Global STK’lar ve dünya hükümetleri, kısaca herkes Gazze konusunda her şeyin en iyisini, en mükemmelini yapıyor olduğu hâlde bu bombardıman neden sürüyor ve insanlar nasıl oluyor da açlıktan ölüyor? Keşke bunu da bileydik…

Batı ve Siyonistler Gazze’de Müslümanlara yönelik canlı yayında soykırım gerçekleştiriyorlar. Bombalar altında şehadet şerbetini içenler, daha emzikten kesilmeden gazi olanlar, açlıktan karnı sırtına yapışanlar…

Bizler de fert, toplum, STK ve hükümet olarak o canlı yayının seyircileriyiz. Kimimiz öfkeyle, nefretle. Kimimiz kayıtsız bakışlarla… Her ne şekilde olursa olsun, Gazze konusunda, yalnız biz değil, bütün bir Müslüman âlemi, türlü tesellilerle nefsini yelleyerek 7 Ekim’den beri Gazze hakkında sadece seyircidir.

Türkiye özelinde konuşacak olursak, Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere iktidar, Gazze’ye yönelik ambargonun kaldırılması ve insanî yardımın ulaştırılması için gerçekten samimiyetle çabalıyor. Bunu görüyoruz; fakat şimdiye kadar izlenen siyaset başarısız olmuş olacak ki, ambargo hâlen devam ediyor, insanî yardım ulaşmıyor ve Filistinlilerin bir kısmı hayvan yemleriyle beslenmeye çalışırken, gelen son görüntülerde gördüğümüz üzere, bazıları da açlıktan şehit düşüyor.

Seyrediyoruz ya, oradan görüyoruz biz de tıpkı geri kalan her kesimden herkesin gördüğü gibi…

***

Bizim toplumumuzun Gazze konusunda açık bir hassasiyeti ve son derece kesin beklentileri var. Bununla beraber vakıf, dernek ve cemaatlerden müteşekkil son derece güçlü bir Sivil Toplum Örgütlenmemiz de var aslında, bu beklentiyi siyasîlere iletmesi ve benimsetmesi gereken. Öyle ya, bu örgütlenmelerin varlık sebeblerinden biri, toplumda meydana gelen beklentileri, ikili görüşmelerle başlayıp protesto, grev gibi çeşitli enstrümanları devreye sokarak siyasî iktidarlara benimsetmek... Yani toplum isteyecek, STK’lar iletecek, olmazsa toplumla işbirliğine giderek baskı kuracak ve sonunda toplumun beklentisinin hükümet nezdinde gerçekleşmesini sağlayacak; üç dişliden müteşekkil bir mekanizma.

Ne var ki, Türkiye’de işler tersinden işliyor. Toplumda, bir konu yahut hadise hakkında beceriksizliğinden, iş bilmezliğinden veyahut öncelik sıralamasında yeri olmadığından dolayı o gün için hükümetin gerçekleştirmesi mümkün olmayan bir beklenti hasıl olacak olursa, bahaneler havada uçuşmaya başlıyor. STK’ların da hızlı bir şekilde arkasında sıralandığı bu bahaneler, ne acayiptir ki toplum tarafından da süratli bir şekilde kabul görüyor.

***

Türkiye’nin siyasî tarihine baktığımızda, tek partili dönemden sonra yapılan ilk seçimde Müslüman Anadolu’nun kendisine yakın adayı hemen iktidara getirmesi ve ardından onun idam edilmesiyle başlayan, 28 Şubat ile süren, muhtıralarla ilerleyen ve 15 Temmuz’la günümüze dek gelen travmatik bir süreç yaşandığını görüyoruz. Bu krizler silsilesi toplumun hafızasına öylesine kazınmış ve şuurunu öylesine zedelemiş bulunuyor ki, bizim millet olarak iktidarla münasebetimiz onu seçmek ve orada tutmaktan ibaret kalıyor. Bunun dışında, seçtiklerimizden bir şey istemek, onlardan bir şey beklemek bizim toplumumuzun siyasî kültüründe yok. İstemeden gelenler ise ne acayiptir ki lütuf addediliyor.

***

Normal bir memlekette, millet, seçtiği hükümetten Gazze’ye yönelik ambargonun kaldırılmasını yahut delinmesini istiyorsa, o andan itibaren iktidara bakışını tayin edecek tek ölçüt olacaktır ki, o da ambargonun kaldırılıp kaldırılmadığıdır. “Öyle olmuş, dışarıda şöyleymiş, içeride böyleymiş…” Seçmene ne?  Bana ne? Siz, bizim bütün meşru beklentilerimizi karşılamak iddiasıyla aday olmadınız mı? Biz de, siz bizim meşru beklentilerimizin gereğini yapın diye sizi seçmedik mi? Ne isteneceği milletin meselesi. O istenilenin nasıl yapılacağını bulmak ve yapmaksa milletin değil, siyasîlerin işi.

Demokrasiyle yönetiliyoruz ya.

STK’ların milletin yanında durmak yerine iktidar müesseselerin ürettiği bahaneler arkasına dizildiği ve hatta bahane gelmezse onlar adına mazereti de kendisinin ürettiği… Milletin STK’ların afetlerde çorba dağıtmak dışında ne yaptığını/yapması gerektiğini zaten hiç bilmediği... Millet ile hükümet arasındaki münasebetin ise ta 27 Mayıs 1960’taki darbeden beri patalojik bir hâl aldığı için seçmekten ibaret kaldığı…

***

Biz Gazze’ye yönelik ambargoyu deler/kaldırırız da, bunu “kim” isteyecek, “kim” vesile olacak, “kim” dayatacak, “kim” irade beyan edecek, “kim” bunun nasılını bulacak, “kim” aksiyonunu sergileyecek, “kim” ambargoyu delecek yahut kaldıracak ve sonra beklentisi gerçekleşti diye “kim” memnun olacak? Bu soruların cevablarını bulursak, sonra da “kim”ler rollerini biraz olsun iyi oynarlarsa, biz, yalnız Siyonistlerin değil her şeyin ve herkesin üstesinden geliriz.

Kimin kim olduğunu bileydik, iyiydi.

***

Ha bir de ümmet, global STK’lar ve dünya hükümetleri, kısaca herkes Gazze konusunda her şeyin en iyisini, en mükemmelini yapıyor olduğu hâlde bu bombardıman neden sürüyor ve insanlar nasıl oluyor da açlıktan ölüyor? Keşke bunu da bileydik…