15 Temmuz sonrasının en “moda” alışkanlıklarından biri, bazılarının, tavrını veya durduğu yeri beğenmediği kişileri “FETÖ’cü” diye kategorize edip damgalaması… Bu bazılarının geçmişte FETÖ ile kol kola olduğu gerçeği ise işin trajikomik bir hâl almasının vesilesi…

İktidarın politikalarını mı eleştirdin? “FETÖ’cüsün!”

Kendinin veya bir başkasının hakkını mı savundun? “FETÖ’cüsün!”

Hatta, Kemalist rejimin Müslümanlara yaptığı zulmü dile getirmek için âyet meâli mi okudun? Yine “FETÖ’cüsün!”

İş artık sulandırmanın çok daha ötesinde tehlikeli boyutlara geldiği için bu meseleye temas etmek zarureti hasıl oldu. Memleket düşmanlığı tescilli; fakat FETÖ ile alakası olmayan, emperyalizmin içimize yerleştirdiği nereden bakılırsa bakılsın belli olan bazıları, “FETÖ’cü” diye kategorize edilmek suretiyle aklanıyor!

Bugüne kadar FETÖ’nün ne olduğu hususunda birçok tanımlama yapıldı. İslâm düşmanlığı malûm olanlar, FETÖ’yü sürekli “cemaat” olarak tanımlamaya gayret etti. Meseleleri, bu şebeke üzerinden tüm Müslümanları zan altında bırakmaktı. Kimi Müslümanlar da buna âlet olmadı, diyemeyiz. Bazılarına göre ise FETÖ, cemaat görünümlü menfaat amaçlı bir suç örgütüydü. Devlet ise tanımlamayı “terör örgütü” olarak yaptı.

Öncelikle tanımlamayı yapalım. FETÖ, memleketimize Siyonist-Haçlı ittifakının yerleştirdiği ajan yapılanmalardan biridir. Siyonist-Haçlı ifadesi belki muğlak kalabilir, öyleyse şöyle diyelim, düpedüz CIA yetiştirme ve yerleştirmesi bir ajan şebekesidir; fakat buraya dikkat, CIA tarafından teşekkül ettirilen ve memleketimize yerleştirilen ajan yapılanmaların yekûnunun adı FETÖ değildir, dolayısıyla her CIA ajanı da FETÖ’cü değildir.

Zannımca yanlış da hatalı tanımlamalardan kaynaklanıyor ve dolayısıyla memlekette sinir uçlarına temas eden ve kötü kokular yayılmasına sebep olan her hadisenin arkasında FETÖ dahli aranıyor… Bilhassa iktidar kanadı ve destekleyenler için vaziyet böyle…

Oysa, II. Dünya Savaşı itibariyle memleketin tüm kılcal damarlarına sirayet eden ABD, sadece birkaç yapılanma ile değil, birbiriyle organik olarak bağlantısı bulunan ve bulunmayan birçok yapılanmayla beşinci kol faaliyetlerini yürütmektedir. Dolayısıyla, FETÖ ile bağlantısı olmadığı hâlde ajanlık faaliyeti yürütmesi muhtemel kişiler hakkında FETÖ’cü olduğu ithamı ile başlatılan soruşturmalar, mevzu kişilerin ajanlık faaliyeti yürütse dahi FETÖ ile organik bağlantısı olmadığı için aklanmasına sebep olmaktadır.

Bu çerçevede değerlendirilebilecek bir hadise geçtiğimiz hafta yaşandı. İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ’ın geçen yıl (19 Ekim 2020) bir televizyon kanalında İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu’nun FETÖ’cü olduğunu ve Kazakistan Türk İş Adamları Derneği’nin başkan yardımcılığını yaptığını iddia etmişti. Bunun üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bir soruşturma başlattı. Bu soruşturma neticesinde Kavuncu’nun bu örgütle irtibatını gösteren somut bir veriye rastlanmadığı, Bank Asya’ya para yatırmadığı, FETÖ ile bağlantılı şirketlere para transfer etmediği, soyut beyan ve iddialar dışında delil bulunmadığı ifade edildi ve Kavuncu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi. Anlayacağınız Kavuncu aklandı.

Ümit Özdağ’ın iddialarının ardından Kavuncuların hikâyesi çokça yazılıp çizildi. Hemen hemen tüm siyasî oluşumların içerisinde, hem de üst mertebelerde en az bir ferdi bulunan, mensupları milletvekili, belediye başkanı, parti genel başkanlarının baş danışmanı, milyonlara hükmeden bir iş adamı ve daha birçok önemli mevkide gördüğümüz Özbekistan menşeli bu aile, CIA’nın bir dönem bölge şefliği yapmış üst düzey ajanı Ruzi Nazar ve onun yetiştirdiği ajan Enver Altaylı üzerinden son derece şaibeli bir hüviyete ve de hikâyeye sahip. İnternette yüzeysel bir tarama yapıldığında dahi bu ailenin nasıl bir etki alanına sahip olduğunu anlamaya kâfi gelecektir.

II. Dünya Savaşı sırasında Sovyet ordusundan kaçıp CIA’de önemli mevkilere gelen, bölge şefliğine kadar yükselen Ruzi Nazar da Özbekistan asıllıdır. 1959-1971 yılları arasında Türkiye’de dönemin istasyon şefi Paul Henze ile birlikte görev yapmıştır; şu anda FETÖ’den cezaevinde olan CIA görevlisi Enver Altaylı’yı yetiştiren kişi de Nazar’dır; Enver Altaylı da Özbek asıllıdır. Türkiye’de Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin kuruluşu, gladyonun yapılandırılması gibi faaliyetlerin başındaki kişi olan Nazar, Fetullah Gülen’i de tâ 1960’larda Türkiye’nin başına belâ eden ekibin tepe kadrosunda yer almaktadır. Anlayacağınız Ruzi Nazar, Türkiye’de bağlantı kurduğu herkesin araştırılması gereken -ama öyle FETÖ’cü mü, değil mi gibi sığ bir çerçevede değil-, Türkiye’yi Amerikan çiftliği hâline getiren isimlerin başında gelmektedir.

Kavuncu ailesinin Ruzi Nazar ve Enver Altaylı ile alâkasına gelirsek… 1938 senesinde Türkiye’ye gelen Kavuncu ailesinin büyüğü Abdurrahman Kavuncu, Ruzi Nazar ile yakın arkadaştır. Türkiye’ye Kavunculardan sonra gelen Altaylı ailesine kız vermiş, kız almıştır. Enver Altaylı’nın annesi Kavuncuların kızıdır. Türk Ocaklarında önemli mevkilerde bulunmuş, bir dönem milletvekilliği de yapmış olan akademisyen Orhan Kavuncu’nun oğlu olan Buğra Kavuncu’nun annesi ise Enver Altaylı’nın kız kardeşidir, yani Enver Altaylı Buğra Kavuncu’nun dayısıdır. Nitekim Orhan Kavuncu, Enver Altaylı tutuklandığında onun için elinden geleni yapmış, tüm siyasî bağlantılarını kullanarak onu kurtarmaya çalıştığını şahsî web sayfasından kendisi açıklamıştır. Enver Altaylı için “Enver Altaylı benim kayınbiraderim olmanın ötesinde ağabeyimdir, fikir yolumun ilk taşlarını döşeyen kişidir.” diyen Orhan Kavuncu, Altaylı’nın tutuklanmasının ardından kendisi hakkında da “FETÖ bağlantısının araştırılması” için suç duyurusunda bulunmuştur!

Anlayacağınız; memleketimizde bir “karalama” aracı olarak görülen “FETÖ’cü” damgası, artık bir “aklama” aracı olarak kullanılıyor!

Baran Dergisi 752.Sayı