Siyonist Yahudi soykırım ustasıdır, bu hususta uzmandır, üstaddır. Alçak, ikiyüzlü ve menfaatperest bir karaktere sahip oluşu sebebiyle suçu başkasına atmakta, işi başkasına yaptırmakta hünerlidir. Öyle ki, o; İsrail’e göçü tetiklemek için sözde bir soykırım efsanesi icad ederek, hem endüstriyel anlamda, mazlum mağdur edebiyatı ile kazanç elde etmiş hem de Siyonist ideallere uygun olarak İsrail Devleti’ne zemin oluşturacak ‘halk’ı toplamayı başarmıştır. Siyonist menfaati söz konusu olduğu yerde en şirin dili ve görünüşü ile muhatabının içine, dışına, gerekirse koynuna girer. Öylesine aşağılıktır ki; erkek olmasına rağmen davası için homoseksüel ilişkiden, kızını düşmanın kucağına atmaktan bile kaçınmaz. Bu çerçevede siyon protokolleri ve yakın tarihimiz bunun sayısız misalleri ile doludur. Yahudi; bir kavme kancayı atmak için, onda Yahudilikten izler iddia eder ve yine bu izleri iddia ederken gayesi muhatabını Yahudileştirmek değil, kendisine yakınlaştırarak işbirlikçi edinmektir. Nihayetinde Yahudi’nin bir kavim üzerinde böyle tarihi çarpıtmalarda bulunması, ya onu kendisine hizmetçi köle kılmak ya da içerideki Kripto Yahudileri deşifre etmeme adına, görünmezleştirme içindir.
Büyük Doğu Mimarı Üstad Necip Fazıl Kısakürek, Yahudi'yi anlattığı bir yazısında meşhur Amerikalı milyarder Ford’un bir cümlesi ile şöyle der: “Yahudi, iki türlü çalışır; ya doğrudan doğruya o rejimleri yıkmak yahut neticede kendi kavim hâkimiyetini kurmak için yeni rejimler tesis etmek… İngiliz, Fransız ve Amerikalıların tetkiklerine göre, Yahudi faaliyetlerinin ikinci şeklini idare eden ruhlar daima Yahudi köklerindendir. Mutlaka kavramak lazımdır ki, Yahudi kendi ruhunda ve kendi ruhuna müsait olmayan her hükümet sisteminden nefret eder.”(Yahudilik ve Masonluk)
Birkaç yıl önce Amerikan Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nde yer alan 8 Yahudi üyenin 7'sinin Ermeni tasarısı lehinde oy kullandığı basına yansımıştı. Yine ABD'deki en önemli Yahudi kuruluşlarından Anti-Defamation League (ADL-İftirayla/İnkârla Mücadele Birliği), 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarına yönelik tutumunu değiştirerek, söz konusu iddiaları tanımaya karar verdi. ADL Başkanı Abraham Foxman, kuruluşun internet sitesinde yayımlanan açıklamasında, bu konudaki tutumlarını gözden geçirdiklerini ve Ermeni olaylarının, sonuçları açısından "soykırım" anlamına geldiğini iddia etmişti. (Bir Not; Bu ADL aynı zamanda Fetullah’ın bir numaralı destekçisi ve kitaplarının bir kısmını ücretsiz basarak dağıtımını yapmakta, konferanslarına referans ve kitle desteği sağlamaktadır.)
Ve şimdi; ABD Dışişleri bakanlığında Türkiye Haşhaşilerinin desteği ile kabul edilen, ancak ABD senatosunda gündeme alınmayan “Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı”… Mesele malumunuz, fazla detaya gerek yok. Ancak başrol oyuncusu Malum Kardinal beslemesi olan Paralel Yapı ABD’de inanılmaz bir lobi faaliyeti gerçekleştirerek Vatanına ihanet derecesinde iftiralara ve Devlet-i Ali Osmaniye’yi lekelemeye kalkmıştır. Ancak bu işleri de ellerine gözlerine bulaşmıştır. İhanetleri bir bir deşifre olan bu kardinal beslemesi paralel yapının rezilliği gittikçe ayyuka çıkmaktadır. Bu grup modern İttihat ve Terakki Partisi görünümü vermektedir. 17 Aralık Darbe girişimi ise tam da 31 Mart Vakası ile örtüşmektedir. Adalet istiyormuş!. Sebep? Daha büyük adaletsizliğe kapı aralamak için. Olan biten bu, ama istek ne kadar masum değil mi? Adalet istiyoruz!.. Madem adalet istiyorsun, Irak için, Sudan için, Mısır için, Suriye için de istesene. Osmanlı'yı arkadan vuran bu lobi faaliyetlerinin yerine Ümmetin hakkının müdafisi olup lobi faaliyeti yürütsene. Yok!..
Uzun süredir tartışılan ‘Ermeni Meselesi’ hep, nedense Yahudiler göz ardı edilerek yapılıyor. Oysa Yahudi, Ermeni Meselesinde başroldedir, başrol oyuncusudur. Öyle ki, hem Türk'ü, hem Ermeni’yi arkadan ve kalleşçe vurdurmuş ve suçu da tarafların üstüne atarak alçakça tertipler gerçekleştirmiştir. Son iki yüzyılda İslâm ruh ve ahlâkını, idare hükmünde temsil etmeye çalışan Devlet-i Ali Osmaniye’ye ihanet eden Türkler yok mudur? Elbette ki vardır, yoksa nereden çıktı bu Üstad'ın deyimiyle “çalı çırpı” devletler… Türk’ün içinden çıkan Türk hainler, Ermenilerin içinden çıkan Ermeni hainler, Arab’ın içinden çıkan Arab hainlere, Kürd’ün içinden çıkan Kürd hainlere bakıp bir milleti toptan reddetmek, aşağılamak, düşman ilan etmek doğru değildir, inandırıcı değildir ve her şeyden önemlisi bir şey kazandırıcı değildir. Aksine, düşmanlık edenleri bellemek ve onları düşmanlıkları sebebi ile cezalandırıcı olmak, kurunun yanında ‘zararsız emini’ yani yaşı yakmamak, onu da düşman edinip düşman sayısını çoğaltmamak daha stratejik ve ahlâkîdir.
İttihat ve Terakki Partisi ve Ermeniler
Diğer taraftan Ermeniler, son iki yüzyıldır, hem Yahudilerin hem de batının içten ve dıştan sürekli taciz, tehdit ve tahriki altında yaşamaktadırlar. Bu ise genelde Siyonist Batı’nın ‘diaspora’ kılığı ile Ermeni’yi Türk’ten uzaklaştırma-Türk’e düşman etme gayreti ile gündeme gelmektedir. Bugün Paris’te, Amerika’da ve Ankara’da; Tel-Aviv’de planlanan programlar-projeler uygulanmaktadır. Ermeni Diasporasının da kullanıldığı bu proje boyunca Türkiye ile Ermenistan’ın yakınlaşması veya uzaklaşması Yahudi’nin keyfî iradesine ve milli çıkarlarına bağlıdır. Her iki kesimden de edindiği Batıcı işbirlikçiler ve Pakraduni’lerden devşirdiği Taşnaksütyon artıkları ile Türk-Ermeni düşmanlığını körükleyen Yahudi geçmişte bir çok kez Ermenileri Türk’ün üstüne salmıştır. Burada bir hususu iyice belirtmekte fayda vardır ki; ifade ederken yazı bütünlüğünden habersiz olunca çelişik gibi algılanabilir. Yahudi’yi tanıyan ve Sebataycı kesimi tanıyan herkes iyi bilir ki, Ermeni örgütleri Sebataycıların en güçlü oldukları Dış İşleri'nde daha çok terör olayı gerçekleştirmiştir.
İttihat ve Terakki ve Taşnaksütyun birlikte hareket ederek Osmanlı Devleti’ne karşı isyan etmişlerdir. Türklerde İttihat ve Terakki Partisinin hükmü ne ise Ermenilerde Taşnaksütyun Partisinin hükmü odur. Osmanlı'yı yıkan da İttihat ve Terakki'yi kurdurup Osmanlı için bir Frankenstein haline getirten de Selanik'li sabetaycılardır.
Her ikisi de içinde kripto Yahudi ve masonları barındıran kurumlardı. Yine her ikisi de Paris'te Osmanlı Devleti’ne, özellikle II. Abdulhamid’e karşı ortak anlaşmalar imzalamışlardır. Bunun neticesi olarak Taşnaksütyun Ermenileri Mebusan Meclisinde 9 milletvekilliği elde etmişlerdi. Bu hususta ayrıntılı bilgi Ermeni Tarihçi Arsen Avagyan’ın “İttihat ve Terakki Partisi ve Ermeniler” adlı eserine bakılabilir.
İttihat ve Terakki ve Taşnaksütyun örgütü arasında ki anlaşmayı İttihat ve Terakki’nin bozması ile ilk ayrılık işaretleri görülmüştür. Sonrasında İttihat ve Terakki’nin devamı Cumhuriyetçi kadroların Ermenilere karşı tavrı ve İstanbul, İzmir, Adana gibi yerlere yerleştirilmeye başlayan 1924 mübadelesi ile gelen Sebataycılar bölgedeki ticareti, siyasî hareketliliği büsbütün ele geçirmek için yığınla provokasyon ve yığınla yağma gerçekleştirdiler. Bunu yaparken hiçbir zaman Selanikli kimliği, Sabataycı kimliği ile değil, büsbütün kendilerini maskeledikleri Türk kimliği ile yaptılar. Ayrıca ele geçirdikleri makam ve servet ile; batılılaşmış, gavurlaşarak güdükleştirilmiş menfaatperest kimselere bu işi havale ederek, kendilerini temize çıkarmayı da bildiler. Her pisliklerini Türk’ün hesabına yazdırmayı başardılar.
Oysa daha dün bir arada Batı'ya karşı savaşan bir ordunun aynı cephelerde neferleriydiler… Ermeni Tarihçi Dabağyan “Osmanlı İmparatorluğunda Şer Akımlar” adlı kitabında Ermenilerden büyük bir kesimin Bizans zulmune karşı Müslümanların safında yer alarak savaştığını söyler: “Selçuklular devrinde, Alparslan’ın saflarına geçerek, Bizans’a karşı savaşan ve sonradan İslam dinini kabul eden Ermenilerin bir kısmı, ….)”
İttihat ve Terakki Partisi; kurucularından bir kaçı, üyelerinden birçoğu Yahudi ve Selanik dönmesi olan örgüt… Selanikli dönmelerin canhıraş destekledikleri, Batı'nın her alanda destek ve propaganda imkânı sağladığı, Jöntürklerle bütünleşik-aynileşerek belirli hırs ve ideal etrafında tahrik ettiği ve Osmanlı’yı I.Dünya savaşına atacak kadar gözü, vatan-millet düşmanlığında dönmüş bir siyasi organizasyon… Güya Türk kavmiyetini savunma adına Kürd’e, Arab’a, Ermeni’ye ve Osmanlı’nın diğer tebaalarına düşmanlık eden İttihat ve Terakki Partisi, hem muhatabını tahrik ederek ırkî kaygıların oluşmasına sebebiyet veriyor hem de kendi hedef kitlesini kışkırtarak kin ve adavet tohumları saçıyordu. Bunun neticesi olarak küçücük mahallî çaptaki olaylar, çirkinleşen bir iradesizlik ve kasıtlı Yahudi hırsı ile zorunlu göçe dönüyordu. Bu göç neticesidir ki, evinden barkından olan birçok Ermeni, Yahudi’nin Arz-ı Mevud idealinin kurbanı olmuş Taşnaksiyon’un içinde barındırdığı yüzlerce kripto Yahudi ve mason vasıtası ile Ermenileri tehcirle baş başa bırakmışlardır. Bölgede kendi halindeki Ermeniler, Taşnak ve Hınçak çetelerinin başını çektiği geniş çaplı katliamların sonucunu yaşamışlardır. Öyle ki, Yahudi, İttihatçılar vasıtası ile Ermeni’ye karşı planlar yaparken, Pakraduni’lerin(Yahudilere yakınlık duyan Ermeniler, Kripto Yahudilerinde kendilerini maskelediği) başını çektiği Hınçak, Taşnaksiyon çeteleri aracılığı ile Türk’e saldırıyor, Van’da, Kars’ta, Erzurum’da, Bitlis’te Türk’ü, Kürd’ü katliama tâbi tutuyordu.
Yeri gelmişken Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in "Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar" adlı eserinden Ermeniye Zulüm başlığı ile ilgili kısımdan bir pasaj aktaralım; “Ermeni'nin ettiği, ona (Türke. S.K) edilenden sonra... İlk, ilkin ilki, hazırlık, pusuda bekleyiş, fırsat kollayış… Ermeni'den gelmiş olsa da, zulüm sahnesini evvelâ açan ve onu Türk milleti açıyor hissini veren İttihat ve Terakki... Halbuki, nice Ermeni'yi evinde ve yorganının altında saklayıp « İttihatçı» satırından korumuş olandır ki, Türk...(…) Ermeni'ye edileni, Türk milleti yapmıyor, kendi HUSUSÎ kadrosuyla İttihat ve Terakki yapıyor. Karşılığını, «İttihat ve Terakki» değil, Türk milleti Çekiyor. Bunu da sadece (Taşnaksiyon) değil, ona uyan Ermeni milleti yapıyor. Gerçek mâna bilançosu bundan ibarettir; ve bu variyetten Ermeni'ye zulüm bahsinde «İttihat ve Terakki» hesabına küçük bir özür payı bulunmak söyle dursun, (Tasnaksiyon)a kadar olanca sorumluluk ve biricik suç (İttihat ve Terakki) üzerindedir. İş yine durup dururken değil, Ermenilerin Van'da giriştikleri kıtal üzerine başlıyor. Öncülük yine Ermeni'de. Fakat biz nasıl «İttihat ve Terakki Komitesi»nce açılan büyük zulüm sahnesini Ermeni'nin istismarına kapamak istiyorsak, bundan da Ermeni'ye edileni hafifletmek mânâsına bir fayda devşirmeye tenezzül etmiyoruz. Ölçülerimizi koyduk. Her iki taraf için de, birinin basında «İttihat ve Terakki» öbürünün de «Taşnaksiyon» bulundukça netice belliydi; hem Türk ve hem Ermeni, zulüm silindiri altında ezilecekti. Facianın büyüğü de milletin büyüğüne düşecek.” Üstad'ın dediği gibi de oldu… Facianın büyüğü de içinde zerre miktarı katkısı olmamasına rağmen Türk’e düştü. Ve yine Ermeni, Taşnaksiyon’un tahrikleri ile yıllarca Müslüman Türk’e, Türk Diplomatlara, Türk işyeri ve ikametgâhlarına saldırılar düzenledi ve Yahudi’nin çizdiği plan çerçevesinde Türk’le arasına ciddi mesafeler koydu.
Selanikli dönmelerin başını çektiği İttihat ve Terakki Partisi mensupları ve sonrasında onun takipçisi hüviyetinde partiler-pırtılar, örgütler, ideologlar, liderler, aydınlar topyekûn Ermeni olaylarının, Türk’e has kısmındaki hainâne yüzüdür. Bu yüzün daha şiddetli tarafı Ermeni Örgütlerinde belirmiştir ki; Müslümanların Ermenilerden gördükleri zulüm, tarihe en iğrenç haliyle kaydı düşülmüştür. Bu kolay olmamıştır. Osmanlı Devleti’nin özellikle gerileme döneminde Anadolu’ya pek çok misyonerler gelmiş ve özellikle Osmanlı’nın sadık tebaası olan Ermeniler üzerinde çeşitli propagandalar yürütmüşlerdir. Bu propaganda ve tahrikler neticesi henüz 1915 olayları vuku bulmadan 70 yıl önce Ermenilerin Müslümanlara yönelik saldırıları başlamış, şiddetli çatışmalarla binlerce Kürt, Türk katliama uğramış yerinden sürülmüş ve belirli bölgelere sıkışıp kalmıştır. Yine Osmanlı-Rus Savaşında Ermenilerin büyük bir kısmı Rus ordusu saflarında Müslümanlara karşı savaşınca Ermeniler ve Müslümanlar arasında gerilim iyice artmıştır. Batılıların tahrikleri ve misyonerlerin propagandaları meyvesini vermiş ve Osmanlı’ya düşman Ermeniler büyük bir topluluk oluşturmaya başlamıştır. Bu noktaya kadar Osmanlı, Ermeni milletini bütün olarak hedef almamış, sadece ayrılıkçı örgütlere karşı alınması gereken güvenlik önlemlerini ve mücadele sahasına koymuştur. Ancak yukarıda da bahsettiğim gibi Selanik dönmelerinin başını çektiği ve Yahudi’nin Ermenilerin içinden devşirdiği hainler vasıtası ile Ermeni kendi hesabına Osmanlı’dan kopmayı dilemiş, Osmanlı’ya düşmanlığa başlamıştır. İlerleyen zamanlarda 19.Yüzyılın sonlarına doğru ABD’ye göç eden Gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarından başta Ermeniler olmak üzere Rum ve Lübnanlı Hıristiyanların, Türkler aleyhinde yaptıkları propagandalar sonucunda, Amerika’da bir anti-Türk imajı oluşturma gayretine girilmiştir.
Sonuç olarak Ermeni 600 yıl birlikte yaşadığı Türk’ten kendini koparacak, kendini Türk’e düşman edecek bir fikirle karşılaşıyorsa, hemen önce sağında solunda Yahudi arasın ve hakikaten Ermeni Meselesinden, Ermeni Meselesinin çözümünden ve yine komşularıyla sorunsuz yaşamasından bahsedecekse kendini Yahudi etkisinden, çevresindeki Yahudici fesat ortamından, kısaca Yahudi’den kurtarsın. Meselenin çözümü, asıl düşman Yahudi’den kurtulmakla mümkündür.
Baran Dergisi 379. Sayı...