Nuray Mert gibi gazeteci-yazarlar dönem dönem (eğer konjonktür, batının yönlendirmesi, dünya medyasının işareti o yöndeyse) iktidar yanında, yok eğer aynı “klik” iktidarın karşısındaysa, onlar da karşısında yer alırlar. Örnekleri çoktur… Dün Ergenekon operasyonlarını yaptıkları yayınlarla başlatanlar, bugün dünya konjonktürü Ergenekon’u değil, Tayyip Erdoğan’ı hedef seçince, oklarını da o yöne çevirdiler mesela.
Bir de, dünya konjonktürünü pek de takmayan, “ekmeğine bakan” gazeteci yazarlar vardır ki, zaman zaman yandaş, zaman zaman muhalif, ama hep “ekmeğinin peşinde” olanlardır; isim vermeye hacet olmasa gerek…
Şimdi, Türkiye’de “aydın” dediğimiz kesimi de, işte bu gazetelerde “yazan” köşe yazarları oluşturuyor. Televizyonu açıyoruz, bunlar, gazeteye bakıyoruz bunlar, sosyal medyaya bakıyoruz bunlar. İnsan ister istemez, “bunların ülkenin geleceği ve bugünü hakkında, adam akıllı bir fikirleri vardır” diye düşünüyor. Ama yok, dün dediğini bugün yalanlayan biraz “entel” soslu aydın bozuntuları bunlar. Öyle ya, ortalama Türk aydınının üzerinde olan Alev Alatlı’yı bile “gömen” bir seviyeye sahipler. Okumadıkları, yani hiçbir derin düşünceye tahammül edemedikleri, yazdıkları yazılardan, ettikleri sözlerden belli oluyor.
Mevzû şu: Nuray Mert 22 Nisan’da Cumhuriyet Gazetesi’nde yazdığı yazıda, “Bu dünyada sadece ve sadece paraları ile var olan, paradan başka değer bilmeyen zengin İslâm ülkelerine gidin bakın, insanlığınızdan utanırsınız. (…)Tek bildikleri, çok kârlı ticaret peşinde koşmak, velev ki insan ticareti olsun. (…) Bu rejimler çağın köle düzenleri, başlarındakiler zamane firavunlarıdır” diyor.
Evet öyledirler. Bunda bir sıkıntımız yok. Biz de aynı şeyi söylüyoruz. Fakat ayrıldığımız bir nokta var: Aynısı, hatta daha beter “insanlığımızdan utanacağımız” durum, Hristiyan ülkelerde var. Bunlar da işte o Hristiyan emperyalizminden (aslında Batı emperyalizmi) öğrendiler tüm bu saydıklarınızı. Ama konjonktür bugün Batı veya Amerikan emperyalizmini hedef almayı pek “popüler” bulmuyor. Şimdi mağdur, mağrur, “muhalif” olma zamanı. Dolayısıyla “İslâm” karşıtlığı…
İslâmcılığı şu “ekmeğine bakan” gazetecilerden, siyasetçilerden, yandaşı ve candaşı ile iktidar çevresinden ibaret zanneden, daha doğrusu öyle göstermek isteyen cingözlük ile yazısına devam ediyor Nuray Mert, “dünyadan haberiniz yok, cahilsiniz” diyor bu bahsini ettiği İslâmcılara… Bulmuş kolay lokmayı, istediği gibi at koşturuyor.
Şimdi hanımefendi, durum öyle değil. Büyük Doğu-İBDA bu ülkenin tek İslâmcı inkılabçı hareketidir; “muhalif” demiyorum bak! Muhalifliğimiz, sizin anladığınız mânâda bir muhaliflik değil çünkü. Öyle işinize gelmeyen iktidara muhaliflik sizin işiniz. Bu hareket, bu saydığınız tüm menfiliklerin esas sebebi olan “Batı demokrasilerine”, “Türk usulü uygulanışına”, “Lafta solcu özde emperyalist bakış açısına sahip aydınlarına”, “kapitalizm yaşasın diye tüm dünyayı savaş alanına çeviren Amerikan Emperyalizmine” velhasıl sizin “yandaşı” olduğunuz tüm “sistemlere” karşıdır. Öyle “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışıyla, bugüne kadar darbelerle, sansürle, karalamayla, bin türlü iftirayla “baskı” altında efendi uslu “İslâmcı tipi” tedarik etmeye çalıştığınız demlerde, bu hareketin mensupları sizin koruyup kolladığınız rejimin askerleri tarafından kurşunlanıyordu. Hayalinizi “Levent Gültekin” tarzı “İslâmcı”larla doldursanız da, neticede bu “damar” hepinizin ikiyüzlü suratlarına hakikati haykırmaya devam edecektir: Çünkü Anadolu, Büyük Doğu-İBDA’dır. Bu sebeple, iktidarı tenkid etmek adına “İslâm”a, “Müslüman Anadolu”ya her saldırdığınızda, ensenizde, bu damarın attığını hissedeceksiniz. İktidarı tenkid edin, kime ne; ama bir zahmet, fikir namusu icabı, İslâmcı hareketi iktidardan ibaret göstermeye çalışmayın.
Gerçi Nuray Mert bunu o kadar derinden hissetmiş ki, Necip Fazıl’ı karalama kampanyasına yazı yetiştiriyordu düne kadar. Oysa adam gibi solcu, adam gibi Kemalist, adam gibi liberal, adam gibi kapitalist, hadi adam gibi batıcı olsalardı keşke. Keşke inandıklarını söyledikleri “görüşleri” kendi zihinlerinde muhasebeye çekebilmiş olsalardı, iftira ve karalama yerine, adam gibi çıksalardı karşımıza. O zaman belki oturup konuşacak, “demokratik ortamda fikir paylaşacak” bir durumumuz olurdu. Ama ne yazık ki, Kürt milliyetçisinden, CHP’ye, arada ton farklarıyla bütün sol ve/veya laik güruh, bir arada halay çekerken, silahlar sustuğunda konuşacak bir şeyleri olmadığı için, yeniden silaha sarılanlarıyla beraber, İBDA’nın muhatabı olacak durumda dahi değil…
Zannediyorlar ki, bu ülkede Ak Parti iktidarı ve onun yandaşlarından başka İslâmcı yok; zannediyorlar ki, bu ülkede Suudi Arabistan benzeri bir yönetim şekli kurulacak. Zannediyorlar ki, bugün sırtlarını dayadıkları Batı kapitalizmi ilelebet payidar kalacak…
Oysa inkılabçı bir hareket olan Büyük Doğu-İBDA, kütüphaneler dolusu fikriyatıyla, eserleriyle, aksiyonuyla ortadadır. Madem İslâm’a muhalifsiniz, asrımızda “İslâm’a Muhatab Anlayışı” yenileyen Büyük Doğu-İBDA’yı bileceksiniz. Ha, ama önce o kütüphaneler dolusu eserler okunacak. Ak Parti muhalifliğine benzemez o iş… Öyle “wikipedia” bilgileriyle karşımıza çıkmayın. Tıpış tıpış Büyük Doğu yayınlarına gidin, İBDA yayınlarına gidin, okuyun, altını çizin, korkmayın. Fikirler insan yemez. Ama “bu cahillik” insanı öldürebilir.
Yok derdiniz sadece Ak Parti’ye muhalif olmaksa, her lafınızdan biri “İslâm, imam, imam hatip, dindar, başörtülü, kuran kursu” vesaire olmasın. Cahilliğinize o zaman “katlanabiliriz”…
Baran Dergisi 485. Sayı