Kâbe ve İslam sanatıyla neşvünema bulmuş nice mimari yapılarımız, ilahi kelamın hat gibi üstün bir sanatıyla tezyin edilmiş, en güzel çeşitleriyle duvarlarına işlenerek, -ki hüsnühat haricinde geometrik ve benzeri şekilleri de tezyine dâhil ederek belirtelim- put, heykel, ikon ve suretten uzak, arındırılmış ve İslam sanatına katkı sağlamıştır. Kâbe bu bağlamda ilk örnektir. İçinin boş olması, hem sonsuzluğu simgelemekte hem de tüm put ve tasvirlerden arınmış bir şekilde yalnız Allah’a yönelmenin bir işareti olmuştur. Bu bir nizam, ölçü içinde olduğu gibi, tüm camilerin ve dünyanın her yerinde Allah’a yöneliş de Kâbe’ye doğrudur. Bu bir ölçüdür; aynı yere yöneliş, insanı bir araya getirme, cemaat kılma, tek bir merkezde toplamayı haiz kılan bir durumdur. Her gün beş vakit bir yere toplanmayı davet eden bir dinin emrindeki bu ölçü, insanı tek bir merkeze çevirir ve mabedi de ortadan kaldırmayı amaçlar. Ki insan bu gibi mekânlara girdiğinde artık dünya ile ilişiğini kesmekte, dünyadan ayrılıp dünyadan olmayan bir âleme geçiş yapmaktadır. Çünkü soyuttur ve fizikötesi mana içerir. “Kâbe, soyut üç boyuttan gayri bir şeyi ifade etseydi Müslümanlar ona asla yüzlerini çevirmezlerdi. Kâbe mümkün mertebe formlardan soyulmuş, yalnız ve çıplak kalmış üç boyutu ifade etmektedir.”(1) Kâbe adeta sonsuz boşluğun ortasında fizikötesindedir ve fizikötesine davet etmektedir. İslam ve Müslüman’ın merkezinde, rabıtasında Kâbe vardır. İslam medeniyetleri bu merkezden yola çıkarak, bu merkeze yönünü çevirerek ondaki boşluğu kendi iman, kültür ve sanatıyla doldurur. Tek bir merkez, Bir’e iman halinde çeşitlilik arz eden formuyla İslam mimarisine sembol teşkil etmektedir. Nitekim, “Allah, Kâbe’yi o Beytü’l-Harâm’ı bütün insanlık için bir sembol kılmıştır. (Maide 5/97 buyurulmuştur.
Kâbe’nin manevi vasfının haricinde İslam mimarisine katkısı da aşikârdır. Biz İslam mimarisine baktığımızda, orada Kâbe’den bir iz görmekteyiz. Kâbe’deki ölçüleri, simetriyi İslam dünyasındaki tüm eserlerde görebiliriz. Titus’un deyimiyle “tipik bir ilahi geometri işi olan Kâbe” yapı itibariyle küp şeklindedir ve bu sebepten küp anlamına gelen “Kâbe” ismini almıştır.
Kâbe, Âdem (as.)’ın inşasından beri vardır. Birçok Peygamber döneminde de inşa edilmiş, onarılmış, düzenlemiş fakat son halini Hz. Peygamber döneminde almıştır. Kâbe’nin çeşitli afet ve fırtınalar karşısında hasar alan duvarları tekrardan inşa edilmiş ve özellikle Osmanlı Dönemi’nde çokça inşası ve bakımı yapılmıştır.
Kâbe’nin tasvir, put, ikon, heykel gibi unsurlardan tamamen temizlenmiş olması ve sade hali, tüm mimari eserlerimize örnek teşkil etmiştir. Kûfî hattıyla duvarlarına meşk edilen ayeti kerimeler, gelecek İslam sanatına da ilk süslemenin habercisi olmuştur.
Kırmızı ve yeşil örtülerle örtülen Kâbe daha sonra siyah örtüyle örtülmüş ve artık bu renkle devam etmiştir. Kâbe örtüsünün üzerine Kelime-i Tevhid, “Allah Celle Celalühü”, “Sübhanallahi ve bihamdihi subhanallah el azim”, “Ya Hannan, ya Mennan” ibareleri bulunmaktadır. Bunun yanı sıra içerisinde hac ayetlerinin de olduğu 30 kadar ayet-i kerime Kâbe’-i Muazzama’nın üzerindeki örtüye işlenmiştir. Bu ayetlerden birkaçını zikredelim:
“Sonra sana, ‘Tevhid önderi olan ve putperestler arasında yer almamış bulunan İbrâhim'in dinine uy’ diye vahyettik.” (Nahl / 123)
“Allah ile birlikte başka bir tanrıya yalvarma! O'ndan başka tanrı yoktur. O'nun kendinden başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O'nundur ve siz ancak O'na döndürüleceksiniz.” (Kasas / 88)
“Yeryüzünde bulunanların hepsi fânidir. Azamet ve kerem sahibi rabbinin zâtı ise bâki kalır.” (Rahmân / 26-27.)
“Gerçek şu ki, insanlar için yapılmış olan ilk ev, âlemlere bir hidayet ve bir bereket kaynağı olan Mekke'deki evdir.” (Âl-i İmrân / 96)
Kâbe’den sonra İslam mimarisine başta kubbe olmak üzere geometrik anlamda büyük katkı sağlayan mimari yapılardan biri de Kubbettü’s Sahra’dır. MS. 688 yılında Emevi Halifesi Abdülmelik bin Mervan tarafından yaptırılan cami dıştan sekizgen planlı, içten ise merkezi daire planlıdır. İslam mimarisinde ilk kubbeli yapı olma özelliğine sahiptir. Kubbesi yaklaşık 20.5 metre çapındadır. Çember formunda iki galerinin ilki dört ayak ve 12 sütun üzerindeki başlıklara oturan kemerlerle; diğer galeri ise, 8 büyük ayak, 16 sütun üzerindeki başlıklara oturan 25 kemerlerle oluşturulmuştur. Merkezi kubbenin kasnağında on altı pencere bulunur. Yapının sekizgen planlı oluşu Bizans Meryem Ana Kilisesi etkisinde, mimari ve mozaikleri Antik ve Bizans kilise ve saray yapılarının etkisinde olmakla birlikte tamamen kopyasıdır diyemeyiz. İslam mimarisi başta kubbe olmak üzere revaklardan payandalara, tonozlardan geometrik üsluplara varana kadar bütün şekli İslamlaştırmış ve sentez yaparak İslam mimarisine yeni bir terkiple sunmuştur. Bu sebeple bu mimariye bakıldığında Antik ve Bizans mimarisi değil İslam mimarisi görülmektedir. Yapının dış cephesi Türk seramik çinileriyle süslenmiştir. Ayrıca Bizans, İran ve Arap süslemeleri de eklenmiştir. Birçok defa onarım görmüş, son halini ise Osmanlı Dönemi’nde almıştır. İslam sanatının ilk olmamakla birlikte neredeyse ilk diyebileceğimiz yemişlerinin atıldığı mekân olarak görebiliriz Kubbetü’s Sahra’yı. Mekânın yapısı, simetrisi, geometrik planı, içeriden ve dışarıdan apayrı görünüşleri, filayakları, sütunları, süslemeleri, celi sülüs hattın duvarlarına nakşedilişi ve dünyayı merkezine almayı amaçlayan dört bir tarafına açılan kapıları adeta İslam sanatının dünyanın her tarafına fışkırışı demektir. İslam mimarisi kaynağını, ilhamını buradan alır ve yönünü buradan tayin eder. Roger Garaudy’nin deyimiyle kusursuz bir billur küredir. “Arabesk tezyinatın, mekânı biçimlendiren kemer ve sütunların, binanın kuvvet çizgilerini gizlemeksizin maddeyi manalaştıran güzelliğin bütün şekil ve renklerinin esrarengiz ağına takılan insan, kendi sınırlılığı içinde, Allah’ın cemaliyle ve O’nun hazır ve nazır oluşuyla müşerref oluyor. Kubbetü’s Sahra, Allah’ın bir remzidir. Burada, yapıdan ışığa varıncaya kadar her şey insanı gündelik olanın üzerindeki bir hayatla bütünleştiriyor. Bu taştan sembol, insana Allah’ın birliğini ve sonsuzluğunu öğretiyor.”(2)
İslam Sanatının güzide eserlerinden biri olan ilahi yapı, Allah’ın birliğini esas alır ve İslam sanatına da bu anlayışla tezahür eder. Bir nevi Allah’a davettir. Allah’ın zatına götüren bir remzdir, semboldür. Nitekim “Mabedin bizzat planı, daire ile kare, hareket ile sükûn ve zaman ile mekânın terkibini ifade eder.”(3)
Kaynak
1- S. Ahmet Arvasi, Kendini Arayan İnsan, Bilge Oğuz Yayınları, 2017, s.152
2- Roger Garaudy, İslam’ın Aynası Camiler, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 2013, s. 79
3- Titus Burckhardt, İslam Sanatı -Dil ve Anlam-, Klasik Yayınları, 2012, s.36
Aylık Dergisi 200. Sayı Mayıs 2021