Allah Resûlü, "Ümmetim 73 fırkaya ayrılacak; biri nûra 72'si ateşe yönelecektir." buyuruyor. Bu hadis-i şerifte işaret edilen Kurtuluş Yolu (Fırka-i Naciye), Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat yoludur. Ehl-i Sünnet ise amelde 4 hak mezheptir. Hanefî, Şafî, Malikî, Hanbelî... İtikadda ise iki koldur, Eşarî ve Maturîdî. Aralarında sadece teferruatta ayrılık olup, esasta birdir; ve topluca adı da Ehl-i Sünnet ve'l Cemaattır. Dört Hak mezhebe uymayanlar ise Ehl-i Sünnet dışında oldukları için Ehl-i Bid'at olarak adlandırılırlar. Allah ve Resûlüne nasıl bağlanılacağını gösteren yol Ehl-i Sünnet yoludur; bunun dışındakiler her ne kadar Allah ve Resûlüne isnad etmeye çalışsalar dahi Ehl-i Bid'attir. Sapık kollar da kendilerine İslâm dedikleri için din büyüklerimiz Kurtuluş Yolu'nu Ehl- i Sünnet diye isimlendirip, dışındakilere de Ehl-i Bid'at demişlerdir. Ehl-i Bid'at 72 fırkaya dahildir. Ehl-i Bid'at fırkaları birbirine zıd fikirler taşısa bile Ehl-i Sünnet yoluna karşı olmada bir ve müşterektirler. Ülkemizde görüldüğü gibi tüm mezhepsiz, Şiî, Vehhabî, reformist, v.s. Ehl-i Bid'at fırkaları Ehl-i Sünnet'e karşı aynı görevi yerine getirmektedirler. İbda'nın şahsında Ehl-i Sünnete düşmanlık yapmaları gibi...
Ehl-i Bid'at hüküm olarak iki çeşittir:
1-Küfre varmayan sapıklık.
2-Küfre varan sapıklık...
İmam-ı Gazali İhya-u Ulumid-Din cilt 2’de Ehl-i Bid'ate karşı nasıl tavır alınması hakkında şunları söyler: "İnsanları bid'atlerine davet eden bid'at sahipleridir. İnsanları teşvik ettikleri bu bid'at, küfrü mucib olan bir bid'atse, bu bid'at sahibi, zimmîlerden de kötüdür; çünkü bu adam, ne cizye verir, ne de zimmîlik bağlantıları ile müsamaha edilir. Şayet, küfrü mucib bid'atlerden değilse, -Allah ile kendi arasındaki halî kafirden ehvendir; Fakat bunu reddetmek kâfiri reddetmekten mühimdir. Çünkü kafirin kötülüğü başkasına geçmez. Müslümanlar onu kâfir bilir ve sözüne kıymet vermezler. Kendisi de müslümanlığını iddia etmez. Ama bid'atine davet eden ve bid'atinin hakikat olduğunu zanneden bid'atçi, halkı aldatır ve kötülüğü müslümanlara da sirâyet eder. Buna karşı husûmeti izhâr etmekte, arka çevirip hakarette bulunmakta, bid'atı sebebiyle aleyhinde olmakta ve insanları ondan nefret ettirmekteki müstehablık daha kuvvetlidir."
İmam-ı Gazali, aynı eserinde bid'at ehlinin selamını dâhi almamanın evlâ olduğunu söyler.
İbn-i Hacer-ül Heytemi: "Bir hadisinde Allah Resûlü, "bid'at ehline hürmet gösterenlerin, dereceleri ne olursa olsun, din yıkıcıları olduğunu belirtmiştir." der." (Savaik -al Muhrike sh.4)
İkinci bin yılın yenileyicisi İmam-ı Rabbanî (K.S.) buyuruyor ki: "Ehl-i bid'at ile muhabbet etmeyin! Bid'at Ehlinden her kim olursa aşağılayın!.." Fıkıh kitaplarımızda Bid'at Ehlinin şahidliği ve adaletinin kabul olunmayacağı belirtilir.
Dinin Ana Kaynakları (Edille-i Erbaa) 4'tür:
Kur'an, Sünnet, İcma-i Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha... Derecelendirme yukarıdan aşağıya doğru; çıkış ise aşağıdan yukarıya doğrudur. Bunlar, bir zincirin halkaları gibidir; biri koptu mu bütün zincir kopar. Sadece Kur'an ve Sünneti kaynak kabul edip diğerlerine gerek yok diyen, din ile olan bağlarını koparmış, sapıkların zümresine dahil olmuştur. Dört hak mezhebi kastederek, "mezhepler ve mezhep imamları dinin yerini mi tutuyor? Kur'an ve Sünnet bize yeter!" diyenler 4 halkadan oluşan Edille-i Erbaa zincirini koparmış oluyorlar. Dolayısıyla Kur'an ve Sünneti de böylece tahrip etmiş oluyorlar. Edille-i Erbaa'yı 4 basamaklı bir zirve kabul edersek, geliş yukarıdan aşağıya Kur'an, Sünnet, İcma Kıyas; çıkış ise aşağıdan yukarıya Kıyas, İcma, Sünnet, Kur'an şeklindedir. Merdivenin üst basamağına çıkmak için önce alt basamakları geçmenin gerektiği aşikârdır... Ayrıca, Kur'an ve Sünnetten yapacağım diyenler kim oluyor ki sahabinin icmaını, fukahanın kıyasını atlayıp Kur'an'dan yapmak iddiasında bulunuyorlar? Acaba İmam-ı Azam, İmam-ı Şafi, İmam Maliki, İmam Ahmed Bin Hanbel'i aşmış ve onlardan daha mı üstün olduklarını iddia ediyorlar? Böylelerinin haddini aştıkları ve dalâlete düştükleri meydanda...
İnkilâpçılık ve Ehl-i Sünnet:
İbda, Ehl-i Sünnet'in inkılâpçı çizgisini de temsil etmektedir. Rejim işbirlikçisi bazı gazete çevreleri ve cemaatlerin elinde kasıtlı olarak yanlış tanıtılan Ehl-i Sünnet yolunun gerçekte nasıl bir aksiyon çizgisi olduğunu da şahsında göstermiştir İbda. İbda bağlıları, Ehl-i Sünnet fıkhının uygulanacağı kendi devletini gözleyen ihtilalci-inkilâpçı bir hareket ortaya koyarak, İmam-ı Rabbanî'nin devrimci anlayışını da günümüzde yaşamaktadırlar.
Türkiye'de inkilâpçı hareket 1940'larda Büyük Doğu'larla Üstad tarafıdan başlatılmış ve bu çizgi bugün İbda ile yürümektedir. İbda Mimarı, bu çizgiyi 1975 yılında Gölge Dergisi'yle gençliğe aşılamış ve bugün bir gençlik yoğurmuştur. Tabiî ki inkılâp lafını ağızlarında sakız eden İran devrimi ve İrancılar o zamanlar meydanlarda bile yoktu...
Her fikir, kendi zıddını dışında bırakmak zorundadır. Ehl-i Sünnet Kurtuluş Yolu olarak, Ehl-i Bid'ate karşı açıkça tavır alır ve onu dışında bırakır... Ehl-i Bid'at ise zehirini daha rahat kusabilmek için takiyye prensibiyle hareket edip kendilerini gizlerler. Ehl-i Sünnet Müslümanları arasındaki Şiîler ve diğer Ehl-i Bid'at, "Ehl-i Sünnetim, Hanefi'yim" dahi derler. Biz ise, kişiyi tavır ve davranışlarına göre değerlendirmek zorundayız. Şiîlerle ve Ehl-i Bid'atle düşüp kalkan, onlarla kardeş kardeşe geçinen, ne kadar lafta Ehl-i Sünnetim dese bile Ehl-i Bid'ate hizmet ettiğinden onlara çanak açtığından Ehl-i Bid'at saflarında kabul edilir...
Mevzumuzla ilgili bir misal: Bir yayınevi sahibi Ehl-i Sünnet'im diyor; fakat bastığı kitaplara bakıyoruz, Ehl-i Sünnet düşmanı mezhepsizlere ait. Tek kişiyle konuşurken, Ehl'i Sünnet'im diyor; öte yandan, onbirlere ulaşan kitaplarında Ehl'i Sünnet itikadını tahrip ediyor. Bu kişiyi lafıyla değil, yaptığıyla değerlendirmek zorundayız. Hâliyle ne kadar lafta Ehl-i Sünnet'im dese bile Ehl-i Bid'at'e hizmet ettiği apaçıktır.
Namaz, sakal, kelime-i tevhid ve tekbir getirme... v.s. gibi görünüşlerle tatmin olup itikadî ölçülerde hassasiyet göstermeyenler de dini içten yıkanlara dahildir. Bilindiği gibi, Hariciler fırkasının, namaz kılmaktan alınlarında nasır bağlamıştı; fakat itikaden küfre düştükleri ve kendi gibi düşünmeyen Müslümanlara kılıç çektikleri için Hazreti Ali bunların hepsini kılıçtan geçirmişti. O zaman da hiçbir sahabi, "bunlar namaz kılıyor" diye itiraz etmemiş, Hazret-i Ali'nin ordusunda yerlerini almışlardı. Ebussuud Efendi Şiîler hakkında, “katilleri mübah olup, küfürlerinde şek edenler kâfir olurlar... Bu tâifenin (Şiîlerin) kıtâli sâir kefere kıtâlinden ehemdir" diye fetva verirken, Hazret-i Ali devrinde Hariciler kıtâlini örnek gösterir... Demek ki bazı İslâmî kisvelere bürünmek veya bazı amelleri yapmak yeterli olmuyor; bilakis inanç ve itikadı bozuksa böyleleri daha tehlikeli din tahripçisi oluyor.
Ehl-i Bid'at'la İbdacı militanların yaptığı kavga için, "Müslümana vurulur mu, Müslüman birbiriyle kavga eder mi?" gibi cahilce laflar edilmektedir... Sanki Ehl-i Bid'at sapıkları Müslümanlığı temsil ediyormuş gibi... Şiîler ve diğer sapıklarla kavga etmek Müslümanların birbiriyle kavgası değildir, Ehl-i İslâm'la, Ehl'i Bid'at'ın kavgasıdır... Ayrıca, bize karşı kulağımıza eğilerek, "Ehl-i Sünnet'im" deyip; fakat aleniyette ve dergilerinde, "aman Şiîler darılmasın, gücenmesin" endişesiyle itikadî yönlerini belirtici bir kelime etmeyen, böylece Hakkı gücendiren ve bizimle ortak bir faaliyete girmekten imtina ederken Şiilerle ortak imza atanları da Ehl-i Bid'ate dolaylı olarak hizmet edenler olarak burada teşhir edelim.
İslâm düşmanları, iç ve dış düşmanlar olarak ikiye ayrılır:
Dıştan saldıranlar açık ve bellidir. Mevcut laik (dinsiz) rejim İslam'a dıştan saldırandır. Zaten Ehl-i Sünnet itikadını ve fıkhını yürürlükten kaldıran, hilafeti ilga eden bu rejimdir. Dıştan saldırmasının yanında, Ehl-i Sünnet düşmanı Diyanet ve satılmış din adamları vasıtasıyla içten de saldırılarına devam etmektedir; içten dini tahrip etmenin daha tesirli olduğu bilincinde olarak... Meselâ İmam Hatip ve İlahiyatlarda etkili olan mezhepsiz, reformist hoca ve öğretim üyelerini yetiştirip, destek vererek bu işlevini sürdürmektedir. Devlet kontrolündeki dini eğitimle de istedikleri bir nesil yetiştirmek planları yapmaktadırlar.
Dış düşmandan daha tehlikeli iç düşmanlar:
Din büyüklerimizce, topluca Ehl-i Bidat olarak vasıflandırılan ve günümüzde etkin olan Şiîler, mezhepsizler, Vehhabiler, reformistler... vs. gibi sapık kolları sayabiliriz. Ayrıca Ehl-i Sünnet görüntüsü altındaki rejim işbirlikçileri, hasetçiler, ahmaklar, bidatlere karşı susarak destek verenleri, "o da kardeş, bu da kardeş" deyip Ehl-i Bidat'ı dışlamayarak Ehl-i Sünnet'i sulandıranları, ham yobaz ve kaba softaları, kibir ve nefsaniyet düşkünlerini, sahabiye küfredildiğinde sessiz kalanları... v.s. yi İslâm'ı içten yıkanlara dahil edebiliriz. Tabii ki münafıkları hiçbir zaman unutmamalıyız.
İBDA Cephelerinin sapık kollarla kavgasında ayak bağı olan ahmak soyu "İbda Diyalektiği"nde şöyle ifadelendirilir; "Kâfir, münafık ve ahmak soyunu, ikinciyi birinciden beter ve üçüncüyü diğer ikisini besleyen mânâ kıyıcısı diye bilerek, tek tip mahkûm kıyafeti içinde görebiliriz."
İslâm âlemine baktığımızda, fikir ve aksiyon plânında pazarlıksız bir Ehl-i Sünnet anlayışı görülmez. "Efrâdını câmi, ağyarını mânî" anlayışında bir inanç sistemi bulmak zordur. "Dört mezhep hak, gayrisi batıl" anlayışı yozlaşmış olup; mezhepsizliğe çıkan selefilik cereyanı, reformistlik, vehhabilik, dört hak mezheple diğer bid'at mezhepleri kardeş görme anlayışı gibi sapıklıklar vardır. Bu yozlaşmaya bir misal: Ehl-i Sünnet olarak bilinen Mısır Ezher ulemasının Şiî-Caferî mezhebi hakkında, "amelde tatbik edilebilir" diye fetva(!) vermesini gösterebiliriz. Görebilidiğimiz kadarıyla herşeye rağmen, İslam'ın bozulmamış yolu Ehl-i Sünnet anlayışı fikir ve aksiyonda dünyada tek bizde var...
Ehl-i Sünnetin bugün fikrî ve aksiyon plânında temsilcisi İBDA'dır.
Ehl-i Sünnet itikadını açıkça savunan, bunun kavgasını veren İbda fikriyatı ve cepheleridir. "Sizden başka Ehl-i Sünnet yok mu?" diye sorulursa; şahıs olarak muhakkak vardır; fakat siyasî ve fikrî bir teşkilât olarak açıkça ve pazarlıksız olarak Ehl-i Sünnetin aksiyonunu ortaya koyan İbda'dan başka teşkilatlanma yoktur. Ehl-i Sünnet'e bağlı sistemli düşünce olarak, kendini ortaya koyan ve Ehl-i Bid'ate karşı savaş açan başka kim var ki? Şahıs planında bazı zatlar müstesna... Ehl-i Sünneti rejime payanda yapan bazı Müslüman görünümlü gazete çevrelerindeki işbirlikçileri itikadımızın düşmanı olduğunu tekrar ifade edelim… Bir sene önce dergimizin ilk çıkan sayısında İrancı Şiîleri sayfa başlığından "Mut'a Piçleri" diye tahkir etmiş ve sonraki sayılarda da onları aşağılamanın Müslümanlığın gereği olduğunu belirtmiştik. O gün bize, "bu kadar da olmaz, üslübunuz çok ağır" diyenler Ehl-i Bid'atın foyası ortaya çıkarıldığı bugün "biz de Ehl-i Sünnet'iz" demekteler. Sahabiye küfredenler ve muta nikahını öven bu sapıklarla fikrî ve fiili mücadele yolunu İbdacılar açtıktan sonra...
Asrımızda, İslâm'ın eşya ve hadiselere tatbik edileceği sistem fikri olan İBDA, gençliğe itikadi ölçülere nasıl yanaşacağını da göstermekte; fikriyatında ve teşkilatlarında bunu pırıldatmaktadır. Ehl-i Sünnet'im diyenlerin bile bunu alenî plânda söylemekten çekindiği, Ehl-i Bid'at'ı gücendirmeme politikaları izlendiği bir ortamda böyle bir tavır takınmak İbdacılara ait bir şeref olsa gerek. 140 cilt eserden oluşan Büyük Doğu-İbda fikriyatı, fiilde olduğu gibi fikirde de rakiplerine hodri meydan diyen bir külliyattır. İslâm'ı, insan ve toplum meselelerine nasıl tatbik edeceğimize dair bir plân ve proje sunan, emsali olmayan bir düşünce sistemidir...
Sistemini "Sünnet ve Cemaat Ehli" yoluna bağlılık üzerine kuran Büyük Doğu-İbda Fikriyatı; İslâm'ın eşya ve hadiselere tatbikine dairdir. Resulullah Efendimizden bugüne kadar gelen "Kurtuluş Yolu" çizgisinin günümüzde yürüyen halidir. Sistemli düşünce ve aksiyon olarak bunu yegâne temsilcisidir İbda Fikriyatı; ölçüleri, ölçülerin istediği ruhla anlayıp, "İslâma Muhatap Anlayış" seviyesini temsil ederek, "Sünnet ve Cemaat Ehli" yoluna nasıl bağlanılacağını da göstermiştir. Asrımızdaki tüm sapık mezhep ve akımların tepesine balyoz gibi inmiştir...
İbda Diyalektiği adlı eserini; Büyük Doğu Mimarı'nın elimize tutuşturduğu reçete üzerinde, insan ve toplum meselelerine "Kurtuluş Yolu" hakikatine uygun olarak yanaşabilmenin "ilmî hâli" olarak takdim eden Kumandanımız, aynı eserde "Kurtuluş Yolu" ve ona ilişik "Topluluk Hakikati" şöyle ifadelendirir:
“Habercilerin En Doğrucusunun kurtuluş fırkası üzerinde işaret buyurdukları bir delil vardır: "Kurtuluş fırkasının kadrosu içindekiler şunlardır ki, TEK YOL üzerindedirler... Ben de o yol üzerindeyim. SAHABİLERİM DE O YOL ÜZERİNDEDİR"...
Sahabilere bakışa dair ise şu önemli tesbitler yapılır İBDA Diyalektiğinde:
“Şeriat sahibinin "Kurtuluş yolu" hakkında, o yol üzerinde mukaddes varlıklarını bildirmeleri yeterken, buna bir de sahabilerini ilave buyurmaları, kurtuluş yolunun KÜTLE ifadesiyle ancak sahabilerin yolu olduğunu anlatmak istedikleri içindir. Allah, bizzat; "Resûle itaat, Allah'a itaattir!" buyurduğuna göre, Resûlünün gerçek yolundan sapmak ve ona itaatsizlik, Allah yolundan dışarıya çıkmak ve Allaha itaat etmemektir.
Allah'a bağlanmayı Resuller Resûlüne bağlanmanın hilâfı sananlar, yine Allah tarafından küfürle vasıflandırılmıştır.
Resûller Resûlüne bağlılık iddia edip sahibilere bağlanmakta tereddüt göstermekse, davaların en bâtılıdır. Zira, BÜYÜKLER BÜYÜĞÜNÜN YOLUNA NASIL DÜŞÜLECEĞİNİ en halis mikyasta temsilden başka rolleri olmayan ve en sadık bağlılığın birer remzi bulunan sahabilere muhalefet, netice bakımından Resûller Resûlüne muhalefetten başka birşey değildir. Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmuştur:
- "Sahabilerim gökteki yıldızlar gibidir, hangisine tutunursanız kurtulursunuz."
Bu yolun çilesini çeken İbda Mimarı aynı eserin başka yerinde:
"Kurtuluş Yolu"nun Büyük Doğu olduğuna bütün insanî verim şubelerinin, hem hepsinin ve hem de kendi öz hüviyetinin görünüşü halinde ancak burada "topluluk hakikati"ne kavuşacağına inanıyoruz" der.
"Topluluk hakikati" ne bakışı ölçülendiremeyen, diyalektiğini belirtemeyen her anlayış, yanlıştır; fikirleri İslâm'dan pay alma mânâsına gelmez ve "Kurtuluş Yolu"nun dışındadır.
Bunun için, "Kurtuluş Yolu" Büyük Doğu-İbda.
Taraf Dergisi 14. Sayı 1 Nisan 1992
Ehl-i Bid'at hüküm olarak iki çeşittir:
1-Küfre varmayan sapıklık.
2-Küfre varan sapıklık...
İmam-ı Gazali İhya-u Ulumid-Din cilt 2’de Ehl-i Bid'ate karşı nasıl tavır alınması hakkında şunları söyler: "İnsanları bid'atlerine davet eden bid'at sahipleridir. İnsanları teşvik ettikleri bu bid'at, küfrü mucib olan bir bid'atse, bu bid'at sahibi, zimmîlerden de kötüdür; çünkü bu adam, ne cizye verir, ne de zimmîlik bağlantıları ile müsamaha edilir. Şayet, küfrü mucib bid'atlerden değilse, -Allah ile kendi arasındaki halî kafirden ehvendir; Fakat bunu reddetmek kâfiri reddetmekten mühimdir. Çünkü kafirin kötülüğü başkasına geçmez. Müslümanlar onu kâfir bilir ve sözüne kıymet vermezler. Kendisi de müslümanlığını iddia etmez. Ama bid'atine davet eden ve bid'atinin hakikat olduğunu zanneden bid'atçi, halkı aldatır ve kötülüğü müslümanlara da sirâyet eder. Buna karşı husûmeti izhâr etmekte, arka çevirip hakarette bulunmakta, bid'atı sebebiyle aleyhinde olmakta ve insanları ondan nefret ettirmekteki müstehablık daha kuvvetlidir."
İmam-ı Gazali, aynı eserinde bid'at ehlinin selamını dâhi almamanın evlâ olduğunu söyler.
İbn-i Hacer-ül Heytemi: "Bir hadisinde Allah Resûlü, "bid'at ehline hürmet gösterenlerin, dereceleri ne olursa olsun, din yıkıcıları olduğunu belirtmiştir." der." (Savaik -al Muhrike sh.4)
İkinci bin yılın yenileyicisi İmam-ı Rabbanî (K.S.) buyuruyor ki: "Ehl-i bid'at ile muhabbet etmeyin! Bid'at Ehlinden her kim olursa aşağılayın!.." Fıkıh kitaplarımızda Bid'at Ehlinin şahidliği ve adaletinin kabul olunmayacağı belirtilir.
Dinin Ana Kaynakları (Edille-i Erbaa) 4'tür:
Kur'an, Sünnet, İcma-i Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha... Derecelendirme yukarıdan aşağıya doğru; çıkış ise aşağıdan yukarıya doğrudur. Bunlar, bir zincirin halkaları gibidir; biri koptu mu bütün zincir kopar. Sadece Kur'an ve Sünneti kaynak kabul edip diğerlerine gerek yok diyen, din ile olan bağlarını koparmış, sapıkların zümresine dahil olmuştur. Dört hak mezhebi kastederek, "mezhepler ve mezhep imamları dinin yerini mi tutuyor? Kur'an ve Sünnet bize yeter!" diyenler 4 halkadan oluşan Edille-i Erbaa zincirini koparmış oluyorlar. Dolayısıyla Kur'an ve Sünneti de böylece tahrip etmiş oluyorlar. Edille-i Erbaa'yı 4 basamaklı bir zirve kabul edersek, geliş yukarıdan aşağıya Kur'an, Sünnet, İcma Kıyas; çıkış ise aşağıdan yukarıya Kıyas, İcma, Sünnet, Kur'an şeklindedir. Merdivenin üst basamağına çıkmak için önce alt basamakları geçmenin gerektiği aşikârdır... Ayrıca, Kur'an ve Sünnetten yapacağım diyenler kim oluyor ki sahabinin icmaını, fukahanın kıyasını atlayıp Kur'an'dan yapmak iddiasında bulunuyorlar? Acaba İmam-ı Azam, İmam-ı Şafi, İmam Maliki, İmam Ahmed Bin Hanbel'i aşmış ve onlardan daha mı üstün olduklarını iddia ediyorlar? Böylelerinin haddini aştıkları ve dalâlete düştükleri meydanda...
İnkilâpçılık ve Ehl-i Sünnet:
İbda, Ehl-i Sünnet'in inkılâpçı çizgisini de temsil etmektedir. Rejim işbirlikçisi bazı gazete çevreleri ve cemaatlerin elinde kasıtlı olarak yanlış tanıtılan Ehl-i Sünnet yolunun gerçekte nasıl bir aksiyon çizgisi olduğunu da şahsında göstermiştir İbda. İbda bağlıları, Ehl-i Sünnet fıkhının uygulanacağı kendi devletini gözleyen ihtilalci-inkilâpçı bir hareket ortaya koyarak, İmam-ı Rabbanî'nin devrimci anlayışını da günümüzde yaşamaktadırlar.
Türkiye'de inkilâpçı hareket 1940'larda Büyük Doğu'larla Üstad tarafıdan başlatılmış ve bu çizgi bugün İbda ile yürümektedir. İbda Mimarı, bu çizgiyi 1975 yılında Gölge Dergisi'yle gençliğe aşılamış ve bugün bir gençlik yoğurmuştur. Tabiî ki inkılâp lafını ağızlarında sakız eden İran devrimi ve İrancılar o zamanlar meydanlarda bile yoktu...
Her fikir, kendi zıddını dışında bırakmak zorundadır. Ehl-i Sünnet Kurtuluş Yolu olarak, Ehl-i Bid'ate karşı açıkça tavır alır ve onu dışında bırakır... Ehl-i Bid'at ise zehirini daha rahat kusabilmek için takiyye prensibiyle hareket edip kendilerini gizlerler. Ehl-i Sünnet Müslümanları arasındaki Şiîler ve diğer Ehl-i Bid'at, "Ehl-i Sünnetim, Hanefi'yim" dahi derler. Biz ise, kişiyi tavır ve davranışlarına göre değerlendirmek zorundayız. Şiîlerle ve Ehl-i Bid'atle düşüp kalkan, onlarla kardeş kardeşe geçinen, ne kadar lafta Ehl-i Sünnetim dese bile Ehl-i Bid'ate hizmet ettiğinden onlara çanak açtığından Ehl-i Bid'at saflarında kabul edilir...
Mevzumuzla ilgili bir misal: Bir yayınevi sahibi Ehl-i Sünnet'im diyor; fakat bastığı kitaplara bakıyoruz, Ehl-i Sünnet düşmanı mezhepsizlere ait. Tek kişiyle konuşurken, Ehl'i Sünnet'im diyor; öte yandan, onbirlere ulaşan kitaplarında Ehl'i Sünnet itikadını tahrip ediyor. Bu kişiyi lafıyla değil, yaptığıyla değerlendirmek zorundayız. Hâliyle ne kadar lafta Ehl-i Sünnet'im dese bile Ehl-i Bid'at'e hizmet ettiği apaçıktır.
Namaz, sakal, kelime-i tevhid ve tekbir getirme... v.s. gibi görünüşlerle tatmin olup itikadî ölçülerde hassasiyet göstermeyenler de dini içten yıkanlara dahildir. Bilindiği gibi, Hariciler fırkasının, namaz kılmaktan alınlarında nasır bağlamıştı; fakat itikaden küfre düştükleri ve kendi gibi düşünmeyen Müslümanlara kılıç çektikleri için Hazreti Ali bunların hepsini kılıçtan geçirmişti. O zaman da hiçbir sahabi, "bunlar namaz kılıyor" diye itiraz etmemiş, Hazret-i Ali'nin ordusunda yerlerini almışlardı. Ebussuud Efendi Şiîler hakkında, “katilleri mübah olup, küfürlerinde şek edenler kâfir olurlar... Bu tâifenin (Şiîlerin) kıtâli sâir kefere kıtâlinden ehemdir" diye fetva verirken, Hazret-i Ali devrinde Hariciler kıtâlini örnek gösterir... Demek ki bazı İslâmî kisvelere bürünmek veya bazı amelleri yapmak yeterli olmuyor; bilakis inanç ve itikadı bozuksa böyleleri daha tehlikeli din tahripçisi oluyor.
Ehl-i Bid'at'la İbdacı militanların yaptığı kavga için, "Müslümana vurulur mu, Müslüman birbiriyle kavga eder mi?" gibi cahilce laflar edilmektedir... Sanki Ehl-i Bid'at sapıkları Müslümanlığı temsil ediyormuş gibi... Şiîler ve diğer sapıklarla kavga etmek Müslümanların birbiriyle kavgası değildir, Ehl-i İslâm'la, Ehl'i Bid'at'ın kavgasıdır... Ayrıca, bize karşı kulağımıza eğilerek, "Ehl-i Sünnet'im" deyip; fakat aleniyette ve dergilerinde, "aman Şiîler darılmasın, gücenmesin" endişesiyle itikadî yönlerini belirtici bir kelime etmeyen, böylece Hakkı gücendiren ve bizimle ortak bir faaliyete girmekten imtina ederken Şiilerle ortak imza atanları da Ehl-i Bid'ate dolaylı olarak hizmet edenler olarak burada teşhir edelim.
İslâm düşmanları, iç ve dış düşmanlar olarak ikiye ayrılır:
Dıştan saldıranlar açık ve bellidir. Mevcut laik (dinsiz) rejim İslam'a dıştan saldırandır. Zaten Ehl-i Sünnet itikadını ve fıkhını yürürlükten kaldıran, hilafeti ilga eden bu rejimdir. Dıştan saldırmasının yanında, Ehl-i Sünnet düşmanı Diyanet ve satılmış din adamları vasıtasıyla içten de saldırılarına devam etmektedir; içten dini tahrip etmenin daha tesirli olduğu bilincinde olarak... Meselâ İmam Hatip ve İlahiyatlarda etkili olan mezhepsiz, reformist hoca ve öğretim üyelerini yetiştirip, destek vererek bu işlevini sürdürmektedir. Devlet kontrolündeki dini eğitimle de istedikleri bir nesil yetiştirmek planları yapmaktadırlar.
Dış düşmandan daha tehlikeli iç düşmanlar:
Din büyüklerimizce, topluca Ehl-i Bidat olarak vasıflandırılan ve günümüzde etkin olan Şiîler, mezhepsizler, Vehhabiler, reformistler... vs. gibi sapık kolları sayabiliriz. Ayrıca Ehl-i Sünnet görüntüsü altındaki rejim işbirlikçileri, hasetçiler, ahmaklar, bidatlere karşı susarak destek verenleri, "o da kardeş, bu da kardeş" deyip Ehl-i Bidat'ı dışlamayarak Ehl-i Sünnet'i sulandıranları, ham yobaz ve kaba softaları, kibir ve nefsaniyet düşkünlerini, sahabiye küfredildiğinde sessiz kalanları... v.s. yi İslâm'ı içten yıkanlara dahil edebiliriz. Tabii ki münafıkları hiçbir zaman unutmamalıyız.
İBDA Cephelerinin sapık kollarla kavgasında ayak bağı olan ahmak soyu "İbda Diyalektiği"nde şöyle ifadelendirilir; "Kâfir, münafık ve ahmak soyunu, ikinciyi birinciden beter ve üçüncüyü diğer ikisini besleyen mânâ kıyıcısı diye bilerek, tek tip mahkûm kıyafeti içinde görebiliriz."
İslâm âlemine baktığımızda, fikir ve aksiyon plânında pazarlıksız bir Ehl-i Sünnet anlayışı görülmez. "Efrâdını câmi, ağyarını mânî" anlayışında bir inanç sistemi bulmak zordur. "Dört mezhep hak, gayrisi batıl" anlayışı yozlaşmış olup; mezhepsizliğe çıkan selefilik cereyanı, reformistlik, vehhabilik, dört hak mezheple diğer bid'at mezhepleri kardeş görme anlayışı gibi sapıklıklar vardır. Bu yozlaşmaya bir misal: Ehl-i Sünnet olarak bilinen Mısır Ezher ulemasının Şiî-Caferî mezhebi hakkında, "amelde tatbik edilebilir" diye fetva(!) vermesini gösterebiliriz. Görebilidiğimiz kadarıyla herşeye rağmen, İslam'ın bozulmamış yolu Ehl-i Sünnet anlayışı fikir ve aksiyonda dünyada tek bizde var...
Ehl-i Sünnetin bugün fikrî ve aksiyon plânında temsilcisi İBDA'dır.
Ehl-i Sünnet itikadını açıkça savunan, bunun kavgasını veren İbda fikriyatı ve cepheleridir. "Sizden başka Ehl-i Sünnet yok mu?" diye sorulursa; şahıs olarak muhakkak vardır; fakat siyasî ve fikrî bir teşkilât olarak açıkça ve pazarlıksız olarak Ehl-i Sünnetin aksiyonunu ortaya koyan İbda'dan başka teşkilatlanma yoktur. Ehl-i Sünnet'e bağlı sistemli düşünce olarak, kendini ortaya koyan ve Ehl-i Bid'ate karşı savaş açan başka kim var ki? Şahıs planında bazı zatlar müstesna... Ehl-i Sünneti rejime payanda yapan bazı Müslüman görünümlü gazete çevrelerindeki işbirlikçileri itikadımızın düşmanı olduğunu tekrar ifade edelim… Bir sene önce dergimizin ilk çıkan sayısında İrancı Şiîleri sayfa başlığından "Mut'a Piçleri" diye tahkir etmiş ve sonraki sayılarda da onları aşağılamanın Müslümanlığın gereği olduğunu belirtmiştik. O gün bize, "bu kadar da olmaz, üslübunuz çok ağır" diyenler Ehl-i Bid'atın foyası ortaya çıkarıldığı bugün "biz de Ehl-i Sünnet'iz" demekteler. Sahabiye küfredenler ve muta nikahını öven bu sapıklarla fikrî ve fiili mücadele yolunu İbdacılar açtıktan sonra...
Asrımızda, İslâm'ın eşya ve hadiselere tatbik edileceği sistem fikri olan İBDA, gençliğe itikadi ölçülere nasıl yanaşacağını da göstermekte; fikriyatında ve teşkilatlarında bunu pırıldatmaktadır. Ehl-i Sünnet'im diyenlerin bile bunu alenî plânda söylemekten çekindiği, Ehl-i Bid'at'ı gücendirmeme politikaları izlendiği bir ortamda böyle bir tavır takınmak İbdacılara ait bir şeref olsa gerek. 140 cilt eserden oluşan Büyük Doğu-İbda fikriyatı, fiilde olduğu gibi fikirde de rakiplerine hodri meydan diyen bir külliyattır. İslâm'ı, insan ve toplum meselelerine nasıl tatbik edeceğimize dair bir plân ve proje sunan, emsali olmayan bir düşünce sistemidir...
Sistemini "Sünnet ve Cemaat Ehli" yoluna bağlılık üzerine kuran Büyük Doğu-İbda Fikriyatı; İslâm'ın eşya ve hadiselere tatbikine dairdir. Resulullah Efendimizden bugüne kadar gelen "Kurtuluş Yolu" çizgisinin günümüzde yürüyen halidir. Sistemli düşünce ve aksiyon olarak bunu yegâne temsilcisidir İbda Fikriyatı; ölçüleri, ölçülerin istediği ruhla anlayıp, "İslâma Muhatap Anlayış" seviyesini temsil ederek, "Sünnet ve Cemaat Ehli" yoluna nasıl bağlanılacağını da göstermiştir. Asrımızdaki tüm sapık mezhep ve akımların tepesine balyoz gibi inmiştir...
İbda Diyalektiği adlı eserini; Büyük Doğu Mimarı'nın elimize tutuşturduğu reçete üzerinde, insan ve toplum meselelerine "Kurtuluş Yolu" hakikatine uygun olarak yanaşabilmenin "ilmî hâli" olarak takdim eden Kumandanımız, aynı eserde "Kurtuluş Yolu" ve ona ilişik "Topluluk Hakikati" şöyle ifadelendirir:
“Habercilerin En Doğrucusunun kurtuluş fırkası üzerinde işaret buyurdukları bir delil vardır: "Kurtuluş fırkasının kadrosu içindekiler şunlardır ki, TEK YOL üzerindedirler... Ben de o yol üzerindeyim. SAHABİLERİM DE O YOL ÜZERİNDEDİR"...
Sahabilere bakışa dair ise şu önemli tesbitler yapılır İBDA Diyalektiğinde:
“Şeriat sahibinin "Kurtuluş yolu" hakkında, o yol üzerinde mukaddes varlıklarını bildirmeleri yeterken, buna bir de sahabilerini ilave buyurmaları, kurtuluş yolunun KÜTLE ifadesiyle ancak sahabilerin yolu olduğunu anlatmak istedikleri içindir. Allah, bizzat; "Resûle itaat, Allah'a itaattir!" buyurduğuna göre, Resûlünün gerçek yolundan sapmak ve ona itaatsizlik, Allah yolundan dışarıya çıkmak ve Allaha itaat etmemektir.
Allah'a bağlanmayı Resuller Resûlüne bağlanmanın hilâfı sananlar, yine Allah tarafından küfürle vasıflandırılmıştır.
Resûller Resûlüne bağlılık iddia edip sahibilere bağlanmakta tereddüt göstermekse, davaların en bâtılıdır. Zira, BÜYÜKLER BÜYÜĞÜNÜN YOLUNA NASIL DÜŞÜLECEĞİNİ en halis mikyasta temsilden başka rolleri olmayan ve en sadık bağlılığın birer remzi bulunan sahabilere muhalefet, netice bakımından Resûller Resûlüne muhalefetten başka birşey değildir. Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmuştur:
- "Sahabilerim gökteki yıldızlar gibidir, hangisine tutunursanız kurtulursunuz."
Bu yolun çilesini çeken İbda Mimarı aynı eserin başka yerinde:
"Kurtuluş Yolu"nun Büyük Doğu olduğuna bütün insanî verim şubelerinin, hem hepsinin ve hem de kendi öz hüviyetinin görünüşü halinde ancak burada "topluluk hakikati"ne kavuşacağına inanıyoruz" der.
"Topluluk hakikati" ne bakışı ölçülendiremeyen, diyalektiğini belirtemeyen her anlayış, yanlıştır; fikirleri İslâm'dan pay alma mânâsına gelmez ve "Kurtuluş Yolu"nun dışındadır.
Bunun için, "Kurtuluş Yolu" Büyük Doğu-İbda.
Taraf Dergisi 14. Sayı 1 Nisan 1992