15 Temmuz gecesi Türkiye’de yaşananlar, Allah’a inanan Müslüman Anadolu İnsanı ile gavura tapan takkelisiyle takkesiziyle Batıcılarlar arasında cereyan etti.

15 Temmuz’un beşinci sene-i devriyesini geçtiğimiz hafta idrak etmiş bulunuyoruz. Biz de bu vesileyle geçen sayımızı 15 Temmuz’a ayırmış, milletimizde 15 Temmuz ruhunun hâlen dimdik ayakta olduğunu vurgulamış, o günden bugüne dek milletin baskısı sayesinde elde edilen kazanımların sıralamasını yapmıştık. Şimdi de yine 15 Temmuz’u merkeze almak suretiyle bu kez siyaset ve medyayı değerlendirmek niyetindeyiz. Evet, öyle yahut böyle tam beş senelik bir süre geçti ve bu zaman zarfını devlet, siyaset, medya nasıl değerlendi, onların bugün ruh hâli nedir diye bir üzerinde duralım istiyoruz.

Bir Batıcıdan Diğerine Hüküm Devri

Böyle bir değerlendirmeyi yapmak için seçilmesi gereken milat herhâlde 16 Temmuz’dur. 16 Temmuz günü, Amerika’nın istihbarat örgütlerinden biri olan FETÖ’cülerin darbe girişiminin bastırdığı artık anlaşıldığı andan itibaren, hükümet ve bürokrasiden bu darbeyi bastıran Müslüman millet ne beklerdi, onlar ne yaptılar diye başlayalım o zaman.

2016 Ağustos’unda düzenlenecek Yüksek Askerî Şura’da ayıklanacaklarının istihbaratını alan FETÖ ve FETÖ ile iltisaklı ordu mensubları, 15 Temmuz gecesi panik hâlinde bir darbe girişiminde bulundu. Amerikan istihbaratının yarı resmî örgütü FETÖ ile beraber hareket eden Kemalistler, yâni Amerika başta olmak üzere gavura tapınan Batıcılar ise bu darbe girişimini konumlarına göre direkt yahut dolaylı yollardan desteklediler. Bu desteği sokaklarda tencere tava çalıp darbecilere destek verenlerden, o gece tutuklanan FETÖ’cü değil kökten Kemalist ordu mensublarından, darbenin başarılı olup olmayacağı belli olana dek susanlardan ve sonrasında tüm bu yaşananlara “Tiyatro” deme cüretini gösterip, beş sene sonra FETÖ kanalının 15 Temmuz belgeselinde bile oynamaktan çekinmeyecek kadar azgınlaşan, millet ittifakının başındaki CHP liderinden biliyoruz. Bu tiyatro bahsine ileride değineceğiz.

Demokrasi Palavrası

15 Temmuz’dan hemen sonra iktidarın olsa olsa bir teamül diyebileceğimiz Batı menşeili bir silah olan “demokrasi”ye sarılması ve söylemini bu merkezde geliştirmesi anlaşılabilirdi. Ne var ki, derenin altından çok sular aktıktan ve Batının kendi silahı “demokrasi” ile vurulamayacağının anlaşılmasından sonra, bugün hâlen ön plana “demokrasi şehidi”, “demokrasi bilmem nesi” ifâdelerinin çıkartılmaya çalışılıyor olması ancak bir sefalet göstergesidir. Afedersiniz ama siz manyak mısınız? Türkiye’de bırakın Müslüman milleti, kendisini demokrat olarak tanıtan insanlar bile demokrasi için değil canlarını, mallarını bile vermezler. Siz eğer ki hakikaten inanarak demokrasi şehidi falan gibi lâflar söylüyorsanız, bilin ki zihniniz size oyunlar oynuyor, siz bu milleti hiç tanımadığınız gibi üzerinde konuştuğunuz kavramı da bilmiyorsunuz. Ha yok, siz hâlâ Batıyı kendi silâhı olan “demokrasi” söylemi ile vurmaya çalışıyorsanız, o zaman da artık komik olduğunuzun farkına varın, bunu yemediler, daha doğrusu yediremediniz, şimdi de sizinle dalga geçiyorlar, bunu anlamıyor musunuz?

Daha evvelki sayılarımızda ifâde etmiştik, biz başkalarının ayıplarından da rezil duruma düşmelerinden de utanan insanlarız, insan olmak bunu gerektirir diye. Rica ediyoruz, bizi, milletimizi daha fazla utandırmayınız.

Hakikaten anlamıyor, idrak edemiyor olmanız ihtimaline binaen şunu da ifâde etmeden geçmeyelim. 15 Temmuz gecesi yaşananlar, Müslüman Anadolu insanı ile gavura tapan Batıcılar arasında cereyan etti. Müslüman Anadolu safında mücadele edenlerin tek gayesi Allah rızasıydı. Onlar gavurla, gavur tapıcılarıyla Allah’ın emri doğrultusunda malları ve canları ile cihad ettiler. NOKTA!

İktidarın İktidarsızlığı

Millet, 16 Temmuz sabahı darbeci unsurların direncinin kırılmasının ardından, Müslüman milletin sokakta kanıyla FETÖ’yü püskürtmesi sayesinde mevkiini koruyabilen iktidardan, yine Müslüman insanımızdan aldığı destekle bu millete ve bu milleti var eden ruh köklerine düşmanlık eden ne kadar unsur varsa hepsiyle büyük ve tarihî bir hesaplaşma içine girmesini bekliyordu.

Oysa ki iktidar bunun yerine FETÖ’yü bir kenara ayırıp, onun ruh eşi ne kadar benzeri varsa hepsiyle birden iş tutmak ve bürokraside FETÖ’den boşalan alanları bunlarla doldurmak yoluna gitti. Her ne sebeble ise 15 Temmuz gecesi canıyla kanıyla Amerikan ajanlarıyla çarpışan milletin devlet idaresine alınması kimsenin aklının ucundan bile geçmedi.

Bu stratejik hata dolayısıyla, aradan geçen zaman zarfında bürokrasi kademeleri bir bir çökerken, tabela bakımından bütünlüğünü koruyan iktidar partisi milletin şuurunda Ak Parti ile AKP şeklinde iki parçaya bölünmüş oldu.

Müslüman Aynı Köpek Tarafından İki Kere Isırılmaz

Uzun süren mahallî savaşlar ve ardından kopan Birinci Dünya Savaşında üç kıtada savaştıktan sonra Anadolu’ya kısılıp kalan, son bir can havliyle doğrulup Anadolu’yu Yunan’a mezar eden ve artık takatsiz kaldığı için iktidarı emanet ettiği siyasîlerin hıyanetini gördüğü ve bildiği hâlde, yine de bir ümitle müsamaha göstermek zorunda kalmıştı ya bu millet, ha işte, bugün o gün değil. Bir Müslüman aynı köpek tarafından iki kere ısırılmaz. Dün bizim canımız ve malımızla kurduğumuz bu memleketi Batılılara peşkeş çeken köpekler bugün de yine bizim canımız ve malımızla koruduğumuz bu memleketi bir kez daha tapındıkları Batılılara peşkeş çekebileceklerini umuyorlarsa, yanıldıklarını anlayacak fırsat bile bulamazlar.

Geçtiğimiz hafta bilhassa bu rezilliklerin değil, dimdik ayakta duran 15 Temmuz iradesinin ve bu süreçte milletin elde ettiği verimlerden bahsettik. Bu topraklarda hâlâ bir istikbali olduğuna inanan her kim varsa aklını başına alsın ve milletin safına geçsin. Yoksa, 15 Temmuz’dan sonra yarım kalan hesabın kapanışı esnasında bu millete sırf Müslüman olduğu için düşmanlık, hainlik eden kimsenin gözünün yaşına bakılmayacağını bilsin.

Köprü Herkese İbret Olsun!

CHP’nin başı çektiği muhalif kanat, “Tiyatro” kelimesini sürekli olarak dillendirmek suretiyle 15 Temmuz’un bizdeki psikolojik üstünlüğünü düşürmek ve kendilerindeki psikolojik ezikliği aşmak için uğraşırken, FETÖ’cülerle beraber en çok da köprüde öldürülen öğrenciler bahsini ön plana çıkartmaya çalışıyor.

Şimdi, bakın! Türkiye genelinde 251 şehid vermişiz, 2000’den fazlamız gazi olmuş. Yalnız Boğaziçi Köprüsünde 34 şehid vermişiz. Akşamdan sabaha kadar köprüde milletin üzerine otomatik silahlarla defalarca kez ateş açılmış. Hatta milletin arkasına mevzilendiği toma tank ateşiyle vurulmuş. Farz edelim ki orada bulunan tepeden tırnağa silahlı askerî öğrencilerin tüm bunlar yaşanana kadar millete saldıracaklarından haberleri yoktu, peki bunlar kör mü, tüm bu yaşananları görmediler mi? Gördülerse, neden oradan ayrılmadılar? Hatta daha da ileri gidelim, neden müdahale etmeye kalkmadılar?

Amma tatava yaptınız ha. Köprüde şehit sayısı 34 kişi. Tüm bunlar yaşanırken, orada ya silah sıkan yahut sükut ile bu cürmü ikrar edenlerden bahsediyoruz. İbret olsun! Bir yerde bir yanlış görüp de onu seyreden, hakkın tarafında yer almayan bedbahtın hâli hepimize, hepinize ibret olsun!

Müdahale etselerdi de belki can vereceklerdi; fakat şehid olarak! Etmediler, şimdi de üç beş sarhoş ile vatan haini arsız köpeğin diline pelesenk oldular.

Ha bir de bunlar gençmiş. Bluğ çağına da mı girmemiş? Allah’a karşı mes’ul olan herkese karşı mesuldür. Allah’a inanmıyorsanız, kanunlara karşı mes’ul diyelim, oldu mu?

Birilerinin Yine Biti Kanlanmaya Başlamış

15 Temmuz gecesi yaşananların hafızlarda tazeliğinin korunması için yapılan tek doğru hareket olan okunan selâlara gelelim. Aradan daha ancak beş sene geçmiş, iktidarın pısırıklığı, basiretsizliği, kararsızlığı, çapsızlığı yüzünden milleti de iktidar gibi zanneden cahiller, çıkıyor selâ okuyan müezzinlere sosyal medya üzerinden küfür ediyor. Siz hayırdır ya? 15 Temmuz’da millet o selâ okunmaya devam etsin diye çıktı sokağa, canını verdi. Neymiş, 12’den sonra müzik… Hoşt! Hayat tarzın uğruna canını verecek kadar imanlıysan sen de çık tatlım sokağa, işte meydan orada. Hadi, elinden tutan mı var, çık, savun hayat tarzını da görelim boyunun ölçüsünü.

Böyle deyince de bu sefer, ikisi bir mi?.. İkisi bir değilse sen selâya köpek gibi ne havlıyorsun o zaman.

15 Temmuz Balosu

“Bizim” iletişimciler, dernekler, düşünce kuruluşları, yabancı misyon görevlileri, işte böyle bir sürü kelli felli tip oturmuş, “15 Temmuz’un sene-i devriyesinde ne yapmak gerekir?” diye uzun uzun düşünmüşler. “Ne yapsak ne yapsak” derken, öyle sanıyoruz ki içlerinden biri “Evreka” diye bağırmış ve demiş ki, “15 Temmuz’un arkasındaki ABD’ye üstüne bir de para verelim ve onların gazeteleri ile bilbordlarına reklam basalım.” Sonra diğerleri de alkış kıyamet bu fikre canı gönülden destek vermişler.

Gerçekten de üzerine düşünmeden, tasarlanmadan yapılacak dangalaklık değil. Özene bezene yapmışlar. Hastayız tersine dehanıza.

Buna ilâveten anma adı altında yapılan gösteriler, neredeyse eğlenceye varana dek türlü rezillikler… Milletten utanmasalar 15 Temmuz balosu düzenleyecek tipler.

Basın Basın

Bir de basın meselesi var, iki taraflı...

Birinci tarafını kendi hatıramdan aktarayım. 15 Temmuz gecesi Boğaz Köprüsü’nün tanklar tarafından kesildiği haberi ajanslar düşer düşmez gönüldaşlar bulundukları şehirlerin stratejik noktalarına doğru yol alır ve milleti de peşlerinden sürüklemek için gayret ederlerken, biz de bir taraftan tanıdığımız gazeteci gibi ön planda olanları arıyor ve bunun bir darbe girişimi olduğunu söyledikten sonra, hiç beklemeden milleti sokaklara davet etmeleri gerektiğini söylüyorduk. Bugünün anlı şanlı 15 Temmuz kahramanı olup, ekranlarda salınan, adı bizde tipler, o gece yaşanan hadisenin münferit bir olay olduğunu, kimsenin sokağa çıkmaması gerektiğini vurguluyorlardı. O gece darbeye karşı duran Ardan Zentürk ise bugün işsiz.

İkinci tarafı ise Türkiye’nin 15 Temmuz’a doğru sürüklenmekte olduğu 17/25 Aralık’tan başlayarak, iktidara karşı olmak adı altında FETÖ ile iş tutmaya başlayan ve bugün bu işbirliğini adeta bir ittihada dönüştüren muhalif medya teşkil ediyor. En son bunların içinden biri arkasından çıkması gereken ifrazatı ağzından dökerek FETÖ diye bir örgüt yoktur diyordu, o derece.

Manzara bu, uzun uzun anlatmaya lüzum var mı?

“Tiyatro”

Son olarak gelelim 15 Temmuz’u “tiyatro” kelimesiyle yaftalayanlara…

15 Temmuz gecesi Esenler’deki Yüzyıl köprüsünde bir zırhlıyı kullanan darbeci, köprü üzerindeki insanların üstüne bile isteye o aracı sürdü ve onlarca insanı kullandığı makine ile bariyerler arasına sıkıştırmak suretiyle paramparça ederek şehid etti.

Şimdi, eğer ki bu ve benzeri enstantanelerin tiyatro olduğunu iddia ediyorsanız, yarın size aynı bu şekilde muamele yapılıp, sokaklarda paramparça edildiğiniz zaman, biz yaşanacak olan bu hadiselere “tiyatro” dediğimizde sakın ola ki ağlamayın ama tamam mı?

***

Son nefeste imanlı gidip gitmeyeceğinin korkusuyla tir tir titreyen büyüklerin dünyasında, kusura bakmayın ama kimsenin kredisi sonsuz değil. Kimse düne güvenerek sakın ola ki yarınını teminat altına aldığı gibi bir yanılsamaya düşmesin.

***

15 Temmuz gecesi Türkiye’de yaşananlar, Allah’a inanan Müslüman Anadolu İnsanı ile gavura tapan takkelisiyle takkesiziyle Batıcılarlar arasında cereyan etti.

***

Şartlar gösteriyor ki, 15 Temmuz sonrasında tehir edilen hesaplaşmanın arifesinde bulunuyoruz.

Biz hazırız, siz hazır mısınız?