Bu hafta 15 Temmuz’un beşinci sene-i devriyesini idrak ediyoruz. Bu münasebetle öncelikle Halil Kantarcı ve diğer tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, şehitlerimizin ailelerine ve gazilerimize de sabırlar diliyoruz.
Günübirlik Sıralamalar
İnsanın zaman, mekân ve hadiseleri idrakinde tayin edici olan umumiyetle dış şartlar oluyor. İçinde bulunduğumuz hayatın getirdiği zorluklar öncelik sıralamasında üst sıralara tırmandıkça, diğerleri önemi ne kadar büyük olursa olsun zaman içinde gitgide alt sıralara itilmeye başlanıyor. Esasında hayatın içinde bu gibi süreçlerin yaşanması son derece tabiîdir; fakat bütünü gözden kaçırmamak şartıyla.
2018’den beri kendisini göstermeye başlayan ve son yıllarda kur, faiz, enflasyon üçlüsü hâlinde artık iyiden iyiye ağırlığını hissettiren iktisadî kriz ve son iki senedir herkesi derinden etkileyen global salgın hastalık dolayısıyla bizim de idrak antenlerimiz umumiyetle bu iki cihete yönelmiş vaziyette.
Biraz evvel ifâde ettiğimiz üzere öncelik sırası zaman zaman değişiyor; fakat bütünlük şuuru kalıcı olduğu sürece bu sırlamada bir değişiklik olmasının bir ehemmiyeti olmuyor.
15 Temmuz: İhtilâl Sürecinde Yeni Bir Merhale
15 Temmuz ile beraber artık yeni bir safhaya taşınan ihtilâl sürecini ele alalım meselâ. O günden bugüne dek Türkiye’de son derece ehemmiyetli pek çok hadise yaşandı.
Bir kere en başta Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun dediği gibi Müslümanlar bir gecede 10 sene ileriye gitti.
Fetullah Gülen isimli takkeli Amerikan ajanını ve örgütünün gerçek yüzü, adet olduğu üzere daha o hayattayken herkes tarafından görüldü, rezil rüsva oldu.
Üstad Necib Fazıl’ın hamurunu kardığı maya tuttu, Türkiye’deki Müslüman iki kanat Akıncılar ile Ülkücüler arasında bir köprü tesis edildi ve Cumhur İttifakı oluştu.
Türkiye içindeki lâik-Kemalist taifenin Batı ajanı, millet düşmanı sureti ayan oldu.
Ak Parti içindeki muhterisler iyot gibi açığa çıktı.
Devlet bürokrasisi içinde yuvalanmış Amerikan ajanı FETÖ’cüler görevlerinden alındı.
İdare şeklinde bir değişiklik meydana geldi ve cumhurbaşkanlığı sistemine geçildi.
Savunma sanayisinde son derece stratejik gelişmeler yaşandı.
Türkiye, sınır ötesi operasyonlarla bir asır sonra yeniden kendisinin olana doğru dallarını uzatmaya başladı.
FETÖ’nün gerçek yüzünün görünmesinden sonra Türkiye’de meşruiyet dairesinin merkezinde Üstad’dan sonra bu kez Kumandan tek başına kalınca, şartlar FETÖ’nün arkasındaki Batı için bu tehlikeli noktaya evrilince, aslında bir bakıma çaresizliklerinin de ifâdesi olacak şekilde, İslâm İhtilâli ve İnkılâbının önünü kesebilmek adına ellerindeki son kurşunla, manyetik bir kurşunla ve son bir can havliyle İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nu hedef aldı ve şehid ettiler.
Türkiye ile Amerika arasında Ajan Rahib Brunson üzerinden bir kriz yaşandı. Amerika ajanını geri alabilmek için Türk Lirası’nı hedef aldı. Daha sonraki süreçte, toplumun her kesimi ajanın verilmemesi yönünde ittifak etmesine rağmen iade işlemi gerçekleşti. Ajanın iade edilmesinden sonra Türk Lirası yeniden değer kazanmadığı gibi kaybetmeye de devam etti. Burada esas önemli olan ise Amerika’nın Türkiye’nin müttefiki değil de düşmanı olduğunun kamuoyu tarafından tescillenmesi oldu.
Doğu Akdeniz’de Avrupa Birliği’ne rağmen Mavi Vatan stratejisi izlenmeye başlandı.
Mustafa Kemal tarafından laik-dinsiz Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusuymuşçasına müzeye çevrilen Ayasofya yeniden İslâm’ın hizmetine tahsis edildi.
Türkiye, cinsî özürlülüğe yol veren İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi.
Dağlık Karabağ Ermeni işgalinden kurtarıldı.
Hepsinden de önemlisi, Batılılar ve Batıcılar Müslüman Anadolu İnsanını cebheden karşılarına alamayacaklarını öğrenmiş oldular.
Keyfiyet Yüklü Hadiseler Silsilesi
Bu şekilde bir liste yapmaya kalkınca az sayıda madde karşımıza çıkıyor gibi görünüyorsa da, keyfiyet bakımından ele alacak olursak her birinin ayrı ayrı ve bütün olarak son derece ehemmiyetli hadiseler olduğu açıktır.
15 Temmuz gecesinden sonraki hafta yayınlanan sayımızdan beri bu dönemde üzerinde durduğumuz en önemli husus, darbenin bastırılmasıyla yeni bir merhaleye giren Anadolu ihtilâli sürecinin pörsütülmemesine azamî önem gösterilmesi olmuştu.
Pörsütmeye Çalışanlara İnat
Ak Parti 15 Temmuz’un gereği olmasına rağmen Türkiye’deki Batıcılarla hakiki bir hesaplaşmaya girmeyerek, Batıcılar tüm bu yaşananları bir tiyatroya benzetip önemsizleştirmeye çalışarak, Ak Parti içindeki AKP’liler de bu Batıcılardan aslında bir farkları olmadığını gösteren adımlar atarak süreci pörsütmek adına ellerinden gelen çabayı esirgememiş olsalar da, biraz evvel sıraladığımız son derece yakıcı mahiyet arz eden hadiseler sayesinde ihtilâl ateşi bugüne kadar hararetini muhafaza etmesini bilmiştir.
Hicrî 1400: Zamanı Gelmiş Fikir
Tüm bu yaşananlara bakıldığında görüleceği üzere, burada belli başlı kimselerin siyasî tasarımlarının ötesinde bir “şey” olduğu, bunun da Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun ifadesiyle dikkat çektiği “Hicrî 1400 gergini” ve yine onun ifadesiyle “Zamanı gelmiş bir fikri durduracak hiçbir güç yoktur!” çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği ve buna göre hareket edilmesi gerektiği son derece açıktır. Yâni bir bakıma geminin değil de ilâhî bir lütufla denizin yürüdüğü günlerden geçiyoruz.
Bu sebeble kim ne yaparsa yapsın, menfilikler ne çapta olursa olsun, içtimâi ruhiyata hâkim olan psikoloji dolayısıyla yaşanan tüm hadiseler dönüyor, dolaşıyor ve 15 Temmuz ile beraber yeni bir merhaleye geçmiş olan ihtilâl ateşine odun taşıyor. Bunu iyi anlamak icab eder…
Söndüremeyecekler
Şimdi tekrar başa dönecek olursak. Ekonomik kriz ve global salgın hastalık memleket ve toplum gündeminin üst sıralarını işgâl ediyor olması sebebiyle Türkiye’de sanki bir durağanlık varmış gibi görünüyorsa da, bu vaziyeti ateşi sönmüş değil de, ilk rüzgârda harıl harıl yeniden yanmak ve yakmak için fırsat kollayan üzeri küllenmiş bir kora yormak daha isabetli olacaktır.
Her ne kadar tavsamış gibi görünüyorsa da, 15 Temmuz ruhu beşinci sene-i devriyesinde dimdik ayaktadır, her geçen gün daha fazla bilenmekte ve birikmektedir.