Türkiye gibi bir ülkede insanı hâlâ hayretler içinde bırakacak hadiseler yaşanması, gerçekten de hayret verici. Bilindiği üzere 28 Şubatçılar yargılanıyor ve o dönem TSK’da görev alan kurmay kadro başta olmak üzere bir kısım Kemalistler kudurmuş vaziyetteler. Bizi hayrete gark eden onların kudurmuşluğu değil elbet, onu zaten biliyoruz. Bizim asıl hayret ettiğimiz, üzerinden tamı tamına 21 sene geçmiş olmasına rağmen, 28 Şubat sürecinde ne olduğunu, neye hizmet ettiklerini anlayamamış olmaları. İşin asıl kötü yanıysa, bu adamların bir çoğu az evvel de dediğimiz gibi Türk Silahlı Kuvvetleri’nde kurmay olarak istihdam edilmiş ve hatta bir çoğu paşalığa kadar yükselmiş, emirlerine ordu verilmiş adamlar olması. Hakikaten de hayret. Bu sebeble bir kez daha 28 Şubat sürecinde yaşananları ve bugünü birkaç madde hâlinde bir toparlayalım:

Bir: Çevik Bir değil, rakamla bir. 28 Şubat süreci, Amerika’nın bölge CIA istasyon şefi Paul Henze’nin Türkiye için belirlediği stratejik yol haritasında duraklardan biridir.

İki: Paul Henze, 1980’li yıllarda der ki: “Atatürkçülük ölmüştür. Ulus devletler dönemi bitmiştir. Türkiye, Osmanlı gibi çok kültürlü, çok dinli ve çok ırklı bir yapıyı benimsemelidir. Bunun için en iyi yol Ilımlı İslâm'dır. Etnik kimlikler kendilerini ifade edebilmelidir.

Üç: Türkiye’de “Ilımlı İslâm”ın benimsenmesi için evvelâ hakiki ve samimi Müslümanların ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Dört: Bunun için Kemalistleri hakiki Müslümanlarla bir kavgaya sokup, Müslümanların direncini kırarken, Kemalistlere karşı Anadolu’nun nefretini harlamak gerekir. Böylelikle piyasa hakiki Müslümanlardan temizlenirken, Kemalistlerin de nefret odağı hâline geldiği bir iklimde, Ilımlı İslâm’ı güle oynaya palazlandıracaklardı. Kemalistler de kendilerine biçilen rolü mutlu mesut oynadılar. Daha doğrusu mesut cürmü büyük bir zevkle işlediler.

Beş: Senelerdir Müslümanların üzerine atılan pek çok fâili meçhul suikast, bu yeni planda kendi hissesine düşen rolü beğenmeyen yahut karşı gelen Kemalistlerin tasfiyesi ve kavganın kızışması içindi.

Altı: 28 Şubat’ın asıl hedefi olarak görülen Müslüman Anadolu İnsanı, bu kavga sürecinde kendi ruh kökünü bulup dirilirken, Kemalistler, kendi eliyle kendi kendilerini tasfiye etmişlerdir.

Yedi: Amerika tarafından 28 Şubat sürecinde Ilımanlara alan açmak için hem mayın eşeği olarak kullanıldıklarının ve hem de kendi kendilerini tasfiye ettiklerini idrak edemeyişleri hasebiyle bugün hâlâ ahmakça 28 Şubat’ı savunmaktan da geri durmamaktadırlar.

Sekiz: CIA istasyon şefi Paul Henze’nin “Ilımlı İslâm” operasyonu büyük bir hezimet ile neticelenmiş ve Ilımanlarla beraber Kemalistler de bu projenin enkazı altında kalmışlardır.
Dokuz: Batı Çalışma Grubunu tezgâhlayan, İsrail’e Genelkurmay dairesinde oda tahsis eden zihniyet, zaten haindir ve yalnız “Anayasal düzeni ortadan kaldırmak” suçundan değil, aynı zamanda casusluk suçundan da yargılanmalıdır.

On: Casusluk suçuna iştirak edecek kadar bile çapı olmayan, yaşananları hakikaten de “irtica ile mücadele” zannedecek kadar ahmak olanların ise boyunlarına “embesil” yaftası asılmalı ve kanal kanal dolaştıkları ekranlarda yaptıkları “derin analizler”e de böylelikle anlam kazandırılmalıdır.

28 Şubat ve Sermaye
28 Şubat sürecinde yargı ve askerî bürokrasi ile beraber medyanın rolü de son günlerde gündeme gelmeye başladı; fakat atlanan bir husus var ki, o da sermayenin bu süreçte üstlendiği misyon.

Geçtiğimiz sene 22 Mart 2017 tarihinde Habertürk kanalında yayınlanan “Karşıt Görüş” isimli programda, sunucu Balçiçek İlter ve konukları Emekli Genel Kurmay İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin, Emekli Albay Ahmet Zeki Üçok ve Rasim Ozan Kütahyalı arasında şöyle bir diyalog yaşandı:

İsmail Hakkı Pekin: Askerî rejimler ya da askerî vesayetler konusunda Türkiye’deki kodamanların ve bazı basının katkılarını ve onların yönlendirmelerini bir tarafa bırakmamak lazım.

Balçiçek İlter: Bir dakika... “Kodaman” derken kimi kast ediyorsunuz?

İsmail Hakkı Pekin: Tüsiad’daki bazı iş adamları.

Dr. Ahmet Zeki Üçok: Yani kim, Koç’u falan mı diyorsun?

İsmail Hakkı Pekin: Evet, yani evet...

Balçiçek ve ROK: (Heyecanla) İsim vermeyelim...

Balçiçek İlter: Burada olmayanların isimlerini kullanmayalım. Yani Tüsiad gibi birliklerin...

Rasim Ozan Kütahyalı: Komutanların odasından çıkmıyorlardı. (İsmail Hakkı Pekin’e hitaben) Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanıydınız...

Balçiçek İlter: Size gelip bir şey söylediler mi?

İsmail Hakkı Pekin: Bana gelip söylemediler ama komutanlara geldiğini biliyorum.

Balçiçek İlter: Siz orda mıydınız?

İsmail Hakkı Pekin: Gördüm tabiî, gördüm... Girip çıktıklarını biliyorum.

Balçiçek İlter: Peki ne diyorlardı?

İsmail Hakkı Pekin: Ben hattâ bazen iki yahut iki üç kişiyi bir arada gördüğüm zaman diyordum; yahu Genelkurmay Başkanı ile bu adamların ne işi olur?

***
Evet, güzel soru. Genelkurmay Başkanı ve sair komuta kademesinin bu adamlarla ne işi olur? Bu programda KOÇ ve Tüsiad’ın ismi yaşanan görüşmelerin birinci derece şahidinin ağzından dökülmüşken ertesi gün ne oldu biliyor musunuz? Soruşturma başlatılmadı tabiî... Oda TV isimli kubur deliği başta olmak üzere, bütün kanalizasyonlardan müşterek bir şekilde bu komutanlar hakkında Rasim Ozan Kütahyalı ile programa çıktığı için karalama kampanyası başlatıldı. Ama kimse ne Tüsiad’dan ne de Koç’tan tek kelime bile bahsetmedi. O çok delikanlı pozları kesen müptezel Nihat Genç de dâhil olmak üzere.

Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun Raporu'na göre, 28 Şubat sürecinin ülke ekonomisine maliyeti yaklaşık 300 milyar dolar. Böyle bir kayıp olduğuna göre bu para illâ ki birilerinin cebine gitti. Kimin cebine gittiği belli olduğuna göre artık bu konuda da gereğinin yapılması, hesabın sorulması gerekiyor.

***
Ya tescilli vatan haini yahut ahmaklığıyla meşhur olmuş bu taifenin ne dediğine bakmadan artık gerekenin yapılması ve 28 Şubat sürecinde yaşanan hukuksuzlukların artık bir ân evvel giderilmesi gerekiyor. Hele ki içinde bulunduğumuz konjonktürde, senelerdir haksız hukuksuz bir şekilde cezaevlerinde tutulan Müslümanların bir ân evvel özgürlüklerine kavuşturulması, Türkiye’nin dış politikasının iç politikasıyla tutarlı olması açısından son derece ehemmiyetli. 

Baran Dergisi 574. Sayı