Son üç yüzyıllık süreç içerisinde yaşanılan kültürel değişim sadece Türkleri ve Arabları değil, içlerinde Kürtlerin de bulunduğu İslâm coğrafyasının tamamını emperyalist hedefler istikametinde dönüştürdü. Kimi yerlerde bu ‘dönüştürme’ her kavmin, her kesimin içinden devşirilen hainler ve makamperest zümreler vasıtası ile yürütülürken, yine kimi yerlerde zalimin niteliğinden kaynaklanan sebeblerden dolayı gönüllü “aydın”lar ve “önder”ler tarafından yürütüldü. Her iki yürüyüşte de kazanan emperyalizm, kaybeden o coğrafyanın insanları oldu.
Kaybedilenler sadece zengin toprak ve maden kaynakları değil, binlerce yıllık kültür birikimiydi. Ve en acısı da bu idi. Bir milleti, bir devleti, bir kültürü yok etmek sadece onun toprağını ele geçirmekle mümkün değildi. Bunu en iyi Batı biliyordu ve bu yüzden tüm gücü ile seferber olup hem iktidar unsurlarını hem de rejim karşıtı muhalif unsurları yerli olmayan ideoloji ve dil ile beslemeye ve bunun dışında fikir ve ideolojilerle kendilerini ifade edenleri ise mahkûm ederek ortadan kaldırmaya başladı. Kemalist çetelerin örgütlenmesi ve İstiklal mahkemeleri bunun en güzel misalidir. Binlerce İslâm âlimi bu mahkemelerde idam edildi. Binlerce Müslüman bu mahkemelerin kararı ile zindanlarda çürütüldü. İslâm düşmanları – güncel ifadeyle Batı ve Yahudi- kendilerini bu mahkemelerin arkasına saklayarak Türk’ten Kürt’ten, Arap’tan devşirdikleri hainler ve muhteris makamperestler vasıtası ile zulmün en adisini, en aşağı halini bu coğrafyaya tatbike koyuldular. Başarılı olmadılar değil, başardılar ki bu zulüm mahkemelerinin neticesi kurulan düzen 80 yıldır devam ediyor. Ve hâla bu mahkemelerin yaptığı infazlar sorgulanmıyor, hesaba çekilmiyor. Uzatmayalım ve konudan kopmayalım: Bu gün Ulusalcı Kürtlerin hâkim oldukları yerlerde Kürtlere -tarih tekerrür edercesine- Kemalistlerin İstiklal Mahkemeleri ile yaptıklarının benzeri yaşatılmak istenmektedir. Yani Ulusalcı Kürtler, Kemalist İstiklal Mahkemeleri taklidi paralel mahkemelerde tek parti döneminden daha çirkef, daha despot ve daha cahilane bir yargılama, sorgulama ve hesaba çekme yöntemi ile Müslüman Kürt halkı üzerine terör estiriyor ki, insan İstiklal Mahkemelerini ya da meşhur DGM’leri arayacak hale geliyor.
Ne cezaevi, ne mahpus, çoğu zaman infaz. Nasıl'ı ve niçin'i tartışmasız infaz. Tecavüz etme, mal yağmalama, göçe zorlama, her şey meşru. Seçim sürecine girilmesi ile birlikte bu durum haddini aşmış durumda. Kürdistan’ın ve bilhassa Kürdistan Müslümanlarının 6-7 Ekim olaylarını mumla arayacağı günlerin arifesinde olduğu gelen haberler arasında.
Diğer taraftan İslâm düşmanı Kemalistlerin Anadolu’da, Yahudi ve Batılı efendilerin emri ve isteği doğrultusunda yaptıkları kültürel soykırımın benzerini bu defa Ulusalcı Kürtler ‘Kürdü Kurtarma-uygarlaştırma’ adına Kürdistan’da yapmakta, ki içler acısı.
İsimler değiştirilmekte, İslâmî giyim tarzı aşağılanmakta hatta zaman zaman yasaklanmakta, sosyal baskı oluşturarak Kürt Milli Kültürü ve İslâm idraki üzere konferans ve etkinliklere yasaklar, engeller getirilmekte, tehdit, şantaj, cana kast gibi faili meçhul girişimlerle Müslüman Kürdün nefes almasına izin verilmemekte, ajanlar vasıtası ile bu Kürtler ulusalcı Kürtlere ihbar edilerek infaz edilmeleri sağlanmakta, batılı egemen güçlerin istedikleri güzellik yarışması, Süryani etkinlikleri, kilise ziyaretleri, ayinlere katılım, üç dinin mensuplarının buluşması, Yezidi toplulukların kültürlerinin tanıtılması, Zerdüşti anlayışların Kürt derneklerinde tartışılması vs. ivedilikle uygulanmakta. Ne diyelim. Kürdistan içindeki safrayı dışarı atacak, ama bugün ama yarın. Kemalizm buna engel olabildi mi ki Ulusalcı Kürtler olsun?
Dün Kemalist cuntacılara getirilen eleştirilerin binlerce katını katbekat fazlası ile şimdi kendileri yapıyorlar. Bunda da tek amil İslâm düşmanlığı ve İslâm'a dayalı bir dünya görüşü ve siyasî anlayış sahibi olanlara kesintisiz kin ve nefret. Ölçü ve destek noktası ABD ve İsrail. Kendilerine yönetmeleri için terk edilen her yerde ‘TC’ye getirdikleri eleştirinin, yada ‘TC’den istedikleri hakların zerresini kendi idaresi altındakilere vermeleri söz konusu değil. En basiti Barzani gibi milyonlarca Kürd’ü temsil eden, Hüda Par gibi partileşmiş, örgütlenmiş ve Kürtlerin özgürleşmesi noktasında ağır bedeller ödemiş topluluklara savaş açmaktan, onları katletmekten, hatta kendileri gibi düşünmüyor diye hain ilan etmekten geri durmuyorlar. Hali hazırda Ayne’l Arab'ta (Kobani) durum Barzani ve PYD arasında tam da bu sebebten çekişmeli haldedir. Bunun sebebi her zamanki ideolojik kafa karışıklığı ve kendilerini güdenlerin almalarını istediği pozisyon. Batı, Kürtleri birleşik görmek istemiyor. Sadece Kürtleri mi? Kürd'ün Türk'le, Türk’ü Arab'la, Arab’ın da Kürt'le yakınlaşmasını ve dostça ilişkiler kurmasını istemiyor. Çünkü böylesine bir birlikten nasıl bir sonuç çıkacağı herkesin malumudur.
Kürdistan’ı en çok kaşıyan ülkeler İsrail, Amerika, İngiltere ve İran olmak üzere dört ülkedir. Bu ülkeler sadece yer altı kaynaklarının ve yerüstü zenginliklerinin peşinde değildir aynı zamanda işgallerini kalıcılaştırmak ve dünya üzerinde iktidar ömürlerini uzatmak için Kültürel dezenformasyonun da peşindedir. İran Şiiliği ihraç eder ve siyasî anlamda kardeşlik falan vurgusu üzerinden giderken, ABD ve İsrail bölgesel çıkarlardan pay verme adına kendine yakınlaştırdıklarına dayattıkları kültürel değişim planlarını hayata geçirmelerini ister. İngilizler ise daha sinsi ve daha profesyonel olacak şekilde modern Lawrence’ler yetiştirip bir ateş topu gibi değiştirmek istediği topluluğun içine atarlar. İran’ın ve İngilizlerin bu taktikleri en korkunç ve en iğrenç olanıdır. Nihayetinde iktidarlar ve işbirlikçi aydınlar tarafından öne çıkarılıp yüceltilen bu sahte ‘aydın-âlim-hoca’lar vasıtası ile koca bir tarih, koca bir kültür mirası, dolu dolu yaşanmış binlerce âlimin kurduğu silsile halinde devam eden düzenler imha edilir, tahrif edilir. Şimdilerde Kürdistan bu tehlikeye karşı her zamankinden daha güvensiz ve zayıf haldedir. Bu defa her zamankinden daha güçlü ve kuvvetli gelmektedir. Burada mevzu sadece ulusalcı Kürtler değil aynı zamanda Şiileşmiş Kürtler yada Şii İran’ın faaliyetleri neticesi tahrif edilmeye çalışılan Ehli Sünnet Kürtlerin zihin dinamikleridir. İbret alınmamış olmalı ki, Kadı Muhammed’in sözlerini bir kez daha hatırlatmak zorunda kalıyoruz. Mahabad Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı idam edilmeden önce bıraktığı vasiyetinde diyor ki; “Ben ömrümün son saatlerini yaşıyorum. Diyorum ki, size doğru yolu göstermek için elimden gelen her şeyi yaptım, canla başla mücadele ettim, bu uğurda gevşek davranmadım. Şimdi de size diyorum ki, artık Acemlere inanmayın, onların Kur'ân'a el basarak verdikleri söze inanmayın. Size nasihat ediyorum ki, yüce Allah aşkına vaatlere artık kanmayın. Çünkü onlar ne Allah'ı tanıyorlar, ne Peygamber'e, ne kıyamet gününe, ne Allah huzurunda hesap vermeye inanıyorlar. Onların nezdinde, Müslüman da olsanız, Kürt olduğunuz için suçlusunuz, onların düşmanısınız, malınız onlara helaldir.”
Mevzumuzu İslâm âşığı şeriat düşkünü Kürt Âlimi Ahmede Xani'nin dizeleri ile nihayetlendirelim.
Gûl u bıhar u havînî,
(Gül, bahar ve yazsın)
Wate u fıkr u jîyanî,
(Anlam, düşünce ve yaşamsın)
Lutf u nîmet u ihsanî,
(Lûtuf, nimet ve ihsansın)
Doza me yî, doza İslâm.
Dâvamızsın, İslâm Dâvası.
Baran Dergisi 425. Sayısı