Güzel, doğrudan ruha temas eden ve ruhla hareket eden bir şeydir. Güzelliği hem beş hassemizle hem de ilham, sezgi, bedahet, hayal, tecrübe gibi unsurlarla idrak ederiz. Sanatkâr, mücerret bir kavram olan güzelliği açıklarken, maddeye ihtiyaç duyar. Güzeli maddeyle göstermeye çalışır. Plastik sanatlarda suret bulan her iş ve oluş güzelin meydana çıkmasıdır. İnsan ruhunun yardımından yahut bizzat ruhtan neşet eden bir güzel ortadadır. Güzelliğin temel unsurlarıyla birlikte güzel, insan ruhuna zevk veren bir şeydir. Direkt ruhla alakası vardır. Bir şeyin güzel oluşunu bize din söyler. Nitekim “güzelliğe ilişkin bütün en güzel özelliklerin bahşedildiği güzel insana ilişkin insani ilk örnek, Hz Muhammed'in kendisinden başkası değildir.”Çünkü güzelliğin tam vasfı O'nda kemale erer ve güzelin iyi ve doğru oluşunu O'ndan öğreniriz. Mutlak Güzel'i de O'ndan tanımaya başlar ve tanıdığımız nisbetle sanatımıza yansıtırız.
İslam sanatının vurgulamaya çalıştığı da budur. Biçim ve tezyin ile ruhu oraya çekmek. Artık görünenin ardındaki batıni ve ruhî görüş başlar. Bu da bizi mutlak olana yaklaştırır. Müslüman güzele nefsi olmaktan ziyade bu minvalde baktığında yahut güzellik bu minvalde sunulduğunda Allah'ın sınırsız kudretinin yansımasını sınırsız güzellikte keşfederiz. O güzellik ilerletici ve devamlı baktıkça yeniletici, değiştiricidir. Bakanın bir daha aynı tonda görmediği bir andır.
Allah Halk, Bari', Busavvir, Mübdi gibi sıfatları haizdir. Halk, yaratmayla; Bari', üretmeyle; Musavvir, biçimlerin güzelleştirilmesiyle; Mübdi ise yepyeni ve güzel bir eser meydana getirmekle, icat etmekle ilgilidir. Sanatçı da sanatında Mevlana'nın deyişiyle Allah'ın yaratıcılığını temsil etmektedir. “Bir şey bizde ne ölçüde geniş hayal, haz duygusu, kemal idraki, derin düşünce ve yüksek heyecan uyandırıyorsa o ölçüde güzeldir. Güzellik bizi varlıkla buluşturan, âlemin estetik yönlerini bize açarak onunla aramızda yakınlık oluşturan ve bize ait olduğumuz kaynağı hatırlatan güzelliktir.”Ait olduğumuz kaynak ise Mutlak Güzel’dir.
Mutlak Güzel dediğimizde, kusursuz güzeli, fani olan tüm madde, eşya ve unsurlardan mürekkep olan metafizik, ilahi bir güzeli kastediyoruz. İnsanın güzele olan ihtiyacı da Mutlak Güzel’den doğmaktadır. O’nun güzelliğini idrak edemeyiz çünkü “Allah o kadar zahirdir ki, zuhurunun şiddetinden gaiptir.” Çok zahir olması, batıni olmasına taalluk eder. Onun güzelliğinin şiddeti, görülmesini mâni kılar. O’nun bedihi oluşunu da bedahetle biliriz. Biz ancak Mutlak Güzel’den aldığımız ilhamla güzeli hissederiz ve o histen taşan şeylerle güzel hareket etme istidadını buluruz. O’nun zatında bulunan güzelliğe olan hasretimiz, bizi güzele sevk etmektedir. Dünyadaki güzele olan ilgi de asıl Güzel’e duyduğumuz özlemin bir yansıması, tezahürüdür. Bu sebepten dolayı kâinatın eşsiz güzelliği de bizi güzel işler yapma konusunda uyarıcı mahiyettedir. Çünkü “Allah dışındaki diğer güzellikler, Allah’ın hikmet ve inayeti gereği, Allah’ın özünde bulunan cömertliği sayesinde aktardığı feyizle güzellik vasfını kazanmışlardır.”Bundan dolayı İslam, hayatımızın her alanında güzel olmak memuriyeti ve mecburiyetini ihtar eder. Bütün güzelliklerin kaynağı Allah’tır. Allah’ın ahlakıyla ahlaklanan bir insan da inşa ettiği yapıları, O’na bakarak inşa edecek, o yapılarda Allah’ı hatırlayacaktır. Çünkü her şey O’nun eseridir.
İslam sanatkârı da bir mekân inşa ederken Mutlak Güzel’e nisbetle hareket eder. Nitekim İslam mimarisini böylesine ritme oturtan, disipline eden de İslam’dır. Mimari anlayışımız, dinin temelinden ve Müslümanların İslami bakış açılarının tezahürüyle şekillenmiştir. İslam sanatında ilahi kelamın sonsuz tesiri vardır. Bir Müslüman inşada bulunurken şeriatın gölgesiyle hareket eder. Bundan dolayı sanatımızla İslam’ı temsil etmek gayesi güderiz. Sanat; inançtan, dinden ayrı düşünülemez.
Haliyle İslam mimarisindeki bu örtülü güzelliğin membaının İslam olduğunu birçok Batılı mimar ve sanat tarihçisi dile getirmiş ve bu hayranlık karşısında kimisi Müslüman olmuştur.
İslam mimarisi adeta kelimesiz harfsiz bir ilimdir. İnsana hayret veren, ruhuna tesir eden, insana disiplin kazandıran sessiz bir ilimdir. Bundan dolayı dini bir mekân, kimi zaman kitaplardan daha tesirlidir. O yapılardaki formlar insanın duygularını harekete geçirir, ruhuyla temas kurar. Çünkü insan ancak güzelin içinde, güzelle birlikte yaşamak üzere, bu fıtratla yaratıldı. Güzeli seven Allah, bizi ve kâinatı hep bir ölçü ve güzel bir biçimde yarattı. Kullarından da her işde güzel olmalarını ister. Kötü insanın yanında duran onun huyundan, karakterinden, kötü ahlakından kaptığı gibi kötü bir mimari de bizim güzeli gören ve güzel gören duygularımızı etkiler. Nitekim kötünün direkt nefisle ilgisi varken, güzel ruha hitap eder.
Ruha hitap etmesinden dolayı İslam mimarisinde yapıyı tam anlamıyla bilmek yoktur. Çünkü aşikâr olan güzellikte sınırlılık vardır. Mimariye bilmemek üzere bakarız. Güzel, sonsuzluğu barındırır. Bu sebepten güzel, örtülüdür ve şiir idraki vardır. Sırrîdir. “Şeffaflık güzellik ile anlaşamaz. Gizleme, güzellik için asildir. Bu yüzden güzel, doğası gereği örtüsü açılamayandır.”
İslam mimarisi ruhu teskin ederken, Batı mimarisi, rokoko, gotik tarzı üslubuyla insanın ruhunu daraltıp boğmaktadır. İnsan nefsine uygun tezahürlerle inşa edilen Batı mimarisi bunu birçok üslubunda da göstermiştir. Örneğin “Gotik mimaride taşın sert özelliği vurgulanmak için aşırı bir şekilde işlenmiştir. Gotik mimaride taşın tabii, maddi karakteri kaçınılması yahut gizlenmesi gereken bir şey olarak anlaşılmıştır. İslam mimarisi, olduğu gibi neyse o olarak kullanılır; niteliklerini inkâr etmez ve önemlerine aşırı bir vurgu yapmaz.”
Batı mimarisi, dikey üslubuyla gökyüzünü aşmanın, küçük tanrılar olmanın, şehvetin, nefsi tatmin etmenin eserini vermiş, tamamen nefse odaklı hareket etmiştir. İslam mimarisi, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun biçtiği ölçüyle; “Taşla ahenk kurucu olma sıfatından olsa gerek, ahenk keyfiyetini en çarpıcı bir zevk seviyesinden tadarak bir anda değer biçen ve yine onun ölçülendirmesiyle kendi zamanının insan ve toplum meselelerinin halline ve teshirine memur olma manası ile” eşyanın tahakkümü altına girmemiş, eşyaya tahakküm etmiştir. Maddeyi, manaya kapı aralayacak bir araç olarak görmüştür. Madde, İslam sanatkârı elinde kaba bir taş yığınından kurtarılıp zarafete, inceliğe dönüştürülmüş ve latifleştirilmiştir. Artık madde görünmez olmuş, insan idraki manaya doğru yol almıştır. Maddeye hükmeden sanatkârın, güzeli yakalaması, Mutlak Güzel’e ulaşması, O’nu bilmesi kolaylaşacaktır. “Maddeyi ayaklar altına alarak ve onun getirdiği esareti de yenecektir.”
İslam sanatı şekille manaya, Batı sanatı ise şekille maddeye yönelmiştir. Bu sebepten İslam sanatı insanı saflığa, açıklığa, berraklığa taşırken, Batı sanatı insanı kapalılığa, karanlığa, bunalıma taşımıştır. Biri Mutlak Güzel’i hatırlatma peşindedir, biri ise insanın “ben”ini. İslam sanatı maddi şeylerin geçiciliğini ihtar etmiş, Batı sanatı ise maddi olana tutunmuştur.
İslam sanatkârları, doğruyu güzelleştirmenin peşini bırakmamış, en iyi ve en güzel nasıl olur onun peşine düşmüşlerdir. Güzeli meydana getirirken nispet noktası, doğru olan bir sanatkârın aynı zamanda karakterini, şuurunu ve ahlakını da tespit etmiş oluyoruz. Eserde müessiri, müessirde eseri müşahede ediyoruz. Güzel ile ahlakın bütünlüğünü görmüş oluyoruz. Bu anlayış ile İslam mimarisine katkı sağlayan sanatkâr, Mutlak Güzel’i hatırlatıcı rolünü ifa ediyor demektir. İslam sanatını böylesine güçlü ve aşılmaz kılan etken ise Mutlak Güç’e dayandırılıyor olmasıdır.
Elbette sanatkârın ruh mayasıyla alakalıdır ortaya koyduğu eseri. Eser-müessir ilişkisi bağlamında sanatkârın ruhunu besleyen her türlü mücerret fikir, bir bakıma imar ettiği eşyayı da ruhuna göre forma dökecek, besleyecek, dolduracaktır. Salih Mirzabeyoğlu’nun diliyle söylersek “Sanatkâr mimaride, taşla ahenk kurucu olarak ahenk keyfiyetini en çarpıcı bir zevk seviyesinden tadarak bir anda değer biçecek kıvamda olacaktır.”Sanatkârın ruh hamulesi adeta taşta suret bulacaktır. Sanatkâr bu minvalde ruh hamuruyla eserine şekil verdiği gibi toplum şahsiyetine de katkı sağlayacak hatta öncülük edecektir. Sanatkârın ruh dokusu topluma da yansıyacaktır.
Kaynak
1- Valérie Gonzalez, Güzellik ve İslam -İslam Sanatı ve Mimarisinde Estetik-, Küre Yayınları, 2020, s. 28.
2- Turan Koç, İslam Estetiği, İsam Yayınları, 2019, s. 75.
3- Mehmet Karakuş, İhvan-ı Safa’da Estetik ve Sanat, Litera Yayıncılık, 2018, s. 192.
4- Dipnot: Bunlardan birisi de Titus Burckhardt’tır. Batı’nın ne kaybettiğini anlamak için Fas’a gitmiş, klasik tasavvuf eserleri üzerine çalışmış, İslam sanatı ve medeniyeti üzerine geniş çapta okuma ve çalışmalar yapmış, İslam sanatı karşısında hayrette kalarak Müslüman olmuş ve İbrahim İzzeddin ismini almıştır.
5- Byung Chul Han, Güzeli Kurtarmak, İnsan Yayınları, 2018, s. 49-50.
6- Turgut Cansever, İslam’da Şehir ve Mimari, Timaş Yayınları, 2014, s. 25.
7- Seyit Ahmet Arvasi, Kendini Arayan İnsan, Bilge Oğuz Yayınları, 2017, s. 15.
8- Cevat Ülger, Ritmin Gücü ve Ritme Davet, İbda Yayınları, s. 16.
Aylık Dergisi 199. Sayı Nisan 2021