Üstad Necip Fazıl'ın İdeolocya Örgüsü, Müslümanların toplumdaki rolünü derinlemesine ele alan, düşünce ve aksiyon planı sunan temel bir eserdir.
Eser, başta Türkiye olmak üzere İslam dünyasının yeniden dirilişini, İslam'ı merkeze alan bir düşünce sisteminin inşasını amaçlar.
Eserde derin bir fikir ve aksiyon planı sunulur, bu planın uygulanması için gerekli sosyal, siyasi, iktisadî ve kültürel dönüşüm detaylı bir şekilde ele alınır.
Kitap, 12 ana bölümden oluşur:
I. Adımız, Dâvamız, Mânamız
Bu bölümde Üstad, "Büyük Doğu" kavramını tanımlar. Ona göre Büyük Doğu, bir fikir ağı, yekpare bir inanış, görüş ve ölçü sistemidir. Bildiğimiz doğuştan öte, İslâm medeniyetinin, hatta güneş gibi bütün insanlığı aydınlatacak bir güneşin doğuşu olarak tasvir edilir.
Büyük Doğu Nedir?
Büyük Doğu, sadece bir coğrafi alanı değil, aynı zamanda bir ruh ve medeniyet tasavvurunu ifade eder. Necip Fazıl’a göre, Batı'nın maddeye dayalı medeniyeti karşısında Doğu'nun ruh ve maneviyat temelli bir medeniyet inşa etmesi gerekmektedir. Büyük Doğu, İslam'ın saf ve eksiksiz bir şekilde hayata geçirilmesi ve Batı'nın yozlaştırıcı etkilerinden arındırılmış bir toplum düzeninin kurulmasını hedefler.
II. Doğu ve Batı Muhasebesi
Üstad, bu bölümde Doğu ve Batı’yı karşılaştırır. Batı’nın tarih boyunca Doğu’yu yanlış anladığını, maddeye odaklanırken maneviyatı ihmal ettiğini ve bunun sonucunda bir buhrana sürüklendiğini belirtir. Ona göre Batı, Doğu’ya bakarken hep aynı kabahatli insan tiplemesini aramış: “Vâkıaların hendesî ihtar ve icabından anlamayan ve kaçan, karanlık ve dolaşık hayaller peşinde ruhuna çekilip kabuğunu ve derisini sahipsiz ve açıkta bırakan, biçare ve enayi insan kadrosu!"
Doğu ise, Necip Fazıl’a göre, maneviyatın beşiği, peygamberler yurdu, ruhun derinliklerine inen mistik bir âlemdir. Ancak Doğu, maddî ve manevî sahalardaki dengeyi koruyamamış, içine düştüğü zaaflardan dolayı Batı karşısında zayıflamış ve sonunda da ona teslim olmuştur.
“İşte bu üstün ve münezzeh mânanın sadece madde mihrakı sıfatiyle Doğu, bir zamanlar dünyayı altın varaklarla zarflamak isterken, Batı, yalnız kendisini ve lâyık gördüğü kadar bir insanlık sahasını duman renginde bir madenle kapladı...”
Doğu, ruhu ve maneviyatı temsil eder. Doğu’nun, Batı karşısında düştüğü durum ise, İslam'dan uzaklaşması ve kendi öz değerlerini kaybetmesi olarak görülür. Necip Fazıl, Türk milletinin Doğu’nun temsilcisi olarak, Batı karşısında yeniden yükselmesi gerektiğini vurgular.
III. Türkün Muhasebesi
Bu bölüm, Türk milletinin tarihi ve manevi gelişimini ele alır. Türkler, İslâmiyeti kabul ettikten sonra büyük bir medeniyet kurmuş, fakat zamanla içine düştükleri zaaflar ve yanlış anlamalar sebebiyle bu medeniyet zayıflamış ve sonunda yıkılmıştır. Üstad, Türklerin kendi iç dünyalarını ve geçmişlerini doğru bir şekilde analiz edemediklerini, bu yüzden de gerçek kurtuluş yolunu bulamadıklarını ifade eder.
“Türk’ün, öz vatanımızdan başlayarak güneşin doğduğu istikameti kurcalayan bir madde ve kemmiyet zemininde aramıyoruz. Biz Büyük Doğu’yu, öz vatanımızın bugünkü ve yarınki sınırlarıyla çevrili bir ruh ve keyfiyet planında arıyoruz. O, kendini mekân çerçevesinde değil, zaman çerçevesinde gerçekleştirmeye talip...”
Türk milleti, Doğu'nun temsilcisi olarak Batı'ya karşı büyük bir mücadele vermiş, ancak zamanla iç ve dış etkenlerle zayıflamıştır. Necip Fazıl, bu zayıflamanın temelinde, İslam'dan uzaklaşmanın yattığını belirtir ve yeniden dirilişin İslam'a dönüşle mümkün olacağını aktarır.
IV. Ana Kaynak: İslâm
Kitabın en önemli bölümlerinden biri olan bu bölümde Necip Fazıl, İslam’ın temel prensiplerini, dünya görüşünü ve insan anlayışını derinlemesine inceler. Ona göre İslâm, insana ve cemiyete dair her sorunun cevabını veren, mutlak ve tek gerçek nizamdır.
Üstad, bu bölümde kainat, dünya, insan, ahlak, cemiyet, devlet, siyaset, adalet, mülkiyet, ordu, güzel sanatlar ve kadın gibi kavramları İslâma muhatap anlayış çerçevesinden ele alır.
Örneğin:
- Kâinat: İslâm’da kâinat, Allah’ın yarattığı ve insanın idrak ve teshirine memur kılındığı bir hârikalar manzumesidir.
- Dünya: İslâm’da dünya, ebedî hayatın eşiğidir ve insanın ahirette ne biçeceğini belirleyen bir ekim sahasıdır.
- İnsan: İslâm’da insan, Allah’ın halifesi olarak yaratılmış, eşyayı ve hâdiseleri teshire memur edilmiştir.
- Ahlâk: İslâm ahlâkı, insanın ruhunu yücelten ve kötü huylarını dizginleyen, Allah sevgisi ve rızasına dayanan bir ahlâktır.
- Cemiyet: İslâm’da cemiyet, ferdin ve toplumun haklarını koruyan, adalet ve dayanışmaya dayalı bir nizamdır.
- Devlet: İslâm devleti, Allah’ın hükümlerini uygulayan, adalet ve hakkaniyeti esas alan bir devlettir.
- Siyaset: İslâm siyaseti, insanlığa gerçek kurtuluş yolunu gösteren, maddî ve manevi her vasıtayı kullanan, barışçıl ve adil bir siyasettir.
- Adalet: İslâm’da adalet, her hak sahibine hakkını veren, zulüm ve haksızlığı ortadan kaldıran bir prensiptir.
- Mülkiyet: İslâm’da mülkiyet, ferdin çalışıp kazanma hakkını korurken, zenginlerin malını zekât yoluyla temizleyerek toplumsal dengeyi sağlayan bir sistemdir.
- Ordu: İslâm ordusu, Allah'ın adını yüceltmek ve mazlumlara yardım etmek için kurulan, disiplini ve ahlakıyla örnek bir ordudur.
- Güzel Sanatlar: İslâm’da güzel sanatlar, Allah’ın güzelliğini ve yaratıcılığını yansıtan, insanı manevî olarak besleyen sanatlardır.
- Kadın: İslâm’da kadın, iffet, haya ve edeple korunan, toplumda saygın bir yere sahip olan bir varlıktır.
Necip Fazıl, İslam'ı hem ferdî hem de içtimaî hayatın tek kaynağı olarak görür. Kâinat, dünya, insan, ahlak, cemiyet, devlet, siyaset, adalet, mülkiyet, ordu, güzel sanatlar ve kadın gibi konularda İslam'ın rehberliğinde bir düzenin kurulması gerektiğini belirtir.
V. Tarih Hükmü: Nasıl Bozulduk
Bu bölümde Üstad Necip Fazıl, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü ve Türk milletinin İslâmiyet'ten uzaklaşmasını ele alır. Ona göre bu çöküşün sebebi, İslâm’ın özünden uzaklaşılarak yanlış uygulamalara ve Batı taklitçiliğine sapılmasıdır.
Bozulmanın temel sebebi olarak, dinin ruhunun kaybedilmesi ve Batı'nın yüzeysel bir şekilde kopyalanması gösterilir. Bu süreçte Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet devrimleri, Batı'ya yönelmekle eleştirilir ve bu yönelimlerin Türk milletinin ruhunu zayıflattığı vurgulanır.
“Biz aklımızı peşin olarak (sahibine) teslim ettik ve ondan sonra bize geri verilen akılla düşünmeye başladık. İşte esasta hür, istiklâlli, kudretli; ve eseriyle, tesiriyle, her şeyiyle her şeyin üstünde olan akıl budur!”
VI. Beklediğimiz İnkılap
Bu bölümde Necip Fazıl, Türk milletinin kurtuluşu için gerekli olan gerçek inkılâbı tasvir eder. Ona göre bu inkılap, sadece siyasi ve sosyal bir dönüşüm değil, aynı zamanda ruhî ve ahlâkî bir yenilenmeyi de içermelidir. Bu inkılâb, Türk milletinin kendi öz değerlerine, yani İslâmiyet'e dönmesiyle mümkün olacaktır.
“Şu halde Büyük Doğu, çizmeli ayaklarla dışımızdaki iklimlere doğru kaba ve nefsanî bir yürüyüş olmaktan ziyade, rüzgârdan hafif topuklarla içimizdeki iklimlere doğru ince ve ruhanî bir sefer...”
VII. Beklediğimiz İnkılabın Yönleri
Bu bölümde Necip Fazıl, beklenen İslâm inkılâbının hangi alanlarda, hangi yönlerde ve hangi usullerle gerçekleştirilmesi gerektiğini açıklar. Bu inkılâb, topyekûn bir dönüşümü hedeflemekte olup siyasi, iktisadî, sosyal, kültürel ve ahlakî alanları kapsamaktadır.
Üstad, mezhepler, siyaset, adalet, mektep, müsbet bilgiler, güzel sanatlar, kadın, üreme, ordu, köy, şehir, aile gibi mevzuları tek tek ele alarak beklenen inkılâbın bu alanlardaki hedeflerini ve uygulama prensiplerini açıklar.
İslam'ın ruh ve akıl temelinde yeniden inşası, bu inkılabın ana hedefi olarak görülür. İslami temellere dayanan bu inkılap, Batı'nın kapitalist ve sosyalist ideolojilerinden farklı olarak, her alanda İslam'ı merkezine alan bir toplum düzenini öngörür.
VIII. Devlet ve İdare Mefkûremiz
Bu bölümde Üstad, İslâm inkılâbının gerçekleştireceği devlet ve idare sistemini anlatır. Ona göre bu sistem, "Başyücelik Devleti" olarak adlandırılacak ve "Yüceler Kurultayı" ve "Başyüce" tarafından yönetilecektir. Bu sistem, hem fertlerin hem de toplumun haklarını koruyan, adalet, liyakat ve istişareye dayalı bir sistem olacaktır.
- Başyüce: Milletin ve “Yüceler Kurultayı”nın seçtiği, milletin ve devletin başıdır. İslâmiyet’in ilkelerine bağlı, bilgili, ahlaklı ve yetenekli bir şahsiyet olmalıdır.
- Yüceler Kurultayı: Milletin en seçkin ve bilgili fertlerinden oluşan bir kuruldur. Başyüce'yi seçer, kanunları yapar, devleti denetler.
Necip Fazıl, bu bölümde ayrıca Başyücelik Hükümeti’nin yapısını, görevlerini ve çalışma prensiplerini detaylı bir şekilde anlatır.
Başyücelik, Necip Fazıl'ın önerdiği bir devlet modelidir. Bu modelde, "Başyüce" denilen lider, devletin başında yer alır ve İslami prensiplerle yönetir. Başyücelik hükümeti, İslam'ı tam anlamıyla hayata geçirmeyi amaçlayan bir yönetim modelidir. Bu modelde, kanunlar İslam'a uygun olarak düzenlenir ve kumar, içki, zina, faiz gibi konulara İslami prensipler çerçevesinde çözüm getirilir. Aynı şekilde, kahvehaneler, sinema, heykel, basın, üniversite gibi kurumlar da İslam’a muhatap anlayışa göre şekillendirilir. Başyücelik, Batı tarzı eğitim ve tahsili reddederken, İslam'ın öğretilerine dayalı bir eğitim sistemini savunur.
IX. Temel Prensipler
Necip Fazıl’ın "İdeolocya Örgüsü" eserinde yer alan dokuz temel prensip, Büyük Doğu ideolojisinin temellerini oluşturan kavramlardır. Bu prensipler, Necip Fazıl'ın İslam, Batı ve Doğu’ya dair görüşlerini ve İslam’ın rehberliğinde bir toplum düzeni kurma düşüncesini ifade eder.
1. Ruhçuluk: Üstad, kâinatın ve insanın özünde manevi bir cevher olan "ruh"un bulunduğunu söyler. Maddeci anlayışın aksine, görünenin ötesindeki manevi sebeplere ve gayelere odaklanmanın önemini vurgular. Batı medeniyetini maddeye aşırı odaklanarak ruhunu kaybetmekle ve bunun sonucunda bir buhrana sürüklenmekle tenkit eder.
2. Keyfiyetçilik: Necip Fazıl’a göre bir şeyin değerini niceliği değil, keyfiyeti belirler. Nicelik ölçülebilir ve sayılabilirken, keyfiyet, öz, ruh ve mana ile ilgilidir. Necip Fazıl, keyfiyetçiliği, insanın yaratıcı ve üretken yönlerini ön plana çıkaran, her şeyde derinliği ve özdeki değeri arayan bir anlayış olarak tanımlar. Keyfiyetçilik, yüzeysel olanı değil, derin ve anlamlı olanı esas alır ve bu, her alanda kaliteyi ve mükemmeliyeti arama amacını taşır.
3. Şahsiyetçilik: Şahsiyetçilik, Necip Fazıl’a göre, ferdin kendine özgü bir kimlik ve kişilik geliştirmesi ve bu kişiliği toplum içinde en yüksek seviyeye taşıması gerektiği fikridir. Toplumun liderleri ve öncüleri, en yüksek şahsiyetlere sahip olan fertler olmalıdır. Bu fertler, toplumu yönlendiren ve ona rehberlik eden üstün karakterli insanlardır. Şahsiyetçilik, bireyin topluma katkıda bulunmasını ve toplumu ileriye taşımasını esas alır.
4. Ahlâkçılık: Ahlâkçılık, İslam ahlâkının toplumsal hayatta en yüksek değer olarak kabul edilmesi gerektiğini işleyen bir prensiptir. Necip Fazıl, İslam ahlâkının fertler ve toplum için vazgeçilmez olduğunu belirtir. Bu ahlâk, hem ferdî hayatta hem de toplumsal ilişkilerde adalet, doğruluk, samimiyet ve fedakarlık gibi değerleri ön plana çıkarır. İslam ahlâkı, Necip Fazıl’a göre, hem dünyevi hem de ahirete dair sorumlulukları kapsar ve toplumun manevi temelini oluşturur.
5. Milliyetçilik: Milliyetçilik, Necip Fazıl’ın anlayışında, sadece ırka veya coğrafyaya dayalı bir aidiyet değil, aynı zamanda ruhî ve manevi bir bağlılığı ifade eder. Bu milliyetçilik anlayışı, Türk milletinin İslam ile bütünleşmiş bir ruh ve kimlik geliştirmesini amaçlar. Milliyetçilik, geçmişin mirasına sahip çıkarak geleceğe yönelmeyi ve milletin manevi değerlerini koruyarak, onu yüceltmeyi hedefler.
6. Sermaye ve Mülkiyette Tedbircilik: Sermaye ve mülkiyette tedbircilik, kapitalist sistemin adaletsizliklerine karşı çıkan ve İslam’a uygun bir ekonomik düzeni savunan bir prensiptir. Necip Fazıl, ferdî sermaye birikiminin ve mülkiyetin kontrol altında tutulması gerektiğini, toplumun çıkarlarının bireysel kazançların önünde gelmesi gerektiğini belirtir. Bu prensip, sosyal adaletin sağlanmasını ve zenginliğin adil bir şekilde dağıtılmasını öngörür.
7. Cemiyetçilik: Cemiyetçilik, ferdin toplum içinde bir bütünün parçası olarak hareket etmesi gerektiğini ele alan bir anlayıştır. Necip Fazıl, cemiyetin fert üzerinde mutlak bir tesiri olduğunu ve ferdin toplumsal sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini vurgular. Bu prensip, bireysel çıkarların toplumun çıkarları doğrultusunda şekillendirilmesi gerektiğini ve toplumun birliği ve bütünlüğünün korunmasını esas alır.
8. Nizamcılık: Nizamcılık, toplumun düzenli ve disiplinli bir yapıya sahip olması gerektiğini ele alan bir prensiptir. Necip Fazıl, nizamcılığı, toplumun her alanında düzenin sağlanması, kuralların titizlikle uygulanması ve toplumun bir düzen içinde işlemesi olarak tanımlar. Bu prensip, kaos ve düzensizliğe karşı, toplumun her alanında bir nizam ve intizam oluşturulmasını öngörür.
9. Müdahalecilik: Müdahalecilik, ferdin ve toplumun yönetimi üzerinde bir otoritenin etkin rol oynaması gerektiğini savunan bir prensiptir. Necip Fazıl, bu otoritenin, fertlerin hürriyetini sınırlamadan, toplumun genel çıkarlarını koruyacak şekilde müdahale etmesi gerektiğini belirtir. Bu anlayış, devletin bireyler üzerindeki denetimini ve toplumun genel refahını gözetmesini öngörür.
X. Hal ve Manzara
Bu bölümde Üstad, Türk milletinin içinde bulunduğu durumu ele alır. Ona göre Türk milleti, manevi değerlerinden uzaklaşmış, Batı taklitçiliğine saplanmış ve bir kimlik bunalımına düşmüştür. Bu durum, büyük bir ruhî ve ahlâkî çöküşe yol açmıştır.
“Şu anda Doğu - Batı bölümünde, sadece büyük ve şümullü hakikatimize yol veren müşahhas âlet ve manivelâdaki amelî istinat noktası bakımından, vasıtacı gerçeklerin en faydalısını buluyoruz.”
XI. Çilemiz ve Dâvamız
Bu bölümde Necip Fazıl, Türk milletinin çektiği çileleri ve bu çilelerden kurtuluşun yolunu anlatır. Ona göre Türk milleti, kendine özgü değerlerine, yani İslâmiyet'e dönerek gerçek kimliğini bulabilir ve hak ettiği yere ulaşabilir.
“Öyleyse Büyük Doğu, çizmeli ayaklarla dışımızdaki iklimlere doğru kaba ve nefsanî bir yürüyüş olmaktan ziyade, rüzgârdan hafif topuklarla içimizdeki iklimlere doğru ince ve ruhanî bir sefer...”