Öncelikle Salih Mirzabeyoğlu’nun Ehlisünnet olduğunu gördüm. Kitaplarını okudukça, arkadaşların dilinden hatıralarını okudukça, tasavvuf ve zikir yönünün de olduğunu anladım. Zulme karşı dik duruşu ile aksiyoner yönünün de olduğunu kavradım. Üç kriter: Zikir, fikir, aksiyon...
Yakın bir geçmişte Büyük Doğu-İbda fikriyatıyla tanışma imkânı yakalamış bir genç olarak, fikirle tanışma serüvenimi ve beni Büyük Doğu-İbda'ya çeken saikleri dilim döndüğünce perde perde anlatmaya çalışacağım.
1. Perde: Selman Gibi
Küçüklükten beri İslâmî ortamlarda yetişmiş, dindar bir annenin yönlendirmesiyle yaşlı bir hoca efendinin yanında “elif-ba” öğrenmeye başlamış biriyim. Bu hocamı hiç bırakmadım. Ta ki vefat edene kadar... Birçok İslâmî hassasiyetimi onun yanında edindim. Bana İslâm'ı tanıtan ilk insan.
Yaşım ilerledikçe farklı İslâmî camialara girmeye başladım. Birçok yerde konuşkan, eleştirel ve çok soru soran biri olarak tanındım.
Her gittiğim yerde bir eksik yan olduğunu hissediyordum. Kimi belli kitaba bağlı kalıyordu, kimisinin ise tasavvufî yönü eksikti. Kiminde ilim vardı amel eksikti, kimi ise “vur patlasın” mantığı ile hareket ediyordu.
Yine birçok İslâmî hareket, İslâm'ın bir yönüne odaklanıyor, diğer noktalarını anlatmıyordu. Oysa İslâm hem zikir hem fikir hem de aksiyondu. Her gittiğim yerde bu üç noktadan biri eksik kalıyordu.
Gençlik yıllarıma doğru gençliğin vermiş olduğu bir hisle aksiyoner hareketlere ilgi göstermeye başladım. Ama ortada bir sorun vardı. Gitmeyi, irtibat kurmayı düşündüğüm hareketlerin ya Ehlisünnet’e aykırı fikirleri vardı yahut da zikir ve fikirde dar anlayışa sahiplerdi.
Sorun bende miydi acaba?
Çok mu abartıyordum? Belki de ben çok acayip biriyim, diye soruyordum kendime...
Arayış, arayış... Her arayış bir hüsran... Her arayış bir umutsuzluk...
2. Perde: Kurtarıcı Işık Salih Mirzabeyoğlu...
Yıllardan 2018. Yaz mevsimindeyiz. Elimde Hüküm Dergisi... Bir röportaj... Salih Mirzabeyoğlu'nu anlatan bir röportaj...
Yazımın başında da ifade etmiştim üç kriterim var: Fikir, zikir, aksiyon.
Düşünüyorum eğer Hüküm dergisinde paylaşılmışsa kesin Ehlisünnet’tir. Birinci kriterim karşılandı. Aslında ben Salih Mirzabeyoğlu ismini ilkin televizyonda duymuştum. Onu görenlerin-sevenlerin farklı bir el işareti yapmaları dikkatimi çekmişti. İlkin bir sol örgüt olduğunu düşünmüştüm.
Hüküm dergisinden sonra Salih Mirzabeyoğlu ile ilgili internet aramaları yapıyorum. Instagram’dan rastgele Salih Mirzabeyoğlu yazıyor, önüme kim çıksa takip ediyorum.
3. Perde: Cepheler
Bulunduğum yer hasebiyle, İbda fikriyatı ile ilgili irtibat kurabileceğim kimse yok. Ortada bir sorun beliriyor: Cepheler...
İbda'yı anladık da cephe ne demek? İnternet ve sosyal medyada araştırma yapıyorum. Birbirinden farklı, Salih Mirzabeyoğlu'nu seven kişiler karşıma çıkıyor. “Salih Mirzabeyoğlu vefat ettikten sonra bu yapının başına kim geçti?” diye soruyorum; ama öyle birisini bulamıyorum.
Kimi kültür sanata ağırlık veriyor, kimi tasavvufa; kimi siyasete ağırlık veriyor, kimi ise metafizik ve felsefe konularına...
Salih Mirzabeyoğlu adına açılan bir Instagram hesabına mesaj atıyorum. Bana İbda'yı tanıtır mısın? Mesaj attığım kardeş bana çok yardımcı oluyor, ilerleyen zamanlarda numarasını alıyorum, sürekli soru üstüne soru...
4. Perde: Baran Dergisi
Sosyal medyadan tanışmış olduğum arkadaş beni zoom üzerinden bir derse davet ediyor. İlkin girmeye tereddüt ediyorum. Sonra sevmeye başlıyor ve sürekli derslere katılıyorum.
Seminerde ilk defa daha önce İslami ortamlarda konuşulmayan konular konuşuluyor. Felsefeden tutun da sinemaya kadar her şey.
Gittiğim ortamlar bana sadece akaid, ibadet ve ahlâktan bahsediyorlardı. Felsefe okumaya kötü gözle bakılıyordu, sanat ise boş iş muamelesi görüyordu.
5. Perde: Sorgulamalar
Yazımın başında da ifade ettiğim gibi eleştirel bir düşünce yapısına sahibim. Bundan dolayı İbda ile ilgili haberlere bakıyor ve cevabını Baran Dergisi yetkililerinden istiyordum. Onlar benim bu tarz sorularımdan rahatsız olmuyor; aksine bu tarz eleştirel yaklaşımımı övüyorlardı. Oysa bir kesimi eleştirmek demek o kesim tarafından dışlanmak demekti. Bu yazıyı yazan genç kardeşiniz olarak, bunun acısını çok yaşamıştım.
6. Perde: Salih Mirzabeyoğlu'nun Kitapları
Bir arkadaşa soruyorum “Salih Mirzabeyoğlu’nun kitabını okumak istiyorum bana hangi kitaplarını önerirsin?” Cevap olarak İbda Diyalektiği ve İslam Muhatap Anlayış kitabını öneriyor...
Hemen sipariş ettim, geldiği gibi okumaya başladım. Okuyorum; ama anlamakta zorlanıyorum. İlkin bunun benim sorunum olduğunu düşündüm, sonra anladım ki yeni başlayan birçok kişide bu şekilde oluyormuş.
7. Perde: İbda'yı Tanımaya Başlıyorum
Öncelikle Salih Mirzabeyoğlu’nun Ehlisünnet olduğunu gördüm. Kitaplarını okudukça, arkadaşların dilinden hatıralarını okudukça, tasavvuf ve zikir yönünün de olduğunu anladım. Zulme karşı dik duruşu ile aksiyoner yönünün de olduğunu kavradım. Üç kriter: Zikir, fikir, aksiyon...
Kriterlerim tamamlandı...
8. Perde: Kim Bize Necip Fazıl'ı Yanlış Tanıttı?
Salih Mirzabeyoğlu'nu okudukça, araştırdıkça görüyorum ki Necip Fazıl Kısakürek sadece bir şair değilmiş. Bir dünya görüşü olan, bu dünya görüşünü sanatına aktaran biri...
Bugün kime Necip Fazıl'ı sorsan herkes sana şair der; ama kimse demez Büyük Doğu fikriyatının kurucu ismi...
Bazen düşünüyorum bunun nedenini, aklıma iki ihtimal geliyor. Birinci ihtimal onu seven kişilerin bizzat kendilerinden kaynaklanıyor. Şu şekilde: Şair yönünü vurgularsak, insanlar onu daha çok sever, düşüncesi. İkinci ihtimal olarak da onun fikirlerini, dünya görüşünü engellemek için şiir yönünü vurgulayan, böylece fikir yönünün arka plana atılmasını sağlayan art niyetli yaklaşım...
Bugün Salih Mirzabeyoğlu olmasaydı, biz de Üstad’ı şair olarak tanıyacaktık.
9. Perde: Büyük Doğu İbda'yı Diğerlerinden Ayıran Ne?
Büyük Doğu-İbda dışarıdan gelen bir akımın sonucu değildir. Bizzat bu topraklardan çıkmış bir harekettir. Bu durum niçin önemlidir? Çünkü bu toplumdan çıkan ancak bu toplumun realitesine giren stratejiler geliştirir. Bugün birçok İslâmî hareketin başarısız olmasının nedeni dışardaki İslâmî akımların Türkiye şartlarına uygulanmasıdır; oysa Türkiye şartları ile bir Arap ülkesinde yaşayan birinin şartları aynı olamaz. Farklı ülkede üretilen bir anahtar Türkiye’de üretilen kilidi açmaz.
Büyük Doğu İbda, Batı’yı dışlamaz, ama kutsamaz da. Kimi hareketler Batı’yı kutsadığı için modernist anlayışa kaymış; kimi ise Batı'yı dışladığı için her şeyine karşı çıkmış ve ham, kaba yobazlaşmıştır. Büyük Doğu-İbda ise şuur süzgecine sahip olarak ve keyfiyetçilik anlayışı ile Batı’nın iyi taraflarını İslam tasavvufu önünde hesaba çekmiş ve kendi rengi içinde ona şekil vermiştir.
Büyük Doğu-İbda, İslâm'a bütüncül anlayış ile bakar. Bütüncül anlayış, akaid, ibadet, sanat, hukuk, matematik, felsefe, tasavvuf gibi İslâm'ın bütün yönleri ile anlatılmasıdır. Birçok hareketin bu noktada eksikliği vardır.
Büyük Doğu-İbda, İslâmî devlet modeli ortaya koyan tek yapıdır. Bugün halk nezdinde büyük destek bulan ama iktidara geldiği vakit devlet yönetemeyen İslâmî yapıların eksikliğini Üstad Necip Fazıl Kısakürek görmüş ve bu şekilde bir önlem almıştır.
Büyük Doğu-İbda, cepheler vasıtasıyla, herkesin kendini geliştirmesine, ilgi alanına göre hareket etmesine imkân tanıyan bir harekettir. Kişi isterse sanat, isterse iktisat, tarih, sosyoloji, psikoloji alanlarına yoğunlaşabilir.
Büyük Doğu-İbda, Müslümanca düşünmenin yöntemini anlatır. Bugün namaz kılıp gayri İslâmî partilere oy veren, türban takıp içki içen, torpilin yardımlaşma olduğunu sanan kişiler, Müslümanca düşünmeyi bilmediklerinden bu şekilde davranıyorlar. Müslümanca düşünme, sosyal hayatta İslâm’ı yaşama yöntemidir. Bugün birçok İslâmî hareket, İslâm'ın sadece ahlâk ve ibadet yönünü anlattığı için kişiler sosyal hayatta nasıl hareket edeceklerini bilemiyor. İslam'ın sadece namaz kılma ve oruç tutma olduğunu zannediyor. Diğer sorumluluklarını unutuyor.
Pısırıklığın tevazu olarak anlatıldığı bir dönemde, bu ülkenin gerçek sahibi Müslümanlardır edasıyla Büyük Doğu-İbda, imanın vermiş olduğu hâkim tavırla hareket etmiş, mahkûm bir tavır sergilememiştir.
Tasavvufu, kendi içine kapanan, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mantığı ile kullanan yapılara karşı Büyük Doğu-İbda, tasavvufu bir irşad ve aksiyon sahasına dökmüştür.
Felsefeyi salt bir entelektüel tavırdan çıkarıp, hakikat anlayışında bir aşama olarak gören Büyük Doğu-İbda, fikirci görünmek için değil, fikri yaşamak için felsefe okur.
Sanatı sadece bir zevk işinden çıkaran Büyük Doğu İbda, Allah'ı bulmanın, tefekküre ulaşmanın aracı saymıştır.
Aksiyonu sadece yıkmanın bir aracı olarak gören, yapmayı bilmeyen, yaşayışı ile söylemleri ters düşen anlayışa karşı aksiyonu fikir için bir yumruk, yıkmak için değil yapmak için kullanan Büyük Doğu-İbda, aksiyon noktasında diğer kesimler ile ayrışır.
10. Perde: Bize Düşen Ne?
Salih Mirzabeyoğlu fikri yaşamış, yaşamayı fikir bilmiş olarak aramızdan ayrılalı yıllar oldu.
Peki bu davayı nasıl daha çok kitlelere ulaştırırız diye düşündük mü?
İbda fikriyatının anlaşılması için ne gibi etkinliklerde bulunabiliriz?
Sanatta, üniversitede, meydanlarda, okullarda yeni Necip Fazıl'lar, Salih Mirzabeyoğlu'lar bulabilecek stratejiler nelerdir?
Diğer İslâmî camialara Büyük Doğu fikriyatını nasıl anlatabiliriz?
Cephe fikriyatının bize empoze ettiği "Bir alanda uzmanlaşmak" ilkesini ne kadar uygulayabiliyoruz?
Yeni fikir adamlarını nasıl yetiştirebiliriz?
Herkes bu soruları kendine sorsun. Ve kimsenin yargılamadığı, eleştirmediği bir mekânda; yani kendi içinde bunu cevaplasın.
Aylık Baran Dergisi 3. sayı, Mayıs 2022