Türkiye’nin millî güvenliğini tehdit eder mahiyette iç ve dış menşeili pek çok hadisenin, olağanüstü derecedeki bir sıklıkla yaşanmakta olduğuna şahitlik ediyoruz. Tüm bu yaşananları parça parça haberlerde izliyoruz; fakat artık yapbozun parçalarının bir araya getirilmesi ve meydana gelen bütüne bakılarak yaşanan hadiselerin gerçekten anlamlandırılması gerektiğini bir zaruret addediyoruz. Bu sebeble öncelikle içeride ve dışarıda yaşanan askerî, siyasî ve ekonomik gelişmeleri bir hatırlayalım.
Yunanistan
15 Temmuz’un başarısızlıkla sonuçlanması ve Türkiye’den kaçarak Yunanistan’a sığınan Amerikan ajanlarını iade edilmemesiyle beraber bozulan münasebetler, bilhassa Yunan tarafının Türkiye’ye karşı kurulan askerî birliğin kara, hava ve deniz üssüne dönüşmesiyle beraber iyiden iyiye kötüleşti ve kötüleşmeye devam ediyor.
Türkiye ile Yunanistan arasında Akdeniz ve Adalar Denizi merkezli yaşanan gerilime ilâveten, son yıllarda Yunanistan’ın ev sahibliğinde düzenlenen, Amerika, Avrupa ve onlarla beraber hareket eden Türkiye düşmanı işbirlikçi Arab ülke askerlerinin katılımıyla gerçekleştirilen ve hedefinin Türkiye olduğu son derece açık olan askerî tatbikatlar son derece dikkat çekiyor.
Mesela önümüzdeki günlerde düzenlenmesi planlanan bir askerî tatbikat için ABD'nin "bugüne dek görülmemiş büyüklükteki" geniş çaplı askerî sevkiyatla çok sayıda helikopter, İHA, tank, top ve ağır silahı Yunanistan'ın Dedeağaç Limanı'na getirecek olması…
Sevkiyatın amacının Dedeağaç'tan başlayıp, Romanya ve Bulgaristan üzerinden Balkanlar ve Orta Avrupa’ya uzanan bir tatbikat olduğu ifade edilirken, sevkiyatı yapacak USNS Yuma tipi askeri savaş gemisinin geçen yıl da benzer bir tatbikat için bölgeye sevkiyat yaptığı ve getirilen askerî araçların bir kısmının bölgede kaldığını da unutmamak gerek. Sevkiyat kapsamında Romeo, Sikorsky, Chinook tipi helikopterler, M1 Abrams tipi tank dahil olmak üzere çok sayıda askeri araç ve teçhizatın bölgeye sevk edileceği belirtiliyor. ABD'nin Atina Büyükelçisi Geoffrey Pyatt'ın "Kasım’da, Dedeağaç'a bugüne dek hiç getirmediğimiz kadar çok sayıda uçak ve helikopter ulaşacak." açıklamasından, yapılacak sevkiyatın büyüklüğü de anlaşılıyor. Böylelikle Yunanistan, Türkiye düşmanlarının cebhaneliğine dönüşmüş oluyor.
Arkasına askerî olarak Fransa ve Amerika’yı alan, bunlarla ortak savunma anlaşmaları imzalayan ve finansman için de sırtını Almanya’ya yaslayan Yunanistan’ın dili de tabiî olarak her geçen gün uzuyor.
Bulgaristan
Gelen haberlere göre Romanya'daki ABD üslerinden bazı birliklerin Bulgaristan'a kaydırıldığı, Bulgaristan'a giren ABD askerlerinin ise Türkiye sınırına doğru ilerlediği öne sürülüyor.
Romanya’dan Bulgaristan’a giren ABD askerleri, konvoy halinde Bulgaristan’ın Türkiye sınırına doğru konuşlanıyor. ABD, son bir yılda Romanya ve Bulgaristan'daki askeri varlığını artırmaya başlamıştı. ABD, en büyük asker ve malzeme sevkiyatını da bu yılın şubat ayında yapmış, Novo Selo askeri üssüne yeni birlikler yerleştirmişti.
Bulgaristan Savunma Bakanlığı, bu sevkiyatla ilgili, 120 ABD askerinin hâlihazırda üste bulunduğunu, 80 tankın ve yüzlerce silahlı savaş aracının daha askeri üsse ulaşacağını duyurmuştu.
Biraz evvel tatbikat kapsamında Yunanistan’a geleceğinden bahsettiğimiz askerî sevkiyatın bir kısmının da Bulgaristan’daki bu birliklere ilâve edileceğini hesab edecek olursak, Amerika’nın Bulgaristan’da da ciddî bir askerî yığınak faaliyeti içinde olduğunu rahatlıkla görebiliriz.
Gürcistan
Öte yandan ABD'nin, Bulgaristan'ın yanı sıra Gürcistan'a da yoğun askeri sevkiyat yapmakta olduğu gözleniyor. Askerî sevkiyatlar zaman zaman tır şoförlerinin kameralarına da takılırken, yoğun hareketlilik bölgede bulunan Türkiye vatandaşlarının da dikkatini çekiyor.
Suriye
ABD, Suriye'de YPG-PKK'nın kontrolüne verdiği 500 kilometrelik koridora yerleşen işbirlikçilerini en güçlü silahlarla donatmaya devam ediyor. Pentagon tarafından yüzlerce tırlık askerî sevkiyatla tahkim edilen PKK'ya, son olarak, Türkiye'ye karşı kullanmak üzere uçaksavar füzesi verildiği bildirildi. ABD'nin, PKK'nın kullanması için Suriye’nin kuzeyinde füze üsleri kurduğu ve Ruslarla birlikte PKK'lıları eğittiği de gelen bilgiler arasında.
Pentagon'un donattığı Suriye sınırımızdaki PKK'ya ABD'nin uçak savarlar verdiği, uçaksavarların Türkiye'nin güney hava sahasında etkili olacak şekilde konuşlandırıldığı da iddialar arasında.
Katalonya Meclisinden İlk Adım
Katalonya özerk yönetim parlamentosu YPG/PKK hakkında yeni bir karar aldı.
İspanya'nın doğusundaki Katalonya özerk yönetim parlamentosu, Suriye'nin kuzeydoğusunda terör örgütü YPG/PKK'nın ilân ettiği sözde özerk yönetimi tanıdı. "Katalonya'nın Kürdistan'ın yeniden inşası konusundaki taahhüdü" başlıklı tasarı, Katalonya özerk yönetim parlamentosunda oylandı. Katalonya'da bağımsızlık yanlısı girişimlere öncülük eden, iktidardaki koalisyon partilerinden Katalonya Cumhuriyetçi Solu (ERC), Katalonya için Birlik (Junts) ile dışarıdan destek aldığı Halk Birliği Adaylığı (CUP) ve aşırı sol görüşlü Catalunya en Comu-Podem (ECP) partilerinin sunduğu ortak tasarı, parlamentodaki oylamada kabul edildi.
Tasarıda yer alan 4 maddeden birinde, Suriye'nin kuzeydoğusunda, YPG/PKK'nın ilan ettiği sözde özerk yönetimi de tanıyan Katalonya özerk yönetim parlamentosu, "Katalan kurumlarını ve sivil toplum örgütlerini bu yönetimle kurumsal ilişkiler kurmaya ve dayanışma göstermeye" çağırdı.
Böylelikle Batı adına ilk adım, Katalonya’dan gelmiş oldu.
F-35 Krizi ve S-400’lerin Önemi
Yukarıdaki tabloya kısaca bir göz gezdirildiğinde bile görülebileceği üzere Amerika’nın Türkiye’ye F-35 vermemesi yalnız S-400 hava savunma sistemlerinin alınmasıyla gerekçelendirilemez ve yine aynı tabloya bakıldığında görülecektir ki, Türkiye’nin savunma sistemlerini S-400 hava savunma sistemleri ile tahkim etmesi son derece stratejik önemi haizdir.
Gri Liste
Türkiye, geçtiğimiz hafta, Ürdün ve Mali’yle birlikte kara para aklama ve terörizmin finansmanının engellenmesinde yetersiz kaldığı gerekçesiyle, 1989 yılında G-7 Paris Zirvesi sonrası kurulan Mâlî Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından gri listeye alındı.
Kara para aklama ve terörizmin finansmanı konusunda yükümlülüklerini yerine getirmeyenlerin yer aldığı “kara liste”de İran ve Kuzey Kore yer alırken Türkiye’nin bu yıl eklendiği yükümlülükleri eksik yerine getirenlerin yer aldığı “Gri listede” Pakistan, Suriye, Arnavutluk, Myanmar, Yemen, Güney Sudan, Uganda, Senegal, Burkina Faso, Zimbabve, Nikaragua, Filipinler, Kamboçya, Haiti, Cayman Adaları ve Barbados bulunuyor.
Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) mayıs ayında yayınladığı bir rapora göre Mâlî Eylem Görev Gücü tarafından gri listeye alınan ülkelere sıcak para girişinde millî gelirin (GSYİH) yüzde 3’üne denk gelen miktarda azalma meydana gelebiliyor. Bu da Türkiye için yıllık 23 milyar dolarlık kayıp anlamını taşıyor.
Türkiye dışarıdan üretici gelsin, burada ucuza üretim yapmak üzere yatırım yapsın diye Türk Lirası’nın değerini düşürmek için uğraşırken, alınan bu karar ile beraber yatırımcılar haklarında inceleme başlatılma endişesine itiliyor.
Kıbrıs’a Operasyon
Burada yapmış olduğumuz sıralama arasına sızdırılan bir kasetle Kıbrıs Başbakanı Ersan Saner’in görevden edilmesini de eklemesek olmazdı.
Yahudi Devleti’nin bulmuş olduğu doğalgaz rezervleri ile beraber önemi artan Doğu Akdeniz’de yaşanan her hadiseye zaten kulak kesilmek gerekirken Türkiye’nin Akdeniz’deki uzantısı olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti başbakanına yapılan bu operasyonu göz ardı edemeyiz. Hele ki böylesi bir operasyonun ısrarla ve yalnız çıkar amaçlı suç örgütlerine bağlanması, ayrıca bir dikkat çekici.
10 Büyükelçi’den
Yargıya Müdahale Girişimi
Aralarında ABD, Almanya ve Fransa'nın da bulunduğu on ülkenin Ankara büyükelçilikleri iş adamı, hayırsever ve insan hakları savunucusu kılıklı ekonomik tetikçi Osman Kavala'nın tutuklanmasının dördüncü yılı vesilesiyle ortak bildiri yayımladı.
Bildiride, Kavala'nın dava sürecinin farklı dosyaların birleştirilmesi ve beraat kararından sonra yeni davalar yaratılması yoluyla sürekli geciktirildiğine işaret edilerek bu durumun “Türk yargı sisteminde demokrasiye saygıyı, hukuk devleti ve şeffaflık ilkelerini gölgelediği” kaydedildi.
Ortak bildiride "Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda Büyükelçilikleri olarak Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleriyle ve millî kanunlarıyla uyumlu şekilde, bu davanın adil ve hızlı biçimde sonuçlandırılması gerektiği kanısındayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu husustaki kararları doğrultusunda Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye’ye çağrıda bulunuyoruz." ifadesine yer verildi.
Kısa Bir Mülahaza
Şimdi bu tabloya bakan bir takım zevat diyor ki, “Amerika Birleşik Devletleri tüm bu yığınakları Türkiye’ye değil Rusya’ya karşı yapıyor”, “Amerika PKK-PYD’yi LGBT-i haklarını savunduğu için destekliyor”, “Amerika F-35’leri biz S-400 aldık diye vermedi”, “Türkiye, istisna olan varlık barışını bilmem kaç kere çıkarttığı için gri listeye alındı”, “KKTC Başbakanı’nı, şu konjonktürde, sırf bir adlî vakıa gerekçesiyle mafya yedi”.
E siz hainsiniz. Yâni hain değilseniz de malsınız, üçüncü bir şık yok.
Bu liste uzamasın diye eklemediğimiz Gezi Olayları, 17/25 Aralık, Hendek Kalkışması, 15 Temmuz Darbe Girişimi, Halkbank Davası ve diğerlerini toplayınca son derece açık ve seçik bir şekilde görülüyor ki, Amerika ve Yahudi tarafından Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu teslim alıp, global sisteme entegre etmek üzere yeniden formatlamak ve böylelikle müesses nizamın ömrünü uzatabilmek için işletilen Arab Baharı isimli süreç, tıkandığı Türkiye’de, gerekirse zor kullanarak açılmak istenmektedir.
Amerika da, Yahudi de nihayetinde düşmanımız, hadi onların tüm bu yaptıklarını bir kenara koyalım da Türkiye ne yapıyor, dönelim bir ona bakalım.
Tabiî şartlar içinde, tüm sınırlarının ötesinde bu çapta askerî yığınak yapılan bir ülkenin, karşı tarafa, “bak ben seni görüyorum, niyetini kestiriyorum, faturasının da ağır olacağını peşinen bildiriyorum” demek üzere, sınırın kendi tarafındaki yığınağı açıktan arttırması, tahkimatları elden geçirmesi ve savunma sisteminin caydırıcılığını göstermek üzere onların yapmış olduğununun birkaç misli büyük askerî tatbikatlarla bu mesajı zarflaması icab etmez mi?
Bir diğer taraftan, Amerika, tüm hareketlerde bulunarak, Türkiye Cumhuriyeti bürokrasisinde kuruluşundan beri söz sahibi konumda bulunan, seçilmemiş, İttihatçı kafasındakilere bu şekilde mesaj vermek suretiyle seçilmiş iktidarın elini zayıflatmak gayesi güdüyorsa, bunun çaresi de yine yukarıda vermiş olduğumuz hareket tarzında gizlidir. Türkiye’nin yaptığı gibi bu hazırlıklar el altından da yapılabilir; fakat milletin de vaziyeti idrak etmesi ve hazır olması açısından bazen gürültü çıkartmak da gerekir.
Ayrıca, Türkiye’de ekonomik şartların ne denli güçleştiği hepimizin malûmu, bunu da defaatle bu sayfalarda dile getirdik; fakat unutulmaması gereken bir husus var ki, bu sefer Türkiye’de yaşanan kriz 1990’lı yıllarda yaşananlara benzemiyor. Bugün dünya çapında yaşanmasına artık kesin gözüyle bakılan finans, üretim ve lojistik krizi var ve bunun dalgaları ilk olarak bizim gibi ekonomisi kırılgan, bağışıklığı zayıf memleketlerin kıyılarında şiddetini hissettiriyor. Global planda yaşanması beklenen bu çaptaki ekonomik krizlere bakarken, azdan az, çoktan çok gideceği hiç unutulmamalı.
Yaşanacakların alametlerini taşıyan tüm bu hadiselere karşı maddî tedbirler alınması gerektiği kadar ruhî tedbirler de alınmalıdır ve milletin moral üstünlüğünün yeniden sağlanmasının yollarına bakılmalıdır. Nihayetinde bütün maddî tedbirleri işletecek olan insandır. İnsan ve toplumun maneviyâtını ve bu yüksek maneviyâtın tesis edilmesi için zarurî olan maddî faktörleri gözardı edenler, ellerindeki maddî imkânlar ne kadar geniş olursa olsun kaybetmeye mahkûmdurlar.
***
Biz, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun, şehadetinden evvel 1400 gergini mânâsı içinde ikaz ettiği üzere, Allah’tan lütfedeceği Mucizeyi beklerken, duayı icrada arama şuuru bâki, hep hazır duruyoruz yeni “Hazırol”lara…” Ya, siz?
Baran Dergisi 772. Sayı