Şöyle bir haber düştü bugün gazetelere: “Norveç, Küresel Tohum Kasası’nın ardından şimdi de Kıyamet Kütüphanesi’ni açtı.” Başlık ürkütücü: Kıyamet kütüphanesi. Kıyametten kasıt, büyük bir afet, yok oluş. Nitekim haberde “nükleer saldırılara dayanıklı” olmasını vurguluyor ki, insanlığın kendi kendini imhasına karşı “bilgiyi” korumaya yönelik bir çaba kasdı anlaşılıyor. Haber şöyle devam ediyor:
- “Kütüphanenin amacı, en hassas ve yeri doldurulamaz bilgiyi gelecek kuşaklar için dijital ortamda koruma altına almak. Kuzey Kutbu Dünya Arşivi de, küresel tohum kasasının yer aldığı Svalbard Adası’ndaki Longyearbyen’de bir madenin içine inşa edilecek. Bu bölge, nisbî olarak felaketlerden korunaklı bir bölge.
Kitaplıkta bütün bilgi ‘offline’ olarak saklanacak ama gerektiğinde ve istendiğinde bilgiye erişim sağlanabilecek. Mahzenin içinde optik fiber bağlantı ile yüksek hızlı internet var. Tıpkı küresel tohum bankasındaki gibi, kutup dünya arşivi de nükleer ve elektromanyetik maddeleri geçirmeyecek şekilde tasarlandı. Öyle ki dünya ekonomisi çökse dahi, burada korunan bilgi güvende olacak.
Kuzey Kutbu dağlarının donmuş toprağı içinde çok derinlerde ve 42 devletin onayıyla silahsızlandırılmış bir takımada üzerinde yer alması, bu bölgenin bir mahzen (banka, kasa, kütüphane) inşa etmek için dünyanın en güvenli yer olduğunu isbatlıyor.
Proje, Norveç devletinin sahip olduğu bir kömür madeni şirketi olan Piql and Store Norske Spitsbergen Kulkompani’ye ait. Şirket, güvenli depolama ve 1000 yılın üzerinde uzun dönemli dijital koruma teknolojisini geliştirmiş. Norveç, Brezilya ve Mexico, en önemli bilgilerini ve kayıtlarını burada depolamak için imza veren ilk ülkeler. Dünya üzerindeki herhangi bir ülke, otorite, organizasyon, şirket yahut fertler burada bilgilerini güvenle saklayabilecek.
Dünya Arktik Arşivi, dünyadaki tek ‘kıyamet kütüphanesi’ değil. ABD’nin Kuzey Carolina eyaletindeki ‘Survivor Library’ kütüphanesinde, insanlığa medeniyeti yeniden inşa etme konusunda yol gösterici 7 bin kitap bulunuyor.”
Kıyamet senaryoları, dünyanın bir gün, ya nükleer felaketlerle, ya biyolojik silahlarla, savaşlarla yok edileceğini yahut tabiî afetlerle, sular altında kalarak, depremlerle, güneş patlamalarıyla, yıkılıp parçalanarak yok olacağını varsayıyor. Holywood filmlerinde de bu konu oldukça fazla işlendi. Bu filmlerde de genellikle tabiatın dengesinin bozularak dünyanın sonunun geleceği anlatıldı.
Dünyanın sonu geldiğinde, hakikaten kıyamet koptuğunda ise buzullardaki mikrofilmlerden yararlanarak medeniyeti yeniden inşa edecek insan kalmayacağına göre, Norveç’teki şirketin, bu kütüphanede saklayacağı kitaplardan “şu ânda” elde edeceği gelir yanına kâr kalacak gibi görünüyor.
Meselenin ilginç tarafı, Batılıların “istikbale dair” beklentisinin artık “kıyamet” olması. Buna yönelik yatırımlar yapması. Meselâ, dünya yok olursa diye uzayda hayat arayışları…
Bunun yanında, gelecek senaryoları da var. ABD her beş yılda bir, ABD’deki istihbarat kuruluşlarını bünyesinde toplayan Ulusal İstihbarat Direktörlüğü’ne bağlı, Ulusal İstihbarat Konseyi tarafından, gelecek senaryosu raporu yayınlıyor. En son hazırlanan 2012 tarihli “Küresel Eğilimler 2030: Alternatif Dünyalar” raporunda, 2030 yılını bekleyen en iyi senaryo, ABD, Avrupa ve Çin’in işbirliği içinde başı çektiği bir dünya, en kötü senaryo ise devletler arasında geniş çaplı ihtilafların oluşması olarak gösteriliyor. Türkiye’yi orta katmanda ülkeler olarak, Kolombiya, Endonezya, Brezilya gibi ülkelerle bir arada zikreden raporda, (raporu kaleme alan) Mathew Brows, Türkiye’nin Ortadoğu’ya model olması gerektiğinin altını çiziyor. Yâni Türkiye bu senaryoya göre rolünü iyi oynayamadı ki, raporda “şişeden cin çıkması” olarak adlandırılan durumlar, Kürdistan meselesi gibi, gündeme geldi. Velhasıl ABD, şişeden cini de kendisi çıkarıyor. Tabiî ki son tahlilde, Batının gelecek senaryoları, genellikle İslâm dünyasının “kıyameti” anlamına geliyor.
Bütün bunlardan sonra Türkiye’ye dönüp baktığımızda, henüz kendi medeniyet mirasını tam anlamıyla ortaya çıkaramamış, müzeler ve kütüphaneler bakımından üçüncü dünya ülkelerinden farksız bir manzara çıkıyor ortaya. Misâl, Türkiye’nin bu anlamda bir “istikbal senaryosu” var mıdır derseniz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “2023 vizyonu” olarak sık sık tekrar ettiği bir şey var. Ama muhtevası hakkında bir takım spekülasyonlardan başka bir şey bilmiyoruz. Yollar, köprüler, metrolardan farklı bir muhtevası var mıdır acaba?
Geldiğimiz noktada, Batıda ve Doğuda, devletlerin “gelecek senaryoları” pamuk ipliğine bağlı siyasi ve teknik bir takım “değişmelere” dayanıyor. İnsana ve insanın istikbaline dair tek bir fikir kırıntısı göremiyoruz. İnsan ve toplum meselelerinin halline dair herhangi bir fikir ortaya koyamayan bugünün “dünya yöneticileri”, elitler, siyasiler, derece derece, hepsi kendi paçasını kurtarmanın derdinde.
Daha önce de yazmıştık. Türkiye’nin geleceği “Başyücelik”tir, Üstad Necib Fazıl ve Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun yazdığı bir senaryoyu yaşıyor gibiyiz, diye. Bu iki dehanın Türkiye’nin dününe, bugününe ve geleceğine dair ortaya koydukları görüşler birer birer gerçekleşirken, hâlâ kendi iç siyasi açmazları içinde debelenen siyasetçilerin de bu gerçeği bir ân evvel idrak etmeleri gerek.
“İstikbâl İslâmındır” isimli eserinde şöyle yazar Salih Mirzabeyoğlu:
- “Öyleyse; 21. yüzyıla kadar bütünlük şuurunu kaybede kaybede gelenlerin, MUTLAK FİKRİ eşya ve hadiselere tatbik edebilmek için neye ihtiyacı vardır? Bütün insan ve toplum meselelerinin hallinde kendisiyle YÜRÜYECEĞİMİZ ve kendisini de yürütmüş olacağımız sisteme; bütünlük şuuruna; görüş, inanış ve ölçülendirişte “Mutlak Fikir”e nisbet içinde olabilmek için gerekli ANLAYIŞ MİHRAKI’na; kısaca bütün insanî verim şubelerinde tezahür edecek ahlâkın ruh ve sistemine; tatbik fikrine, bunun şuuruna… Tek kelimeyle BÜYÜK DOĞU’ya!
İşin ön sözüyle son sözünü kendine bağlayan mânâ, Allah’ın Kur’ân’da buyurduğudur:
- “Allah nurunu tamamlayacaktır, kâfirler istemeseler de.” (Salih Mirzabeyoğlu, İstikbâl İslâmındır - Denenmemiş Tek Nizâm, İBDA Yay., 3. Basım, İstanbul 1995, s. 151)
Sadece Türkiye’nin değil, bütün İslâm âleminin “kurtuluş senaryosu”, İslama Muhatap Anlayışın asrımızdaki temsilcisi Büyük Doğu-İBDA dünya görüşüdür. Bunu böyle kuru slogan olarak söyleniveren bir şey olarak düşünüyorsak yanılıyoruz. Zira bu, hâlihazırda “yaşanan”dır da!..
Baran Dergisi 534. Sayı
Trend Haberler
Puta dokunan yanıyor: 10 Kasım’ı eleştiren doktor tutuklandı!
“Putlara tapınma!” dediği için tutuklanan Dr. Mehmet Arslan serbest bırakıldı
Kendisini Sümerolog diye pazarlayan İslam düşmanı Muazzez İlmiye Çığ öldü
‘Putlara tapınma!’ deyip tutuklanan doktora HÜDA-PAR’dan destek
Kemalist Yargıyı Cimer'e şikâyet etmek!
"Divanu Lugati't-Türk" sergisi, Türk dünyasını dolaşacak