Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati, enflasyonla mücadele adına çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren işadamlarıyla toplantılar gerçekleştiriyor. Bunlardan biri de geçtiğimiz günlerde inşaat ve temizlik sektörü temsilcileriyle gerçekleşti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni konutların alım-satımını kolaylaştırılmasına ve bununla beraber yarım kalan inşaatların tamamlanmasına ilişkin açıkladığı teşvikin rant kapısına dönüştürülmeye çalışılması üzerine gerçekleştirilen toplantının adının ise “Birlikten Berekete” başlığı taşıması ve yine bu toplantıda Bakan Nebati tarafından sarf edilen “Kamu olarak maliye politikası araçlarımızı etkin ve hızlı bir şekilde devreye aldığımız bu dönemde firmalarımızın da ortak mücadelemiz olan enflasyonla mücadelede atacağı tamamlayıcı nitelikteki cesur adımları önemsiyor ve değerli buluyoruz. Tarihsel birikimlerimiz bize birlikten bereket doğduğunu öğretmiştir. Birlik içinde oldukça önümüzdeki engelleri de birlikte aşacak, daha müreffeh bir Türkiye için çalışmaya devam edeceğiz." sözleri, çeşitli tartışmaları da beraberinde getirdi.
Bu açıklamadan sonra bir kesim hükümeti enflasyonla mücadele edemez hâle geldiği için topu vatandaşa atmakla suçlarken, diğer bir kesim ise enflasyonla mücadelenin aynı zamanda bir vicdan meselesi olduğu, bunun da merkezinde “bereket” anlayışının olması gerektiği noktasında Bakan’a destek oldu.
Bizim nazarımızdan bakılacak olursa, sağlıklı bir iktisadî sistemin işleyişi için elbette ki ahlâk, vicdan, kısmet, rıza, tevekkül ve bereket gibi kavramlar geri kalan her şeyden önce geliyor. Ne var ki, her fırsatta ekonominin paydaşlarının birbirinin gözünü oymasına dayanan mevcut Kapitalist Serbest Piyasa Ekonomisine iman tazelenirken, diğer taraftan ise bu sistemin sorunlarına gelip gidip İslâmî ve ahlâkî kavramlara dayanarak çözüm aramak olmuyor.
Rant kapıları ardına kadar açık tutulacak. Parası olan stoktan tutun da kur farkına kadar kendisinden başka kimseye hayrı olmayan envaî çeşit yoldan servetine servet katacak. Global planda artan maliyetlerden kaynaklanan fiyat artışları üzerine fahiş kârlar eklenecek ve bir de bununla beraber üretilen mal ve hizmetin kalitesi ise artan fiyatların tam aksine yerlerde sürünecek. Sonra, bütün bu “imkân”lardan istifade etmeyenlere de “ENAYİ” gözüyle bakılıp, alay edilecek. Bir taraftan sistemin kendi işleyişini kendisinin tahrib ettiği bütün bu yollar açık tutulacak, diğer taraftan da Yahudi kurgusu bu iktisadî sistemin sorunlarına çare olarak vatandaştan İslâmî hassasiyetler sergilemesi beklenecek.
Sorunlar teşhis ediliyor ve görülüyor ki bunların tamamı Mutlak Fikir düşmanlığından kaynaklanıyor.
Çözümler tesbit ediliyor ve bu sefer de görülüyor ki bunların tamamına yalnız Mutlak Fikir cevab veriyor.
Sorun bu kadar açık bir şekilde yüzünü göstermişken, işlesin diye değil de işlemesin diye bu memlekete sokulmuş bu iktisadî düzende niçin ısrar edildiğini anlamak hakikaten mümkün değil. Hadi diyelim ki ısrar ediyorsunuz, o zaman gidin sorunların çaresini de o sistemin içinde arayıp bulun ve ikide bir gelip vatandaştan, belli başlı zümrelerin menfaatine göre işleyen bu sistemin hayatta tutulabilmesi için İslâmî tavır ve tutumlar sergilemesini beklemeyin.
Hasta bir kimse çoklu kişilik bozukluğuyla hayatta kalabilir; fakat devletler çoklu kişilik bozukluğuyla ayakta kalamazlar!