Dün LGS (Liselere Geçiş Sistemi) sınavı yapıldı ve klasikleştiği üzere sınavın ardından tartışmalar başladı. “Şu soru şöyle zordu”, “bu soru böyle kolaydı”, “böyle soru mu olurdu” filan…
Elbette bir öğrencinin geleceğinin tektipleştirici bir eğitim modeli içerisinde üç saatlik bir sınava sığdırılmaya çalışılması kadar absürt bir durum yok. Fakat eleştirileri, bu noktaya yöneltmek yerine, senelerce “ezberci eğitim” tenkidi yaptıktan sonra, “anlama ve muhakeme” kabiliyetini tesbit etmeye yönelik bazı soruların zor olduğu iddiası üzerinden eleştiriler yapıldığına şahit olduk.
Sorularının açıklanmasının ardından, son dönemde sosyal medya üzerinden “sosyal yardımlaşma” örneği göstererek ihtiyaç sahiplerinin faturalarının ödenmesine yardımcı olan İlhami Işık da topa girenler arasındaydı. Işık, Twitter’da sorulardan birini paylaşarak, “13 yaşlarında ki çocuklara sorduğunuz bu soruları kendiniz bile cevap verebilecek bilgiye sahip değilsiniz.” ifadelerini kullandı.
Yukarıda görüldüğü üzere soru, öğrencinin okuduğunu anlayıp anlamadığını ölçen, görsele dayalı, son derece basit bir anlama ve muhakeme sorusu. Işık’ın iddia ettiği gibi zor değil; hatta açık konuşmak gerekirse, değil lise öğrencisi, ilkokul 3-4. sınıf öğrencilerinin rahatlıkla yapması gereken türden bir soru.
Işık’ın paylaşımının altına yapılan yorumlar arasında da, tabiî ki son derece klişeleşmiş olduğu üzere “bunu bilmek ne işe yarayacak ki” minvalinde cevaplar var. Oysa soruyu cevaplamak için öğrencinin herhangi bir şey bilmesine gerek yok, okuduğunu anlasın yeter ve bu, öğrenciye tüm hayatı boyunca lâzım... Esasında bu, cemiyetimizin içinde bulunduğu absürt vaziyetin menşeine işaret eden basit bir misal... Okuduğunu anlamayanın, duyduğunu idrak edebilmesi ve bu vaziyetteki iki insanın birbiriyle anlaşabilmesi, “aynı dil”i konuşabilmesi oldukça meşakkatli bir hâl alır. 13-14 yaşındaki bir çocuğun anlayamayacağı iddiası da aslında “anlayamıyorum” demekten öte değildir. “Durum” bu…
Bir takım istatistikleri yakalamak uğruna herkes üniversite okusun diye kolaylaştıra kolaylaştıra, 20-25 sene önce eleştirdiğimiz eğitim seviyesinin fazlasıyla altına inmeyi başardık! Bu soruyu yapamayan öğrencinin bir mesleğe kanalize edilmesi, en azından bir meslek lisesine yönlendirilmesi gerektiğini kabul etmek yerine ucuz popülizm ile öğrenciyi tembelleştirici bir takım eleştirilere yöneldiğimizden; bugün diplomalı cehalet kol geziyor. Diplomanın getirdiği statüyle her şeyi biliyormuşçasına cemiyet meydanında arzı endam eden, adına başkalarının utandığı cesur cahiller, zannediyorum ki sadece bizim değil, topyekûn cemiyetin çok ehemmiyetli bir problemi…
Problemin varlığını inkârı imkânsız kılan manzaralar her gün gözümüzün içine içine sokulmuyor mu? Sosyal medya denilen çukurda insanı çıldırtacak cinsten yorumları her gün görmüyor muyuz? Karşısında konuşan kişinin ne dediğini anlamadan sürekli çıkıntılık yapanları çirkef tonlarıyla televizyonlarda seyretmiyor muyuz? En basit Türkçe kaidelerini bilmeyen, okuduğunu anlamadığı yazdığı yazıdan belli olan tiplerin sözde köşe yazılarını gazetelerde okumuyor muyuz? İmladan bîhaber hukukçuların yazdıkları kanun maddeleri sebebiyle, zaten okuduğunu anlamaktan aciz olanların birbirine girdiğini işitmiyor muyuz?
Bu soruların tümünün cevabı dehşet tonunda bir evet!.. Misal verelim: Sözde antiemperyalist özde Batıcı “Türk solu”nun fosilleşmiş numunelerinden Merdan Yanardağ, dün BirGün için kaleme aldığı yazısıyla zırvalamanın en uç örneklerinden birini vermiş. Yanardağ, istisnasız tüm İslâmcıların ve milliyetçilerin Amerikancı olduğu iddiasını ortaya atarak nasıl bir ideolojik körlüğe saplandığını gözler önüne sererken, siyasetten zerre anlamadığını, cehaletin paçalarından sızdığını, tek meselesinin ise İslâm düşmanlığı olduğunu faş etmiş.
“İslamcı hareket Amerikancıdır” başlığını attığı yazısında, Üstad Necip Fazıl’ın Amerika ile Rusya arasındaki cereyanda nasıl bir pozisyon alınması gerektiğini ihtar ettiği, “Bugün dünya, milletlerin oluş istikameti ve tekevvün hakkı bakımından iki vâhide (kutba) ayrılmıştır. Ya Amerika’yı tutacaksınız, ya Sovyet Rusya’yı; ya demokrasiyi, ya komünizmayı... Bunlardan birine temayül derhal ve kat'i olarak öbürüne aykırılık mânasına gelir. Onun için, en küçük Amerikan aleyhtarlığı, hangi zaviyeden olursa olsun, Sovyetleri desteklemek diye anlaşılır. Bu yüzden (millet) komünizmaya zıt bir dünya görüşünü, kerhen de olsa, Amerikan politikasını korumakla mükelleftir.” satırlarını iktibas eden Yanardağ, bu satırları örnek göstererek, Üstad’ın Amerikancı olduğunu iddia etmiş. Üstad’ın bu ifadesinin nasıl anlaşılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Nurullah Çetin’in sözlerini de iktibas ederek okuduğunu anlama kabiliyetini sahip olmamasına rağmen televizyonlarda, gazetelerde arzı endam ettiğini de ilan etmiş.
Hülasası Yanardağ gibi tiplerin değil 13 yaş, daha da erken yaşta tesbit edilip, cemiyet önünde bir şey biliyormuş edasıyla salınmasının önüne geçilmesi son derece elzemdir.
Bu meyanda, misallerle birlikte, zannediyorum ki LGS’de öğrencinin okuduğunu anlayıp anlamadığını ölçmek maksadıyla sorulan soruların nasıl bir ehemmiyet arz ettiği daha anlaşılır olmuştur.