Böyle diyor Allah Resûlü’nün sohbetinde- feyzinde bulunan sahabî. Ve yine sahabîden öğrendiğimiz Kâinatın Efendisi’nin mukaddes sözü: “Ya öğreten olun, ya öğrenen; üçüncüsü olmayın!” İnsan, bu üç sınıftan birinden birine mensup olmak zorunda. Ve üçüncüsü olmamanız emrediliyor; üçüncüsü, ne öğreten, ne öğrenen olandır.
Yıllarca İstanbulda kalmış olan Fransız müelliflerinden Charles Mismer’in 6. baskısı 1870’de Paris’te yayınlanan eserindeki şu tesbiti, İslâmla hıristiyanlık farkını çarpıcı bir şekilde ifade ederken, İslâmla müslümanların o zaman -bu zaman için de geçerli- farkını da gözler önüne serer:
-“Hıristiyanlar âlim olunca Hıristiyanlıkla alâkası kesilir, müslümanlar da cahil olunca İslâmiyet’le alâkası kesilir. Bugüne kadar yeryüzünde görülmüş en parlak, en âlemşümûl, en demokratik ve bin yıllık bir medeniyetin başlıca ve yegâne âmili bir Kur’ân esası olduktan sonra, bugünkü müslüman cemaatlerinin cehalet sebebi nasıl olur da İslâmiyet’e dayandırılabilir?”
Evet, İslâm başka müslüman başka, birbirine bağlı fakat birbirinin aynı değil. Tâbi ve metbû farkı. Biri asıl ve merkez; diğeri ona nisbetle var ve merkeze uzaklığı- yakınlığı değişebiliyor. Aynı şekilde İBDA başka, İBDA’cılar başka. Biri merkez ve asıl iken; diğeri- diğerleri o merkeze nisbetle uzak ve yakınlığı değişen çevre, etraf ve kademeler. İBDA, “İslâma muhatap anlayıştır”; İBDA’cılar ise, “İbda’ya muhatap anlayış” dereceleridir.İbda’ya muhatap olanlar, merkeze uygunluğunca temsil planındadır, uygun olmazsa kendi hatasıdır. Onun için İBDA’cılık ilkesi şudur: “Doğrularımız davanın, yanlışlar nefsimizindir.”
Herşeyin başı ihlâs ve samimiyet. Ya öğreten, ya öğrenen olacağız; ya alim, ya öğrenci olacağız. Fakat ihlâs bunların temel şartı. Dava için ihlâs ise, karşılık beklemeden vermektir, her daim fedakarlıkda bulunmaktır. İBDA’cılık, almadan vermektir; Kur’an’da cihat ticarete benzetilir ve müslümanların malları ve canları karşılığı Allah’tan cenneti satın aldıkları övülerek belirtilir.
Demek ki, Müslüman (İBDA’cı) hiçbir alanda nefsiyle zuhur etmeyecek, hiçbir zaman mevki- makam beklemeyecek ve özveri içinde zevkle çalışacaktır. Birbirlerine mevki- makam- üniforma yakıştırıp birbirlerini piyazlamakla vakit geçirenler hata içindedir. “Ya öğreten ol, ya öğrenen!” emrini unutup, vaktini heva ve heveslerine heba edenlerdir böyleleri.
Bir de, öğrenmiş gibi yapan var, çile çeken değil de, çile çekmiş gibi görünen. Dostlar alışverişte görsünler hesabı, işin gevezeliği ve dedikodusuyla öğrencilik yaptığını zanneden ve tevazu ayakları altında birbirlerini pışpışlayanlar ancak ahmaklık kategorisine yaklaşmış olurlar; geçmişleri ne olursa olsun! çünkü, nasıl ki, şanlı tarihimizle övünç edebiyatı yapıp günümüzde bir şey yapmayanları eleştiriyorsak, aynı durum onlar için de geçerlidir.
Böylelerinden- velev ki, İBDA’cılık iddiaları olsun- “ahmaktan uzak durun!” Hadisince uzak durulmalıdır. Çünkü Külliyatta da belirtildiği üzere, ahmak, zihne ve akla dağınıklık verir.
Ahmaklık, cahillik demek değil, cehlini bilmemek ve haddini aşmaktır. Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri buyuruyor: “ İlim, insanın cehlini alır, ahmaklığını almaz”... Demek ki İBDA ilmini de bilmek yeterli değildir, ihlas ile amel şarttır.
Bildiğinin neye yaradığını bilmemek de ahmaklıktır. “Kitap yüklü merkep” tabiri geçiyor Kur’an’da. Kara cahiller, kitap yüklü merkeplerden iyidir, çünkü malümatfuruşluk yaparak kimseyi aldatmazlar... Bilip de işine geldiği gibi yorumlayanlar ise, hem ahmak, hem alçaktır. Bildiği bilgiye, bile bile ihanet ediyor demektir. Pörsümeyle başlayıp, dönek ve mürtedliğe kadar giden bir çizgidir bu.
“Âlimler helâktadır” buyuruluyor Hadis’te ve “ilmiyle amel edenler müstesna” deniyor. “İlmiyle amel edenler helâktadır” buyuruluyor peşinden ve “ihlaslılar müstesna” diye tamamlanıyor Hadis...
Âlimler de derece derece... Havas var, havas-ul havas var, ehass-ül havas var. Zâhir ilmi var, bâtın ilmi var, ilmi ledün var; hepsini birleştiren ilim var. Bâtının bâtını var, böylece gider... Fâtiha’nın ve Kur’an’ın 7 mânâsı olduğu gibi. Zâhirinden bir mânâsını anlayana da âlim deniyor, ama Hadiste belirtildiği üzere 7 mânâsı var.
Öğrencilik de derece derece... Öğrenen ama öğrendiğiyle yaşamayan için “Bilmek itikadın aynı değil” deniyor Külliyatta. “Olmadığı mânânın mâliki görünmek” de zemmedilmiştir Külliyatta.
İBDA’cılık, caka satma yeri değil, çile çekme, iş ve eserinle görünme yeridir. Öğrenmek ve öğretmekten maksad budur ve ömür boyu sürecek bir süreçtir. “Mensup oldum!” demeyle kurtulacağımızı ve cennetlik olacağımızı zannediyorsak yanılıyoruz; asıl iş ve sorumluluk ondan sonra başlar. Rahatı bu “rahatsızlık”ta bulmalı; zaten dünyada sahte rahat arayanlar daha çok sıkıntı çeker.
Baran Dergisi 12. Sayı
Baran Dergisi 12. Sayı