Alpaslan Kuytul bağlılarının Gaziantep’te “camide itikafa” girmeleri ve bunun üzerine “camii imamının şikayeti” neticesinde “pandemi yasağını ihlali” isnadıyla gözaltına alınmaları çok konuşuldu. Polislerin camiye “postalları” ile girip biber gazı ve şiddet kullanması muhtelif tepkilerle karşılandı.
Cumhur İttifakı taraftarı olan bir kesim, Alpaslan Kuytul ve düşünceleri üzerinden hadiseye yanaşıp “az bile yapıldı” derken, bir kesim de Asr-ı Saadette yaşanan bir hadise üzerinden “dini temelli” olarak yaklaşıp “az bile yapıldı” dediler.
Millet İttifakı taraftarları ve n’idüğü belirsizler de Gezi döneminde olduğu iddia edilen Kabataş camii ve bira içme iddialarını gündeme getirip tenakuz üzerinde durdular.
Cumhur İttifakı’nın daha “cevval!” olanları, hadiseye provokasyon diyerek damga vurup 28 Şubat dönemindeki bazı hadiselere benzettiler ve yine “az bile yapıldı” dediler.
Kuytul denilen şahsın düşüncelerinin hadiseye yanaşmakta zerre kadar kıymeti yoktur; üstelik yaydığı düşünceler “müesses nizamın” Ehl-i Sünnet vel-Cemaat itikadını bozmak için desteklediği, yaymaya çalıştığı, tutulamayacağını bile bile sadece tahrif, tahrib ve tartışma zemini olsun diye hala desteklediği düşüncelerdir. Kuytul grubu, bu anlamda “müesses nizam”ın ta kendisidir!
Bu bir yana, mesele bu bozuk düşünceler değil, caminin içinde şiddet ve biber gazı kullanılarak insanların gözaltına alınmasıdır.
Mesele budur; sadece budur!
28 Şubat günlerinde “öz eleştiri yapmalıyız” diyerek, “askerden önce bunları içimizden biz atmalıydık” diyerek, İBDA, tasavvufi gruplar, Aczmendiler hedefe oturtulmuş ve bir kısmı Fetöden firari tiplerin diğer kısmı “menfaatçilerin” eliyle 28 Şubatçı Köpeklerin işlerine gelen “değerlendirmeler” yapılmıştı.
17/25 ve 15 Temmuz sonrasında da aynı cinslerin aynı tür ifadelerle bu bayağı düşüncelerini “hayatın olağan akışı” gibi yaymaya çalıştıkları bellidir.
Fetö denilerek birtakım “batıni işlerin” üzerine bayağı şekilde gidildi, “rüyalar” ve tasavvufi bir ölçü olan “gassal elinde meyyit” hikmetleri “aklını kiraya vermek” olarak yazılıp, Fetöcüler de yaptı diye aşağılandı!
“Abla” oldukları iddiasıyla başörtülü kadınlar, suç üstü yapılmış silahı elinde suçlular gibi ters kelepçe takılarak tutuklandı!
“Emirle hamile kaldılar” denilerek lohusalar doğumhanede bile ayaklarından kelepçelendi, doğumun hemen ardından hapse atıldılar!
Diyanet İşleri Başkanlığının “Gizli Tarikatlar Raporu” tüm tarikatların denetim altına alınması gerektiğinin yazıldığı “inkâr edilen gerçek” olarak kayıtlara geçti.
Ve en sonunda da cami basıldı!
Acımasız değiliz, iyi niyetli düşünüp, bu görüntülerin ortaya çıkmasını “iletişim hatası/emri yanlış anlama” olarak da değerlendirmek mümkündür.
Nurcu bir kökene sahip İçişleri Bakanının bu görüntülerden üzüldüğünü, sebeb olan görevliler ve amirleri hakkında soruşturma başlatıp işten el çektirmeyi düşündüğünü de “düşünebiliriz.”
Ama ortada yalın bir gerçek kazık gibi dikilir kalır: Cami basıldı!
Niye basıldı?
Bomba düzeneği mi hazırlıyorlardı, polisin takibinden ateş ede ede kaçarak camiyi siper etmiş silahlı kişiler mi vardı, bir hırsız, tecavüzcü vs. suçlu polisin elinden kaçıp camide mi saklanmıştı?
Hayır!
Pandemi yasaklarına aykırı davrandıkları için cami basıldı!
Evet! Bu kadar basit ve bayağı bir iş yüzünden!
O kadar basit ve bayağı bir iş ki cezası “idari para!”
Ayasofya camii açılırken de pandemi kısıtlaması vardı, yüzbinler aktı oraya, o polis neredeydi?
Onunla bu bir mi diyebilir bazıları, “yasak” kapsamında bir tabii! Milletin cenazeleri beş on kişiyle kaldırılırken, bazı mühim şahısların cenazeleri binlerce kişilik ve bakan düzeyinde katılımla kaldırılıyor ise, bir tabii!
Dini bakımdan değerlendirilirse, itikaf zaten “tam kapanma” gibi, daha ne?
Aynı gün Hatay’dan gelen kilisede kalabalık bir düğün görüntüsü, tatil yerlerindeki otellerde “köpük partisi” görüntüleri ve tüm bunların üzerine cami basma!
Camide çocukların koşuşturmasına itiraz eden tiplerin, cami basma görüntülerine “az bile yapıldı” demeleri!
Unutulmasın, burası Laik bir devlet ve “hukuku siyasetin köpeği” olarak kullananlar hala güçlü!
Yarın bir gün, kendi “dernek, vakıf binaları ve camileri” de basılırsa, sebebini bu uyduruk ve “hayatın olağan akışı” gibi gösterilen camii basmaya güçlü tepki vermemekte arasın birileri!
Açık, alanen özür dileme ve sorumlular hakkında “görevi kötüye kullanımdan” soruşturma kararını beklemek hakkımızdır.