Melikşah Sezen’in “İmam Mâturîdî – Hayatı, Eserleri ve İlmî Şahsiyeti” isimli eseri Şamil Yayınevi tarafından Eylül 2022’de yayınlandı. Kelâm mevzuları başta olmak üzere 10’un üzerinde eser telif eden ve Tefekkür Kelâm Araştırmaları Merkezi kurucusu olan M. Sezen’in daha önce Mâturîdîyye Teşekkül Dönemi (2018), İmam Mâturîdî’nin Tefsir Literatürüne Tesiri (2018), İlm-i Hadîs Hanefîlik Mâturîdîlik (2020), Müteahhir Dönem Mâturîdî Kelâmı Şemseddin es-Semerkandî Örneği (2020) ile Kemalizm ve Mâturidîlik (2022) eserleri yayınlanmıştı. Bu eser ise ilmî ve ahlâkî şahsiyeti merkezde olmak üzere biyografi tarzında müstakil olarak İmam Mâtüridî Hazretlerini tanıtmaya tahsis edilmiş ve faydalı bir ilmî çalışma olmuştur.
İmam Mâtüridî Hazretleri, Ehl-i Sünnet’in itikadda iki imamından biri olup (diğeri İmam Eş’arî Hazretleridir) onu ve fikirlerini tanımak elzemdir. Mevzuyu çerçeveleyici hükmü, çağımızda İslâm’a muhatap anlayışı temsil makamında ve yürüyen Büyük Doğu olan İbda Mimarı’ndan aktaralım:
“Topluluk hakikatinin dağıldığı ve sapık kolların yelpazevârî açıldığı, modalaştığı ve bir cümbüş havası içinde tepindiği ikinci ve üçüncü asırlar, ‘Sünnet ve Cemaat Ehli’ caddesinde yolun bütün ölçülerini âbideleştiren iki zafer tâkına şahit oldu. Biri, İslâmî itikat esaslarıyla beraber iş ve amel kanunlarını istikametlendiren ‘dört geçitli’, diğeri, doğrudan doğruya iman ve itikat yönlerini perçinleyen ‘iki geçitli’, biri ‘iş ve amelde’, öbürü ‘iman ve itikatta’ iki tâk…
İş ve amelde: Hanefî, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezhepleri…
İman ve itikatta: Mâtürîdî ve Eş’arî yolları…”
İbda Diyalektiği eserinin İman ve Amelde Mezhep bahsinden işaretlediğimiz bu pasajda “Topluluk Hakikati” diye kastedilen, ilk kurucu nesil sahâbîler olup onlarda tecelli eden ise Kur’an’da “güzel bir örnek” olarak vasfedilen Allah’ın Sevgilisi’nin nurudur. Ondan sonraki asırlarda ise Doğru Yol-Kurtuluş Yolu çizgisinden sapma söz konusu olduğunda öncü âlim veya mütefekkirler tarafından İslâm’a muhatap anlayış yenilenmiştir. İmâm-ı Âzam, İmam Gazalî, İmam Eş’arî, İmam Mâtürîdî öncü ve yenileyici âlim-düşünürlere misaldir. Bu zevata “mütefekkir-âlim” demek, tefekkür yönünü öne almak açısından daha isabetli olabilir. Burada şu hatırlatmayı yapalım ki, İmam Gazâlî ve diğerleri yenileyiciliğini sadece ilimle yapmamış, bilakis ilmin de üzerinde bir anlayış olan ve içinde irfanı (marifet) de barındıran tefekkür ve hikmet ile, yani mütefekkirlik vasfıyla yapmışlardır. Şöyle de diyebiliriz. Yenileyicilikleri ilim sahasından önce fikir sahasında olmuştur. İslâm’ın o çağda ihtiyacı olan noktayı tesbit ve bu hususta sistemli bir anlayış ile zuhur etmek, ilim, amel ve irfanın muhassalası demek olan tefekkür ve hikmet işidir. Sadece ilim yeterli olsa idi, İmam Gazâlî gibi bir zat Nizamiye Medreselerinde en büyük müderris iken bu makamı bırakıp tefekkür, tezekkür ve tasavvuf yoluna yönelmez idi. Ki, bu dönemde yazdığı baş eseri İhyâ'u Ulumû'id-Din ile İslâm’a muhatap anlayışı yenilemiş, İslâm’ı sapkın kolların yıkıcılığından korumuştur.
Tanıtımını yaptığımız eserin giriş bölümünde de öncü âlimlerin rolüne dikkat çeken M. Sezen, Selefî (Selefiyye) denen güruha da bir cevap mahiyetinde şu tesbitlerde bulunur:
“Bu iki imama kadar geçen yeni ilm-i kelâmın Ehl-i Sünnet içerisine girdiği döneme kadarki evreye ‘selefî salihîn dönemi’ ve ‘Ehl-i Sünnet-i Hassa’ adı verilmekle birlikte, ilm-i kelâmın Ehl-i Sünnet içerisine girmesiyle birlikte bu yol ‘Mâturîdiyye’ ve ‘Eş’ariyye’ üzerinden/adlarıyla devam etmiştir. Dolayısıyla bugün selef-i salihîn pâk itikadına yâni Ehl-i Sünnet-i Hassa inancına sahip olmak isteyen her samimi Müslümanın yolu muhakkak Eş’arîlik ya da Mâturîdîlikten geçecektir. Söz konusu ilmî teselsülün dışında, farklı dönem ve fertler elinde ortaya çıkmış, selef itikadını temsil ettiğini iddia eden ve bir de Ehl-i Sünnet mekteplerinin ittifak ettiği asıllara hasım olanların davet ettiği şeyin zemmedilen bid’atın ta kendisi olduğunu ve asıl sakınılması gerekenin bunlar olduğunu söylemeye hacet olmasa gerekir!”
Bahsin devamında da İmam Mâtürîdî Hazretlerinin ve sahih geleneğin önemine dikkat çekilir:
“Ehl-i Sünnet ve Cemaat itikadını hüviyet-i aslîyesine muvafık bir şekilde muhafaza ve müdafaa ederek, onun müstakbel Müslümanlara öylece intikal etmesini temin eden büyük imam Ebû Mansur el-Mâturîdi’nin tanınması, İslâm tarihindeki yeri ve öneminin kavranması, temas edilen hususların tarihî süreklilik ve gerekçelere uygun bir şekilde anlaşılabilmesi bakımından son derece önemlidir. Bu itibarla onu tanımaya yönelik her nitelikli çalışma ayrı bir kıymeti haizdir.” (s. 21)
Eser, üç ana bölümden oluşmaktadır. “İmam Mâturîdi’nin Tercüme-i Hâli” başlıklı ilk bölümde, İmam’ın dünyaya geldiği muhit ve zaman diliminden, tahsil gördüğü müesseseden, hoca ve talebelerinden bahsedilmiştir. “İmam Mâturîdi’nin Eserleri” başlıklı ikinci bölümde ise imama ait oldukları sabit olan, şüpheli olan ve ona ait olmadığı hâlde hatalı bir şekilde kendisine nisbet edilen tüm eserler tanıtılmaktadır. “İmam Mâturîdi’nin İlmî Şahsiyeti” başlıklı son bölümde ise Ebû Mansur’un tefsir, fıkıh, hadîs, tasavvuf, kelâm ve felsefe şubeleriyle olan münasebetine dair özlü değerlendirmeler sunulmuştur. Bu bölümde bilhassa “Tasavvufî Yönü: Menâkıb-ı Ebû Mansur el-Mâturîdi” alt başlıklı kısım, bu büyük âlimden nakledilen pek çok hâdiseyi bir araya topladığı için yine onun tercüme-i hâlinin önemli bir cüzü olarak değerlendirilmektedir.
İnsan, Allah’ın en güzel eseri, müessir olan bir eser. Eğer insan, yapıp ettiklerinden toplamı olarak bir eser meydana getirmişse, ne mutlu ona! Bu eser; insan yetiştirmek, hayırlı bir işe ön ayak olmak vs. şeklinde de olabilir. Ulema ise (günümüzde böyle bir zümrenin olmadığını belirtelim) İslâmî çizgiyi koruması temel vazifesi olurken, talebe yetiştirmesi ve eser vermesiyle de bilinir. Bu noktada tanıtımını yaptığımız kitapta, İmam Mâtürîdî’nin eserlerinin tek tek tesbiti için müstakil bir bölümde incelenmesi mühimdir. Eserlerinin mensubiyeti hakkında araştırmaların düz okuyucunun değil, sadece ilim camiasının ilgisini çekmekte olduğunu da ifade edelim. İmam Mâtürîdî’nin 30 kadar eseri vardır, ancak günümüze üç eseri gelebilmiştir. Te’vilatü’l-Kur’an 18 cilt olarak tercüme edilerek basılmıştır. Kelâma dair eseri olan Kitabü’t-tevhid de tercüme edilerek basılmıştır. Günümüze ulaşan, kıraat esnasında vakfelere dair bir risalesi de bulunmaktadır. İmam Mâtürîdî’nin eserlerinin günümüze gelmemesinin ve tabakat kitaplarında ondan bahsedilmemesinin sebebinin kasta binaen olmadığı da izah edilir bu kitapta.
İmam Mâtürîdî tefsir, kelâm, fıkıh, usul-ı fıkıh alanlarında da eserler vermiş olup başta Mutezîle olmak üzere ehl-i bid’at fırkalara verdiği cevaplar ve İslâm’ın itikadî ölçülerini Hanefîliğin amelî-fıkhî cephesi üzerinde sistemleştirmesiyle dikkat çeker. Bu sistem ihtiyacını yerine getirerek, ümmetin önünü sadece devrinde değil, kıyamete kadar açar. Çünkü sâbiteler demek olan itikadî ölçülerde içtihad olamayacağı için onun kaynaktan süzülme yaptığı bu faaliyet asırlara şamil olmuştur. O büyük imam Asr-ı Saadet’teki ölçüleri en berrak bir şekilde billurlaştırmış ve sistem halinde sunmuştur. Aralarında teferruatta bazı lafzî farklılıklar olan İmam Eş’arî ile birlikte itikadî ölçüleri çerçevelemişler, ehl-i bid’atin yıkıcı ve bozuculuğuna karşı İslâm’ı hisar altına almışlardır.
İmam Mâtürîdî’nin çok yönlü ilmî hüviyetini başarılı bir şekilde takdim eden M. Sezen, başta kelâm olmak üzere usul-i fıkıh, hadis, mezhepler tarihi ve felsefe hakkında da behresi olduğunu göstermekte, usul yönünün iyi olması ile mevzular arasında münasip bağlantılar kurmakta, disiplinler arası çalışma kapasitesinin verimliliğini de sergilemektedir. Çokça kaynak sunmaktan daha mühim olan ve tefekkürî bir omurgayı icap ettiren bu usul yönü, her çiçekten bal yapmayı da sağlar. Kimse ilmî tamlık iddiasında bulunamaz. Sır idraki ve istikamet üzere bulunmak, buna nisbetle “faydalı ilme” talip olmak gerekir. İrfansız ilmin suyu kesiktir. Günümüzdeki olumsuz manzara bundan kaynaklıdır. Dava aşk ve ahlâkının her zaman başta olması gerektiğini de ilave edelim.
Bu kitapta; İmam Mâtürîdî’nin Hanefî geleneğe bağlı olarak, hadislerinin metninden kuvvetler hiyerarşisi (asılların önceliği) ve bilgi değeri ile hükümler çıkardığı; kelâmda bilginin üç sebebi (beş duyu, doğru haber ve akıl) sayılırken bunların herkes için geçerli olduğu, ancak bunun keşif ve ilhamı reddetme mânâsına gelmediği; onun ameli imandan bir cüz olarak görmediği gibi ameli önemsizleştiren Mürcie mezhebini reddettiği; akla önem verirken Mutezîlenin aklı nassın önüne geçirmesi ile sıfatlar ve kader gibi birçok görüşlerine reddiye yazdığı; aynı şekilde Selefîyye ve İslâm felsefecilerini de eleştirdiği; ve onun aynı zamanda tasavvufî bir şahsiyet olduğu delilleriyle birlikte gösterilmiştir.
“Mâturidîlik, akidevî olarak Hanefî çizginin mufassal ve müdellel bir safhası hâlinde onun devamıdır. Bu sebepledir ki, tarihî vetirede amelde Hanefî mezhebinin müntesibi olanlar, itikadda Mâtûridîyye’ye intisap etmekte herhangi bir tereddüt göstermemişlerdir.” (s. 55) diyen Melikşah Sezen’in söz konusu müdellel eserinin hitamındaki duayı da buraya almak istiyoruz:
“Mevlâ büyük İmam Ebû Mansur el-Mâturîdi’nin derecesini âli eylesin. Bizleri sahih itikad üzere sabit kadem kılsın ve o büyük imamın şefaatine nâil eylesin.”
Bu kitap, halktan ziyade ilim çevreleri için yazılmış bir araştırma ürünüdür. İmam Mâtürîdî hakkında akademik bir çalışma olup Büyük İmam’ın hayatını, eserlerini ve ilmî şahsiyetini kaynaklarıyla ortaya koymayı ve onun hakkında günümüzde bazı iddiaları da kritik etmeyi amaçlamış ve bunda da muvaffak olmuştur. Tebrik eder ve çalışmalarının devamını dileriz.