Ruhtan uzaklaşarak önce maddeye, şimdi ise maddenin de ötesinde sanal bir metafizik âleme mahkûm edilmek istenen insanın ruhundan halkalanıp, insanî tüm değerlerinden arındırıldığı ve bütün direnç noktaları kırıldıktan sonra teslim alınarak şeytanca sevk ve idare edildiği bir düzen tesis edilmeye çalışılıyor.
“Dünya düzeni değişiyor”, “yeni dünya düzeni kuruluyor” gibi yenilik tedâî ettiren cümleler son zamanlarda çokça dillendiriliyor. Buna mukabil, hakikaten “yeni” bir dünya düzeninden bahseden kimseyi görmüş yahut duymuş değiliz. Herkesin bir his müşterekliği içinde fark ettiği; fakat iş meseleyi izah noktasına geldiğinde kimsenin olan biteni kavrayamadığı bir dönemden geçiyoruz. Basın, siyaset ve fikir planlarında hâkim pozunu kimse elden bırakmıyor ama mesele olanı biteni idrak ve izaha gelince herkes kuru sıkı komplo teorilerine sarılıp, işin içinden sıyrılmaya bakıyor.
Maddî açıdan refah seviyesindeki global artışın dünya çapında bir seviye belirtir olması, aynı zamanda mahallî güç odaklarının doğumuna ve yükselmesine vesile teşkil etti. Dünya çapındaki hâkimiyeti sürdürmek, statükoyu muhafaza etmek Batı için siyasî ve ekonomik bakımdan çok pahalı olmaya başladı. Büyük Ortadoğu, Arab Baharı falan diye bahsettiğimiz konvansiyonel hâkimiyet projelerinin başarısızlıkla neticelenmesi ve mevcut sisteme topyekûn Müslümanların adapte edilememesi de hâkim pozisyonda olanları alternatif yeni bir düzen, olmuyorsa yeni bir dünya arayışına iten sebeplerden sayılabilir.
Birçokları, tıpkı tarihte olduğu gibi devlet yahut ittifakların dünya çapında hâkimiyet kavgasını bekleyip duruyor. Bize kalırsa, “yeni dünya düzeni” diye Batı tarafından formüle edilen şey, bundan çok daha başka bir sahada tezahür ettirilmeye çalışılıyor.
Hayatımıza Giren Yeni Kavramlar
Son yıllarda hayatlarımıza giren kavramlar ve gelişmelere şöyle bir bakalım:
Endüstri 4.0, Metaverse, yapay zekâ, Twitter’ın 44 milyar dolara el değiştirmesi, Starlink uydularının dünyayı kuşatması, iklim değişikliği, kıtlık, suni et, cinsiyetsiz insan, telegram (beyin bilgisayar – beyin arayüzleri), yüksek enflasyon, salgın hastalık gerekçeli sokağa çıkma yasakları, blockchain, kripto para, arttırılmış gerçeklik, simülasyonlar, hologram teknolojisinde yaşanan gelişmeler…
Anlaşılıyor ki, onların “Yeni Dünya Düzeni”nden kastettikleri hakikaten de yeni. Gerçek ile sanal olanın birbiriyle sentezlendiği, “şey”lerin internet üzerinden birbirine entegre olmasının ardından şimdi bu yeni ve sanal âleme bir de insanın ta kendisinin entegre edilmeye çalışıldığı yepyeni bir dünya.
Kod Tüketimi
Şöyle kısaca hikâyeleştirerek bu yeni dünya düzeninin nasıl bir şey olacağını anlamaya çalışalım:
Farzedelim ki kendinize bir kıyafet alacaksınız, kıyafeti siz değil avatarınız giyecek ama bugün meşhur olan yahut o gün meşhur olacak markanın malını, bugün ne için o markayı tercih ediyorsanız yine aynı saiklerle yine tercih edeceksiniz; fakat bir mal yerine yalnızca kod alacaksınız.
Bu sanal âlemde gezmek için bir vasıta-araba alacaksınız, yine bugün olduğu gibi belli başlı markaların, yazılımı diğerlerinden daha iyi kodlanmış ve dolayısıyla gerçeklik hissi diğerlerinden daha fazla olan ve aynı şekilde itibar kaynağı sayılan modellerini tercih edeceksiniz.
Konserler, tiyatro oyunları, sinema salonları, sergiler, müzeler keza... Hatta bu müze işi gidip eski kalıntılara bakmak işinden çıkacak ve muhtemeldir ki belli başlı dönemler sanal olarak ücreti mukabilinde tecrübe edilebilecek.
Tatile gideceksiniz, yine tercihiniz paranız el verdiği ölçüde tıpkı bugün olduğu gibi lüks otellerden başlayıp aşağı doğru inecek ama bu sefer içinde bulunduğunuz tatil köyü sanal olacak.
Yemek yemek yahut bir şeyler içmek istediğinizde, hakeza. Muhtemelen evde önüne aldığınız baz bir kimyevî bulamacı kaşıklar yahut yudumlarken, ondan aldığınız lezzet ve hazzı beyin bilgisayar ara yüzünden size satıcının yazdığı kodlardan gelen sinyaller tayin edecek.
Hayat Tarzı
Hayat tarzının baştan aşağıya değiştiği, yalan dünyanın içinde, yalanın yalanı yeni bir dünya kurulmak isteniyor ve insanlar da bilhassa sınırsız “hürriyet” iddiasıyla bu yeni düzene entegre edilmek üzere hazırlanıyor.
Bu yeni düzende sırf üretim ve tüketimin merkezi olarak ön plana çıkan şehirler önemini yitirecek, dünyanın neresinde olursanız olun, gökyüzünde dönüp duran uydular vasıtasıyla herkesle eşit bir şekilde anında tüketimin bir parçası olabileceksiniz. Belki yeni şehirler doğacak ve belki de mevcut metropolislere bakış açısı değişecek.
Blockchain ve bulut teknolojisi üzerinden bütün bunları gerçekleştirmek için devasa maliyetteki donanımlara sahib olmanız da gerekmeyecek, muhtemeldir ki çok cüzi abonelik ücretleri karşılığında sisteme dâhil olmanız bu kaynaklara erişmeniz için yeterli olacak.
Bu yeni dünyadaki ödemeler muhtemelen kripto cinsi paralar üzerinden yapılacak.
Üç aşağı beş yukarı, yukarıda bahsettiğimiz şekilde, kaynak tüketimi ve maliyetlerin en aza indiği, kârlılığın maksimize edildiği, kontrolün en yüksek seviyeye yükseldiği, tercihlerin denetlendiği, iradenin bypass edildiği, devlet müesseselerinin hükümranlıklarının ortadan kalktığı yepyeni bir globalizm; bu kez sanal bir globalizmin eşiğine gelmiş bulunuyoruz.
Toprak Ağası Tekno Sermayedarlar
Böyle bir dünyada ön plana çıkan hususların başında tarım, enerji ve teknoloji geliyor. Bugüne hâkim olan kesimlerin teknolojik üstünlükleri malûm. Buna ilâveten, büyük teknoloji şirketi sermayedarlarının ellerindeki bütün serveti tarım alanlarına yatırmaları ve dünya çapında toprak ağası hâline gelmiş olmaları da boşuna değil. Enerji kaynağındaysa fosil yakıtlar yerine yenilenebilir elektrik enerjisinin ön plana çıkartılması da bu sürecin bir parçası gibi duruyor.
Tüm bunları okurken muhtemelen aklınıza takılan sorulardan biri, gelir dağılımının nasıl gerçekleşeceği. Sanal ile gerçek arasındaki bir sentezden bahsettik. Bunun elbette ki gerçekliğe bakan bir tarafı olacak ve minimize edilmiş olsa da gerçek ihtiyaçların karşılanması gerekecek. İnsanlığın bir kısmı bu gerçek ihtiyaçları, bir kısmı sanal dünyanın ihtiyaçlarını karşılarken, diğer bir kısmının her ikisinden de gelir elde edebileceği bir dünya tasavvur ettiklerini zannediyoruz.
“İnsanı Sanal” Dünya
Globalizm dalgası ilk defa yükselirken, bundan beklenen nihai hedef neydi? Dili, dini, geleneği, adeti, hukuku, ekonomisi, yönetimi tektipleştirilmiş, tek dünya devletiydi. Bunun gerçek dünyada gerçekleşmesinin mümkün olmadığı görüldüğünden, bu kez yeniden fakat daha farklı bir planda, sanal planda yeni bir globalizm dalgası yükseliyor. Sanal olması çok önemli, çünkü insanların sanal âlemde kendilerinden uzaklaşmaları gerçektekinden çok daha kolay oluyor. Kendisi olmaktan çıkmış insanları yönetmek, zihinlerini gönüllü olarak sisteme entegre etmiş insanları kontrol altında tutmak, biçimlendirmek ve sömürmek de bu nisbette kolaylaşıyor.
Şimdi, böyle anlatınca belki çoğunuza hikâye gibi gelebilir; fakat bundan çok değil 100 sene evvel bugün yaşanan hayat birine anlatılsa, o da hikâye deyip geçerdi değil mi? Teknolojinin terakkisindeki sürati hesaba katacak olursak, bu sefer 100 seneye falan gerek kalmayacağı muhakkak.
Bütün bunları söyledikten sonra gelelim bu yazıyı okurken muhtemelen aklınıza takılan ikinci soruya. Peki, insanlar bu sanal âleme nasıl entegre olacaklar? Biz bir süredir Facebook’un Meta’sı başta olmak üzere sanal âlem tasarımlarını takip ediyorduk ama insanın bu sisteme entegrasyonuyla alâkalı donanım sorununun çözülmediğini düşünüyorduk. Geçtiğimiz aylarda piyasaya sürülen Apple Vision Pro ile beraber, yukarıda bahsettiğimiz Batı’nın yeni dünya düzeninin eksik parçası tamamlanmış oldu. Vision Pro yanında paylaşacağımız Meta’yla Sony’nin patenleri de ufku açık açık resmetmeye yeter de artar herhalde.
Apple Vision Pro
VİSİON PRO’NUN KARANLIK YÜZÜ
“Apple Vision Pro’nun zihninizi okuyabilmesi mümkündür.”
Eski bir Apple çalışanı, yapay zekayı kullanarak “zihin okumayı” tartışıyor ve Apple Vision Pro’nun nasıl geliştirildiğine dair bilgi veriyor.
Apple’da Nöroteknoloji Prototipleme Araştırmacısı olarak çalışan Sterling Crispin, kendisinin yakın zamanda tanıtılan Vision Pro VR/AR başlığının yaratılmasında önemli bir rol oynadığını öne sürüyor ve yapay zekayı kullanarak kullanıcı davranışını öngören teknolojiye odaklandığını söylüyor.
Crispin, Apple’da çalışırken yarattığı teknolojinin çoğunun tescilli olduğunu iddia ediyor. Ancak çalışmalarının bazı kısımlarını patentler aracılığıyla kamuoyuna açıklandığı için artık kendisine tartışma izni verildiğini ileri sürdü. Crispin tweet’lerinde diyor ki; “Genel olarak konuşursak, yaptığım işlerin çoğu, kullanıcıların sürükleyici deneyimler yaşarken bedenlerinden ve beyinlerinden alınan sinyallere dayanarak zihnî durumlarını tespit etmeyi içeriyordu.”
Vision Pro’nun Geliştirilmesi: Yapay Zekâ zihin okuma mı?
Bu durumları ölçmek için göz hareketleri, beyin elektriksel aktivitesi, kalp atışı ve ritmi, kas aktivitesi, kan basıncı, cilt iletkenliği ve diğer göstergeler kullanılacaktır. Crispin bu verilerin işlenmesiyle alakalı şöyle diyor: “Yapay zekâ modelleri, kendinizi meraklı mı hissediyorsunuz, aklınız mı karışıyor, korkuyor musunuz, dikkatinizi mi veriyorsunuz, geçmiş bir deneyimi mi hatırlıyorsunuz yoksa başka bir bilişsel durum mu olduğunu tahmin etmeye çalışıyor.”
Duygusal durumların yanı sıra, karma gerçeklik veya sanal gerçeklik uygulamalarındaki kullanıcıların bu tür yapay zekâ analizleri, bilişsel niyetleri de tanımlayabilmelidir. Araştırmacı, başlığında yapay zekanın (AI) kullanıcıların zihinlerini okumasını içeren kullanıcı karar tahmini gibi teknolojiler üzerinde çalıştığını açıklıyor: “Tıkladığınızda bir şeyin olacağını tahmin ettiğiniz için, gözleriniz sizden önce tepki veriyor. Bu nedenle, bir kullanıcının göz hareketini gözlemleyerek ve bu öngörücü gözbebeği tepkisini artırmak için kullanıcı arayüzünü (UI) gerçek zamanlı olarak yeniden tasarlayarak, kullanıcının beyniyle biyolojik geri bildirim oluşturabilirsiniz. Crispin, “Bu, gözler aracılığıyla beyin ve bilgisayar için basit bir arayüz” dedi.
Konsantrasyon seviyeniz Vision Pro tarafından biliniyor mu?
Ek olarak Crispin, kullanıcının uyanıklık veya rahatlama düzeyini belirlemeye yönelik deneyler yaptı. Crispin’e göre makine öğrenimi ile vücut ve beyin verilerinin analizi, kişinin konsantrasyon düzeyini, zihin kolaylığını ve çalışma yoğunluğunu tahmin edebiliyor. Bu fikirler Apple’ın sürükleyici çalışma veya meditasyon alanlarına uygulanmış olabilir.
Crispin’e göre odağı geliştirmek için sanal ortam bu bilgiler kullanılarak gerçek zamanlı olarak değiştirilebilir. Çalışırken, öğrenirken veya dinlenirken arka planda gördüklerinizi ve duyduklarınızı değiştiren, uyarlanabilir, sürükleyici bir ortam düşünün. Apple şimdiye kadar tüketicilerin kendi daldırma seviyelerini değiştirebilmeleri için kulaklığın çerçevesindeki bir kadranı kullanıma sundu.
Crispin, bahsedilen teknolojilerin ne kadarının veya ne ölçüde Apple Vision Pro’ya dahil edildiğini bilmiyor ve “Kesin olarak ne olduğunu ve daha sonra neyin piyasaya sürüleceğini gerçekten merak ediyorum.” diyor.
2021’in sonunda Crispin organizasyondan ayrıldı.
META PATENTLERİ BEYİN VE VÜCUT SİNYALLERİNİ OKUMAYI HEDEFLİYOR
Meta’nın patentleri son zamanlardaki bir tüketici teknolojisi trendini vurguluyor: Teknoloji firmaları kullanıcılara ne kadar yaklaşabileceklerinin sınırlarını test ediyor.
Meta, genişletilmiş gerçekliği daha gerçek kılmak için kişisel alanınıza girmek istiyor. Şirket, metaverse’in kontrolünde kullanılmak üzere vücudunuzun sinirsel ve kas sinyallerini okuyan araçlar için iki patent başvurusunda bulundu.
Bunlardan ilki Meta’nın “kulak içi elektroensefalografi [EEG] sinyal doğrulama” patenti. Bu sistem, “kulak kanalının iç yüzeyiyle temas edecek şekilde yapılandırılmış” bir elektroda sahip bir kulak içi cihaz, “kalibrasyon ses sinyali” yayan bir hoparlör ve elektrottan gelen sinyallere dayalı olarak “sinirsel sinyal verileri” üreten bir kontrolör içeriyor.
Sinirsel sinyaller “önceden belirlenmiş sesli özelliğe yanıt olarak kullanıcının beyin aktivitesine” karşılık gelir. Son olarak, nöral sinyal verilerine dayalı olarak bir eylem gerçekleştirilir. Eylem seçeneklerinden bazıları, gürültülü ortamlarda ses işlemeyi desteklemeye yardımcı olarak “sesli algıyı” iyileştirmeyi veya bir kullanıcının “diğer sesleri zayıflatırken ilgili sesi yükseltmek” için kime dikkat ettiğini belirlemeyi içerir.
Meta, kulak yoluyla geçerli elektrik sinyalleri oluşturmanın “sadece beyin aktivitesini değil, aynı zamanda kullanıcının anatomisinin gözler, kalp ve benzeri gibi diğer bölümlerinin aktivitesini” de temsil edebileceğini belirtti.
Meta ayrıca havadaki el hareketlerinin “nöromüsküler sinyal tabanlı tespiti” için bir sistemin patentini almaya çalışıyor. Bu hareketler, kullanıcıların genişletilmiş gerçeklik ortamlarında metin üretmesine ve değiştirmesine olanak tanıyor.
Bu yöntem, metin değişiklikleri için “hedef terimlere” karşılık gelen kullanıcı tarafından gerçekleştirilen el hareketlerini tespit eden bir kulaklık veya akıllı gözlük ile iletişim halinde olan kas sinyali algılama cihazlarından (diyagramlar bunu Meta’nın önceki patentlerde ima ettiği bir akıllı saat veya bileklik olarak göstermektedir) veri toplamayı içerir. Ses girişi daha sonra gerçek metin değişikliğini yapmak için kullanılır.
Meta’nın patentleri son zamanlardaki bir tüketici teknolojisi trendini vurguluyor: Teknoloji firmaları, kullanıcıları korkutmadan önce onlara ne kadar yaklaşabileceklerinin sınırlarını test ediyor. Apple’ın ev içi konum farkındalığı ve gerçek zamanlı sosyal etkileşim takibi gibi şeylere yönelik patentleri diğer örneklerdir. Apple, Meta’nınkine benzer kendi kulak içi EEG sisteminin patentini bile almaya çalıştı.
Ancak aradaki temel fark şu: Apple kullanıcı güvenine sahipken, Meta açıkçası bunu beceremedi.
Bununla birlikte, The Glimpse Group İnovasyon Başkan Yardımcısı Jake Maymar, artırılmış gerçekliğe bakıldığında, Meta’nın maliyet açısından Apple’ı geride bıraktığını söyledi. Apple, 2024’ün başlarında piyasaya sürülecek Vision Pro kulaklığını yaklaşık 3.500 dolar olarak fiyatlandırdı. Meta Quest 3 ise yaklaşık 500 dolardan başlıyor. Bu fiyat farkının daha çok sıradan tüketiciye hitap ettiğini söyleyen Glimp Group yetkilisi, bunun ucuzluk için mahremiyetten ödün vermek anlamına gelse de tercih edileceğini belirtti.
The Glimpse Group İnovasyon Başkan Yardımcısı Jake Maymar
Maymar, “Bence pek çok insan bunu, verilerinde bir ihlal olduğu ve bunun kendilerini etkilediği bir noktaya gelirse, kullanmayı bırakacakları şeklinde değerlendiriyor.” dedi.
Meta’nın patent faaliyetlerinin, birlikte çalışan, herhangi bir cihazla eşleşen ve kolay geliştirmeye olanak tanıyan kulaklıklar, akıllı gözlükler veya akıllı saatler gibi açık bir cihaz ekosistemi oluşturmak için çalıştığını da gösterdiğini belirten Maymar, Apple’ın korumalı cihazlardan oluşan duvarlarla çevrili bahçesi, gizlilik ve kullanım kolaylığı açısından kullanıcıları cezbederken, Meta’nın cihazları bir sanal alan arayan geliştiricileri cezbedebilir.
Maymar, “Meta’nın açık kalması ya da daha da açık hale gelmesi durumunda çok fazla değer görüyorum, böylece kulaklığı gerçekten ilginç şeyler yapmak için değiştirebilirsiniz ve insanlar bunun için ödeme yapmaya isteklidir.” ifadelerini kullandı.
Ancak tabii ki Meta şu anki haliyle parasının çoğunu reklamlardan kazanıyor. Maymar, tüketicilerini bu cihazın önerdiği kadar yakından tanımanın “ilkel bir veri kümesine” ulaşmasını sağlayabileceğini ifade ederek şunları söyledi: “Sağlık durumlarını, yaşlarını ve zihniyetlerini bilirseniz, çok ama çok etkili bir satış hedefine sahip olursunuz.”
2003 SENESİNDE ALINAN BİR SONY PATENTİ: BEYİN STİMÜLASYON SİSTEMİ
Hollywood’un “The Matrix” ve “Beyin Fırtınası” gibi teknolojik gerilim filmleriyle karşılaştırıldığında kazanan, Sony tarafından patenti alınan yeni ve teorik teknoloji, insan beyninin nörolojik duyusal uyarımına dayanıyor ve insanların sanal ortamda dokunmasına, tat almasına ve koklamasına olanak tanıyor. Yani sanal olarak müşahhas idrak kuvvetlerini istediği gibi manipüle etmekten bahsediyor.
New Scientist tarafından bildirildiği üzere, teknoloji invaziv değildir; beyne herhangi bir implant veya kablo bağlantısı gerektirmez, bunun yerine serebral korteksi uyaracak ultrasonik bir sisteme dayanır. Teknolojiyle ilgili spekülasyonlar, körler için gerçekçi görüş, sağırlar için ses veya olağanüstü oyun ve sinema deneyimleri sağlamaya potansiyel olarak hizmet edebileceğini gösteriyor.
Ancak teknoloji analistleri, teknolojinin çok ilginç olmasına rağmen pratik anlamda onlarca yıl uzakta olduğunu ve gerçek anlamda gerçekçi sanal gerçeklik uygulamalarının bulunmasının zor olduğunu söylüyor.
Gartner Başkan Yardımcısı Martin Reynolds, TechNewsWorld’e şunları söyledi: “Patentin zaman dilimi içerisinde faydalı bir sonuç vermesi pek olası değil. Hala çok uzaktayız.”
Fütürist Öneri
2003 yılında ABD’de alınan patente göre, beyin uyarımı yöntemi, herhangi bir implant gerektirmeden sinir korteksini uyaran düşük frekanslı darbelere odaklanıyor.
Patentte, New Scientist raporunda bir uzman tarafından makul olarak tanımlanan teknolojinin, kullanıcıların görme, tatma, koku veya ses gibi çeşitli duyuları deneyimlemelerine olanak tanıyan bir sistemin temeli olabileceği belirtiliyor.
Reynolds, Sony’nin 17 yıllık uygulanabilirliği içinde patente dayalı bir ürüne sahip olmasının olası olmadığına inanıyor. Analist, ABD’de teknoloji patentlerinin elde edilmesinin zor olmadığını da sözlerine ekledi. Sony’nin tanımladığı yöntemin bir gün faydalı olabileceğini ancak sanal gerçekliğin gerçek gibi görünmesi için hâlâ yüzleşilmesi gereken pek çok sorun olduğunu söyledi. “Zamanla beyin hücrelerini uyarmanın çok etkileyici bir yolu haline gelebilir. Peki onları görmelerini istediğimiz resmi görmeye teşvik edebilecek miyiz ve bu resmin gerçek gibi görünmesini sağlayabilecek miyiz? Eğer bu cevaplara sahip olsaydık çok değerli olurdu ama yok.” dedi.
Reynold’ın 2005 senesindeki makaledeki kaygılarını, 2024 senesinde Apple, Vision Pro ile başarıyla gideriyor.
Duyusal Teknoloji Yeni Değil
Beynin duyu merkezlerini uyarmanın diğer yöntemleri arasında beyin akımlarını tetiklemek için manyetik alanların kullanılması yer alır. Bununla birlikte, belirli beyin hücresi gruplarını ayrıntılı veya spesifik sonuçlar üretmek üzere uyarmak için bu tür yöntemlerin kullanılması henüz mümkün değildir.
Araştırmacılar ayrıca, beyin dalgalarının elektronik sinyaller oluşturabildiği veya manipüle edebildiği beyne giden kablolar aracılığıyla ters etki yaratmayı da başardılar. Örneğin ABD kurumlarındaki araştırmacılar, farklı deneylerde maymunların bilgisayar faresini ve robot kolunu başarıyla hareket ettirmesini sağladı.
Sony’nin patentli yöntemine ve bilgisayar oyunu fikrine daha çok benzeyen bir başka teknoloji, kontrol cihazlarını kullanan oyunculara hafif şoklar veren MadCatz’ın BioForce kontrol cihazıydı. Yaklaşık dört yıl önce piyasaya sürülen kontrolörlerin artık satışı yok.
BİZİM YENİ DÜNYA DÜZENİMİZ
İbda hikemiyâtına aşina olanların hemen hatırlayacağı veçhile, “âletler ihtiyaçları doğurur”. Ve bir dünya görüşü, insan ihtiyaçlarının hepsine cevab verebildiği ölçüde bütün bir hayat tarzı vazedebilir. Biz, yeni fikir ve de yeni âletler üzerinden doğan ihtiyaçlara bigâne kalamayız. Bugün sanal, merkeziyetsiz ve hürriyet iddiasıyla ortaya atılan yeni dünya düzeninin insan iradesini tamamen teslim almak üzere tezgâhlandığı açık. Oysaki biz, “kendinden zuhur diyalektiği” çerçevesinde her insanın fıtrî ve şahsî farklılıklarından müteşekkil toplumun hakikatine inanıyoruz. Bizim idealize ettiğimiz fert ve toplum hakikati olan Allah Resûlü ve Sahâbîleri de bunun bizim inandığımız gibi olması gerektiğini vazediyor.
Hasılı kelâm, satıhtan ve derinden devlet, toplum ve fert fert topyekûn insanlık büyük bir tehditle karşı karşıya gelmiş bulunuyor.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu
İnsanlığın Tutunabileceği Son ve Tek Dal
Hayatının büyük bir bölümünde Telegram teknolojisi karşısında insan olmanın şeref ve haysiyetinin müdafaasını yapan, bunu fikirleştiren Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun hâl ve fikir planında telkin ettiklerinin 15. yüzyılda kopacağı sanılan mahşeri fırtınada Müslümanlar için ne kadar ehemmiyetli olduğu açıktır. Son büyük İslâm mütefekkiri Salih Mirzabeyoğlu’nun en büyük sınavını telegram teknolojisi karşısında vermesi ve bu şeytanî kurgunun sahiblerinin elinde bulundurdukları teknolojiye karşı “insan”ın şeref ve haysiyetini müdafaa ederek, bunun “nasıl”ını ortaya koyması boşuna değildi! “İlâhî İBDA’da rastgelelik yoktur.” ölçüsünü başa alıp, yaşananlar bu gözle baktığımızda, yakın bir gelecekte ne ile sınanacağımız ve bu sınavı nasıl aşacağımız ortaya çıkmış oluyor.
Hatırlarsanız mütefekkir Mirzabeyoğlu, başlığı Adalet Mutlak’a başlıklı konferansında şöyle demişti:
- “Şimdi bu teknolojinin gelişmesi için de -biliyorsunuz bizim Büyük Doğu “İdeolocya Örgüsü”nde bunları anlatır- I. ve II. Dünya Savaşları teknolojiye bir ruh aramak için yapılan savaşlardır. Bir izah getirmek için. Olmadı filân. Şimdi böyle mücerret fikirlere girmeden pratiğe girelim. Teknoloji, meselâ “uzaktan haber alma” diyelim. Yâni bir insanın bünyesi müsait, özellikle şamanlarda falan da bu tip şeyleri görüyorsunuz; uzaktan haber verme, bir insanın meselâ aklından geçeni anlayabilme, duyabilme vesaire falan gibi şeyler… Şimdi, bunun yerini teknoloji almıştır; şamanlıktaki hadiselerin ve İslâm’daki o küçük keramet denilen hadiselerin yerini almıştır. “Zihin kontrolü” diyoruz… Ben, zihin kontrolcüleriyle cep telefonundan daha pratik, daha net ve daha çok çeşitleri olan bir şekilde görüşüyorum. Sesi oradan veriyor, buradan veriyor, belki çoğunuz bunu bilmezsiniz; beynin içine veriyor, vücudumu o sese göre hazırlayabiliyor, algımı hazırlayabiliyor, vücut algımı hazırlayabiliyor ki sesini tesirli yapmak üzere falan… Bunları şunun için söylüyorum; bugün teknoloji o tip şeyleri kaldırmıştır, bunları kaldırmıştır. Fakat burada İslâm için bir şans doğuyor… Eskiden, şamanlık ile İslâm tasavvufunu birbirine karıştırırlardı. İlkel kavimlerde örneklerini gördüklerinde şaşırırlardı; “bunlar da bize benziyor” gibi… Bugün teknoloji bunu kaldırmıştır. Bu, teknolojinin zaferi gibi empoze edilmeye çalışılırken; fakat başka bir şey ortaya çıkıyor; ruhun intikamı ortaya çıkıyor ve gerçek ruhçuluğa yer açılmış oluyor. Yâni sahteyi teknoloji kaldırdı, gerçek ruhçulara da yol açıldı; “buyurun, ne yapacaksanız gösterin” tarzında…”
Ruhtan uzaklaşarak önce maddeye, şimdi ise maddenin de ötesinde sanal bir metafizik âleme mahkûm edilmek istenen insanın ruhundan halkalanıp, insanî tüm değerlerinden arındırıldığı ve bütün direnç noktaları kırıldıktan sonra teslim alınarak şeytanca sevk ve idare edildiği bir düzen tesis edilmeye çalışılıyor. Bunun zıt kutbunda ise gerçek ruhçuluğa ve dolayısıyla hiç şüphesiz ruhçuluğun hakikati “Allahçılık”a yol açılmış bulunuyor.
Köksüz ve dalsız herkesi önüne katıp sürükleyecek bir sel geliyor üzerimize. Hür iradeyi muhafaza etmek, fert ve toplum hakikatini yitirmemek, insan gibi yaşanmaya değer bir hayat sürebilmenin en azından idealini bile muhafaza edilmemiz için tutunabileceğimiz, kökü ezelde ve dalı ebedde Büyük Doğu-İbda’dan başka tek bir dal kalmamış bulunuyor.
Aylık Baran Dergisi 25. Sayı, Mart 2024