Üsküdar, Mimar Sinan Mahallesi’nde, tarihî Balaban Tekkesi’nin sokağında bir bakkaliye var. Mevzu esnafın, yandaki esnaflarla münasebeti gayet hoş. Tabiî olarak alışveriş yapmak maksadıyla aramızda bir münasebet oluşuverdi. Sizli-bizli safhadan sonra tavrı ve hoşgörüsü hoşuma gittiği için, “adam tanımak surat tanımak değildir” düsturunca içimden gelen bazı sorular sordum. Aldığım cevaplar beni tatmin etti, konuştukça daha çok sevdim kendilerini. İnsan; terzi, berber ve kuyumcusunu değiştirmemeli üçlüsüne, bir de bakkaliyesini ekleyiverdim.
Bizim bakkaliye hakikaten de esaslı adam. İki çatık kaşın arkasında bir edip saklıymış meğer. Haftada üç-dört sefer uğrarım yanına. Fırsat buldukça daha çok. On metrekarelik dükkânda arka fonda müzik tıngırdar, ancak alâkalısının dikkatini çeker. Etrafı ve müşterisini rahatsız etmez. Bu adam zaten dükkânda durduğundan daha fazla, kapısının önündeki çınar ağacının dibinde sandalyede oturur. Balaban işlek bir yerdir, Üsküdar sahilinin hemen karşısındadır. Elinde hep bir kitap, o ağacın altında bir şeyler okur, dükkâna girecek olan da onun orada olduğunu bilir ve aralarındaki münasebetin gerektirdiği şekilde işâret verir. Esnaf iki adımda bakkaliyesine girer ve maksad hasıl olur. Kimi müşterisi de direkt dükkâna değil de, bizim ağabeyin yanına gelir. Muhabbetten ya da dilde terennüm eden mısralardan nasiplenir. Çoğu da hoşnut olur bu durumdan. Karacoğlan, Yunus, Şekspir’den mısraılar kulakların pasını siler. Şiirin sonunda, onun tedai ettirdiği şeye bir dörtlük de Necip Fazıl’dan ilave edilir, bakkalcının ifadesiyle “demlenme” hâdisesi gerçekleşir. İşte o zaman çay ya da kahve vaktidir.
Ekleyiverir bir başkası:
Gönül ne kahve ister
Ne kahvehane
Gönül muhabbet ister
“Uygun görülen, beğenilen” mânâsındaki isimli bu adam, öğrendim ki gece bakkaliyeyi kapattıktan sonra Kız Kulesi’nin karşısından kendini Boğaz’ın serin sularına bırakmadan evvel de çantasındaki Karacoğlan kitabından birkaç şiir tüttürüyor. Anlayacağınız, Karacoğlan’ı bir başka seviyor. Dönemin sosyolojik ahvâlinden deliller sunan Karacoğlan’ın türkü, destan, semâi ve varsağılarından neşeli, hüzünlü yahut hiciv dolu şiirlerin yanında Anadolu’nun kültürü de anlatılıyor.
Bir satırda bazı kitaplardan daha çok şey katan Anadolu’nun bu güzide şahsiyeti, Karacoğlan kimdir?
İl (yabancı) âriftir yoklar senin bendini
Dağıtılar duzağını fendini
Alçaklarda otur gözet kendini
Katı yükseklerden uçucu olma
Murâdım nasihat bunda söylemek
Size lâyık olan onu dinlemek
Sev seni seveni zây’etme emek
Sevenin sözünden geçici olma
Daha ne nasihatler, ne yakarışlar, ne neş’e dolu şeyler söylüyor bir bilseniz. “Bütün şiirleri”nin bulunduğu kitabı aldığımda her akşam üç-beş tanesini okur, mutlu mesut uyurdum. Aslında bunlara kısacık masal yahut resimler de diyebiliriz.
Kadir Mevlâm bir dileğim var sana
Kaldır dalgaların sel ver sen bana
Yüz elli keselik malım olsa da
Gönül eğleyecek yâr ver sen bana
Edebiyatçılar ve araştırmacılar belge ve şiirlerden Anadolu şiirinin ustası Karacoğlan’ın esrarengiz hayatını aydınlatacak kesin bilgi ve delillere başvurmak istemişlerse de bunda çok başarılı olamamışlar. Başvurulan yollar neticesinde, Karacoğlan’ın hangi yüzyılda yaşadığı bile tesbit edilememiş desek yeridir. Kimine göre on beşinci asrın sonu, kimine göre on yedinci yüzyıl... İhtimal ki, bu tarihler arası... On yedinci yüzyıla ait cönklerde de Karacoğlan imzasıyla pek çok şiire rastlanmış. Şiirler, türküler ağızdan ağıza bugüne kadar dolaşmış. Anadolu insanının sevgi ve alâkası tâ bugünlere, bize kadar getirmiş güzelim sözleri.
Karacoğlan’ın nerede doğduğu da kesin olarak bilinmiyor. Karacoğlan der ki: “Mamalı’da ben bir Rıdvanoğlu’yum Binbuğa’dır benim elim. Erzurum’dur benim elim.”
O, kimine göre Erzurumlu, kimine göre Kilisli. Öte yandan Güneydoğu Anadolu bölgesinde Karacoğlan’ın çeşitli menkıbeler ve yaşadığı aşkları dilden dile getiren hikâyeler söylenir. Araştırmacılar en kuvvetli ihtimalin Adana’nın Farsak köyünde doyduğunu söylemiştir. Şöhretinin de Güneydoğlu Anadolu’dan, zamanla doğuya ve batıya yayıldığı, Azerbaycan, Kırım ve Trakya’ya kadar ulaştığı ifade edilmektedir.
Ishak Refet, “Karacoğlan gönüllerden doğmuş ve gönüllere gömülmüştür.” demiştir. Mustafa Necati Karaer de buna ilaveten, “Büyük sanatçılar yaşadıkları çağdan çok yarınların, geleceklerin kılavuzları ve millet denilen sürekli zincirin vazgeçilmez halkalarıdır. Karacoğlan gibi şairlerin hayatını, millet hayatının bir parçası olarak düşünmek daha yerinde olur.” ifadelerini kullanmıştır. Rivayete göre, Karacoğlan’ın asıl ismi Hasan, babası da Türkmen aşiretlerinden Kara İlyas imiş. Karacoğlan nereli bilemem amma Anadolu’yu pınar çayır baştan aşağı onunla geziyorum, şiirleriyle.
Baran Dergisi 715.Sayı