Aradıktan sonra kaynım hemen geldi, arabaya oğlum Ali Neciple bindik. TRT binasına gidelim derhal dedim. Fakat o külliyeye bakalım dedi. Ve nihayet külliyeye vardık. Başımızda uçaklar ve helikopterler bombalar ve mermiler yağdırıyor. İnsanlarda en ufak bir korku yok. Uçaktan gerçek bombayla birlikte ses bombaları da atılıyor; kulakları sağır eden bir gürültüye rağmen insanım gayet vakur. Yolda oraya gidersem halkı nasıl yönlendiririm, karşı tarafın direncini ne şekilde kırarım diye muazzam bir zihin çabası içindeyim. Karşı tarafla nasıl karşı karşıya gelirim, o durumda nasıl hareket etmeliyim? Senaryo üstüne senaryo. Kumandanımız tehlike zekayı işler diyor ya bu sözün manasını derinliğine duyuyorum. Keşke hayatımızda nefsimizle nefsimiz yanında diğer düşmanlarla her an savaş hali içinde olmamız gerektiğinin şuurunda olsak, kim bilir insana ait her alanda ne başarılar elde ederdik. Üstadımız ne güzel ifade etmiş: “ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın/Gündüz geceye muhtaç sen de bana lazımsın”.
Bombalar mermiler devam ediyor. Külliye’de kalabalık arttıkça artıyor. Herkesle beraber soğukkanlı ve kararlı duruşumuz devam ediyor. İnsanlarla konuşuyoruz, tanışıyoruz. Ne olursa olsun burayı terk etmeyelim yoksa Mısır’dan beter oluruz. Herkes ölmek var, dönmek yok düşüncesinde. Bu arada Sorgun’dan Osman gönüldaşı arıyorum. Osman bütün Sorgun meydandayız. Tamam çok güzel bende kendi durumumuzdan haberdar ediyorum. Bombalar ve mermiler devam ediyor. Mustafa arıyor TRT binasına vardıklarını, çatışma olduğunu söylüyor. Buraya gelmemiz gerektiğini ifade ediyor. Ben de arabaların yolu kapadığını söylüyorum. Bu arada Atilla diye bir gönüldaşla da görüşmüştüm, bulabildiğin insanlarla TRT binasına gel diye. Onu tekrar aradım “Bahattin abi trafik tıkalı burada 3 tane tankı rehin aldık” sözlerine şahit oluyorum. Allahuekber! Erkek savaşta gerek. O ana kadar imtihanımız gayet iyi. Rabbim bir an olsun bizi nefsimizle baş başa bırakmasın, yolumuzu şaşırtmasın. Bunu oradaki insanlarla paylaşıyorum. Bu arada bulunduğumuz yerden MİT ve emniyet binasını çok rahat görebiliyoruz. Binalara ateş ediyorlar. Bir oraya bir bizim bulunduğumuz yere bombalar ve mermiler atılıp duruyorlar. Bu ara saatler saati kovalıyor. Enes “siz orda mücadele edin biz hava alanına gidiyoruz” diyor. Tamam eyvallah! Mustafa’dan müjdeli haber “TRT binasını ele geçirdik. Göğsümü açtım şerefsizlere, ‘hadi vurun lan, hadi vurun’ diye. Bir halt edemediler.” Sen imanının sesiyle meydan okursan, adamlar çözülüyor. Nitekim aynı hali bende yaşadım. Kim bilir o an yüce Allah’ım bizi onların gözünde nasıl gösteriyor. Mustafa’dan aldığım bu güzel haberi Anadolu’mun güzel insanlarıyla paylaşıyorum. Her cephedeki zaferi paylaşalım ki bilekler ve gönüller kuvvetlenip itminana ersin. Uçaklar hala uçuyor. Söylenip duruyoruz bir uçak kaç saat havada durur diye; en az 4 saat oldu hala havadalar. Daha sonra öğrendik ki meğer İncirlik Üssünden havalanan uçaktan havada yakıt ikmali yapıyormuş. Bu arada Beyaz Televizyona gidip veya telefon edip Melih Başkanın belediye otobüslerini, kamyonlarını ve Anfa’daki güvenlikçileri yönlendirmesi gerektiğini ilettim arkadaşlara. Bu zamana kadar arabasız olmanın böylesi bir halde ne kötü bir şey olduğunu anladım. Oysa gerçek bir dava adamı her hal ve şartta hareket etme kabiliyetiyle kendini istikbaldeki olaylara her an hazırlamalıydı. O an kendimden utandım. Kendimi kumandanıma itaat etmemiş gibi hissettim. İnşallah bu olaylar büyük bir ders olur da ileride kusurlarımızı azaltma imkanı sağlar. Tekrar Osman’ı aradım. “Osman gardaş oradaki polisleri ve askerleri toplayarak Ankara’ya gelin. Uğradığınız yerleri de arkanıza alın” dedim. Osman “tamam” dedi. Telefonu kapattım. Ankara merkezdi. Devletin kalbiydi. Buraya kim hakim olursa işi büyük ihtimalle o bitirirdi. Bombalamalar ve mermiler devam ediyor hemen yanı başımızda. Nitekim bulunduğumuz yerde araçlara atılan bombayla 5 şehidimiz oldu. Millette öfke ve kararlılık arttıkça artıyor. Ertesi gün Sabah Gazetesi’nin haber ekinde Melih Gökçek darbeciler beni alır diye gecekonduya saklanmış diye bir haber; bomba atmışlar, başka bir gecekonduya gitmiş. Oysa bombalanan ve mermi atılan yerler belli. Kendini kahramanlaştırırken düştüğü duruma bak; senin gecekonduda ne işin var, doğrudan doğruya halkın içine girip mücadele etsene. Daha sonra bir bakıyorum başbakanla meydanda halka nutuk atıyor. Kahraman var, kahramancık var. Saadettin abiden Halil Kantarcı gönüldaşımızın şehit olduğunu öğreniyorum. Osman gönüldaşa durumu aktarayım diyorum Osman benden önce duymuş üzüntüden hastanede olduğunu söylüyor. “Ne üzülüyorsun kendine gel Allah inşallah bize de nasip eder” diyorum. Bu arada Cumhurbaşkanımızın İstanbul’a sağ salim indiği haberini duyu

Hülasa
Amerika ve batılı hainler yine bir yenilgiye uğradılar. Bu bir darbe değildir. Yaşanan üçüncü dünya savaşıdır. Bu olayı kim böyle anlamlandırmaz ise yazıklar olsun. Eğer halk meydana çıkmasaydı hadiseler böyle olmazdı. Bu Anadolu insanın yıllardır baskı altına alınan ruhunun haykırışıdır. Bu yanık yüreklilerin dualarını patlamasıdır. Amerika’nın taşeronluğunu yapan sapık kel mehdi bozuntusu fettoşun tamamen bitişidir. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ve başkaları şöyle diyor; “hiçbir ihtilalde kan akmamıştı. Hiçbir ihtilal bunu yapmamıştı”. Hayır, katılmıyorum onlara; hiçbir devrimde halk meydanda olmamıştı, polis kuvvetleri onlara karşı gelmemişti. Yoksa o zamanda kan akar ve kan dökülürdü. O zaman sayın cumhurbaşkanı gibi gözü kara Büyük Doğu ruhunu bir nebze özümsemiş biri yoktu ki. Şişko şapkasını alıp kaçan bir mason vardı.
Sayın cumhurbaşkanına sesleniyorum; Allah imanınızı artırsın, düşmanların şerrinden kurtarsın. FETÖ’nün tabanını ibadet, ortasını ticaret, üstünü ihanet olarak gösteriyorsunuz. Bu söz alttaki insanları masumlaştırıyor. Sayın cumhurbaşkanı, bunların her kademesinin dini-imanı para ve ihanet içerisinde emin olun; topyekûn böyleler. Bundan sonra devlet bunlardan arınarak daha rahat iş yapacak, tehdit edilen birçok memur daha hızlı ve gönüllü hareket edecek. PKK ile olan mücadele daha etkili olacak. Bu zafer aynı zamanda PKK’nın da bir kolunun kaybetmesine vesile olacaktır.
Ne güzel geceydi. Allah’ım sana binlerce şükür. Bunu bana yaşattın ya.
Baran Dergisi 497. Sayı