İnternetten “Best Of Handel” adı altında iki saatlik bir kolaj indirmiştim; Frideric Handel’e ait iki saatlik, eserlerin birleştiği bir çalışma. Tevafuk üzerine listemde bu eser çalıyordu. Handel’in hangi şarkısını dinlediğimi bile bilmiyorum, kolajın içerisinde 60’a yakın parça var. Bir müzikten diğer müziğe geçiş esnasında otobüse tekrar baktım, bebeğin hiç durmadan ağladığını, insanların da bıkmış vaziyette olduklarını gördüm. Sonra dışarıyı seyretmeye devam ettim, trafik ışıkları, karşıdan karşıya geçmek için sabırsızlanan insanlar, otobüsün içerisindeki itiş kakış... Birkaç dakika sonra tekrar etrafımı göz ucuyla dikizlediğimde herkesin rahatsızlığının bir kat daha arttığını gördüm. Bir bebeğe, bir de ailesine baktım. Bebeğin susması için hiçbir şey yapmıyorlardı. Belki de insanlar bu yüzden gergindi. Adam Suriyeliye benziyordu. Kulaklığımı çıkartıp, “Türkçe biliyor musunuz?” diye sordum. “Biraz” dedi. Kulaklığımı sol elime alarak, sağ elimle önce kulaklığı sonra da bebeği gösterdim, “müzik” diye ilave ettim. Adam biraz kararsız şekilde gülümsedi, “olur” dedi. Otobüsün orta kapısı ve çevresindeki bütün koltuklar bize odaklanmıştı. Zaten gözlerini ve kulaklarını oradan alamıyorlardı ya neyse... Telefondan müziğin sesini birkaç seviye kıstıktan sonra kulaklığı bebeğin kafasına geçirdim. Sudan çıkmış balık gibi çırpınan bebeğin buruşuk yüzünde, müsbet bir ifade belirdi. Bebek susmasın mı... Anne ve babasının suratındaki mahcubiyet, tebessüme dönüşmesin mi? Keza aynı hisler etraftaki dayı ve teyzeler için de geçerli. Hemen diğer ucumdaki bir dayı, “madem böyle bir olayın vardı, daha evvel niye yapmadın” minvalinde bir şey söyledi. Ben de, “belki de kulaklığın olayı budur, takılıyken olduğun yerden uzaklaşıyorsun ya, o yüzden iyi bir şeydir” dedim.
Müzik... “Kâinatta her şeyin kendine göre ses çıkardığı, suyun şırıldadığı, kuşun öttüğü, koyunun melediği, telin inlediği ve göğün gürlediği bir âlemde, perde perde nispet helezonlariyle, mutlak hakikat arayıcılığından başka bir şey olmayan musikîyi, asliyle nasıl inkâr edebiliriz?..” diyor Üstad Necip Fazıl Kısakürek... (1)
Ve Handel
George Frideric Handel 1685’te Almanya Halle’de doğmuştur. Johann Sebastian Bach ile aynı yıl, Almanya’nın Halle kentinde (Bach’ın doğduğu Eisenach kentinden 80 km uzaklıkta) doğan Handel, bir cerrahın oğludur. Handel, tıpkı Mozart gibi çocuk yaşlarında keman, obua, org, klavsen çalmasını öğrendi. 17. yüzyılın başında önce İtalya daha sonra da 1710 Aralık’ta İngiltere’ye gitti. Sonra tekrar Almanya’ya dönse de, 1712’de tekrar İngiltere’ye gitti. Ve 47 sene burada yaşadı. “Water Music” isimli meşhur eserini de Büyük Britanya Kralı I. George’a atıfta bulunarak bestelemiştir.
Bir Hâdise
Sene 13 Nisan 1737 idi; Handel, Grosvenor Meydanı Brook Sokağı’nda zemin katta bir evde yaşıyordu. Handel, bir düşüş sürecinden sonra eskisi kadar meşhur değildi. Evinde çembalo (piyano tarzı, klavyeli enstrüman) çalarken bir anda odasında yere yığıldı. Uşağı Handel’in odasına girdiğinde onu iki seksen yerde görünce ne ya

Handel’in bir yıldız gibi parlaması için her şey tamamdı; tek bir şey hariç. “Messiah”ın son sözü. O dört yıl aradan sonra onu hayata bağlayan şeyin Yaradan tarafından geldiğine inanan bir kişi, ancak şunu söylerdi: “Âmin”... Bu Handel için hayatının en kritik dönemiydi belki de. Dostoyevski’nin, Beyaz Geceler’de dediği gibi: “Ulu tanrım! O ne mutlu andı. Böyle bir an insana hayat boyu yetmez mi” dediği anlardan bir tanesi. Bu eser İngiltere’de çabucak meşhur oldu. Kraliçe Handel’i çağırmıştı. Öte yandan “Messiah” için gelen tüm teklifler Handel tarafından kabul ediliyordu. Karşılığında ise mahpuslar ve hastalar için tedavi şartı koştu. Daha sonra kör oldu ama “Messiah”ın ateşi onu ölene kadar sardı; çalışmalarına ara vermedi.
Gözleri görmeyen Handel, 6 Nisan 1759’da bir sahne aldı. Bunun veda sahnesi olduğu bütün İngiltere tarafından biliniyordu. Bestekârın rahatsızlıkları nüksetmeye başlamıştı. Handel cuma günü ölmek istediğini söylemiş ve 13 Nisan Cuma günü de hayatını kaybetmiştir. Bir tevafuk ise “Messiah”ın ilk sahnesi dört yıl önce 13 Nisan Cuma günü insanların karşısına çıkmıştı...
(1) Necip Fazıl Kısakürek, İman ve İslâm Atlası, sh. 311
İstifade Edilen Kaynaklar
Stefan Zweig, İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar.
Baran Dergisi 542. Sayı