Abdülhâdî Ağabey bizi çok sıcak karşılamış ve o beldelerden yeni gelmemiz ve o büyükleri ziyaretten duyduğumuz heyecanı da görmesi üzerine bize şu iltifatı yapmıştı: “İbdacılar Arvâsî ailesini ve onların büyüklerini bizden çok severler. Çünkü biz, biraz akrabamız olduğu için de sevmiş oluyoruz, ama bunların öyle bir şeyi olmadan tamamen saf olarak seviyorlar.”

Üstad Necip Fazıl’ın Anadolu topraklarında tazelediği Hz. Peygamber ve Ehl-i beyt sevgisinin bir izdüşümü olarak, İbda bağlıları da “Arvas seyyidleri”ne derin muhabbet duyar. Bu muhabbeti daha canla tutmak için ben de fırsat buldukça onları ziyaret eder ve dualarını almaya gayret ederim. Onlardan ayrılırken dua istemem üzerine, “Büyüklerin duası olsun!” mânasında, “Sâdâtın duası olsun!” şeklinde mukabelede bulunduklarına da şahidim. Bu mukabelede, büyüklerin dua ve niyazlarının daha yerinde ve daha isabetli olması yanında şöyle bir husus da vardır: Bizim büyükleri sevmemiz yanında onların bizi sevmesi daha mühimdir. Büyükleri anmışken, Üstad’ın dilimizden düşmeyen şu mısralarını da verelim: “Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben, / Üç ayakla seken topal köpeğim! / Bastığınız yeri taş taş öpeyim. / Bir kırıntı yeter, kereminizden! / Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben…”

Solda Abdulhadi Arvas, sağda Taha Üç Işık (Arvas)

9-14 Ağustos 2013 tarihleri arasında Diyarbakır-Van-Hakkâri (Şemdinli) üçgeninde iki gönüldaşımla birlikte sahâbîlerin ve Arvas seyyidlerin makamlarını ziyaret etmiş ve hâtıralarımı da Van İllerinden İzlenimler başlığıyla Baran Dergisi’nde yayınlamıştım. Van’ın Bahçesaray (Müküs) ilçesine bağlı 2450 metre rakımlı Arvas köyünü ziyaret etmiş, orada medfun olan Arvas’ın kurucusu seyyid Muhammed Kutup, Necip Fazıl’ın şeyhi seyyid Abdühakîm Arvasî’nin şeyhi seyyid Fehim Arvâsî ve diğer mezarlar yanında tarihî hüviyetini koruyan mescidi ziyaret etmiştim. Bilâhare ev sahibi M. Necat Arvas bizi misafir etmiş, ikramda bulunmuş ve Salih Mirzabeyoğlu’nun da durumunu sormuştu. Baran Dergisi’ne de abone yaptığımız seyyid Necat Arvas, İstanbul’da bulmamız için bize seyyid Abdülhâdî Arvas’ın ismini de vermişti. İstanbul’a uğrayınca gecikmeden ziyaret ettiğimiz Abdülhâdî Ağabey bizi çok sıcak karşılamış ve o beldelerden yeni gelmemiz ve o büyükleri ziyaretten duyduğumuz heyecanı da görmesi üzerine bize şu iltifatı yapmıştı:

“İbdacılar Arvâsî ailesini ve onların büyüklerini bizden çok severler. Çünkü biz, biraz akrabamız olduğu için de sevmiş oluyoruz, ama bunların öyle bir şeyi olmadan tamamen saf olarak seviyorlar.”


Ortada Abdulhadi Arvas, sağda Van Müftüsü Nimetullah Arvas

Abdülhâdî Ağabey’le temasım o yıldan beri kesilmeden sürdü. Ona elim boş gitmemeye çalışır, bunun yanında Baran ve Aylık dergilerinin yeni sayılarını da takdim ederdim. Bilhassa oğulları (Harun ve Adnan) ve torunları (Rıdvan ve İhsan) dergiyi kapışırdı. Onlar, Necip Fazıl’ı derinden seviyor ve bu bağlamda Salih Mirzabeyoğlu’na da muhabbet duyuyorlardı. Abdülhâdî Ağabey’den mülâkat yapmak için Arvâsî ailesinden isimler istediğimde bana çok yardımcı oldu. Seyyid Tâhâ Üçışık (Arvas) ile Mehmet Said Arvas onun verdiği isimlerdendi. Onlarla gerçekleştirdiğim güzel mülâkatlar haftalık Baran Dergisi’nin sayfalarında yayınlandı. Onu genellikle cuma günü, Esatpaşa Huzur Sitesi Mescidinde ziyaret eder, namazı onunla aynı saflarda eda eder ve namaz sonrası yapılan ikramın bitiminde onun duasına katılırdım. Bir cuma günü bir taziye evine ziyarete gitmek istemiş, o bölgeyi bildiğim için onu ben götürmüş, açık adresi ellerinde olmayan bu yeri bulmamdan da çok memnun olmuştu.


Taha Üç Işık (Arvas)

1941 doğumlu olan Abdülhâdî Ağabey, seyyid Fehim Efendi’nin torunu olup Van’da 35 sene İmam Hatiplik görevi yaptıktan ve bunun 19 senesinde Van Boyalar Camii’nde verdiği klasik medrese eğitiminden sonra, 1994 senesinde İstanbul’a yerleşmişti. O, itikadî mânada zerrece taviz vermez, “Ehl-i sünnet üzerinde muhkem kalın! Babanızın dostlarıyla, onların evladlarıyla irtibatı kesmeyin!” diye nasihatta bulunurdu. Hayatta iken babasının ve dedesinin kabristanına defnolmak isterdi. Allah’a şükür o da oldu. Vefatından bir ay önce aile dostlarından Molla Alaattin’i ziyarete gittiğinde, Molla Abdurrahman’ı da çağırtmıştı. Onların, “Sen bizi ziyarete niye geldin? Biz gelirdik.” demeleri üzerine, “Ben sizinle buraya vedalaşmaya geldim. Benim niyetim Van’a gidip bir daha dönmemek. Babamın-dedemin medfun olduğu Zeve mezarlığına defnolmak. İnşallah Van’a gidip can emanetimi orada teslim edeceğim. İnşallah benim vefatım bir cuma günü olacak.” demişti.


Ortada Abdulhadi Arvas, sağda M. Said Arvas, solda Abdulcelil Arvas

Bu mezarlıkta amcaları eski Van müftüsü Kâsım Arvas, âlim Şemseddin Arvas ve dedesi seyyid Hüseyin de yatmaktadır. Abdülhâdî Arvas, 25 Ağustos 2023 Cuma günü Van’da ruhunu teslim etti ve istediği kabristana defnedildi. Allah’ın ona bir lütfu olarak, vefatı da arzu ettiği gibi cuma günü oldu. Allah rahmet etsin. Allah şefaatini bizlere nasip etsin.

Vefatına yakın hastaneye kaldırıldığında çocuklarının ona, “Herkes senin sağlığın için dua ediyor.” demesi üzerine şöyle cevap vermişti: “Herkes dua etse de Allah canımı almak istiyor. O’nun dediği olur.” Oğlu Harun Arvas’tan aldığım şu bilgiyi de paylaşayım. Rahmetli son iki gününde kimseyi tanımayacak halde şuuru kapalı olmasına rağmen ağzı kıpır kıpır imiş. Devamlı âyet ve dualar okuyor, zikirlerini çekiyormuş. Zaten rahmetli hayatında âdet haline getirmiş, her gün ezberinden altı buçuk cüz okur, belli zikirlerini çekermiş. Bu hâl sekerat hâlinde de devam etmiş. Bu tablo bize, “Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz!” ölçüsünü hatırlattı.


Solda Abdulhadi Arvas sağda Ahmet Mekki Üçışık'ın talebesi Ali Sezer

Abdülhâdî Ağabeyi vefatından tahminen 4-5 ay kadar önce Esatpaşa’da evinde ziyaret etmiştim. Mescitte onu bulamayınca ve görmeyi de murad edince evine çıkmıştım. Yürümekte zorlanır hâline rağmen beni sıcak karşılamış, ikramda bulunmuş, kısa bir sohbet etmiş ve Arvas ailesinden görüşeceğim yeni bir-iki isim daha bana vermiş, ayrılırken de elini öperek dualarını almıştım. Onun dâimî olarak bize (İbda camiasına) ilgisine her zaman medyûn-ı şükranım!..

Abdülhâdî Arvas vesilesiyle irtibata geçtiğim Seyyid Tâhâ Üçışık (Arvas) ile de gerek Esatpaşa’daki mescidde gerek Küçükyalı’daki evinde görüşmelerimiz oldu. Haftalık Baran Dergisi’nde onunla yaptığım iki mülâkat 2013 yılında sayı 350 ve 351’de yayınlandı. Bu mülâkatlarda Büyük Doğu ve Necip Fazıl’ı, günümüz meselelerini ve o zamanlar cezaevinde olan Salih Mirzabeyoğlu’nun kazandığı dereceyi vs. anlatmıştı. Tâhâ Ağabey, seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretlerinin oğlu Mekki Efendi’nin torunu olup Büyük Doğularda yazmış ve Üstad’ın sohbet arkadaşı olmuş biridir. Mirzabeyoğlu’nu da Üstad’ın yanında gördüğünü ifade etmişti. Mert ve açık sözlü biriydi. Hicret Gülleri isimli kitapta Enver Ören’in, Abdülhakîm Arvâsî Hazretlerinin halifesi olarak gösterilmesine öfkeliydi. O, H. Hilmi Işık’ın halifelik davasından vazgeçtiğini söylemişti bana. Ancak İhlas cemaatinin liderlerine halife gözüyle bakmasına tüm Arvâsî ailesi gibi tepkiliydi. Üstad’la hâtıralarından bahsederken, bir gün kendisinin de Erenköy’deki evde olduğu zaman Üstad’a o zamanın Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ten bir telgraf geldiğini ve Üstad’ın, “Bu telgrafı yırt at!” demesi üzerine yırtıp çöpe attığını anlatmıştı. Telgrafın muhtevasını şimdi tam hatırlamıyorum, ancak Üstad’ın tavizsiz duruşuna bir misal olarak bunu anlatmıştı.

1942 doğumlu olan seyyid Tâhâ Üçışık (Arvas) da, 4 Mayıs 2022 tarihinde Hak’kın rahmetine kavuşmuş olup Ankara-Bağlum’da büyük dedesi Abdülhakîm Arvâsî Hazretlerinin olduğu kabristana defnolmuştur. Arvas ailesinin soyadı kanunundan sonra kiminin Üçışık, kiminin Arvas, bazılarının ise Parlakışık soyadlarını aldığını da hatırlatalım.

Mehmet Said Arvas… Seyyid Fehim Arvâsî’nin torunu olup Abdülhâdî Ağabey’in referansıyla, görevli olarak bulunduğu Yenibosna İhlas Yuva Mescidi’nde onunla mülâkat yapmış, bilahare irtibatımı da sürdürmüştüm. Onunla Kuzuluk’ta İhlas’ın Kaplıca Evleri’nde de karşılaşmış, hâtıra fotoğrafı da çektirmiştim. Büyüklerin ruhaniyetini zikrederken şu hâtıramı da nakledeyim. 15 Temmuz 2016 gecesi söz konusu kaplıcalarda idim. Baktım vaziyet ciddi, hanımlardan müteşekkil aile efradıma, “Bu durumda evde oturmak olmaz. Ben sokağa çıkıyorum!” demiş, onların kadınca itirazlarını tam göğüslemeye niyetlenmişken, pek de beklemediğim bir şekilde, “Biz de geliyoruz!” kararlı tavrını görmüş ve onları onaylarken içimden, “Bu gecede bir başkalık var. Hadi hayırlısı!..” diye geçirmiştim. Korna çalarak siteden çıktık ve Akyazı’ya vardık. Baktık halk orada hâkimiyeti kurmuş ve garnizon komutanı gelip halka tekmil vermiş, “Adapazarı’na gidelim!” dedik. Orada da Vali Coş kontrolü sağlamış. Mecburen televizyondan çatışmaları izledik. Sabaha karşı kaldığım siteye döndüğümde ise gönüldaşımız Halil Kantarcı’nın şehadetini öğrendim. Rahmetli Halil, yakînen de görüştüğüm biriydi. Onun ve tüm şehidlerin acısı yüreğimde olarak, yol emniyetinin de meçhul olduğu bir ortamda İstanbul’a sağ sâlim vardım. Boğaz Köprüsü sabaha doğru ele geçirilmiş, darbeciler halkın eline geçmiş, Kuleli Askerî Lisesi gibi lokal yerlerde çatışmalar son demine gelmişti. Halil’in şehid düştüğü mekânı görmek için daha sonra “gazi” lakabını alacak Çengelköy’e gittim ve orada gençler coşku içinde karakolun önünde toplanmıştı. Kararlı ve bedel ödemeye râzı bir halkın karşısında silâh üstünlüğüne rağmen darbecilerin elleri ayaklarına dolanması ve geri püskürtülmesi, tekbir ve marşlarla kutlanıyordu.

Kâzım Albay, Said Arvas

Mehmet Said Arvas’ın Üstad Necip Fazıl’la ilgili anlattığı bir anekdot aklıma geldi, nakledeyim. Üstad konferanstan önce Mehmet Said’e, “Konferansa başladıktan 15 dakika sonra gel, bana bir sigara uzat ve sigaramı yak!” demiş ve genç Mehmet Said de denileni yapmıştı. Onunla yaptığım mülâkata girmeyen bu ayrıntıyı ilave edeyim dedim. Üstad’ın Arvâsîlere sevgisi çok derinden olup o ailenin bütün fertlerinin Üstad’a sevgisi de öyle idi. Tam da, “Kalp, kalbe karşıdır.” sözünün hakikat olduğu bir nokta. Onunla yaptığım röportaj Baran Dergisi’nin 17 Temmuz 2014 tarihli 392. sayısında “Seyyid Fehim Hazretlerinin torunu Mehmet Said Arvas ile mülâkat” başlığıyla yayınlandı. Bir Ramazan günü gerçekleşen bu mülâkatta o, bir vecd tavrı içinde Üstad’la hâtıralarını anlatıyor, yine aynı tavır içinde Allah’ın rahmeti ile birlikte kulluk vazifelerini hatırlatıyordu.

Mehmet Said Ağabey’den Üstad’ın M. Kemal hakkında yazdığı ve 2019 senesinde Küresel Kitap tarafından Türkçeye çevrilmiş olan Put Adam kitabının Arapçasını da aldığımı hâtıralarıma ekleyeyim. 1942 doğumlu olan Mehmet Said Arvas, 30.03.2021 tarihinde koronavirüsten vefat etti ve ertesi gün Eyüp Sultan Kabristanı’na defnedildi. Allah rahmet eylesin.

Netice-i kelâm, bütün sevdiklerimiz bizi bırakıp mecburen gitmektedir. İnsandan geride kalan ise hayırlı iş, eser ve ruhaniyetidir. Ruhaniyet, Allah sevgisinin oluşturduğu bir hâldir. Allah büyüklerin ruhaniyetini üzerimizden eksik etmesin.

Aylık Baran Dergisi 20. Sayı Ekim 2023