Tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılmaması ve  bunlardan B.D.P. milletvekili Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesinin ardından başlayan, C.H.P. ve B.D.P.’lilerce devam ettirilen “Yemin etmeme”  eylemi tam bir krize dönmüş durumda. Cumhuriyeti kurmakla ve bunun sahibi olmakla övünen C.H.P.’nin meclis’te yemin etmemesi bu cenahtan herkesi şaşırttığı gibi bundan kaynaklanan pişmanlığın telafisi ve en azından C.H.P.’lilerin yemin etmesini temin amacıyla, bu cenahın  hukukçuları eski başsavcı hariç hükümete 3 başlık halinde bazı düzenlemeler tavsiye ettiler,bunlar;
        1-Anayasa’nın 90.Maddesi son fıkrasında yazan “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7.5.2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” maddenin hayata geçirilmesini sağlamak.
        Anayasa da yer almakla birlikte “Burası Türkiye” dedirten benzeri uygulamalardan biri de bu maddenin istendiği zaman hayata geçirilen, istendiği zaman ise yasal kılıf bulmak suretiyle işletilmeyen ve hayata geçirilmeyen uygulanma şeklidir. En basitinden bir misal; A.İ.H.M.’nin Türkiye aleyhine verdiği tazminat cezalarını kabul ederek ödeyen devlet, aynı mahkemenin adil yargılanma ilkesinin ihlal edilmesini gerekçe göstererek “Yeniden Yargılanma” yapılması yönünde verdiği kararları uygulamamaktadır.2001 yılında Yargıtay 9.Ceza Dairesi, Leyla Zana,Hatip Dicle,Orhan Doğan,Selim Sadak gibi isimler hakkında verilen (DEP Davası) 15 yıllık mahkumiyet kararları aleyhine A.İ.H.M.’nin yeniden yargılanma yapılması şeklinde verdiği karar bu madde gerekçe gösterilerek uygulanmıştı.
        Aynı yol bu defa Abdullah Öcalan için de izlenmiş, Öcalan hakkında A.İ.H.M.’nce  verilen yeniden yargılanma yapılması yönündeki kararın uygulanmasından kaçınılmıştı. Öcalan hakkında yapılan uygulamadan sonra farklı farklı uygulamalar yapılmasın diye bu defa A.İ.H.M.’nin yeniden yargılama yapılmalıdır, şeklindeki bütün kararları uygulanmamaya başlamıştır.Yine burada enteresan olan olay şudur ki,Öcalan hakkındaki Yeniden Yargılanma müracaatının Türk Mahkemelerince reddi kararı,A.İ.H.M.’ne götürülmüş,A.İ.H.M. önceki kararında direnemeyerek bu yolun kesin bir şekilde kapanmasına sebebiyet vermiştir.
        İşte, cezaevinden milletvekili seçilenleri tahliye ettirmek için uygulanması istenen düzenleme bu düzenlemedir. Bununla birlikte bu uygulamanın hayata geçirilmesi halinde dahi tutuklu milletvekillerinin tahliye edilmesi mümkün görünmemektedir.
        2-5271 Sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 309 ve 310.Maddelerinde yer alan “Kanun Yararına Bozma” kanunyolunun uygulanması. Teklif edilen bu kanunyolu da istisnai yollardan olup, istinaf veya temyiz yolunun kaçırılması sonrası  kesinleşen hükümler için öngörülmüştür.
        Bu yolun cezaevinde tutuklu bulunanlar için uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Zira; bu şahıslar hakkında verilen “tutukluluk halinin devamı” kararı ara karar niteliğinde olup hüküm değildir. Dolayısıyla temyiz yolu kaçırılmış, hukuka aykırı bir hüküm söz konusu değildir.
        Bu yolun, K.C.K. Davasının tutuklusu Hatip Dicle yönünden uygulanabilirliği de bulunmamaktadır. Y.S.K.’nın bu isim hakkında verdiği milletvekilliğinin düşürülmesi kararı da temyiz incelemesine tabii bir karar değildir. Ayrıca Y.S.K.’nın kararlarını inceleyecek Yargıtay’da bir hukuk veya ceza dairesi de   bulunmadığı gibi yasal olarak böyle bir düzenleme de bulunmamaktadır.
        3-Bakanlık uzmanlarının bir yasa değişikliği hazırlamaları ki en akla yakın olanı budur. Yalnız, cezaevinde tutuklu bulunan vekilleri çıkartmak için hazırlanacak kanunun tek bir defa uygulanıp çöpe atılacak tarzda hazırlanmaması gerekmektedir.Bugüne kadar rahmetli Necmettin Erbakan hakkında hazırlanan yasayı adamına göre yasa olarak yorumlayanlar bundan kaçınmalıdır.Zira;mahkemelerin uygulamalarından canı yanan o kadar insan var ki ,bu krizden daha kötü neticelere sebebiyet verecek olayların önü açılmamalıdır.Yani,hazırlanacak kanun veya yasal düzenleme herkesi kapsayacak ve herkesin istifade edeceği şekilde olmalıdır.
        Buradan devam edelim. Yasal düzenleme mecburiyeti ortaya çıkmışken T.B.M.M. Başkanı olarak ismi ortaya atılan  Cemil Çiçek ismine dikkat edelim.2004 Yılında Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu ve C.G.İ. K.’de değişiklikler yapılırken Anayasa’da yer alan eşitlik ilkesine aykırı bir şekilde Terör suçlarından ceza alanların aleyhine düzenlemelere imza atan,zamanında 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nda yapılacak değişiklikte bugün faaliyette bulunan tüm cemaatlerin “Terör Örgütü” sayılabilmelerine sebep olacak değişikliklere imza atmaya çalışan ve bunun son anda fark edilmesiyle bu çabası önlenen bunun neticesinde kamuoyunda Fetullahçılar olarak bilinen cemaatle karşı karşıya gelen ve Adalet Bakanlığı’ndan ayrılmak zorunda kalan,Balyoz Davasını sekteye uğratacak bazı faaliyetleri tespit edilen şahıs şimdi bu sorunları çözecek adam olarak kamuoyuna sunulmakta ve bu şekilde propaganda yapılmaktadır.
        Kendilerini sivil anayasa faaliyetlerine kaptıran, ihtilal sonrası gelen anayasanın kaldırılarak sivil bir anayasa yapılacağını Türkiye’nin özgür bir ülke olacağını düşünenlerin tamamı bu isme dikkat etsinler. Kanunlarımız içerisinde oldukça fazla olan  mayınların bu gelişmeyle  artma ihtimali yükselecektir.
        Kriz adı verilen bu olay eninde sonunda çözülür. Ancak, adaletle hükmetmenin mümkün olmadığı bu sistemin daimi surette kriz  üretmesinin kaçınılmaz olduğunu  ve fırsat varken kriz üreten bu sorunun giderilmesi gerektiğini hatırlatmakta fayda görüyorum
 


Baran Dergisi, 234. Sayı