Batılı devletler 15.yy. ikinci yarısından itibaren çekirge sürüleri gibi neredeyse dünyanın bütün topraklarını işgal ederken, Osmanlı İmparatorluğu bu kapitalist sürünün girdiği kapıdan bilerek ve isteyerek girmedi. Hatta Rus ve Çin İmparatorlukları da girmedi. Girmemelerinde her üç imparatorluğun gerekçeleri farklı olmakla beraber, en önemli saik üçünün de doğu kökenli ve toprağa bağlı devletler olması.
Doğu ve Batı insanı birbirinden çok farklı. Doğu insanı ne kadar verici, bağışlayıcı, paylaşmayı seven, hizmeti nimet bilerek yapan bir yaratılışta ise; batı insanı aksine bencil, biriktirici, hesabi, paylaşmayan, asli fıtratını kaybetmiş bir yapıda. Kemal Tahir bu özelliği çok güzel vurgular der ki: ‘Ağalık doğuda vermekle, batıda almakla olur.’
Modern Devletler ve sermaye birikim ve yönetim sistemi olarak, modern devletlerle birlikte büyüyüp gelişen kapitalizmin kökeninde insanındaki bu “kapitalist öz” yatar. Modern devletler arası sistemin dört temel özelliğinden ilkini bu öz oluşturur.
İkinci temel özellik: ‘güçler dengesini’ yönetme ve yönlendirme tarzıdır. Bir taraftan papanın vergilerinin toplanması,hac organizasyonları,günahların affı için kilise ziyaretleri gibi faaliyetlerle sermaye birikimi yaparken; diğer taraftan papanın bankerleri olarak devletlerin birbirleriyle savaşını finanse eder. Bu yolla da kapitalist genişlemeye mani olacak toprağa bağlı devletlerin önünü daha başında keser. Dolayısıyla ‘güçler dengesi’ yönetimi kapitalizmin vazgeçilmezidir. Bu minvalde; daha özgür bir dünyayı yeniden örgütlemek iddiasıyla kurulan ‘İMF , Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler’ örgütleri, Amerika’nın dünya tahakkümünü yerine getirmesinin araçları haline getirildi. Şayet bu gayeye hizmet etmiyorlarsa görevlerini yapmalarına mani olundu.
Kapitalizmin öne çıkan üçüncü özelliği: ‘Savaşın Ticarileştirilmesi’ bu özelliğindeki en büyük espri, mümkünse hiçbir bedel ödemeden; buna imkân yoksa en az maliyetle birilerinin savaşında başkalarını harcamak.
Kapitalist başarının dördüncü özelliği : ‘Diplomasi ve iletişim ağları’ üzerindeki hâkimiyet. Bu sayede kapitalist yöneticiler güçler dengesinin kendi yararlarına işlemesinde, iktidarların karar alma süreçlerinin izlenmesinde ve yeri geldiğinde bilgi ağına sahip olmanın avantajını kullanarak alınacak kararların manipüle edilmesinde, bu özelliklerinden çok yararlandılar.
Yukarıda saydığımız bu dört temel özellik, birbirinin devamı süreçler olan Hollanda, İngiliz ve Amerikan emperyalizmlerinin ana karakteristiği olarak hem tahakkümlerini devam ettirmenin hem de sermaye birikimini gerçekleştirmenin temel ilkeleri olarak kapitalizmin vazgeçilmezidir.
Bu hegemonik sistemlerin sermaye birikimini gerçekleştirmelerindeki ortak paydaları ise, her birinin ayrı bir maliyet sistemini benimsemesi. Hollanda tahakkümü koruma maliyetlerini mündemiçken,İngiliz sömürgeciliği üretim maliyetlerini,Amerikan hegemonyası ise işlem maliyetlerini mündemiçtir.
Bu içselleştirmelerle yapılan sermaye birikimi ticaret ve yatırımlarla maddi genişleme aşamasını tamamladıktan sonra artık parayı ticarete yatırmak, yatırım yapmak cazibesini kaybeder.Para akışkan hale gelir ve mali genişleme safhasına evrilir.Bu paranın borsaya,faize,krediye,tefeciliğe yöneldiği safhadır.Kapitalist düzenlemeninde sona yaklaştığının işaretidir.Yeni bir mekanda, yeni örgütlenmelerle bu krizi aşma gayreti içinde olacaktır.
Peki, son hegemonyacı Amerika, daha önceki hegemonyaların nöbet değişiminde olduğu gibi bu değişimi gerçekleştirebilir mi? Bu gün dünyanın içinde bulunduğu durum daha karmaşık ve kapitalizm sorunlarıyla birlikte olabileceğinden fazla yayılmış, dağılmış durumda. Nöbet değişikliğini gerçekleştirebilmek Amerika’nın daha büyük bir ölçekte yeniden üretilmesi demektir. Bu gün için bu pek mümkün görünmüyor. O zaman akla şu sorular geliyor: Sistem bir üst seviyede yeniden örgütlenerek bu nöbet değişimini gerçekleştirebilir mi? Bunun mümkün olmadığını görüp bilinçli olarak kendini sona erdirebilir mi? Veya hiç hesapta olmayan şeyler sistemin hiçte istemeyeceği sonuçlar doğurup sonunu hazırlayabilir mi? Sona erdiği takdirde siyasi, iktisadi, içtimai nasıl bir kaosla yüz yüze gelir? Cevap bekleyen sorular.
Baran Dergisi 9. Sayı
Doğu ve Batı insanı birbirinden çok farklı. Doğu insanı ne kadar verici, bağışlayıcı, paylaşmayı seven, hizmeti nimet bilerek yapan bir yaratılışta ise; batı insanı aksine bencil, biriktirici, hesabi, paylaşmayan, asli fıtratını kaybetmiş bir yapıda. Kemal Tahir bu özelliği çok güzel vurgular der ki: ‘Ağalık doğuda vermekle, batıda almakla olur.’
Modern Devletler ve sermaye birikim ve yönetim sistemi olarak, modern devletlerle birlikte büyüyüp gelişen kapitalizmin kökeninde insanındaki bu “kapitalist öz” yatar. Modern devletler arası sistemin dört temel özelliğinden ilkini bu öz oluşturur.
İkinci temel özellik: ‘güçler dengesini’ yönetme ve yönlendirme tarzıdır. Bir taraftan papanın vergilerinin toplanması,hac organizasyonları,günahların affı için kilise ziyaretleri gibi faaliyetlerle sermaye birikimi yaparken; diğer taraftan papanın bankerleri olarak devletlerin birbirleriyle savaşını finanse eder. Bu yolla da kapitalist genişlemeye mani olacak toprağa bağlı devletlerin önünü daha başında keser. Dolayısıyla ‘güçler dengesi’ yönetimi kapitalizmin vazgeçilmezidir. Bu minvalde; daha özgür bir dünyayı yeniden örgütlemek iddiasıyla kurulan ‘İMF , Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler’ örgütleri, Amerika’nın dünya tahakkümünü yerine getirmesinin araçları haline getirildi. Şayet bu gayeye hizmet etmiyorlarsa görevlerini yapmalarına mani olundu.
Kapitalizmin öne çıkan üçüncü özelliği: ‘Savaşın Ticarileştirilmesi’ bu özelliğindeki en büyük espri, mümkünse hiçbir bedel ödemeden; buna imkân yoksa en az maliyetle birilerinin savaşında başkalarını harcamak.
Kapitalist başarının dördüncü özelliği : ‘Diplomasi ve iletişim ağları’ üzerindeki hâkimiyet. Bu sayede kapitalist yöneticiler güçler dengesinin kendi yararlarına işlemesinde, iktidarların karar alma süreçlerinin izlenmesinde ve yeri geldiğinde bilgi ağına sahip olmanın avantajını kullanarak alınacak kararların manipüle edilmesinde, bu özelliklerinden çok yararlandılar.
Yukarıda saydığımız bu dört temel özellik, birbirinin devamı süreçler olan Hollanda, İngiliz ve Amerikan emperyalizmlerinin ana karakteristiği olarak hem tahakkümlerini devam ettirmenin hem de sermaye birikimini gerçekleştirmenin temel ilkeleri olarak kapitalizmin vazgeçilmezidir.
Bu hegemonik sistemlerin sermaye birikimini gerçekleştirmelerindeki ortak paydaları ise, her birinin ayrı bir maliyet sistemini benimsemesi. Hollanda tahakkümü koruma maliyetlerini mündemiçken,İngiliz sömürgeciliği üretim maliyetlerini,Amerikan hegemonyası ise işlem maliyetlerini mündemiçtir.
Bu içselleştirmelerle yapılan sermaye birikimi ticaret ve yatırımlarla maddi genişleme aşamasını tamamladıktan sonra artık parayı ticarete yatırmak, yatırım yapmak cazibesini kaybeder.Para akışkan hale gelir ve mali genişleme safhasına evrilir.Bu paranın borsaya,faize,krediye,tefeciliğe yöneldiği safhadır.Kapitalist düzenlemeninde sona yaklaştığının işaretidir.Yeni bir mekanda, yeni örgütlenmelerle bu krizi aşma gayreti içinde olacaktır.
Peki, son hegemonyacı Amerika, daha önceki hegemonyaların nöbet değişiminde olduğu gibi bu değişimi gerçekleştirebilir mi? Bu gün dünyanın içinde bulunduğu durum daha karmaşık ve kapitalizm sorunlarıyla birlikte olabileceğinden fazla yayılmış, dağılmış durumda. Nöbet değişikliğini gerçekleştirebilmek Amerika’nın daha büyük bir ölçekte yeniden üretilmesi demektir. Bu gün için bu pek mümkün görünmüyor. O zaman akla şu sorular geliyor: Sistem bir üst seviyede yeniden örgütlenerek bu nöbet değişimini gerçekleştirebilir mi? Bunun mümkün olmadığını görüp bilinçli olarak kendini sona erdirebilir mi? Veya hiç hesapta olmayan şeyler sistemin hiçte istemeyeceği sonuçlar doğurup sonunu hazırlayabilir mi? Sona erdiği takdirde siyasi, iktisadi, içtimai nasıl bir kaosla yüz yüze gelir? Cevap bekleyen sorular.
Baran Dergisi 9. Sayı