İslâm âleminin orta yerinde, Batı ve işbirlikçileri tarafından peydahlanan gayr-ı meşru İsrail'in, Mavi Marmara Gemisiyle Gazze'ye insanî yardım malzemesi taşıyan sivil gönüllülere yaptığı katliam ile alâkalı olarak görülen davaya geçtiğimiz hafta devam edildi. Bu davada ön plana çıkan ve hiç de şaşırtıcı olmayan bir konu var: Türkiye'de yaşayan Siyonistlerden bir kısmının Mavi Marmara katliamında bizzat rol oynamaları ve bugün de İHH'ya davadan vazgeçilmesi için baskı yapmaları...
Abdülhâmîd Han'ın şahsiyetli duruşu karşısında hesablarını bir asır şaşıran Yahudiler, bugün sahib olduklarının muhafaza edebilmek adına, başta İslâm davasının merkezi olan Anadolu olmak üzere bütün bir İslâm âleminde ve Batı dünyasında faal durumdalar. Türkiye Cumhuriyeti üzerindeki etkinliklerini 90'lı yıllarda, başta 28 Şubat dönemi olmak üzere arttıran bu küfür şebekesi, içeride kendilerine bile parmak ısırtan uşaklarının marifetiyle Müslüman millete etmediklerini bırakmadılar.
Siyonistlerin içerideki uşakları derken ne kast ettiğimiz açalım; köpekleşmiş sermaye, satılmış medya, kokuşmuş sosyete ve devlet bürokrasisi içerisine yerleşen ve çürümüş vücudu tırtıklayan kurtçuklar...
İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu'nun “1999 Kurtuluş Yılı” çıkışı, İkiz Kulelerin vurulması, Afganistan'ın Batı askerine “mezaristan" oluşu gibi tarihe mihenk taşı olan hadiseler, Batı'nın, İslâm Âlemi üzerindeki tasarruflarını derinden yaraladı. Böyle bir konjonktürde, Mavi Marmara Gemisi’yle Gazze'ye insanî yardım götürenlere karşı İsrail'in panik içerisinde yaptığı operasyon, İsrail'in maskesini düşürmeye yetti. “Kipa” düştü, kel göründü... Yıllardır medya ve çapsız birkaç komutanın beceriksizliğiyle şişirilen İsrail Ordusunun eli silâhsız sivillerle bile baş etmekten aciz bir korkak olduğu bütün dünyaya canlı olarak yayınlandı. İsrail'in acınacak hâlinin tescili olan yayının kesintisiz olarak bütün dünyada yayınlanmasını sağlayan İHH İnsanî Yardım Vakfı Başkanı Bülent Yıldırım'ı da ufkunun genişliği münasebetiyle bir kez daha tebrik edelim.
(Not: Siyonist otoritesine kayıtsız şartsız teslim olmuş ve Siyonizm'e karşı yapılan hareketleri bir türlü ufkuna sığdıramayan sahtekârları da unutmayalım bu arada...)
İHH İnsanî Yardım Vakfı Başkanı Bülent Yıldırım'ın “Her duruşma öncesi teklifin biri gelip biri gidiyor. Olmadı tehdit ediyorlar. Dünyayı verseniz bu davadan vazgeçmeyiz” açıklaması da ayrıca önemli. Bu teklifi yapanların içeriden, bu memleketten birileri olduğu aşikâr. Kendi üç kuruşluk menfaatlerini Müslüman Anadolu'dan üstün gören bu satılmış köpeklerin kimler olduğu da çok iyi biliniyor...
*
Hâsıl kelâm, 1999'da Kumandan Salih Mirzabeyoğlu tarafından ilân edilen süreç, “Devlet-i Ebed Müddet”in ne mânâya geldiğinin dosta da düşmana da ilânı olarak mukaddes hedefe doğru kararlı ve inatçı adımlarla ilerliyor. Batı'nın İslâm âlemi üzerinde kurmuş olduğu hegemonya, Müslüman milletler nezdinde çatır çatır kırılıyor ve geriye kutlu ideal önündeki tek mâni olarak Batı güdümündeki iktidarlar kalıyor. İktidarların nasıl halledileceğinin provasının sık sık yapıldığı son demlerde Batı'nın ve güdümündeki iktidarların aslında ne denli dayanaksız kaldığını görüyoruz ve hakimiyetin sahibine biran evvel teslim edilmesi adına ele geçen her vasıtanın, büyük bir maharetle kullanılması gerektiğini düşünüyoruz.
Hatırlatma olması bakımından şunu da ilâve etmekte fayda var; değişen ve dönüşen dünyayla birlikte eski okyanuslar kum havuzu oldu. Bu mübarek yolculukta, kum havuzunda debelenmeyi okyanus aşmak zannedenler, tekamül bahsini idrak edemeyenler, maalesef kendi kendilerini tüketecek ve sahneden silinecektirler.
Tekamül ızdırabı çekenler içinse;“insanın insanla, insanın tabiatla olan ilişkilerini, insanın âlemdeki rolü ve gayesini, tek kelimeyle ruha kendini empoze eden, mukavemet eden varlığı, bütün yönleriyle kavrayıcı, ideal değerlerle pratik faaliyetler çerçevesindeki meseleleri irfân kıvamı hâlinde ortaya koyan” ideolocya, Büyük Doğu- İBDA külliyâtında mahfuzdur.
Bu mânâdan olmak üzere, katil İsrail ve yerli işbirlikçileri bilsinler ki, nasıl Mavi Marmara Gemisi İsrail’in üzerine yürütüldüyse, biz de ceddimiz gibi onu karadan yürütür Çağlayan meydanına taşırız.. Böyle biline!
Baran Dergisi 353. Sayı