizm” damgalı Batıcı seküler kesimle daha çok benzerlik içindesiniz. Buna rağmen onlara yaranamıyorsunuz. Eskiden böyle değildiniz aslınıza dönün diyorlar. Müslüman halk da daha eskiden sen bizdendin bize dön diyor. Sizse bu komik piyeste ucube rolünü oynamaya devam ediyorsunuz.
Daha önce Büyük Doğu-İbda ideolojisine bağlı olarak devlet bürokrasisinin rejim değişikliği yapmasından bahsetmiştim. Yapın da şerefi de size kalsın dedik. Mantıklı bir geçiş süreci planlayarak bunu gerçekleştirmek sizin elinizde. Biz, teklifimizle beraber farkındayız demeye çalışıyoruz ve farkında olmanızı istiyoruz.
Bilmem farkında mısınız?
Baran Dergisi 752.Sayı