Kadı Muhammed (1898-1947)  Nakşî kökenli olup Debokrî aşiretinin nüfuzlu bir ailesindendir. Kadı Ailesi, Mahabad ve çevresinin en dindar ve ilim sahibi ailesi oldukları kadar Kürdistan’ın kritik zamanlarında gösterdikleri cesaret ve fedakârlıkları ile de meşhurlardı. Kadı Muhammed Arabça, Farsça, Türkçe, İngilizce ve Rusça’yı bilip, içtimâî ve ekonomik konularda çağın gerçekliğine uygun fikirlere sahipti. Qazî Muhammed, babasının vefatından sonra 1930’lu yıllarda Mahabad Bölgesinin Kadılık makamına geçmişti.
Nisan 1945 yılında resmî çalışmasını ilân ettiği günde, Mahabad Bölgesinin en saygın kişilerinden biri olan Qazi Muhammed’in, Komala üyesi olması için gösterilen çaba netice verdi ve bazı şartlarla Komala’ya üye oldu. Kısa sürede taşıdığı üstün nitelikleriyle Qazî Muhammed, Komala’ya tamamen hâkim oldu. Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin resmen ilân edildiği gün, Qazî Muhammed, bir kız lisesinin açılacağını bildirdi. Resmî dil Kürtçe ilân edilerek genel ve özel ilköğretimi tesis eden yasalar çıkarıldı. İlkokullar için Kürtçe ders kitapları basıldı ve Mahabad rejiminin resmî yayın organları olarak, günlük gazete ve aylık dergi yayınlanmaya başlandı. Her ikisinin de adı “Kürdistan” olan bu gazete ve dergilerin dışında Hawar, Hilale, Agir, Gelawêj, Nıştiman dergileri yayınlanırdı. Hilale ise bir kadın dergisi idi. Aynı yıl kurulup aynı yıl yıkılan bir Kürt devleti olması ve sonunun trajik bir hâl alması sebebiyle Mahabad Cumhuriyeti’nin Kürt tarihinde önemli bir yeri vardır. Sovyet Batılılaşması akabinde yaşanan Sovyet ihaneti ve İran’ın zalimane işgalinin nadir misâli Mahabad, Kürt tarihinde ibretlik bir vesikadır.
Emperyalist Devletlerin, yeraltı ve yerüstü kaynakları açısından zengin coğrafyaları kendi aralarında paylaşamamasının da bir sonucu olarak ortaya çıkan II. Dünya Savaşı sırasında, Temmuz 1941’de Büyük Britanya ve Sovyetler Birliği, İran’ın işgali konusunda anlaştılar ve İngilizler güneyden, Sovyetler ise kuzeyden saldırarak İran’ı ikiye bölüp işgal ettiler. Farklı ideoloji ve cebhelere mensub olsalar da söz “sömürü ve menfaat” meselesine geldi mi birlikte hareket etmekten çekinmeyen bu iki emperyalist güçten Sovyetler, işgal ettiği bölgede yaşayan insanları hemen örgütleme ve bir yerlere bağlama işine girişti. İşgal ettiği yerlerin bir kısmını Azerbaycan’a dâhil eden Sovyetler, Kürtlerin yoğun yaşadığı yerleri ise Kürtlerin idaresine bırakmayı düşünmekteydi. Söz konusu dönemde Kürdistan’da da gelişmeler çok farklı ve hızlıydı. 1941’de Müttefik devletler İran’a girdiklerinde güneyde İngilizler, kuzeyde SSCB, kuzey ve güney arasında ise yerel yönetimlerin hâkimiyeti söz konusuydu. 
Bu dönemde Doğu Kürdistan’da ağırlığı olan iki zümre vardı. Okuma fırsatı bulan aydınlar ve kırsal alanda kalan aşiret reisleri ve ağalar. Şehir okullarında okuma fırsatı elde eden, aşiret ilişkileri fazla etkin olmayan bu aydınların çoğu, bölgede gelişen Sovyet etkisinde kalmışlardı. Kürdistan’daki diğer etkin zümre olan aşiret reisleri ve ağalar ise kendi aşiretini, toprağını düşünmek dışında fazlaca da aktif değildi. Nakşibendî kökenli Kadı Muhammed’in toplayıcı ve birleştirici liderliği birçok aşireti aktifleştirip bazı ittifaklara götürdü.
İran’la sürekli çatışma içerisinde olan Kürtler, zaten bu bölgede daha önceden örgütlenmişlerdi. Altyapısı mevcut bu düşünce ile 16 Ağustos 1943’te KOMELA (Komeleyê Jinêweyê Kurdistan / Kürdistan Diriliş Topluluğu) kuruldu ve Mart 1944’te Hawî cemiyetiyle yardımlaşma anlaşmasını imzaladı. Ağustos 1944’te Dinbanbar Dağı’nda Üçlü Sınır Anlaşması’nın (Peymare Sêsinor) imzalanmasıyla da, diğer ülkelerde bulunan Kürtler ile işbirliğini sağlamaya çalıştı. Eylül 1945’te, daha önce 1930’daki Oramar İsyanı’ndan (Dağlıca/Hakkâri) sonra Kasım 1931’de Kuzey Irak’ta ayaklanan Şeyh Ahmed Barzanî ve kardeşi Molla Mustafa Barzanî de katıldı. Askerî teşkilatta görev alan Mustafa Barzanî Genel Kurmay Başkanı oldu.
Mahabad Cumhuriyeti askerinin temeli Hereki ve Şıkak aşiretlerinden oluşturuluyordu. Ekim 1945’te KOMELA, adını İran Kürdistan Demokrat Partisi (KPD-İ) olarak değiştirdi. Kasım 1945’te Sovyetler’in teşvik ve desteğiyle İran’da önce Azerbaycan Millî Hükümeti kuruldu. Sovyetler KPD-İ’ye de 1.200 tüfek gönderdi. Ardından Sovyetler’in güçlü desteği ile 22 Ocak 1946’ta Mahabad’da Çarçıra Meydanı’nda Mahabad Cumhuriyeti’nin kuruluşu ilân edildi. Sovyetler bunun akabinde desteğine devam edip, Şubat 1946’ta 5.000 tüfek daha gönderdi.
Bu arada Kürt Cumhuriyeti, yeni kurulan Azerbaycan Millî Hükümeti ile problemler yaşamaya başladı. Azerîlerin Kürt topraklarını kendi topraklarına katmak istemesi bu tartışmayı alevlendiren önemli bir sebebtir. Sovyetler’in araya girmesi ile 3 Mayıs 1946 yılında, Kürt Cumhuriyeti ile Azerbaycan Millî Hükümeti arasında Tebriz’de bir anlaşma imzalandı. Ancak Azerî topraklarındaki Kürtlerin Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ne katılma isteği Azerîlerin tepkisi ve saldırısı ile karşılaştı. İçeride bunlar olurken, dışarıda ABD emperyalizminin Asya’daki ileri karakolu İran, BM’ye başvurarak, İran topraklarındaki Sovyet askerlerinin çekilmesini taleb etmekteydi. Ardından Sovyet askerleri 9 Mayıs’ta İran topraklarından bütünüyle çekilince Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nden de çekildi. BM’nin ve milletlerarası diplomatik baskıların neticesi olarak sıkışan SSCB, Azerî yönetimine İran’a teslim olmasını tavsiye etti ve 16 Kasım 1946’da Azerî yönetimi İran’a bağlandı.
Böylece Şah Rıza yönetimindeki İran’ın Mahabad’a girişi daha da kolaylaştı. Gelişen bu yeni durum karşısında Kadı Muhammed 5 Aralık 1946’da savaş konseyini topladı ve direnişe geçmek için hazırlıklar yaptı. Ancak bazı aşiretlerin katılmaması ve direnişe gönülsüz oluşları Kadı Muhammed’i birkaç ufak tefek çatışmadan sonra teslim olmaya itti. 17 Aralık’ta İran ordusu Mahabad’ı işgal ederek Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ni yıktı. 31 Mart 1947’de Cumhurbaşkanı Kadı Muhammed, Başbakan Hacı Baba Şeyh ve Savunma Bakanı Muhammed Hüseyin Han Seyfi Kadı, Cumhuriyetin kurulduğu yer olan Çarçıra Meydanı’nda asılarak idam edildi.
Kadı Muhammed’in son vasiyetinden iktibas ettiğimiz şu satırlar İran faciasını gözler önüne sermekle beraber aynı zamanda günümüze de ışık tutmaktadır. “Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla” başlayan vasiyetname şöyle devam etmektedir;

“…Kardeşlerim,
Artık düşmanlarınıza aldanmayın, Kürtlerin düşmanları hangi milletten ve guruptan olurlarsa olsunlar, düşmanlarımızdırlar, merhametsizdirler, vicdansızdırlar, size acımazlar. Sizi birbirinize kırdırırlar, yalan dolanlarla, para-pulla sizi karşı karşıya getirirler. Kürt halkının düşmanları içinde en zalimi, en mel’unu, en Tanrı tanımazı, en acımasızı Acem (İran)’dir. (İran) Kürtlere yönelik her türlü suçu işlemekten geri kalmaz, tüm tarihi boyunca Kürtlere düşman olmuş, kin gütmüştür, gütmektedir. İsmail Ağa’yı (Simko), kardeşi Cevher Ağa’yı, Mengur’lu Hamza Ağa’yı ve daha nicelerini, Kur’ân’a yemin ederek kandırdılar, kalleşçe öldürdüler. Onlar, Acemlerin kendilerine iyi davranılacağına dâir Kur’ân üzerine ettiği yemine safça inandılar. Bugüne kadar olan tarih boyunca hiç kimse, Acemlerin sözlerine sadık kaldıklarını, Kürtlere verdikleri sözü tutup vaatlerini yerine getirdiklerini görmemiştir. Küçük bir kardeşiniz olarak size diyorum ki, Allah aşkına, birbirinizi tutun, birbirinize destek olun. Emin olun ki, eğer Acem size bal veriyorsa mutlaka içine zehir katmıştır. Acemlerin yalan vaatlerine, sözlerine kanmayın, eğer Kur’ân’a bin kez el basıp söz verse de amacı sizi kandırmaktır, hile yapmaktır.(…)”
Nihai sözümüz hem Türklere hem Kürtlere Kadı Muhammed’in diliyle uyarı olsun; “Acem size bal veriyorsa mutlaka içine zehir katmıştır.” 

Baran Dergisi 479. Sayı