Bir şeyler yerken, kötü bir alışkanlık olduğunu bilerek film-belgesel seyretmeyi seviyorum. Belki yedi-sekiz senedir televizyon seyretmiyorum; çok büyük hâdiseler kamuoyuna yansımadığı müddetçe neredeyse TV’ye göz atmıyorum diyebilirim. Ondan önce de pek aram olduğu söylenemez. İşim gereği gündemde geniş yer bulan şeylere bakıyorum elbette, âniden vukû bulan hâdiselerde sıcak bilgiler edinebiliyoruz.

IMDb'deki (Internet Movie Database) "Top 250"nin de yarısından fazlasını seyrettim. IMDb, ülkelerin sinema kültürüne dair bilgiler veren, sürekli faal hâlde bulunan kapsamlı bir veritabanı. Bu "en iyiler" listesinde iki Türk filmi var, hepsi o kadar. Sinema sahasında olup-biten çoğu şey bu sitede mevcut. Elbette en iyiler listesinde bulunmayan ve seyredilmesi gereken filmlere de vakit ayırıp, istifade etmeye çalıştım. Koronavirüs sebebiyle evdeyiz; çoğu vakittir okumak istediğimiz kitaplar, üzerine eğilmek istediğimiz mevzularla haşır neşir olabilmek için de elimize bir fırsat geçmiş oldu. Mesela evvelde Andrei Tarkovski'nin yarıda bıraktığım "Nostalji" filmini seyrettim. Martin Scorsese'nin "Taksi Şoförü"nü bir kez daha seyrettim. Christopher Nolan ve Quentin Tarantino’nun sevdiğim filmlerini ilerleterek de olsa izleyip not çıkarttım.

Sinema haberleri yapan bir sitede Dave Chappele'in "Çubuklar ve Taşlar" isimli gösterisinin yayınlandığını gördüm.

Dave Chappele Amerikalı bir siyahî, bugünlerde internet üzerinden film yayınlayan platformlarda stand-up gösterileri yapıyor. Komedyen Dave; Jimmy Carr, Ricky Gervais, Kevin Hart, Louis Szekely gibi işinde ehil bir insan ve 'muhalif' kelimesinin hakkını vermeye çalışıyor. Hatırlıyorum, gülmeye şartlandığım için mi bilmiyorum ama; Dave'in stand-up gösterisini açar açmaz, gülmeye başlamıştım. Dave, silah kültürünü, meşhur bazı kişilerin skandallarını, uyuşturucu bağımlılarını, LGBT'lileri ve Amerika'daki hukukî meseleleri mevzu ediniyor... Hicvetmek onun işi. Herif taklit yapmakta pek becerikli değil; ama makul şeyler söylüyor. Bir gösterisinde, yaptığı şeyin aslında "salakça" olduğunu belirterek Amerika'nın kurucularını taklit etmeye yeltenmişti. Anayasanın yazıldığı ânda beyaz adamın şunu söylediğini hayal etmemizi istiyor: "Elini çabuk tut da şu anayasayı yaz köle! Biraz uyumak istiyorum." Tipi Barack Obama ile Michael Jordan karışımına benziyor. Tavırları ve hareketleriyle siyahî uyuşturucu satıcılarını da anımsatmıyor değil. Gösterileri ortalama bir saat sürüyor. İlk saniyelerde yaptığı espriyi, gösterinin sonunda bağlıyor. Zeki birisi! Bu adam Amerika’yı Obama'dan daha iyi yönetirdi belki. Amerika'da bir siyahînin ismini değiştirmesi, beyaz birinin cinsiyet değiştirmesinden daha zorken, bu adam beyaz ırkçıların belâsı. Dave, eğer birisine kafayı taktıysa o kişinin “ne yaptım da bu adam bana musallat oldu?” diye sorması gerekir.  

ABD ferdî silahlanmada dünyanın bir numarası. 2017 verilerine göre Amerika'daki insanların yüzde kırkının silahlandığı yazıyor. Kasıtlı-kasıtsız cinayetlerin de üçte biri silahla yapılıyor. 2016'da 11 bin kişi silahlı saldırıda öldürüldü. Yine bu sene içerisinde ABD nüfusunun 325 milyon olduğu belirtiliyor. Silah yasasına dair düzenleme getirileceği de söyleniyordu. Şöyle bir ihtimal var, düzenlemeyi yapanlar da birileri tarafından namlunun ucuna konulabilir.

Komedyen Amerika'daki beyazları silahsızlaştırmanın barışçıl bir yolu olmadığını söyleyerek, "bu ülkeyi kendinden kurtaracak tek bir şey var; bu da Afro-Amerikan insanlardır!" diyor. Gösteriyi seyreden siyahîler "ABD’yi kurtarmalı mıyız?” diye sorarken, Chappele ise "Evet bunu yapmalıyız! Size ne dedikleri, nasıl hissettirdikleri fark etmez. Burası sizin ülkeniz, ülkemizi kurtarmak bizim sorumluluğumuz, eli ayağı tutan her siyahî önce oy vermeli ve sonra da yasal bir silah edinmeli!" diyor. Dave’e göre kanunlar ancak silahla değiştirilir!

Malcolm X, Martin Luther King sayesinde Amerikalı siyahîler kendilerini eskisine nazaran daha iyi ifade ediyor etmesine; ama şu anda öyle bir hâldeler ki, "beyazların" onlara yapmadığı kötülükleri kendilerine yapıyorlar. Amerika'daki profesyonel basketbol ligi NBA, müzik piyasası, plak şirketleri ve sinema sektörü neredeyse siyahîlerin elinde. Uyuşturucu satanların çoğunluğu ya maalesef siyahîler... Onların derdi özgürlük değil zengin olmak ya da bu uğurda ölmek. Siyahîler arasında sırf rengi biraz daha açık olduğu için kendini şanslı addeden bir kesim mevcut. Gerçi kapkara olmaktansa, biraz daha az "zenci" olmayı isteyen insanlar elli yıl evvel de vardı Amerika'da. Earl Little (Malcom X'in babası Ku Klux Klan tarafından katledilmişti) dört erkek kardeşinin işkence sonucu öldürülmesine tanık olmuştur. Ayrıca siyahîlerin cenaze evine bomba atacak kadar nefret dolu bir güruh da var. Günümüzde hâlâ siyah-beyaz çatışmaları yaşanıyor. Öyle ki, siyahîlerin can alması için “zenci” kelimesini söylemeye gerek yok; bir beyazın “sen, o kelimenin anlamını biliyor musun?” diye sorması vurulmasına sebep olacaktır.

Derler ki, siyahîler ilk 1619'da Virginia'ya getirilmiş, Kuzey Amerika kolonilerin ilki burada oluşturulmuş. Amerika'da köleliğin acı dolu kökleri burada atılmış.

Siyahîlerin ahvâlinden bahsettikten sonra Dave'e dönecek olursam. Adam Müslümanmış, şu an kırklı yaşlarının ortasında. 1998'de Hacca gitmiş... Orada: "İnsanların kusurlarımı ve çirkinliklerimi bu güzel dinle ilişkilendirmesini istemiyorum." diyerek Müslüman olduğunu ilân etti. Neredeyse otuz yıldır sinema sektörünün içerisinde. 2017'de Grammy Ödülleri'nde en iyi komedyen ödülünü almış. Otuz yedi farklı projede (seslendirme, sinema oyunculuğu, stand up gösterisi, senaristlik, yapımcılık) yer almış. Tabiî Amerikalılara has argo üslubu ile, alaycılığı olduğunu söylememiz lâzım.

Chappelle'e göre ABD-Çin arasındaki iktisadî müsabakanın kazananı Amerika olmayacak. Çünkü, "Amerikalıların hepsi ırkçı, Çinlilerin hepsi Çinli!" Mevzu komedyen son ABD seçimlerinden birkaç gün önce Hillary Clinton'u topa tuttu, adı "Trumpsever beyaz yalakası"sına çıktı... İçi sinmeyerek de olsa Clinton'a oy verdiğini ifade eden Dave, kendisini tefe koyan medya kuruluşlarına 1950'lerin başında ABD'de yaşanan bir hâdiseyle cevap verdi.

Emmet Till'in Ölümü ve Donald Trump
On dört yaşındaki bir oğlan Şikago'dan Missisippi'ye gitmiş... İlk defa uzaktaki akrabalarını ziyaret etmek için harekete geçmiştir... Anası, evladını göndermeden "Mississippi'de beyaz bir adam gözlerinin içine bakarsa başını çevir." diye tembihlemiştir. Oğlan Mississippi'de bir bakkalın önünde kuzeniyle vakit geçirirken, içeriden beyaz bir kadın çıkmış... Oğlan kadının çok güzel olduğunu düşünüp, ardından ıslık çalarak "güle güle" demiş. Ölümcül bir hata yaptığının farkında değilmiş. Dört gün sonra birkaç yetişkin beyaz adam oğlanın ailesinin evini basıp on dört yaşında bir çocuğu ailesinin gözleri önünde, yatağından almış. İnsanlar çocuğu bir sonraki gördüklerinde yaşamıyormuş. Çocuğun adı Emmet Till'miş... Cesedini üç-dört gün sonra bulmuşlar, tekerleğe bağlanmış hâlde bir nehirdeymiş. İşkence görmüş.... Emmet'in annesi, "Oğlumun tabutu açık kalsın! Dünyadaki herkes oğluma yapılanları görsün." demiş. ABD'deki Jet Dergisi ve New York Times, ölen çocuğun cesedini kapağına taşımış.

Yakın Amerikan tarihinde yaşanmış mühim bir hâdise. Çocuğun ölümü fitili ateşleyen bir şey olmuş ve siyah-beyaz çatışmaları artmış. 2015'te çocuğun sözde arkasından ıslık çaldığı beyaz kadın, ölüm döşeğindeyken yalan söylediğini itiraf etmiş. Emmet, kuzeniyle bakkalın önünde öylece oturmuş, ıslık falan çalmamış... Chappel'in ifadesiyle, "kahrolası yalancı kadının attığı iğrenç bir yalan siyahîlerin bugüne gelmesinde çok mühim bir şeydi. Nasıl olur da yalan, dünyayı daha iyi bir yer hâline getirir?"

İşte Donald Trump'ın ABD başkanı olmasını da böylesi bir vakıaya benzetmiştir Dave... Kocaman bir yalan.


Baran Dergisi 693.Sayı