Sakarya Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu, katıldığı bir televizyon programında, üniversite öğrencilerinin içine düştüğü-itildiği ahlâkî çöküntüyü işaret etmek üzere, üniversite çevreleri için “fuhuş yuvası” tabirini kullandı ve ardından tabiri caizse kıyamet koptu. İktidar cenahı üniversite öğrencilerinin zan altında bırakıldığını gerekçe göstererek, kemalistler ise üniversite öğrencilerinin seks hayatının kimseyi ilgilendirmeyeceğini öne sürerek Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu’na ateş püskürdü.

Başta CHP olmak üzere kemalistlerin kendi çarpık, hastalıklı, sapkın zihniyetlerini umumileştirmek için cumhuriyetin kuruluşundan beri uğraştıkları, bu sebeble de sağlıklı bir zihniyetle karşılaştıklarında ona karşı düşmanlık sergilemekten geri durmadıkları zaten bilinen gerçek. CHP parti teşkilâtı içinde aktüel planda sergilenen taciz ve tecavüz rezillikleri bile bunu anlatmaya yeter. Bu sebeble kemalistlerin Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu’na karşı sosyal medya ve kürsülerden başlattıkları saldırılar son derece anlaşılabilir.

Ak Parti cenahının ise hayrete şayan bir şekilde Ebubekir Sofuoğlu’nun açıklamalarına en az kemalistler kadar şiddetle tepki gösterdiği görülüyor. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın ile Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un açıklamalarıyla başlayan ve ardından partiye yakın medya kuruluşları ile sosyal medya trolleri tarafından da sürdürülen tepkileri Müslüman Anadolu insanı hayretle ve dehşetle izliyor. Ebubekir Sofuoğlu’na karşı verilen tepkilerden sonra yaşanan asıl dikkat çekici gelişme ise hocanın açıklamalarının bağlamından kopartılıp, işin son derece seviyesiz bir şekilde fitne, iktidara operasyon gibi bir surete büründürülmesi oldu.

Kaskatı Vakıa

Ak Parti’nin övündüğü şeylerin başında gelen üniversite sayısının artması hadisesi, diğer bütün iç hamlelerde olduğu gibi bu konuda da üzerine kafa patlatılmadan, belki sırf işsizlik rakamlarını düşük gösterebilmek ve üniversite mezunu etiketli insan sayısını kemmiyet planında bile olsa arttırmak üzere yapılmışsa da, anlaşılan o ki hesab edilmemiş pek çok siyasî, ekonomik, sosyal ve adlî neticeler doğurdu. Bu neticeler yalnız öğrencileri ve aileleri etkilemedi, aynı zamanda üniversite açılan Anadolu’nun ücra köşelerinde de menfi mânâda büyük bir değişimi peşinden getirdi.

Her şeyin başında, bize kalırsa üniversite sayısının artmasının en önemli tesiri, gençlerin hayatla tanışmalarının gecikmesi noktasında oldu. Üniversite bölümleri umumiyetle dört ve iki senelik eğitim programları olsa bile bu sürede üniversiteden mezun olanların istisna olduğunu ve eğitim sürelerinin uzamasının ise insanların hayatla tanışmalarını geciktirdiği muhakkak. Evlilik yaş ortalamasının yüksekliği ve evlenme oranlarındaki düşüş bile bu iddiamızı isbat etmeye yeter de artar bile.

Anadolu’nun ücra köşelerinde açılan üniversitelerin bu bölgelerin sosyolojik dokusunda meydana getirdiği tahribat ise artık geri dönülmez noktayı çoktan geçmiş vaziyette. Kemalistlerin ruh ve ahlâk planında cumhuriyet kurulduğundan beri ordu ve kanun zoruyla meydana getiremediği tahribatı, Ak Parti’nin eğitim politikası 18 senede gerçekleştirmeyi başardı. Yine açılan bu okullardan kaynaklanan rantın mahallî enflasyona olan yansımaları da muhakkak göz önünde bulundurulmalı.

Yaşadığından başka bir şehirde üniversiteye girmeye hak kazanan 18 yaşında genç bir kız yahut erkek; ailesi zaten hâlihazırda çalıştığı için onları nadiren görmüş ve aile terbiyesine tabiî tutulmamış; üniversiteye kadar okuduğu okullarda hiçbir ruh ve ahlâk terbiyesi almamış; televizyon, sosyal medya ve sair kanallarda kendisine pompalanan idealize edilmiş leş hayat tarzı ile yaşadığı şartları o güne kadar bağdaştıramamışken gidiyor ve çaresizce kurtlar sofrasına bırakılıyor. Fuhuş, metres hayatı, kumar, cinayet ve ahlâksızlığın diğer envai çeşidi üniversite öğrencilerinin hayatında, hadiselerin başrolünde kendisi olmasa bile çevresindeki insanlar var ve dolayısıyla bu hadiseler sıradan işlerden olmuş vaziyette.

Üniversite mezunu gençler ile orta yaş ve üzerindekiler arasındaki zihniyet kopukluğu da bir diğer mevzu olarak karşımıza çıkıyor. Geçtiğimiz aylarda bu konu hakkında bir sayı hazırlamış ve “Hain Üreten Eğitim Sistemi” başlığını atmıştık hatırlarsanız.

Diğer taraftan her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan Üstad Necib Fazıl’dan iktibasla “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...” arzuluyor, bunu ifâde ediyor ve dolayısıyla kurmaylarından da böyle bir neslin mayalanmasını bekliyorsa da, bunun yerine mevcut eğitim sistemi tarafından dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin ve kalbinin düşmanı bir gençlik üretiliyor.

Erdoğan Yanlışlarını Söyler ve Düzeltmek Yoluna Gitmekten Çekinmezken, Siz Kimsiniz?

Tüm bu yaşanan rezillikler ve kepazelikler kaskatı birer vakıa hâlinde orta yerde duruyorlar. Bunları ben biliyorum, sen biliyorsun, o biliyor da bir tek Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ile İletişim Başkanı mı bilmiyor? Onlar bu rezillikleri biliyorlar da, “Ak Parti’nin eğitim politikalarının da bu rezilliklerde payı var, hemen karşı çıkalım da ucu bize dokunmasın.” diye Ebubekir Sofuoğlu’nun açıklamasına karşı çıkıyorlarsa, bu büyük bir ahlâksızlıktır. Bunun yerine olması gereken, müsebbibi kim olursa olsun vaziyeti ele alıp incelemek ve gençliğin ruh ve beden sağlığının gelişimini muhafaza etmek üzere çalışmalara başlamaktır. Ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi döneminde yaptığı yahut çevresindekilerin yapmış olduğu yanlışları itiraf etmek ve düzeltmek konusunda hiç de saplantılı biri değildir. Buna rağmen, yapılan yanlışta biz ısrar edeceğiz dercesine herkesin bildiği bir gerçeği dile getiren hocayı linç etmeye kalkmak ve bunu yaparken de yargı sopasına davet çıkartmak çok tehlikeli neticeler doğurur. Yok, bu işi yaparken ki gerekçeleri kemalistleri kazanmaksa, o zaman kusura bakmayın ama 18 senedir yalamadık yerini bırakmadığınız hangi kemalist size teveccüh etti ki, bunları kazanacağım diye hâlâ hangi kafayla Müslüman Anadolu Milletini karşınıza alıyorsunuz diye de sorarlar adama.

Yok, Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun üniversite öğrencilerinin içine düşmüş oldukları ahlâkî ve ruhî yozlaşmadan haberdar değiller, herşeyi güllük gülistanlık ilerliyor, akademiden her gün yeni yeni aydınlar filizleniyor falan zannediyorlarsa, bana kalırsa bu seçenek diğerinden de beter.

Bağlamından Kopartmak

Şimdi gelelim Ebubekir Sofuoğlu’nun açıklaması üzerine yaşanan tartışma sürecinde ortaya çıkan bir başka rezalete. Ebubekir Sofuoğlu, aydın sorumluluğunu yerine getiriyor ve bir nesli mânâ planında helâk etmeye mukadder bir vaziyeti gündeme getirerek bu konuda yetkilileri uyarıyor. Ebubekir Sofuoğlu’na yönelik yükselen tepkilere karşı Müslüman Anadolu Milleti refleks gösterip hakkı haykırmaya başlayınca, hocaya sahip çıkınca da, bu sefer hemen fitne, provokasyon, hainlerin değirmenine su taşımak falan gibi ithamlar havada uçuşmaya başlıyor. Bu yalnız Ebubekir Sofuoğlu’nun tartışmaya konu olan açıklamasıyla alâkalı da değil, her kim çıkıp hakkı konuşsa, ucundan berisinden iktidar yahut çevresinden birilerine dokunuyorsa hemen provokatör, hain, dış güç bilmem ne ilân ediliyor.

- “E şu mesele vardı, ona ne oldu?”

- “Bırak sen meseleyi şimdi, ihanet var, fitne var, provokatör var!..”

Ayıptır, günahtır, zulümdür. Bir siyasî parti, hele ki iktidarda bulunan bir siyasî parti, toplumun meseleleri gündeme geldiğinde mesele ile değil de meseleyi gündeme getirenle alâkadar olacaksa, onun hükümette olmasının ne anlamı kalır? Böyle usûl, böyle metod olmaz. Ha bir de birinin konu ile alâkalı şöyle bir açıklamasına da rast geldim, “Yapılan bu açıklamaları destekleyenler ve bu açıklamalara tepki gösteren hükümet işçilerine karşı çıkanlar Ak Parti’nin kurmuş olduğu hisarı hedef alıyorlarmış.” Hisar mı, pardon? Kemalistlerin düzeni içinde yaşayıp, onların çarpık, sapkın ve leş zihniyetlerine göre hareket edip ve hatta hakkı söyleyenleri sırf onların rızasına nail olmak için linç etmeye kalkarken, bu hisar kimin hisarı ola ki acep? Düne kadar hisarda açılan gediklerle övünürken, siz ruh köklerimize düşman olanların hisarını mı benimsediniz, yoksa içinde bulunduğunuz tavuk kümesinden mülhem düzeni mi hisar zannettiniz?

***

Dış politikada bunca iyi gelişme oluyor, biz de defalarca bunlara yer verdik, memnuniyetle karşılıyoruz; fakat içeriye dönüldüğünde bırakın bir arpa boyu yol gitmeyi, bir de geri doğru gidişi gördükçe, iç ve dış arasındaki bu tenakuza bakarak gerçekten de şaşırıyoruz. Bize kalırsa hadiseleri bağlamından kopartıp kopartıp elindeki nalıncı keseriyle meseleleri çözümsüzlüğe mahkum etmekten başka hiçbir fonksiyonu olmayan hükümet işçilerinin artık susmasının ve Erdoğan’ın dış politikada olduğu gibi iç politikada da dizginleri ele almasının, memleketin içinde bulunduğu vaziyeti tam mânâsıyla teşhis ettikten sonra atılması gereken adımları hızlı bir şekilde atmasının zamanı gelmiş de geçmektedir.

Baran Dergisi 728.Sayı