Allah Resûlü, "Ümmetim 73 fırkaya ayrılacak; biri nûra 72'si ateşe yönelecektir." buyuruyor. Bu hadis-i şerifte işaret edilen Kurtuluş Yolu (Fırka-i Naciye), Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat yolu­dur. Ehl-i Sünnet ise amelde 4 hak mezheptir. Hanefî, Şafî, Malikî, Hanbelî... İtikadda ise iki koldur, Eşarî ve Maturîdî. Aralarında sadece teferruatta ay­rılık olup, esasta birdir; ve toplu­ca adı da Ehl-i Sünnet ve'l Cemaattır. Dört Hak mezhebe uy­mayanlar ise Ehl-i Sünnet dışın­da oldukları için Ehl-i Bid'at ola­rak adlandırılırlar. Allah ve Resûlüne nasıl bağlanılacağını gösteren yol Ehl-i Sünnet yoludur; bunun dışındakiler her ne kadar Allah ve Resûlüne isnad etmeye çalışsalar dahi Ehl-i Bid'attir. Sapık kollar da kendile­rine İslâm dedikleri için din bü­yüklerimiz Kurtuluş Yolu'nu Ehl- i Sünnet diye isimlendirip, dışındakilere de Ehl-i Bid'at demişler­dir. Ehl-i Bid'at 72 fırkaya dahil­dir. Ehl-i Bid'at fırkaları birbirine zıd fikirler taşısa bile Ehl-i Sün­net yoluna karşı olmada bir ve müşterektirler. Ülkemizde görüldüğü gibi tüm mezhepsiz, Şiî, Vehhabî, reformist, v.s. Ehl-i Bid'at fırkaları Ehl-i Sünnet'e kar­şı aynı görevi yerine getirmekte­dirler. İbda'nın şahsında Ehl-i Sünnete düşmanlık yapmaları gi­bi...

Ehl-i Bid'at hüküm olarak iki çeşittir:
1-Küfre varmayan sapıklık.
2-Küfre varan sapıklık...
İmam-ı Gazali İhya-u Ulumid-Din cilt 2’de Ehl-i Bid'ate karşı nasıl tavır alınması hakkın­da şunları söyler: "İnsanları bid'atlerine davet eden bid'at sahipleridir. İnsanları teşvik et­tikleri bu bid'at, küfrü mucib olan bir bid'atse, bu bid'at sahi­bi, zimmîlerden de kötüdür; çünkü bu adam, ne cizye verir, ne de zimmîlik bağlantıları ile müsamaha edilir. Şayet, küfrü mucib bid'atlerden değilse, -Allah ile kendi arasındaki halî kafirden ehvendir; Fakat bunu red­detmek kâfiri reddetmekten mü­himdir. Çünkü kafirin kötülüğü başkasına geçmez. Müslümanlar onu kâfir bilir ve sözüne kıymet vermezler. Kendisi de müslümanlığını iddia etmez. Ama bid'atine davet eden ve bid'atinin hakikat olduğunu zanneden bid'atçi, halkı aldatır ve kötülü­ğü müslümanlara da sirâyet eder. Buna karşı husûmeti izhâr etmekte, arka çevirip hakarette bulunmakta, bid'atı sebebiyle aleyhinde olmakta ve insanları ondan nefret ettirmekteki müstehablık daha kuvvetlidir."
İmam-ı Gazali, aynı eserinde bid'at ehlinin selamını dâhi al­mamanın evlâ olduğunu söyler.

İbn-i Hacer-ül Heytemi: "Bir hadisinde Allah Resûlü, "bid'at ehline hürmet gösterenlerin, de­receleri ne olursa olsun, din yı­kıcıları olduğunu belirtmiştir." der." (Savaik -al Muhrike sh.4)

İkinci bin yılın yenileyicisi İmam-ı Rabbanî (K.S.) buyuruyor ki: "Ehl-i bid'at ile muhabbet etmeyin! Bid'at Ehlinden her kim olursa aşağılayın!.." Fıkıh kitap­larımızda Bid'at Ehlinin şahidliği ve adaletinin kabul olunmayaca­ğı belirtilir.

Dinin Ana Kaynakları (Edille-i Erbaa) 4'tür:
Kur'an, Sünnet, İcma-i Üm­met ve Kıyas-ı Fukaha... Derece­lendirme yukarıdan aşağıya doğ­ru; çıkış ise aşağıdan yukarıya doğrudur. Bunlar, bir zincirin halkaları gibidir; biri koptu mu bütün zincir kopar. Sadece Kur'an ve Sünneti kaynak kabul edip diğerlerine gerek yok diyen, din ile olan bağlarını koparmış, sapıkların zümresine dahil ol­muştur. Dört hak mezhebi kaste­derek, "mezhepler ve mezhep imamları dinin yerini mi tutuyor? Kur'an ve Sünnet bize yeter!" di­yenler 4 halkadan oluşan Edille-i Erbaa zincirini koparmış oluyor­lar. Dolayısıyla Kur'an ve Sünne­ti de böylece tahrip etmiş olu­yorlar. Edille-i Erbaa'yı 4 basa­maklı bir zirve kabul edersek, geliş yukarıdan aşağıya Kur'an, Sünnet, İcma Kıyas; çıkış ise aşa­ğıdan yukarıya Kıyas, İcma, Sün­net, Kur'an şeklindedir. Merdive­nin üst basamağına çıkmak için önce alt basamakları geçmenin gerektiği aşikârdır... Ayrıca, Kur'an ve Sünnetten yapacağım diyenler kim oluyor ki sahabinin icmaını, fukahanın kıyasını atla­yıp Kur'an'dan yapmak iddiasın­da bulunuyorlar? Acaba İmam-ı Azam, İmam-ı Şafi, İmam Maliki, İmam Ahmed Bin Hanbel'i aşmış ve onlardan daha mı üstün ol­duklarını iddia ediyorlar? Böylelerinin haddini aştıkları ve dalâlete düştükleri meydanda...

İnkilâpçılık ve Ehl-i Sünnet:
İbda, Ehl-i Sünnet'in inkılâpçı çizgisini de temsil et­mektedir. Rejim işbirlikçisi bazı gazete çevreleri ve cemaatlerin elinde kasıtlı olarak yanlış tanıtı­lan Ehl-i Sünnet yolunun gerçek­te nasıl bir aksiyon çizgisi oldu­ğunu da şahsında göstermiştir İbda. İbda bağlıları, Ehl-i Sünnet fıkhı­nın uygulanacağı kendi devletini gözleyen ihtilalci-inkilâpçı bir hareket ortaya koyarak, İmam-ı Rabbanî'nin devrimci anlayışını da günümüzde yaşamaktadırlar.

Türkiye'de inkilâpçı hareket 1940'larda Büyük Doğu'larla Üstad tarafıdan başlatılmış ve bu çizgi bugün İbda ile yürümekte­dir. İbda Mimarı, bu çizgiyi 1975 yılında Gölge Dergisi'yle gençliğe aşılamış ve bugün bir gençlik yoğurmuştur. Tabiî ki inkılâp lafını ağızlarında sakız eden İran devrimi ve İrancılar o zamanlar meydanlarda bile yok­tu...

Her fikir, kendi zıddını dı­şında bırakmak zorundadır. Ehl-i Sünnet Kurtuluş Yolu olarak, Ehl-i Bid'ate karşı açıkça tavır alır ve onu dışın­da bırakır... Ehl-i Bid'at ise zehirini daha rahat kusabilmek için takiyye prensibiyle hareket edip kendilerini gizlerler. Ehl-i Sünnet Müslümanları arasındaki Şiîler ve diğer Ehl-i Bid'at, "Ehl-i Sün­netim, Hanefi'yim" dahi derler. Biz ise, kişiyi tavır ve davranışla­rına göre değerlendirmek zorun­dayız. Şiîlerle ve Ehl-i Bid'atle düşüp kalkan, onlarla kardeş kardeşe geçinen, ne ka­dar lafta Ehl-i Sünnetim dese bile Ehl-i Bid'ate hizmet ettiğinden onlara çanak açtığından Ehl-i Bid'at saflarında kabul edilir...

Mevzumuzla ilgili bir misal: Bir yayınevi sahibi Ehl-i Sünnet'im diyor; fakat bastığı kitaplara ba­kıyoruz, Ehl-i Sünnet düşmanı mezhepsizlere ait. Tek kişiyle konuşurken, Ehl'i Sünnet'im di­yor; öte yandan, onbirlere ulaşan kitaplarında Ehl'i Sünnet itikadı­nı tahrip ediyor. Bu kişiyi lafıyla değil, yaptığıyla değerlendirmek zorundayız. Hâliyle ne kadar laf­ta Ehl-i Sünnet'im dese bile Ehl-i Bid'at'e hizmet ettiği apaçıktır.

Namaz, sakal, kelime-i tevhid ve tekbir getirme... v.s. gibi görünüşlerle tatmin olup itikadî ölçülerde hassasiyet gösterme­yenler de dini içten yıkanlara da­hildir. Bilindiği gibi, Hariciler fır­kasının, namaz kılmaktan alınlarında nasır bağlamıştı; fakat itikaden küfre düştükleri ve kendi gibi düşünmeyen Müslümanlara kılıç çektikleri için Hazreti Ali bunların hepsini kılıçtan geçirmişti. O zaman da hiçbir sahabi, "bunlar namaz kılıyor" di­ye itiraz etmemiş, Hazret-i Ali'nin ordu­sunda yerlerini almışlardı. Ebussuud Efendi Şiîler hakkında, “ka­tilleri mübah olup, küfürlerinde şek edenler kâfir olurlar... Bu tâifenin (Şiîlerin) kıtâli sâir kefere kıtâlinden ehemdir" diye fetva verirken, Hazret-i Ali devrinde Hariciler kıtâlini örnek gösterir... Demek ki bazı İslâmî kisvelere bürünmek veya bazı amelleri yapmak yeterli olmuyor; bilakis inanç ve itikadı bozuksa böyleleri daha tehlikeli din tahripçisi oluyor.

Ehl-i Bid'at'la İbdacı militanların yap­tığı kavga için, "Müslümana vu­rulur mu, Müslüman birbiriyle kavga eder mi?" gibi cahilce laflar edilmektedir... Sanki Ehl-i Bid'at sapık­ları Müslümanlığı temsil ediyor­muş gibi... Şiîler ve diğer sapık­larla kavga etmek Müslümanların birbiriyle kavgası değildir, Ehl-i İslâm'la, Ehl'i Bid'at'ın kav­gasıdır... Ayrıca, bize karşı kula­ğımıza eğilerek, "Ehl-i Sünnet'im" deyip; fakat aleniyette ve dergilerinde, "aman Şiîler darıl­masın, gücenmesin" endişesiyle itikadî yönlerini belirtici bir keli­me etmeyen, böylece Hakkı gü­cendiren ve bizimle ortak bir faali­yete girmekten imtina eder­ken Şiilerle ortak imza atanları da Ehl-i Bid'ate dolaylı olarak hizmet edenler olarak burada teşhir edelim.

İslâm düşmanları, iç ve dış düşmanlar olarak ikiye ayrılır:
Dıştan saldıranlar açık ve bellidir. Mevcut laik (dinsiz) re­jim İslam'a dıştan saldırandır. Zaten Ehl-i Sünnet itikadını ve fıkhını yürürlükten kaldıran, hila­feti ilga eden bu rejimdir. Dıştan saldırmasının yanında, Ehl-i Sün­net düşmanı Diyanet ve satılmış din adamları vasıtasıyla içten de saldırılarına devam etmektedir; içten dini tahrip etmenin daha tesirli olduğu bilincinde olarak... Meselâ İmam Hatip ve İlahiyatlarda etkili olan mezhepsiz, reformist hoca ve öğretim üyelerini yetiştirip, destek vere­rek bu işlevini sürdürmektedir. Devlet kontrolündeki dini eğitim­le de istedikleri bir nesil yetiştir­mek planları yapmaktadırlar.

Dış düşmandan daha tehli­keli iç düşmanlar:
Din büyüklerimizce, topluca Ehl-i Bidat olarak vasıflandırılan ve günümüzde etkin olan Şiîler, mezhepsizler, Vehhabiler, reformistler... vs. gibi sapık kol­ları sayabiliriz. Ayrıca Ehl-i Sün­net görüntüsü altındaki rejim işbirlikçileri, hasetçiler, ahmaklar, bidatlere karşı susarak destek ve­renleri, "o da kardeş, bu da kar­deş" deyip Ehl-i Bidat'ı dışlama­yarak Ehl-i Sünnet'i sulandıranla­rı, ham yobaz ve kaba softaları, kibir ve nefsaniyet düşkünlerini, sahabiye küfredildiğinde sessiz kalanları... v.s. yi İslâm'ı içten yı­kanlara dahil edebiliriz. Tabii ki münafıkları hiçbir zaman unut­mamalıyız.

İBDA Cephelerinin sapık kollarla kavgasında ayak bağı olan ahmak soyu "İbda Diyalektiği"nde şöyle ifadelendirilir; "Kâfir, münafık ve ahmak soyunu, ikinciyi birinciden beter ve üçüncüyü diğer ikisini besleyen mânâ kıyıcısı diye bilerek, tek tip mahkûm kıyafeti içinde görebili­riz."

İslâm âlemine baktığımızda, fikir ve aksiyon plânında pazar­lıksız bir Ehl-i Sünnet anlayışı görülmez. "Efrâdını câmi, ağyarı­nı mânî" anlayışında bir inanç sistemi bulmak zordur. "Dört mezhep hak, gayrisi batıl" anla­yışı yozlaşmış olup; mezhepsizliğe çıkan selefilik cereyanı, reformistlik, vehhabilik, dört hak mezheple diğer bid'at mezhepleri kardeş görme anlayışı gibi sapık­lıklar vardır. Bu yozlaşmaya bir misal: Ehl-i Sünnet olarak bilinen Mısır Ezher ulemasının Şiî-Caferî mezhebi hakkında, "amel­de tatbik edilebilir" diye fetva(!) vermesini gösterebiliriz. Görebilidiğimiz kadarıyla herşeye rağ­men, İslam'ın bozulmamış yolu Ehl-i Sünnet anlayışı fikir ve aksiyonda dünyada tek bizde var...

Ehl-i Sünnetin bugün fikrî ve aksiyon plânında temsilcisi İBDA'dır.
Ehl-i Sünnet itikadını açıkça savunan, bunun kavgasını veren İbda fikriyatı ve cepheleri­dir. "Sizden başka Ehl-i Sünnet yok mu?" diye sorulursa; şahıs olarak muhakkak vardır; fakat siyasî ve fikrî bir teşkilât olarak açıkça ve pazarlıksız olarak Ehl-i Sünnetin aksiyonunu ortaya ko­yan İbda'dan başka teşkilatlanma yok­tur. Ehl-i Sünnet'e bağlı sistemli düşünce olarak, kendini ortaya koyan ve Ehl-i Bid'ate karşı savaş açan başka kim var ki? Şahıs pla­nında bazı zatlar müstesna... Ehl-i Sünneti rejime payanda ya­pan bazı Müslüman görünümlü gazete çevrelerindeki işbirlikçileri itikadımızın düşma­nı olduğunu tekrar ifade edelim… Bir sene önce dergimizin ilk çıkan sayısında İrancı Şiîleri sayfa başlığından "Mut'a Piçleri" diye tahkir etmiş ve sonraki sayılarda da onları aşağılamanın Müslümanlığın gereği olduğunu belirt­miştik. O gün bize, "bu kadar da olmaz, üslübunuz çok ağır" di­yenler Ehl-i Bid'atın foyası ortaya çıkarıldığı bugün "biz de Ehl-i Sünnet'iz" demekteler. Sahabiye küfredenler ve muta nikahını öven bu sapıklarla fikrî ve fiili mücadele yolunu İbdacılar aç­tıktan sonra...

Asrımızda, İslâm'ın eşya ve hadiselere tatbik edileceği sistem fikri olan İBDA, gençliğe itikadi ölçülere nasıl yanaşacağını da göstermekte; fikriyatında ve teş­kilatlarında bunu pırıldatmaktadır. Ehl-i Sünnet'im diyenlerin bile bunu alenî plânda söyle­mekten çekindiği, Ehl-i Bid'at'ı gücendirmeme politikaları izlen­diği bir ortamda böyle bir tavır takınmak İbdacılara ait bir şeref olsa gerek. 140 cilt eserden olu­şan Büyük Doğu-İbda fikriyatı, fiilde olduğu gibi fikirde de ra­kiplerine hodri meydan diyen bir külliyattır. İslâm'ı, insan ve top­lum meselelerine nasıl tatbik edeceğimize dair bir plân ve proje sunan, emsali olmayan bir düşünce sistemidir...

Sistemini "Sünnet ve Cemaat Ehli" yoluna bağlılık üzerine ku­ran Büyük Doğu-İbda Fikriyatı; İslâm'ın eşya ve hadiselere tatbi­kine dairdir. Resulullah Efendi­mizden bugüne kadar gelen "Kur­tuluş Yolu" çizgisinin günümüz­de yürüyen halidir. Sistemli dü­şünce ve aksiyon olarak bunu yegâne temsilcisidir İbda Fikri­yatı; ölçüleri, ölçülerin istediği ruhla anlayıp, "İslâma Muhatap Anlayış" seviyesini temsil ederek, "Sünnet ve Cemaat Ehli" yoluna nasıl bağlanılacağını da göster­miştir. Asrımızdaki tüm sapık mezhep ve akımların tepesine balyoz gibi inmiştir...

İbda Diyalektiği adlı eserini; Büyük Doğu Mimarı'nın elimize tutuşturduğu reçete üzerinde, insan ve toplum meselelerine "Kur­tuluş Yolu" hakikatine uygun olarak yanaşabilmenin "ilmî hâli" olarak takdim eden Kumandanı­mız, aynı eserde "Kurtuluş Yolu" ve ona ilişik "Topluluk Hakikati" şöyle ifadelendirir:

“Habercilerin En Doğrucusu­nun kurtuluş fırkası üzerinde işa­ret buyurdukları bir delil vardır: "Kurtuluş fırkasının kadrosu içindekiler şunlardır ki, TEK YOL üzerindedirler... Ben de o yol üzerindeyim. SAHABİLERİM DE O YOL ÜZERİNDEDİR"...
Sahabilere bakışa dair ise şu önemli tesbitler yapılır İBDA Diyalektiğinde:

“Şeriat sahibinin "Kurtuluş yolu" hakkında, o yol üzerinde mu­kaddes varlıklarını bildirmeleri yeterken, buna bir de sahabilerini ilave buyurmaları, kurtuluş yolunun KÜTLE ifadesiyle ancak sahabilerin yolu olduğunu anlat­mak istedikleri içindir. Allah, bizzat; "Resûle itaat, Allah'a ita­attir!" buyurduğuna göre, Resûlünün gerçek yolundan sapmak ve ona itaatsizlik, Allah yolun­dan dışarıya çıkmak ve Allaha itaat etmemektir.

Allah'a bağlanmayı Resuller Resûlüne bağlanmanın hilâfı sa­nanlar, yine Allah tarafından kü­fürle vasıflandırılmıştır.

Resûller Resûlüne bağlılık iddia edip sahibilere bağlanmak­ta tereddüt göstermekse, davala­rın en bâtılıdır. Zira, BÜYÜKLER BÜYÜĞÜNÜN YOLUNA NASIL DÜŞÜLECEĞİNİ en halis mik­yasta temsilden başka rolleri ol­mayan ve en sadık bağlılığın bi­rer remzi bulunan sahabilere muhalefet, netice bakımından Resûller Resûlüne muhalefetten başka birşey değildir. Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmuştur:

- "Sahabilerim gökteki yıl­dızlar gibidir, hangisine tutunur­sanız kurtulursunuz."

Bu yolun çilesini çeken İbda Mimarı aynı eserin başka yerin­de:

"Kurtuluş Yolu"nun Büyük Doğu olduğuna bütün insanî ve­rim şubelerinin, hem hepsinin ve hem de kendi öz hüviyetinin gö­rünüşü halinde ancak burada "topluluk hakikati"ne kavuşaca­ğına inanıyoruz" der.

"Topluluk hakikati" ne bakışı ölçülendiremeyen, diyalektiğini belirtemeyen her anlayış, yanlıştır; fikirleri İslâm'dan pay alma mânâsına gelmez ve "Kurtuluş Yolu"nun dışındadır.

Bunun için, "Kurtuluş Yolu" Büyük Doğu-İbda.
 
Taraf Dergisi 14. Sayı 1 Nisan 1992