İslâm Medeniyetinin merkezi olan Osmanlı da aşk ve vecdin kaybedilmesiyle birlikte İslâm'dan ve dolayısıyla İslâm Medeniyetinin hakikatinden uzaklaşıldı. İslâm Medeniyetinden hâsıl olan birikim ise Batı'nın şuur süzgecinden geçirildi ve bugünkü Batı Medeniyeti inşa edildi. Batı medeniyeti, inşa edilmesine inşa edildi ancak ahlâk başta olmak üzere ferd ve toplum meselelerini "bütün bir içtimaî nizama", "ilâhî bir emre" göre değil de hâkim zümrelerin çıkarlarına nisbetle düzenledi. Bu durumun yol açtığı buhrana çözüm getiremeyen Batı adamı, bir varlık hâline gelip de kendisini dünyanın geri kalanına empoze etmeye başlayınca, bu buhranı da beraberinde bütün bir dünyaya taşımış oldu.
Bugün, Batı Medeniyetinin arz ettiği manzara tıpkı Eski Yunan'dan kalan medeniyetin istismar edildiği, tüketildiği ve kısırlaştırıldığı dönemi hatırlatmaktadır. Bu medeniyetin temel dinamiklerini meydana getiren liberalizm, kapitalizm, globalizm, emperyalizm, komünizm, sekülerizm, laisizm gibi akımların tamamı "zamanın ruhu" tarafından tasfiye edilmekte yahut da edilmiş bulunmaktadır.
Misâllendirmek gerekirse en başta Batı Medeniyetinin temel taşı olan sermaye grupları geçen zaman içerisinde öyle semirmişlerdir ki artık kontrol altına almak mümkün olmadığı gibi, kontrol edici bir role soyunmuşlardır. Maddî olan şeyler ahlâkı talan etmiştir ve maneviyat yalnızca elde edilen gelir seviyesine nisbetle şekillenmektedir.
Sebeb olunan bu buhrandan çıkacak yollar araması ve bulması gereken ilim-bilim yolları da Batı’nın aklı kıstırdığı usûl ve metodlar içerisinde kısır kalmıştır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı’nın cam ekranlara yansıtılan görüntüsünden doğan cazibe de gerek pazarların yayılması, gerekse iletişim teknolojisinin gelişmesiyle beraber tesirini kaybetmiştir.
Ellerinde tuttukları sermaye nisbetinde kendilerine şan (!) ve şeref (!) biçtikleri, açlıktan insanların öldüğü, tımarhanelerin yetmez olduğu, sağlığın istisna hâline geldiği, gıdaların zehir saçtığı, şahsiyetin yitirildiği, insanın makineleştiği, yalanın geçer akçe olduğu, adaletin çıkar zümrelerinin hizmetkârı hâline dönüştüğü Batı Medeniyeti artık sona yaklaşmıştır. Yüzyıldır, alnından vurulmuş domuz gibi can havliyle sağa sola saldıran Batı’nın sancısı artık bizzat kendi topraklarında, kıtalar çapında hissedilmektedir.
Bu son, yalnızca Batı'nın da değil; başta memleketimiz olmak üzere bütün dünyada Batı mâmülü olan siyasetten sermayeye, sağlıktan eğitime, hukuktan sanata kadar hayatın bütün bir şubelerinin sonu ve “solmaz pörsümez yeni”nin başlangıcı olacaktır.
Bugün Batı’nın elde ettiği (doğrusuyla/yanlışıyla) birikimin İslâmî şuur süzgecinden süzülerek -belki de Devlet-i Aliyye’nin hâkimiyetinden büyük bir hâkimiyetle- bütün bir dünyaya yeni bir soluk verilmesi şartı kendisini dayatmaktadır. Bu, zamanın gereğidir, ruhudur. Meseleyi bu bakımdan ele aldığımızda da karşımızda bulabileceğimiz biricik muhatab, Yürüyen Büyük Doğu – İBDA’dır ve onun Mimarı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’dur.
Edebiyattan sanata, hukuktan fiziğe, matematikten tarihe, siyasetten topluma, ruhîyattan iktisada, diyalektikten ideolojiye kadar ferdî ve içtimaî hayatın tüm şubelerini İslâm’a nisbetle yeniden ele alan,düzenleyen, örgüleştiren ve cemiyet meydanına kavgasının bayrağı ile birlikte heykelleştirip taşıyan Mütefekkir Salih Mirzabeyoğludur; bugün doğum sancılarını kıtalar çapında işittiğimiz ses “solmaz, pörsümez yeni”nin sesidir.
İslâm’ın emir subayı olan İBDA, Rönesansını tamamlamaktadır ve kendilerini en ileri medeniyet addedenlere “devrimleri devirecek devrim” in nasıl olacağını göstermek için, İslâm ihtilal-inkılabının meselelerini omuzlamış olarak ilerlemektedir. Zaman, insanî olan tüm şubelerde verilecek muhteşem dersleriyle kurulacak bir yeni medeniyetin rüyasını billurlaştırma devrine doğru ahenkli helezonunda ilerlemektedir. Zamanın ruhu “İslâm” demektedir ve bir iman mevzuu olaraktan da “İstikbâl İslâm’ındır”.
Budur insan rüyâsı gecenin yarısında
Karayılan yelkovan ve akrep arasında
İnkılâba dayanmış saatler döne döne
Büyük Doğu bayrağı İBDA ile en öne
Mânâsını öğrenmiş kurtuluş alayları
Hakikat çevresinde şehitlik adayları
Toplum nedir bilmişler inananlar elele
Sümüklüler kovulmuş ayıklanmış hergele
'Selam size akıncı!'-'Size selam!' iâde
Doğruyu Allah bilir bizce tamadır vâde"
(1984/Salih Mirzabeyoğlu)