Son yıllarda devlet idaresi noktasında büyük zafiyetler olduğu, idarenin yönetim vazifesini lâyıkıyla yerine getiremediği ve bunun iktisadî, hukukî ve siyasî maliyetinin de vatandaşın omuzlarına yüklendiği tartışma götürmez bir gerçeklik. Bu vaziyetin pek çok sebebi var elbet; fakat bizim nazarımızda esas sorun tek tek bu sebebler veyahut sebeblerin toplamından ziyade yaşanan yönetim krizinin ıstırabının duyulmaması ve bu sıkıntıları aşmaya yönelik herhangi bir gayretin sergilenmiyor oluşudur. Bir adım daha ileri gidecek olursak, sorunları çözüme kavuşturmak noktasında sergilenmesi gereken enerjinin de, bu sorunları maskeleyecek istatistikleri tutturmaya teksif ediliyor olması da ayrıca bir garabet doğurmakta ve iktidarın gerçeklikten koptuğu idraki giderek kalıcı hâle gelmektedir.
İstatistikler ne yalan söylerse söylesin, enflasyon dolayısıyla ekonominin bütün yükünün alt sınıfın omuzlarına yüklendiği, hukuk sisteminin toplumun çeşitli kesimlerine ulu orta imtiyaz tanıdığı, sağlık sisteminde kemmiyet köpürtüsüne rağmen keyfiyet planında büyük bir çöküş yaşandığı, eğitim sisteminin baştan sona iflas ettiği bir Türkiye manzarasıyla karşı karşıya bulunduğumuz gerçektir. Ayrıca, Türkiye’de bir meselenin çözüme kavuşturulmasının, o meselenin kendisini Cumhurbaşkanlığı kapısına kapılanmış dalkavuklardan fırsatını bulup, Cumhurbaşkanının önüne ulaşıp ulaşamamasına bağlı olması da zaten başlı başına sorun teşkil etmektedir.
Cumhurbaşkanlığı Sistemi
Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilirken yapılan propagandanın en önemli kısmını sorunların süratle tesbit edileceği ve çözüleceği teşkil ediyordu. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildiği günden beriyse sorunların tesbit edilmesi ve çözüm üretilmesi noktasında ciddî problemler yaşanıyor olması bu iddiaya tezat teşkil ediyor. Hatta biraz evvel de dikkat çektiğimiz üzere, ortaya çıkan bir meseleyi esastan çözüme kavuşturmak yerine birtakım rakamların manipüle edilmesi yoluna gidilerek o sorunu maskelemek devlette usûl hâlini almış bulunuyor.
Parlamenter sistem döneminde sorunların tesbiti ve çözüm geliştirilmesi noktasında, en azından kağıt üzerinde baktığımızda yasama ve yürütmenin müşterek bir işleyiş sergilemesi bekleniyordu. Bunun pratikte mümkün olmadığını, parlamenter sistem içinde yaşadığımız seneler boyunca yakinen müşahede ettik. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilirken, sistemin hiyerarşisi içinde gösterilen Politika Kurullarının bu soruna çözüm olarak, gerçekten de memleketin sorunlarının tesbiti ve çözümü noktasında bir görev üstleneceği düşünülüyordu. Oysaki aradan geçen zaman zarfında, bu kurulların dostlar alışverişte görsün nev’inden bir şekil alması neticesinde memleketin bütün yükünün tek bir kişinin, Cumhurbaşkanı’nın sırtına yüklendiğini görmüş olduk. Hâl böyle olunca da senelerdir çözümsüz bekleyen sorunlar ile yeni meseleler ister istemez büyüdü, büyüdü ve artık içinden çıkılmaz bir hâle gelmeye başladı.
Politika Kurullarının Resmî Vazifeleri
Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkındaki, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne göre Politika Kurulları’nın genel görev ve yetkileri şöyle sıralanıyor:
a) Cumhurbaşkanınca alınacak kararlar ve oluşturulacak politikalarla ilgili öneriler geliştirmek.
b) Geliştirilen politika ve strateji önerilerinden Cumhurbaşkanınca uygun görülenler hakkında gerekli çalışmaları yapmak.
c) Küresel rekabetin getirdiği ani değişimlere karşı strateji ve politika önerileri geliştirmek.
ç) Görev alanlarına giren konularda kamu kurum ve kuruluşlarına görüş vermek.
d) Görev alanlarına giren konularda Bakanlıklar, kurum ve kuruluşlar, sivil toplum ve sektör temsilcileri, alanında uzman kişiler ve ilgili diğer ilgililerin görüşünü alarak uygulanan politikaları ve gelişmeleri izlemek, yapılan çalışmalarla ilgili Cumhurbaşkanına rapor sunmak.
e) Cumhurbaşkanı programına uygunluk açısından, bakanlıklar ile kurum ve kuruluşların uygulamalarını izlemek ve Cumhurbaşkanına rapor sunmak.
f) Bakanlıklar, kurum ve kuruluşlar, sivil toplum ve sektör temsilcileri, alanında uzman kişiler ve ilgili diğer ilgililerin davet edilmesi suretiyle genişletilmiş kurul toplantıları yapmak.
g) Görev alanlarına giren konularda talep, ihtiyaç ve etki analizi yapmak ve/veya yaptırtmak.
ğ) Cumhurbaşkanınca verilen diğer görevleri yapmak.
Politika Kurulları işlemiyor, çünkü Türkiye bakanlıklarla idare edildiği parlamenter sistem kafasından bir türlü çıkamıyor. Bakanlıklar Cumhurbaşkanı ile direkt temas hâlinde olmaya devam ediyor ve böylelikle yalnız bir icra makamı gibi değil, aynı zamanda Cumhurbaşkanı ile olan münasebetleri üzerinden dolaylı yoldan da olsa karar alıcı konumlarını muhafaza etmeye çalışıyorlar.
Medya da kâğıt üzerindeki sistem ile pratikte işleyen sistem arasındaki uyumsuzluğu sorgulayacağı yerde, tıpkı parlamenter sistemde olduğu gibi hâlen bakanlar peşinde dolaşıp duruyor.
Bununla beraber, Cumhurbaşkanlığı Politikalar Kurullarının görev ve yetkileri tarif edildiği hâlde sorumlulukları tarif edilmediğinden, burada bir kuruldan ziyade danışman ambarı gibi bir görüntü hâsıl oluyor.
Oysaki, başta da ifade ettiğimiz üzere, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin parlamenter sistemden en büyük farkı, vaziyeti kollama ve politika geliştirme işinin icra makamı olan bakanlıklardan alınarak Cumhurbaşkanı ile bakanlıklar arasına konumlanmış bulunan Politikalar Kuruluna teksif edilmesiydi. Kurullar bu vazifenin gerektirdiği sorumluluklarla donatılacakları yerde, iktidarın kendisine yakın kimselere kartvizitlerine basılmak üzere dağıttığı bir unvan olmasının ötesine bir adım bile geçemedi. Dolaylı yoldan karar alma ve direkt icra etme yetkisi bakanlıkların elinde birleşince, rant kapısı da adeta kırılmış oldu. Oysaki karar alma ve icra yetkileri dağıtılmış olsaydı, Türkiye’de bugün bu kadar çok rant ve nemadan bahsedilmeyeceği son derece açık değil mi?
İşin daha da ötesi, bize kalırsa bu Politikalar Kurulları esasında İngiltere’deki Lordlar Kamarası, Amerika’daki Senato gibi bir misyonu da ifâ etmeli ve böylelikle demokrasinin zaaflarından olan, hükümette yaşanan her değişiklikle beraber devletin bütün siyasetinin değişme ihtimâli ortadan kaldırılmalıdır.
Bu Kadar Yük Bir Kişiye Yüklenemez
80 milyonu aşkın nüfusuyla bu milletin ve milletimizle alâkalı dünya çapındaki meselelerin tesbiti, teşhisi ve çözümünün yalnız tek bir kişinin omuzlarına yüklenmesi muhâldir. Bu hakikat aşikârken, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içinde yükü dağıtmak ve sistemi işler kılmak için kurgulanmış olan Politikalar Kurulları niçin işletilmemektedir? Gerçekten de biz bunu anlayamıyoruz. Bunu anlayamadığımız gibi, Politika Kurullarının işletilememesi neticesinde idarede yaşanan sıkıntıların altında ise vatandaş olarak yine biz eziliyoruz.
2018’de bahse konu kararnamenin yayınlanmasından bugüne dek geçen zaman zarfında, Politikalar Kurullarının şimdiye kadar çoktan Başyücelik Devleti’nin Yüceler Kurultayı’na benzer ruh ve keyfiyetteki üyelerle teçhiz edilmesi ve sistem içerisinde devletin sabitesi olmak üzere bu kurulun işletilmesi suretiyle devletin ruhu, aklı ve eli arasındaki ahengin tesis edilmesi icab ederdi.
***
Karar alma yetkisi ile icra yetkisi bir arada bakanlıklar elinde kalmaya devam ettiği sürece Türkiye önüne çıkan ne bir soruna çözüm getirebilir, ne de bir ufuk belirleyebilir; bunun yerine tıpkı parlamenter sistem zamanında olduğu gibi meselelerin etrafında dolap beygiri gibi dönmeye devam eder durur.
Baran Dergisi 767.Sayı