Ne oldu Libya için neden yürüyüşler yapmıyorsunuz, niye Libya’da olanlara kulaklarınızı kapattınız? Alıcılarınız arıza gördü de Libya’daki zulümleri, işkenceleri, katliamları soygunları artık görmüyor musunuz? Ne oldu, halkın olan Petrol kuyuları, kaynakları şimdi Batılıların eline geçince adalet yerini mi buldu? Batılı kaynaklar Libya’da olan biteni, akan kanı artık gündeme taşımıyor diye Libya’da her şey sükûnete mi erdi zannediyorsunuz? Ne oldu dilinizi mi yuttunuz, o “iman! öfkesi!” ile çektiğiniz tekbirler yalan mıydı? Sahi siz gönüllü salaklardınız da Libya’da NATO’nun işi bitince kitle olarak şimdi de Suriye meselesinde mi yerinizi aldınız? Zalim Saddam, Zalim Kaddafi, Zalim Esed, vay be. Güdüldüğünü bile akletmeyecek derecede, batılılarca yağmalanan şimdiki Libya’ya sesi bile çıkmayan sizlerin cesaretine hayranım! Birden nasılda cesurane davrandınız da Zalim Esad hatırınıza geldi. Tuh size, yazık size, eyvah size. Eliniz Müslüman kanıyla kirli, zihniniz NATO güdümlü, izzetiniz ve şerefiniz ayaklar altında iken hala bu utanmazlık niye? İşte 18 Türk, Afganistan’da emperyalizme- NATO’ya karşı savaşını şehadetle süsleyen 18 Türk’ün hali ortada. Peki siz NATO’cu mücahidler! Siz kimsiniz? Nasıl bir sürüsünüz ki dileyen dilediği gibi güdüyor sizi? Halen bile Libya’ya yönelik kara propaganda devam ediyor; ders kitaplarında Osmanlı’ya hakaretler varmış. Senin ders kitapların nasıl, yüzyıldır sadece Osmanlıya değil senin dinine, peygamberine hakaretlerle dolu değil mi, senin kitapların nasıl senin tarihine alimlerine en galiz küfürler ve aşağılamalarla dolu değil mi? Kör müsün be adam?
NATO yeniliyor
20 yüzyılın Modern Haçlı ordusu en güçlü olduğu cephelerde bile birbir düşüyor. NATO yeniliyor, hem de sürüne sürüne. Bakmayın siz öyle Libya’da zafer naraları atmalarına, henüz orada ne olup bittiği belli değil. Gün ola harman ola. Lakin ortada Somali, Irak ve Afganistan gibi üç önemli misal var. Açlık, yoksulluk, imkânsızlığın kol gezdiği Somali ve Afganistan kök söktürüyor Haçlı (NATO) ordusuna. Irak’ta artık tutunamıyor Batı, hem ekonomisi batıyor hem ordusu. Bir yılda hallederim dediği yerden şimdi ekonomisi çökmüş olarak neredeyse kaçarak çıkıyor. İtibarını kaybetmemek için bunu farklı kelimelerle süslüyor. Yıllardır Pakistan’ın batılılaşmış-laik liderlerini kullanarak Afganistan’a saldırılar gerçekleştirirken şimdilerde Pakistan bile ABD’nin bölgede bulunmasına, üslerine karşı savaş ilan ediyor. Haber şöyle; NATO'nun sınır karakollarını vurması ve 24 askerin hayatını kaybetmesinden sonra Pakistan Genelkurmay Başkanı Eşfak Parvez Kayani, orduya 'Bundan sonra saldırı kimden gelirse karşılık verin.' emri verdi. Birliklerine bir bildiri ile seslenen Komutan, "Saldırganların kaçmasını seyretmeyin. Saldırı ile karşılaşırsanız, maliyeti ne olursa olsun tüm gücünüzle karşılık verin." talimatı verdi. Üsame bin Ladin'in Pakistan'da öldürülmesinden sonra iki ülke arasında başlayan gerginliği son noktaya getiren 'karakol saldırısı'nın ardından atılan bu adımın tehlikeli boyutlara ulaşmasından endişe ediliyor. Bu arada Pakistan ordusu, NATO helikopterlerinin sınırda düzenlediği ve 24 Pakistan askerinin öldüğü hava saldırısına hava kuvvetlerinin iletişimindeki bir sorun nedeniyle müdahil olamadıklarını açıkladı. Pakistan ordusunun internet sitesinde yer alan açıklamada, 'Pakistan Hava Kuvvetleri'nin de bilgilenmesi durumunda olaya daha etkili bir şekilde müdahale edebileceği, ancak bunun Hava Kuvvetleri'nin hatası olmadığı' belirtildi. Açıklamada, karakollar ile iletişim kesilmediği ve olay tam olarak netleşmediği için zamanında müdahale yapılamadığı kaydedildi. (03.12.2011, Zaman)
Ancak yine de iki yüzyıla yakın bir zamandır estirdiği terör, saldığı korku ve ikiyüzlü politikaları ile elde ettiği gücün tesiri devam etmekte. Bu yüzden son dönem ardı arkası kesilmeyen İsrail ve ABD üzerinden yükseltilen muhalif seslerin bir kısmı sanki rol çalma şeklinde cereyan ediyor. Bu mevzuu dikkatten kaçırılmamalıdır. Batı ve İsrail kime iş yaptıracaksa, bölge halkının tepkisini almamak amacıyla “iş ihale edilenin” ABD-İsrail ile sözlü sataşmalara girmesi sağlanıyor. Ve sonra aslında olan bitene karşı çıktığını, Müslümanların tarafında mücadele ettiğini falan söyleyecek, ama başaramadığını veya ancak bu kadar olduğu hissini verecek. Ve gizli saklı ABD-İsrail desteği ve arkadan leading devam edecek…
Gün geçmiyor ki Afgan Mücahidleri sayısı 20-30’larla ifade edilen Haçlı (NATO) ordusu askerlerini telef etmesin, gebermesin. Haçlı ordusu mensubu kim varsa, ister önde olsun, ister arkada Mücahidlerin kurşunları ve bombaları altın murdar olmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Artık sıradanlaştı bir ABD helikopteri düşürüldü, 33 ABD askeri telef oldu. Haçlı (NATO) komuta merkezine yapılan saldırıda 30 NATO askeri “etkisiz” hale getirildi. Veya Afganistan Güvenlik Güçleri(Taliban) ülkelerinde işgale dayalı bir sistem yürüten yasadışı Karzai Hükümeti kuvvetlerine operasyon düzenledi, vs. ABD helikopterleri imha ediliyor, conileri telef oluyor, milyon dolarlık insansız hava uçakları 26 dolarlık yazılımlarla düşürülüyor fakat ABD’den çıt yok. Müslümanların zaferini, kendi sefaletini dillendiremiyor.
Batı ve Kuyrukçuları Panikte
İlki İsrail’le ilgili. Batı, Ortadoğu’nun İsrail yüzünden, elinden kayıp gidebileceğini düşünüyor. Sağa sola yerleştirdiği, devşirdiği ılıman İslamcıların kontrollü bir şekilde iktidar değişimini sağlamasını ve kitleleri kolay kontrol etmesini arzu ediyor. Ancak İsrail’in yanlış bir hamlesi tüm bu kurguyu bozabileceği gibi kitlelerin radikalleşmesi, daha köklü bir değişimi arzu etmesine sebep olabilir. Bu panik Batının ruh dünyasına şöyle yansıyor; ABD Savunma Bakanı Leon Panetta, ABD'deki düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü'nün Washington'da düzenlenen bir forumunda yaptığı konuşmada, İsrail'in bölgede giderek artan ''izolasyonundan'' duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Panetta, İsrail'in, Filistinlilerle barış müzakerelerine yeniden hayat kazandırmak için bazı riskleri de alması gerektiğini belirtirken, forumun moderatörünün, ''İsrail'in barış için ne gibi adımlar atması gerektiği'' şeklindeki sorusunu, ''Sadece şu lanet olası masaya otursun. Şu anki sorunumuz, onları (İsraillileri), en azından aralarındaki farklılıkları tartışmaya başlamaları için şu lanet olası masaya oturtamıyor olmamız'' diye yanıtladı.(03.12.2011, Zaman)
Bu panik neticesidir ki Almanya’da pazartesi günü 60 ülke dışişleri bakanları toplanarak Afganistan'ın geleceğini masaya yatırdı. Konferans öncesi yayımlanan gizli belgeler, NATO'nun Afganistan'da savaşı kaybettiğini gösteriyor. Ve türlü kirli ilişkileri; uyuşturucu, silah ticareti dahil. Her savaşın bir de ekonomik bedeli vardır, ve dünün SSCB sini paramparça edip, diz çöktüren Hindikuş dağları bugün ABD-Batı ekonomisini yemiş-bitirmiş tüketmiştir. Bu şu demek Afgan mücahidleri sadece Haçlı Ordusu NATO’yu değil aynı zaman adı geçen bu altmış ülkenin ekonomisine derdest etmiştir. Başta ABD olmak üzere ekonomik olarak kalıcı bir yenilgiye uğratmıştır.
Irak üsleri boşaltılıyor, Pakistan üsleri boşaltılıyor peki nereye gidiyor bunlar. Hadi biraz iyimser olalım eve dönüyorlar. Hepsi mi? Hayır. Sıkı durun büyük bir kısmını biz alıyoruz. Zaten yeterince bulunan NATO üslerine yenilerini ekliyor ve eskilerine daha fazla takviye ediyoruz. Ve bütün bunlar Gülen-AKP iktidarı tarafından görünmezleştiriliyor, CHP ve Kemalist bazı çevrelerce hazım ettiriliyor. Haber şu; “Obama, Beyaz Saray'da yaptığı açıklamada, ''Daha önceden sözünü verdiğimiz gibi, Irak'taki askerlerimizin geri kalanı yıl sonuna kadar evlerine dönmüş olacak. Yaklaşık 9 yılın ardından Amerika'nın Irak'taki savaşı sona ermiş olacak'' dedi.ABD'nin bölgeden askeri güçlerinin büyük bir bölümünü önümüzdeki yılın sonuna kadar çekerek Doğu Avrupa, Türkiye ve Balkanlar'da Orta Doğu bölgelerinde belirlediği üslere konuşlandıracağına kesin gözüyle bakılmaktadır.” Türkiye’ye son dönem yapılan yıkama yağlama faaliyetlerinin bir ucuda buraya dokunmaktadır. Düşünebiliyor musunuz, başka bir devletin ordusuna, kendi ülkenin tam göbeğinde, bir değil birkaç yerinde yer veriyor istihdam ediyorsun? İşgal nedir peki? Bu ülkenin içinde Türk ordusu parelelinde artık ABD ordusu da var…
Abdullah Gül artık İngiliz Şövalyesi…
Şovalye kavramı-ünvanı Haçlı ordularına mahsus. Önceki günlerde Abdullah Gül büyük bir tören ve taltiflerle bu ünvanı ve nişanı aldı. Bunun öncesi de var elbette; İlki 2008 yılında İngiliz Kraliçesi’nin Türkiye ziyareti sırasında ve ikincisi 9 Kasım 2010’da Londra’da Abdullah Gül’e İngiliz Kraliçesi II. Elizabeth Chatham House ödülü olarak, İngiltere’ye önemli hizmetler yapmış, “adanmış kişilere” takılan “Knight Grand Cross of the Order of the Bath” (Ruhani Safiyet Derecesinin Şövalye Büyük Haç Nişanı) nişanı takıldı. Eee ne diyelim, Gül’ün gözlerinde sevince bakınca, Şovalye Gül, Arslan! Richard yolunda… Selahaddin Eyyubi’yi muhasara altına almaya doğru seçimini yapmış. Görünen O.
Önceki günlerde Tayyip Erdoğan’a Time tarafından yıkama-yağlama yapılmıştı. Ve Amerikan Sefiri Görevini başarıyla yürüten Davutoğlu yere göğe sığdırılamıyordu. Oysa Suriye’ye şahin kesilip yaptırımları hemen devreye sokan bu zevatlar iş Mavi Marmara sebebi ile İsrail’e yaptırıma gelince işi kem-kümle idare ederek uzatmakta, görünmezleştirmektedirler.
İşi biraz daha netleştirmek için Ilıman İslam’ın egemenliğini kullandığı Zaman gazetesine bakalım; “Washington'daki aktörlerle konuşmadan bu iki konunun Türkiye'ye bakışı nasıl değiştirdiğini anlatmak zor. Üstelik, ABD ile iyi ilişkilerin en önemli şartı kabul edilen Türkiye-İsrail ilişkilerindeki kırılmaya rağmen yaşanan bir altın çağ bu. İnanılmaz biçimde herkes Türkiye'yi övüyor. Batı'dan hep eleştiri duymaya alışmış bizim gibiler için çok yeni ve şaşırtıcı bir durum bu. Her düzeyde çok yoğun temas söz konusu. Abdullah Gül ve Erdoğan; Obama'nın en çok görüştüğü/konuştuğu liderler listesinin başında. İki ülke arasındaki iletişimin ne kadar arttığını tecrübeli bir Türk diplomatın şu sözleri çok iyi özetliyor: "Eskiden iki ülke dışişleri bakanlıkları müsteşar düzeyinde yılda bir kez görüşürdü ve tüm bakanlık bu görüşme için uzun uzun hazırlanırdı. Şimdi bazen günde birkaç kez görüşüldüğü oluyor.”(A.Bilici,03.12.2011)
Mevzuu ne? Değişen ne? Hem işbirliğinin niteliği değişti. Hem Batı-ABD birçok noktada ciddi bir sıkışıklık yaşıyor ve çözüm üretemiyor. Hem bölgede kendinden sonra en etkin bir güç olarak belirecek gücü imhaya-istismara-itlafa-itibarsızlığa yönelik siyasi hareketlerin içine atmaya-sokmaya çalışıyor. Bunda da yeni işbirlikçiler oldukça heyecanlı bir şekilde –emret komtanım- çerçevesinde kamuoyunu iknaya, olmadı gizlice iş kotarmaya çalışıyor. Bugün olduğu gibi. Türkiye resmen Suriye ile savaşıyor. Ama Türkiye gündemi, siyasi anlamda dozu yüksek farklı bir tartışmanın içine çekilerek olan biten gözden kaçırılıyor.
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden
Kimleri ziyaret ediyor; Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan ve Ermeni Patrik Bartalemeos’u… Konu neredeyse her şey. Birinci elden emirler ve tehditler… Aba altından sopalar, sopa üstünden teşvikler, iltifatlar. Suriye ve İsrail baş mesele. Suriye’yi biran önce dediğimiz çizgiye getir, İsrail’le muhakkak bir çizgide dur. Irak’tan çekilirken güvenliğimizi sağla ve yer göster. Ermenistan’la uzlaş, anlaş. Kıbrıs’la uğraşma, serbest bırak.
Basına yansıdığı haliyle takip edelim; “Esed ve rejiminin şu anda Suriye'de istikrarsızlığın kaynağı olduğunu ve sadece Suriye'de değil, ötesinde de mezhepsel çatışmaları körükleme yönünde en büyük tehlikeyi ortaya koyduğunu ifade etti. Yetkili, birincil amacın Esed rejiminin kendi halkını öldürmesine son vermesini sağlamak ve Esed'ın iktidarı terk etmesi olduğunu vurguladı. ABD Başkan Yardımcısı, İran'ın, nükleer programıyla ilgili tereddütleri gidermeyi reddetmesinden nükleer silahların yayılmasının önlenmesi anlaşmasını ihlaline, Suudi Arabistan'ın Washington Büyükelçisi’ne suikast planından Tahran'daki İngiliz Büyükelçiliği’ne saldırıya ve Türkiye ve NATO radar sistemine tehditlerine kadar uzanan bir dizi “taşkın eylemleri”nin sonucunda daha da yalnızlaştığını söyledi. Görüşmede Kıbrıs konusunun da ele alındığını ifade eden yetkili, Biden'ın, gelecek aylarda bu konuda BM'nin öncülüğünde gerçek bir ilerleme sağlanması umudunu dile getirdiğini ifade etti. Türkiye-İsrail ilişkilerinin gündeme geldiği görüşmede Biden, “ABD'nin en yakın iki dostu ve ortağının, aralarındaki ilişkilerde oluşan zararı ve mevcut gerginlikleri onarma yolunda çalışmalarının önemli olduğunu” belirtirken, bunun hem Türkiye hem de İsrail'in yararına olacağını, iki tarafın da bu uğurdaki fırsatları yakalamak için çalışacaklarını umduğunu belirtti. Görüşmede son olarak, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin ele alındığını ifade eden yetkili, Biden'ın, Çiçek'le görüşmesinde olduğu gibi bu görüşmede de protokollerin TBMM'nin gündemine yeniden getirilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdiğini ve TBMM'nin bu konuda adım atacağı umudunu ortaya koyduğunu kaydetti.”
Pentagon’un patronu ise 16 Aralıkta Türkiye’de. Peki NATO’cu mücahidler Suriye, Libya için yaptıkları gösteriyi, Anadolu’yu böylesine işgal üssü olarak kullanan bu ABD’li çapulculara ve işbirlikçilerine yapacaklar-yaptılar mı? Yoooook, Niye? Adamlar geldi, emirleri paşa paşa verdi gitti. Ardından Esed’e karşı sesler daha yükseldi. Nasıl olsa Esed zalimine karşı çıkmak daha kolay. O’nun üzerinden mücahidlik taslamak daha risksiz ve ucuz.
Biz biliyoruz ki; ABD’ye, İsrail’e erkeklenemeyen korkaklar, izzet ve şereflerini koruyamayan zavallılar, vatanlarında yüze yakın işgal üssünden habersizmiş gibi davranan ahmaklar direnişin, hakiki emperyalistlerin adını bile anmaya cesaret edemiyorlar. Bunun en açık delili Mirzabeyoğlu davasıdır. İslam davasını dışarıda arayan ve kendi içindeki zulme başkaldıramayan bu zavallılar aynı zamanda İslam düşmanı rejimlerin fikirde ve aksiyonda yenilmesini sağlayan İslam inkılabının liderinin adını bile anma cesaretini gösterememektedirler. Neyse mevzuumuzu nihayetlendirelim.
Emir büyük yerden, gelecek günlere çok dikkat etmek gerekiyor. Çok kısa sürede, uygun kamuoyu ve uygun imkân buldukları an inanılmaz şeyler olabilir. İngiliz Şövalyeleri Time’in çizdiği yol haritası ile Türkiye’yi bir uçurumun kenarına getirip bırakabilir. Müslüman uyanık olsun ve NATO’cu mücahidlerden uzak dursun.
Baran Dergisi, 258. Sayı
Baran Dergisi, 258. Sayı