İnsanların genelde ölümden korkma sebebi, öteki dünyaya gitme değil bu dünyadan ayrılma korkusudur. Öteki dünya korkusu, cehenneme gitme korkusundan ileri gelir fakat bugün bazı kişiler, Müslüman olduğunu söylemesine rağmen şehid olmaktan da korkmaktadır.
Ölüm yüzyıllardır üzerine konuşulan en ehemmiyetli meselelerdendir. Bugünkü yazımızda, her canlının bir gün karşılaşacağı bir gerçek olan ölüm korkusu ve ölüm üzerine farklı bakış açılarını sunmaya çalışacağız.
İnsanların genelde ölümden korkma sebebi, öteki dünyaya gitme değil bu dünyadan ayrılma korkusudur. Öteki dünya korkusu, cehenneme gitme korkusundan ileri gelir fakat bugün bazı kişiler, Müslüman olduğunu söylemesine rağmen şehid olmaktan da korkmaktadır. Oysa şehidlik ile daha fazla neşe, mutluluk; cennet vaadedilmesine rağmen kişiler şehid olmak istemezler. Bu da temelden korkunun bu dünyadan ayrılmakla alakalı olduğunu gösteriyor.
Peki insan bu dünyadan niçin ayrılmak istemez?
Bunun altında yatan en temel sebeb insanoğlunun alışkanlıkları bırakamaması ve aşırı sağlamcı yapısı olabilir. İnsanların ekserisi şimdi kendisine 10 altın verilmesi ile 5 yıl sonra 50 altın verilmesi arasında tercih yapmak zorunda bırakılsa, çoğu insan bugün alacağı 10 altını tercih edecektir. İnsan çoğu zaman en garanti ve bağlı aklına yatkın yolu seçmek ister. Dünyayı ahirete tercih etmesinin sebebi de budur. Dünyayı gören insanın ahireti görmemesi, bunun neticesinde ise iki taraftan birini tercih etmek zorunda kalsa dünyayı seçmesi, insanın sağlamcılık özelliğinden kaynaklanmaktadır.
İkinci olarak; ehli takva insanlar da ölümden korkabilir ve bu korkunun sebebi birinciden farklı olarak cehenneme gitme korkusudur. Temelde amelin boşa gitme kaygısı buna sebep olur. Buna benzer bir kaygı, mesela sınava hazırlanan çalışkan öğrencilerde de bulunur. Onlarda da başarısızlık korkusu vardır.
Bir diğeri ise, sahabelerin, evliyaların ve kâmil insanların bakışıdır. Bu bakışta temelde ahirete özlem vardır. Dünya gurbettir. Dünyada ahiret eksenli yaşayan biri, doğal olarak ona da bir an önce gitmek ister. Dünyada ayağın kayması korkusu vardır. Çalışkan bir öğrencinin bir an önce sınavın olmasını istemesi gibi.
Yakını ölen kişinin ölüme bakışı da farklılık arz edebilir.
1) Ölümcül hastalığa yakalan veya yaşlı biri vefat ettiği vakit, akrabaların genelde tepkisi durgun ve sakin olur. İçten ağlanır. Çünkü burada ölümü ta aylar öncesinde kabullenme vardır.
2) Ani ölümlerde, genelde genç yaşta birinin ölmesi veya ölümü beklenmeyen birinin ölmesi durumunda bir haykırış veya isyan ortaya çıkabilir. Bu ölümlerin kabullenilmesi zor olur.
İntihar da bir ölüm sebebidir ve burada da amelî anlamda İslâm’ı yaşamayan ve İslâmî bilinci olan kişilerin intihara bakışı farklılık arz eder.
Amelî anlamda İslam'ı yaşamayan biri için dünya eksenli bir yaşam olduğu için kararlarında ölçüt dünyadır. İntihar anında ahiretten çok dünyadaki acılarına yoğunlaşır. Diğer noktayı çok düşünmez.
İslâmî bilinci olan insanda ise intihar düşüncesi genelde düşüncede kalır. Bunun nedeni ahiret eksenli bir bakışın olmasıdır. Kişi eksenine ahireti aldığı için attığı adımın sonrasını düşünür. Acıyı dünya ile sınırlandırmaz.
Ölüme altıncı bakış ise ateist kişilerin ve bu minvaldeki ideolojilerin bakışıdır. Bu bakışta ateist kişi genelde yok olacağını düşünse bile bunu beceremez. Çünkü insan yok olmayı deneyimleyemez. Yokluk düşüncesinde bile sanki dışardan kendimizi izliyormuşuz gibi algılarız. Ateist ideolojilerde ise fedakârlık yapmak isteyen kişiler, genelde kahraman gibi görünme maksadıyla ölümü tercih ederler. Ölmek istediklerinde bile tatmini dünyevî tatminlerden sağlarlar; ama bu dahi bir ruhî çabanın ürünü olur.
Fakir ve zengin insanların ölüme bakışı da farklıdır. Zengin insan, dünyada rahat yaşadığı gibi sanki diğer dünyada da rahat yaşayacağını düşünür. Bu kişiler genelde Allah’ın rahmetine daha çok yoğunlaşırlar. Fakir insanlarda ise ölüm bazen bir teselli aracına dönüşebilir. İnsan yapı olarak mutlu olduğu dönemlerde ölümden korkar; acı çektiği dönemlerde ise teselli aracına dönüşür.
Aylık Baran Dergisi 7. Sayı