Dost meclislerinde, sohbet ortamlarında üniversite öğrencilerine hangi okulda, hangi bölümde okuduğu sorulduktan sonra umumiyetle okulu bitirdiğinde hangi mesleği icra edeceği sorulur. Bu suale okunulan bölümle alakalı bir cevap beklenir. Hatta bir adım daha ileri gidilerek “Ne yapacaksın bu kadar okuyup?” gibi absürt laflar da edilir. Çünkü Türkiye’de üniversite okumak, meslek sahibi olmakla eşdeğer tutulur, iş bulmanın anahtarı olarak görülür. Ben de sık sık şahit olduğum bu tarz sorulara her defasında üniversite okumanın meslek sahibi olmakla eşdeğer olmadığını izah etmeye çalışan cevaplar vermişimdir.
Nitekim bugün memleketimizde üniversite mezunu gençlerin işsiz kaldığına dair çok fazla istatistiğe rastlıyoruz. Bunun birkaç sebebi var ve zannedilenin aksine üniversite mezunlarının işsiz kalması iş olmamasından daha fazla bu gençlerin aradığı işi bulamamasından kaynaklanıyor. Çünkü bu gençler, çevresinin telkinleri sebebiyle yüksek statü ümidi ve mezun olacağı bölüme dair bir iş hayaliyle çalışıp üniversite sınavına giriyor, kazandığı okula kayıt yaptırıyor ve mezun olduğunda da iyi bir işte çalışacağı beklentisine giriyor. Üniversite mezuniyetinin olmazsa olmaz görülmesi sebebiyle tabii olarak üniversite öğrencisi gençler de büyük hayaller kuruyor. Mezun olduğunda ise sudan çıkmış balığa dönmesine rağmen senelerce kurduğu hayallerin yıkılmasını kabul edemiyor, iş beğenmediği için işsiz kalmaya razı oluyor.
Esasında perşembenin gelişi çarşambadan belli idi. Bugüne kadar işsizlikrakamlarını düşük göstermek için “her şehre bir üniversite”, “üniversite mezunu olmayan genç kalmayacak” gibi hamasi laflar eşliğinde olması gerekenden çok daha fazla kişi iş sahibi olmanın anahtarı olarak gören üniversite öğrencileri hâline getirilerek gençlerin hayata daha geç atılmasına sebep olundu. Bu da yetmedi, yüksek plânlama dehası insanlardan müteşekkil idarî mekanizmamız, bu gençlerin okudukları branşa dair bir iş yapmak isteyebileceğini düşünemediği için üniversitenin belirli bir bölümünden mezun olan insan sayısının o branş ile alakalı mesleklerde istihdam edilecek insan sayısından kat be kat fazla olacağını hesaba katmadı. Böylece üniversite mezunu olanlar iş beğenmediği için çalıştırılacak adam bulunmayan bir ekonomik ortama zemin hazırlandı. Eskiden iş olmadığı için ortaya çıkan problemlerin daha katmerlisi bugün olan işte çalışacak adam bulunamadığı için oluşuyor. Hâl böyle olunca da 7 bin lira maaş verilen bir demir doğrama atölyesine senelerce personel aranıp bulunamadığı, işe başvuranların “Ben üniversite mezunuyum, bu işi mi yapacağım.” diyerek burada çalışmayı reddettiği manzaralar ortaya çıkıyor. Oysa bazı insanlar eğitimini almadığı alanda, eğitim alıp kitabi bilgilerle donatılmış insanlardan çok daha iyi yapabiliyor işini. Elbette bunu başarmak da sırf üniversitenin bir bölümünde okundu diye, o bölüm ile alakalı mesleğin icra edilmesi gerektiği gibi bir saplantıdan kurtulmaktan geçiyor.
Hülasa; okumayı meslek sahibi olmak ile eşdeğer tutan düşünce, istatistikî verileri düzeltmek uğruna eğitim standardını düşürücü mantık ortadan kalkmadığı müddetçe eğitim ve istihdam sorununun üstesinden gelebilmek de son derece zor olacaktır. Üniversite mezunu olmak, kanaatimce teknik bölümler dışında meslek sahibi olmak adına değil, bir branşta sistemli bilgi sağlayıp bakış açısını geliştirmesi ve belli bir çevre edinilmesi bakımından faydalıdır.