İstanbul Milletvekili Nimet Baş’ın başkanlığını yaptığı Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu (MDAK) şu sıralarda ciddi bir çalışma yapmakta. Bu çalışma nerelere varır, nasıl bir irade ortaya koyar, arkasındaki irade tarafından ne kadar desteklenir, bugünden bir şey söylemek zor olsa da ümid vaat ediyor.
Bu komisyonun kurulması için verilen önergede; Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 23 Milletvekili, Ak Parti Grubu adına Grub Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve 120 Milletvekili, MHP Grubu adına Grub Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, CHP Grubu adına Grub Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, İstanbul Milletvekili Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin imzaları bulunuyor. Bu resme bakarak TBMM’nin bu araştırmanın yapılmasında ortak bir paydada buluştuğunu ifade edebiliriz.
Komisyonun TBMM tarafından yapılan görev tanımına gelecek olursak; “ülkemizde demokrasiye müdahale eden tüm darbe ve muhtıralar ile demokrasiyi işlevsiz kılan diğer tüm girişim ve süreçlerin tüm boyutları ile araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan meclis araştırması komisyonu” olarak tarif ediliyor. Bu görev tanımına bakacak olursak aslında son derece mübhem bırakıldığını görüyoruz. Bunun hangi maksatla bu şekilde ifade edildiğini zaman gösterecek.
Bu komisyonun kendisine has özellikleri de mevcud, bir kere çalışma stratejisi alışılmış komisyon mantığından uzak ve daha ciddi. Ayrıca hükümet tarafından da çok ciddi şekilde desteklenmekte. Ancak bu desteğin de nereye kadar varacağını bugünden kestirmek güç…
28 Şubat ile ilişkili kişilerle yaptığı görüşmelerle medyada gündeme gelen bu komisyon, yalnız dinlemelerle ilgilenmiyor. Özellikle 28 Şubat özelinde yoğunlaşan komisyon; gerek Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’ndan dönemin bankacılık hareketlerini taleb ediyor, gerekse Millî Güvenlik Kurulu’ndan eski MGK kararlarına inceleme kararı çıkarttırarak, meseleyi yalnız sözde bırakmayıp, müşahhaslaştırmaya da çalışıyor. Biz de bu komisyon vesilesiyle, kendi zaviyemizden -ki Müslüman Anadolu İnsanı’nın hislerine de tercüman olmak adına- birkaç hususun altını çizmek istiyoruz. Meselenin künhünü ihtiva ettiğine inandığımız bu hususlara gereken mukabelenin gösterilmesi hâlinde, pek çok karanlık hâdisenin aydınlanacağına ve insanımızın hangi badireleri nasıl atlattığının hakikatine vâkıf olunacağına inanıyoruz.
Yaşanan her hadisenin köklerinin aranması gereken dönem, esasında Cumhuriyet’in ilk yıllarıdır. Tarihçi Yazar Mustafa Armağan’ın “Kâzım Karabekir’in Gözüyle Yakın Tarihimiz –İstiklâl Savaşı’nın İç Yüzü-“ adlı eserinde yer alan, Kâzım Karabekir’den meâlen aktaracağımız şu ifade son derece dikkat çekici; “Cumhuriyet ilân edildikten sonra Paşa’nın etrafında tanımadık acayib tipler türedi. Bu tipler Paşa’yı bizden tecrid ettiler ve her şey böyle başladı…” Evet, her şey o tipler ve o paşa vesilesiyle başladı. Bir Araştırma Komisyonu’nun da müstakilen ve acilen bu özelde kurulması, bugünkü manzarayı meydana getiren; Müslüman Anadolu İnsanı’nı kendi öz yurdunda paryalaştıran, terörist diye yaftalayarak düşman ilân eden ve ahlâksızlık kelimesini utandıracak cinsten fiillere girişenlerin köklerinin burada da aranarak bulunması ve kurutulması icab etmektedir.
Bu komisyonun görev tanımı dâhilinde, bizim zaviyemizden araştırılması gerektiğine inandığımız hususlara gelecek olursak;
Komisyona üzerinde çalışma yapmaları adına gizliliği kaldırılarak sunulmuş olan MGK kararları ve BDDK’nın sunduğu hesab hareketleri içerisinde, türlü spekülasyonlarla, Lâik Batıcı 3000 ailenin, Müslüman Anadolu İnsanı’ndan çaldıklarının açıklanması, bu şekilde yıllardır sömürülen Müslüman’ların elinden çalınanların da acilen iade edilmesi, ayrıca hırsızlık ederek kurdukları imparatorluklarının da başlarına geçirilmesi gerekiyor... Teşhir edilerek Müslüman Anadolu İnsanı’na kimler olduğunun bir bir bildirilmesi de cabası…
Batıcı Derin Şebeke’nin kendi varlığını idame ettirmek adına Anadolu yurduna soktuğu düşmanlığın hesabı sorulmalıdır. Bu düşmanlığın peyda edilmesiyle alâkalı yapılan işbirliklerinin; kimlerle, ne maksatla yapıldığına ve karşılığında ne verildiğine kadar resmî evraklarla belgelenerek derhâl iptal edilmesi gerekiyor. Bu anlaşmaları yapanların yargılanması ve bürokrasi içerisinde işlerliğini muhafaza eden bu çeşit MGK kararlarının da derhâl iptal edilmesi şart… Bir de anlaşmanın diğer tarafında yer alan yabancılarla da kurulan ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesi şart tabiî…
Müslüman Anadolu İnsanı’nın idraklerini, Batılı efendilerinin arzu ve isteklerine nisbetle medya marifetiyle iğdiş edenlerin de bir bir ilân edilmesi ve yargılanmaları gerekiyor. “Tele-vole” kültürünü empoze ederek, ahlâksızlığın envâi çeşidini pompalayanların, bugün içinde bulunuğumuz hâlin müsebbibî olarak yargılanmaları bu tip hususların tekrarlanmaması adına önemli. İslâm’ı terör, hakiki Müslümanlarıysa terörist olarak yaftalandıkları 28 Şubat sürecinde kesilen cezaların, davalar “yeniden görülmeksizin”, hazırlanmış olan iddianamelerindeki safsatalar göz önüne alınarak derhâl iptal edilmesi gerekiyor.
Metris ve Bandırma cezaevinde yatan mahkûmlara yapılan “Noel Baba” ve çeşitli solcu grublara yapılan “Hayata Dönüş” operasyonlarının maksadının ne olduğu, cezaevinde tutuklu bulunan mahkûmların millî güvenliği nasıl tehdit ettiği, devletin mahkûmuna otomatik tüfeklerle niçin ateş açtığı ve operasyonlara katılan bir jandarma subayının da ifade ettiği üzere envanterde bulunmayan özel(!) gaz bombalarının dört duvar arasına kıstırılmış mahkûmlara karşı niçin kullanıldığının incelenmesi ve ifade edilmesi gerekiyor. Aynı zamanda bu operasyonları planlayan, izin veren ve katılan herkesin; Adalet Bakanı’ndan jandarma subayına kadar yargılanması gerekiyor.
MGK kararları içerisinde, Telegram cihazının varlığının, kimin ne maksatla ithâl ettiğinin, kimlerin eğitime gönderildiğinin ve hedefi kimin tayin ettiğinin araştırılması; bu işkencede dahli olan birimlerin tüm kademeleriyle beraber teşhir edilmesi, bu işkencecilerin yargı önüne çıkartılması ve bu cihaz marifetiyle gerçekleştirilen işkencelerin derhâl sonlandırılarak, işkencenin 13 yıllık muhatabı olan Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’ndan ivedilikle özür dilenmesi, gerekir. Hususî olarak Telegram işkencesi hâlen devam ediyor olduğundan, -devleti temsil eden hükümet- gerek yol verdiği, gerekse men etmediği için bu işkencenin baş müsebbibidir... Telegram işkencesine göz yumanlar, en az işkencenin failleri kadar insanlık haysiyetinden yoksundurlar...
Bu komisyonun, elindeki yetkilere nisbetle ortaya koyacağı çalışmanın sonuçlarının, mevcud siyasî iradenin Müslüman Anadolu İnsanı’na olan samimiyetini ve kendi siyasî istikbâlini tayin edici bir noktada olduğumuz muhakkak. Bütün iş, “gerçek” bir hamle ile mi hareket edilecek, yoksa “komisyonlardan bir komisyon” olarak mı kalacak, zaman gösterecek.
Baran Dergisi 295. Sayı