Geçtiğimiz hafta Makedonya’nın Kosova sınırındaki Goşnitse (Kalkandelen-Tetova) polis karakoluna baskın düzenleyen yaklaşık 40 kişilik grup, içerdeki 4 polisi rehin aldı. Hadise, herhangi bir çatışma yaşanmadan sona erdi. Basına yansıdığı şekliyle eylemi gerçekleştirenlerin Kosova sınırından giren UÇK 8 Kosova Kurtuluş Ordusu) kıyafetli insanlar olduğu söylendi. Haberlerde saldırganların Kosova’dan giriş yaptığı dile getiriliyor ama bilgi tam doğru değil. Bölgede yaşayan insanlar, karakolu basan grubun Makedonya’da başlayan iç savaş zamanı kurulan UÇK Milli Kurtuluş Ordusu olduğunu söylüyorlar. Yani Kosova Kurtuluş Ordusu UÇK değil, Milli Kurtuluş Ordusu UÇK… Bu ayrımı özellikle vurguladık, çünkü yazının devamında önemli.
Başbakanlık binasına Ekim ayında da roketatarla saldırı yapılmış ve bina hasar görmüştü. Yakın zamanda yine Makedonya’da Başbakanlık binası önüne konulan bomba patlamıştı. Bu saldırıları da Makedonya UÇK’sının üstlendiği ileri sürülmüştü.
Peki ne oluyor da Makedonya’da savaş döneminde kurulan UÇK bunca zaman sonra tekrar bu tür eylemler yapıyor? 
Makedonya Yugoslavya’nın dağılmasından sonra 1991 yılında savaşsız bir şekilde bağımsızlığını alan tek ülke oldu neredeyse. Yugoslav Ordusunun saldırmasını önlemek için BM adı altında ülkeye gelen ABD askerleri saldırıya engel oldu. Yapılan referandumla bağımsızlığını kazandı ve Yugoslavya ile sınır antlaşması yaptı. Savaşsız bir şekilde bağımsızlığını kazanmasına rağmen bu güne kadar siyasi istikrarı sağlayamadı.
Öncelikle Makedonya’nın komşu ülkeleriyle olan sorunları henüz bir çözüme kavuşturulmuş değil. Bu yüzden uluslararası arenada sıkıntı yaşamaktadır. Komşusu Yunanistan ile “Makedonya” ismi sebebiyle problem yaşamakta. (135’den fazla ülke tarafından “Makedonya Cumhuriyeti” olarak tanınsa da Yunanistan’la aralarındaki isim problemi yüzünden uluslararası kurumlarda FYROM Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti (Former Yugoslav Republic of Macedonia) olarak anılıyor.) Bulgaristan’la yaşadığı ise dil ve ortak kültürel değerler sorunudur. Bulgaristan’ın Makedoncayı bir Bulgar lehçesi olarak adlandırmasına karşın Makedonlar Makedonca’nın ayrı bir dil olduğunu savunuyorlar. Bir diğer komşusu Sırbistan’la ise yaşadığı kilise sorunudur. Sırp Ortodoks kilisesi, Yugoslavya'dan ayrılmasıyla birlikte bağımsızlığını ilan eden Makedon kilisesini tanımayı reddetmektedir.
Makedonya’nın uluslararası tanınma ve faaliyetlerinde bu sorunlar sıkıntı çıkarsa da bizi de ilgilendiren asıl problem ülke içinde yaşanmakta. Farklı milletlerden oluşan kozmopolit bir ülke Makedonya. Ve ülkedeki azınlık-kurucu millet sorununa dair bir çözüm koymuş değil hükümet. 25,713 km² yüzölçümüne sahip Makedonya’nın resmi dili Makedonca’dır. Arnavut ve Türklerin yoğun olduğu bazı il ve ilçelerde ise Arnavutça ve Türkçe resmi dil olarak kullanılmaktadır. Ülkede en son nüfus sayımı 2002 yılında yapılmış. Bu verilere göre resmi olarak ülke nüfusu 2 milyon. Nüfusun %64’ü Makedon, %25’i Arnavut, %4’ü ise Türk. Yine nüfusun %65’i Makedon Ortodoks, %33’ü ise Müslüman.
Resmi olarak verilen rakamlar bu şekilde olmasına rağmen neredeyse onbeş senedir yeni bir nüfus sayımı yapılmamış Makedonya’da. Aslında geçtiğimiz yıl bir sayım yapıldığı fakat gerçek nüfus oranlarını ortaya çıkardığı için iptal edildiği burada yaşayanlar tarafından sıklıkla dile getiriliyor. 
Makedonya bağımsızlığını kazandıktan sonra ülkede yaşayan Müslümanlara karşı bir sertlik siyaseti izliyor. Ağırlıklı nüfusu Arnavut olan Müslümanları baskı altında tutmaya, asimile etmeye, en tabii haklarını kısıtlamaya çalışıyorlar. Müslümanlar, gerçekte ülke nüfusunda iddia edilenden daha fazla bir kemiyet tutmasına rağmen Makedon hükümeti tarafından devamlı baskı altında tutulmak istenmiştir. Aslında ilk bağımsızlık zamanı ülkenin kurucu milletleri olarak Makedonlar, Arnavutlar ve Türkler olarak dile getirilmiş, fakat daha sonra sadece Makedonlar olarak kabul edilmişti. Makedon devletinin baskıları yoğunlaşması sonucunda 2001 yılında iç savaş çıkmış, uluslararası güçlerin devreye girmesiyle Ohri Çerçeve Antlaşması ile iç savaş sonlandırılmıştır. 
Ohri Çerçeve Antlaşması ile ülkede yaşayan azınlıklar, kendi dilleriyle eğitim görme, yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde belediye kamu hizmetlerinde görev alma, askeriye ve polis teşkilatında görev alma vesair hakları elde ettiler.
Buraya kadar resmî beyanların bir özetini yapmış olduk. Fakat gerçekte yaşananlar bu yazdıklarımızdan biraz farklı. Öncelikle nüfus konusunu açıklayalım. Ülke içindeki hakların tevzîi ve siyasî temsil nisbeti 2002 sayımı baz alınarak gerçekleştiriliyor. Ülke nüfusu iki milyonu biraz geçiyor. Ülkede 700 bin civarında Arnavut, 200bin Türk, 100bin Müslüman Torbeş ve 100 bin Müslüman Çingene ve Pomak olduğu söyleniyor. Hatta yeni ve bağımsız gözlemcilerce denetlenen bir nüfus sayımı yapıldığı takdirde Müslüman nüfusun bundan daha fazla çıkacağı iddia ediliyor; o yüzden de hükümetin yeni bir sayıma sıcak bakmadığı ifade ediliyor. Müslümanların nüfus artış oranını ve Makedonların hem Batıya göç etmeleri hem de klasik Batı yaşam tarzını benimsemelerinden dolayı nüfus oranlarının düşmesini göz önüne aldığımızda, bu iddiaların mesnetsiz olmadığı açık.
Makedonya devleti de bunun farkında olmalı ki, Ohri çerçeve Antlaşmasıyla kabul edilen nüfus yoğunluğu çok olan etnik bölge belediyelerinin o etnisiteye ait belediye olma hükmünü kurnazlık yaparak kapatmaya çalışıyor mesela. Veya Müslümanların yoğun olduğu bölgelerin tam merkezine çok katlı binalardan siteler yaparak Hıristiyan Makedonları yerleştiriyor. Böylece bu yoğunluğu kırmaya çalışıyor. Veya bir ilçede Müslüman Arnavutlar fazla ise orayı belediye ilan etmiyor da o ilçeye bağlı Makedon Hıristiyanların çok olduğu bir köyü belediye yapıyor. Böylece belediye sayısı olarak daha çok Makedon belediyesinin varlığını ileri sürerek nüfus çoğunluğunun kendisinde olduğunu ispatlamaya çalışıyor.
Öyle trajik şeyler duyuyoruz ki burada, şaşırmamak mümkün değil. Seçim zamanı ülke nüfusu iki milyon civarında olmasına rağmen atılan oyun iki milyonu geçtiğini söylemişti bir bölgede siyaset yapan arkadaş. “Peki, kimse itiraz etmiyor mu?” dediğimde “sizin bir atasözünüz var, ‘minareyi çalan kılıfını hazırlar’ diye” demişti. Yani aslında görünmeyen sürekli bir savaş hali var. Ohri mesela. Osmanlı şehir Ohri’de bundan kısa bir zaman öncesine kadar yüzde yetmişi Müslüman olan nüfus şimdilerde yüzde yirmiye düşürülmüş. Müslümanların evlerinden çıkmaları için baskı üzerine baskı uyguluyor yönetim. 
Üsküp, o Osmanlı şehri şimdilerde heykel tarlasına dönüştürülmüş halde. Kendine geçmiş oluşturmak için Avrupa Birliği hibe fonlarından aldığı yüzmilyonlarca Euro ile beş dönümlük alana beş yüz tane heykel dikilmiş. Yani yapmak istedikleri şey o kadar sırıtıyor ki, şehir estetiği diye bir şey de kalmamış. Üsküp şehrinin tam ortadan şehri ikiye bölen Vardar nehri üzerinde ecdadın yaptırdığı Taş Köprü’nün (Mimar Sinan eseri olduğu söyleniyor) Osmanlı varlığını gösteren o sade ama heybetli duruşunu yok etmek için her tarafına onlarca heykel dikmişler. Taş Köprü’nün alt ve üst taraflarına birçok köprü yapmalarına rağmen eski Üsküp çarşısını ve Müslüman bölgesinin ruhunu yok etmeyi başaramamışlar. 
Semboller üzerinden her şehrin siluetini değiştirmeye çalışıyorlar. Semboller üzerinden yürüyen bir savaş var aslında bütün Balkanlarda. Makedonya'da Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında “hâkim toplum” olma savaşı aslında yüzyıllardır sürüyor. Bu savaş sıcak çatışma dışında bir çok noktada semboller üzerinde yaşanıyor. Başkent Üsküp’e girerken gözümüze ilk çarpan şey Vodna Dağı'nın tepesinde devasa bir haç olmuştu. Sonradan öğrendiğimize göre 77 metre yüksekliğinde, Avrupa'nın en büyük haçını dikmişler şehrin en hâkim tepesine. Hıristiyanların bu devasa haç ile “Makedonya bizim, burada hâkim toplum biziz” imajı vermek istediğini anlıyorsunuz. Aynı şeyi Bosna’da Mostar köprüsünü görmeye giderken de yaşamıştık. Şehrin hakim tepesinde devasa bir haç dikilmiş ve şehrin merkezine de nereden bakarsanız bakın görebileceğiniz yükseklikte bir kilise çan kulesi inşaa edilmişti.
Tabii görünen tarafı bu olmasına rağmen meselenin bir de arka planda yaşananlar var. Makedonya iç savaşına katılmış bir UÇK komutanı bize bu haçın dikiliş hikayesini şöyle anlatmıştı:
“2001’de Sırplar (Arnavutlar Makedonlara “Sırp” diyor) bize saldırmaya başlayınca, savaş kızıştı. Biz de kendimizi savunmaya başladık. Bu Sırpların bu kadar baskı yapmalarına bakmayın. Çatışmalar yaşanırken farkında olamadık hiçbirimiz ama aslında biz şöyle biraz daha üzerlerine gitseydik bunlar soluğu Yunanistan’da alacaklarmış… O savaşta aldıkları yenilginin psikolojik etkisini atmak kendi halklarına moral vermek için o haçı diktiler dağın tepesine…”
Son dönemde yaşanan hadiselerin temelinde, 2001 iç savaşı sonrasında yapılan Ohri Çerçeve Antlaşmasıyla Arnavut, Türk ve diğer azınlıklara, yani Müslümanlara karşı takınılan tavır yatmakta. Arnavutlar bu durumdan özellikle uzun zamandan beri rahatsız oluyorlardı. Makedon yönetimi bu rahatsızlıkları ve çeşitli zamanlarda dile getirilen şikayetleri hiç dikkate almadığı gibi bunları dile getiren ve yasal haklarını kullanarak durumu protesto edenleri de çeşitli sebeplerle baskı altına almaya çalışmakta. Bunun tabii sonucu olarak da etki tepkiyi doğuruyor
Şu an Makedonya da eski UÇK siyasetçileri de iktidar ortağı olarak koalisyonda bulunuyor. Fakat MİLLİ Kurtuluş ordusu UÇK’lılar ve Arnavutların bu insanlara bakış açısı hiç de olumlu değil. Makedonlardan koltuk kapmak için Arnavutlar özelinde Müslüman halka sırtlarını döndüklerini ve şikâyetlerinin hiç dikkate alınmadığını söylüyorlar.
Şayet Makedon hükümeti Ohri Çerçeve Antlaşmasında kabul ettiği hakları vermek konusunda aynı tavrı sürdürürse, hadiselerin artacağı ve daha tehlikeli boyutlara ulaşabileceği düşünülüyor. Bölge hassas dengeler üzerinde yürüyor ve en ufak bir hadise büyük çaplı çatışmalara dönüşebilecek potansiyel taşımakta.
Son gelişmeler
Makedonya’da Arnavutların yoğun olarak yaşadığı  Kumanova şehrinde  bazı evlere Makedon polisi tarafından operasyon yapıldı. Nerdeyse iki gün süren çatışmalar sonucunda resmi açıklamaya göre 8 Makedon polis öldü 14 Arnavut Müslüman ise katledildi. Makedon yetkililerin açıklaması hep olduğu gibi terör diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Fakat bu hadisenin de bundan sonra yaşanabilecek hadiselerin de sebebi yukarda kısaca değindiğimiz gibi Makedon Hükümetinin Arnavut Müslümanlar şahsında Müslümanları sürekli baskı altında tutma gayretidir.
Kumanova’da operasyon yapılan ve dışardan geldiği söylenen grup aslında orada yaşayan Arnavut Müslümanlardı. Makedon Devletinin zaten bildiği, Savaş zamanı Makedon Milli Kurtuluş Ordusu UÇK saflarında savaşmış insanların oturduğu mahalleye sabah erken saatlerinde baskın yapılınca Arnavutlar da kendilerini korumak için karşılık verdiler ve iki güne yakın sürdü çatışmalar.
Makedonya’da hükümet, muhalefetin baskısıyla iyice sıkışmış durumda ve neredeyse düşme tehlikesi yaşıyor. Sosyal Demokrat Parti lideri Zoran Zaev, hükümeti protesto gösterilerinde öldürülen bir genç hakkında Başbakan ile İçişleri Bakanı arasında geçen konuşmaları yayınladığından beri halk sokaklara döküldü ve Üsküp başta olmak üzere çeşitli kentlerde hemen her akşam hükümet karşıtı protestolar düzenleniyordu. Hükümet kendi durumunu örtbas etmek için kim olduğunu bildiği eski UÇK askerlerinin evine “terör” diyerek operasyon yaptı ve beklemediği karşılıkla iş çatışmaya döndü. İşin kısa özeti budur. 
Diğer yandan Kumanova, Sırbistan ve Kosova sınırında bir şehir. Sırbistan Makedon Devletine desteğini açıklayarak sınırda teyakkuz haline geçti. Çatışma sonrası diğer önemli gelişme ise Makedonya UÇK Gaziler Derneğinin yaptığı toplantı ve sonrasında Makedon devletinin yaptığı baskılara karşı ne gerekiyorsa ona göre karşı koyma kararı almalarıdır. Bu, Makedon Devletinin baskıları devam ederse buna karşılık biz de kendimizi koruyacağız demektir. Makedon Devleti, yıllardır uyguladığı baskı politikalarından vazgeçmeye niyetli görünmüyor, bu ise işlerin bir şekilde daha da kızışacağı ve yeni hadiselerin yaşanacağını gösteriyor.
 Balkanlar (Bosna ve Makedonya) dikkatle izlenip gerekli adımların acilen atılması gereken bölgeler.     Sırpların ve Makedonların Batı’dan destek alarak Müslümanlara karşı uyguladıkları baskı politikalarından geri adım atmayacağı ortadadır. Türkiye, devlet olarak bölgede aktif bir siyaset yapma çabasında olsa da yeterli değildir. O bölgede yaşayan Arnavut, Boşnak ve Türklerin desteklenmesi ve yaşanabilecek fiili durumlar için hazır hale getirilmeleri daha hayati bir önceliktir. 


Baran Dergisi 435. Sayı