Bu haftadan itibaren, bütün dünyada hayatın en tabiî bir icabıymış gibi varlığını kabul ettirmiş, iki asırlık modern ekonomi tarihinin en hayatî unsuru haline gelmiş bir mevzuyu, faizi ele alacağız. Her ne kadar günümüzde Batılı iktisatçılar arasında dahi faize itiraz edenler mevcut bulunsa da, Batı ve Doğu toplumlarının kahir ekseriyeti faizle yaşamaya alışmıştır ve onun en azından kaçınılmazlığına inanmaktadır. Kanaatimizce bunda faizin yaşamın her noktasına sokulup sıradanlaştırılması kadar, medya ve eğitim kurumları vasıtasıyla son derece tabiî olduğunun dimağlara pompalanması da etkili... Bizde bu durum, sanki bir laboratuvar ortamı gibi, çok canlı bir şekilde yaşanmıştır. Faizin dinimizde çok net, hiçbir tartışmaya mahal bırakmayacak bir biçimde yasaklanmasından ötürü, İslâm âleminde faizin cemiyete nüfuzuna hem devlet hem de toplum tarafından izin verilmemiş, ferdlerin içine düştükleri nakit sıkışıklıklarında ya karz-ı hasen ya da para vakıfları yoluyla çözüm bulunmuştur. Peygamberimiz (SAV)’in “Faiz yetmiş üç kısımdır. Onların günah bakımından en hafifi, kişinin annesi ile zina etmesi gibidir. Bilin ki, faizin en şiddetlisi Müslüman kişinin ırzıdır” hadisi şerifinin dehşetini Müslümanların hissetmemesi mümkün müdür? Apaçık ayetlere ve hadislere rağmen Müslümanların faiz alıp vermeleri nasıl düşünülebilir? O açıdan faizin “tabiîliğine” karşı en büyük delil, 1400 yıllık İslam ümmetidir, İslâm pratiğidir. Buradan faizli ticaretin, faizli ekonominin, tabiî değil öğrenilmiş bir şey, bir kültür işi olduğunu görüyoruz. Her beşerî hadisenin bir kültür meselesi olduğu genellikle üzerinde durulmayan, ihmal edilen bir husustur ve bu ihmal, içtimaî kural ihdası faaliyetini daima ifsad etmektedir. Kurallar, belli habitatların/sosyo-psikolojik ortamların çocuklarıdır ve bir yerden bir yere bağlamından kopararak taşınması, sadece uyumsuzluk problemi doğurmakla kalmaz, birçok kere yıkıcı tesirlere de yol açar. Bu yanlış aktarımı, sırf hukuk ve iktisad alanına değil, diğer bilim sahaları üzerine de yayabiliriz.
Faizli muameleler, her cins mal üzerinden gerçekleştirilebilir. Ancak malların muadiliyetinin muğlaklığı ve trampanın zorluğu, “değer biçme” kıstası olarak genel geçer ve kullanımı kolay bir malın, bilhassa da korozyona dirençli ve kıt bulunan altın ve gümüşün istihdamını doğurması gibi, faizin de fizibilite açısından paranın çocuğu olduğunu söyleyebiliriz. Faizin temel esprisi, insanların karşılıksız borç verme temayülünde olmayıp sadece kendini düşünür bir fıtratta olduğu ön kabulüne dayanmaktadır. Yani, materyalizmin tecessüm etmiş hali Kapitalizm’in “herkes kendi çıkarını düşünür” ve hemen yanı başında “herkes kendi çıkarını bilir” müfsid mottolarında aramak lazım faizin kaynağını… Taraftarlarınca cemiyette para seyyaliyetini ve iktisadî dengeyi sağlayan bir araçmış gibi takdim edilmesi, binlerce yıldır her kesimden faize yöneltilen eleştirileri bertaraf etmeyi amaçlamaktadır. Paranın, ona ihtiyaç duyan kişilere, o kadar ihtiyaç duymayan kişi veya kurumlar tarafından bir nevi kiralanması şeklindeki “masumane” tarifi, faizi aklama çabasının bir neticesidir ve her yerde karşımıza çıkmaktadır. Eflatun’dan başlayarak bütün büyük mütefekkirler, neredeyse bütün dinler, faizi kerih ve müfsid bir iş olarak telakki etmişler, içtimaî dokuyu ve bağları zehirleyen bir mikrop, bir hastalık olarak tanımlamışlardır. Faize daha müsamahalı yaklaşanlar bile, onun cüzi bir bant içinde tutulmasını, aksi takdirde içtimaî geçim dengesini tahrip edici bir mahiyete bürüneceğini ifade etmişlerdir. Yani, doğrusu, görüşleri ciddiye alınır adamlar arasında faizin pek müdafii yoktur. Öte yandan, onun Kapitalist sistemde, sermaye yapısını düzenleyici ve denetleyici, gerekli bir işlem olduğu kabul edilmektedir. Ancak, İngiliz Kapitalizmi 19. Asrın ikinci yarısından itibaren “finans kapitalizme” doğru evrildikçe, biricik enstrüman olarak gelip sistemin merkezine oturmuştur. Hülasa, tarifi icabı faizsiz bir kapitalist düzenden bahsedilemez, lakin bugün artık hadise başka bir seviyeye geçmiş ve “faiz kapitalizmi” halini almıştır. Faizin habasetine en iyi misal de bu günkü dünya manzarası olsa gerektir.
Bu noktada faizin ıstılahî ve teknik tariflerini, teori ve türlerini kısaca aktarmak istiyoruz. Akabinde faizin dinimizde neden kötü ve bozucu bir fiil olarak görüldüğünü izaha çalışacağız.
“Türkçe’deki yaygın karşılığı “faiz” olan Arapça riba kelimesi sözlükte ‘fazlalık, nemâ, artma, çoğalma; yükseğe çıkma; (beden) serpilip gelişme’ gibi anlamlara gelir. Arapça’da tepelere, düz araziye nisbetle daha yüksek oluşları sebebiyle, rabiye, canlıları besleyip büyütmeye de terbiye denir. Bu sözlük anlamıyla riba, hem bir şeyin kendi içinde bulunan hem de iki şey arasında mukayeseden doğan fazlalığı ifade eder.” (İsmail Özsoy, TDV İslam Ansiklopedisi, Faiz maddesi)
Halil Seyidoğlu’nun Ekonomik Terimler Ansiklopedisi’ne göre faiz;
“…üretim faktörlerinden birisi olan sermayeye ödenen bedel, fiyat... Malî fonları belli bir süre kullanmanın karşılığı yapılan ödeme. Kişiler, işletmeler ve hükümetler, tüketimde veya üretimde kullanmak için malî fonları ödünç alırlar ve bunun karşılığında da bir faiz öderler, işletmeler cari üretimde kullanmak veya makine ve donatım satın almak gibi nedenlerle başkalarından ödünç fonlar alırlar. Kişiler ve hükümetler de genellikle cari gelirlerinin üzerinde harcama yapabilmek için yabancı fonlara ihtiyaç duyarlar. Klâsik Faiz Teorisi’ne göre ‘faiz, ödünç verilebilir fonlan belli bir süre kullanmanın fiyatıdır.’ Bu görüşe mensup iktisatçılar, faizin ödünç verilebilir fonların arz ve talebini eşitleyen bir düzeyde belirleneceğini ifade etmişlerdir. Keynes’e göre ise faiz, ‘likiditeden vazgeçmenin bedelidir.’ Bazı dinlerin öğütlerine ve özellikle Orta Çağda yaygın düşünceye göre, paranın kendisi verimsiz olduğu ya da bir mal ve hizmet artışı doğurmadığı için faiz ödenmesi doğru değildir. Ödünç alınan paranın fiyatına ise ‘faiz oranı’ denir. Faiz ödemeleri belirli zaman birimi başına kullanılan miktarın bir yüzdesi olarak ifade edilir. Tersi belirtilmediği takdirde faiz oranları yıllık olur, örneğin, 100 liralık kredi karşılığında ayda 1 lira faiz ödeniyorsa bu, kredinin faiz oranının yıllık yüzde 12 olması demektir. Ekonomik hayatta aynı anda tek değil çeşitli faiz oranları geçerlidir. Bu farklılıklar, kredi türüne, kredi süresine, alıcısının özelliklerine ve krediyi açan kuruma göre açıklanabilir. Bu faktörlerin başlıcaları şu şekilde belirtilebilir: (a) Zaman tercihi: Borç verilen para, tasarrufu, yani tüketimden vazgeçilen miktarı ifade eder. Borç veren kimse, bugünkü tüketimini ertelemiş oluyor. İnsanlar doğa gereği, bugünkü tüketimlerini daima yarınki tüketime tercih ederler. Dolayısıyla bu ertelemeye onları razı etmek için bir ek ödemede bulunmak gerekir. Kişilerin bugünkü tercihleri ne derece şiddetli ise, ödenmesi gereken faiz oranı da o derece yüksek olmalıdır. (b) Likiditeden vaz geçme: Ödünç para vermek, bir anlamda paranın, para olmayan varlıklarla (tahvil, bono, poliçe, vb.) değiştirilmesi demektir. Eğer kredinin süresi içinde borç verenin paraya ihtiyacı olursa, o takdirde ya bu varlıklarını paraya dönüştürmesi ya da kendisinin borç alması gerekecektir. Para dışındaki aktiflerin paraya dönüştürülme kolaylığı bunların niteliğine bağlıdır. Örneğin vadeli bir mevduat için belli bir süre beklemek gerekir. Vadeli bir poliçe veya tahvili sermaye piyasasında paraya dönüştürmek olanağı vardır. Ancak bu bir gelir kaybını gerektirir. Alternatif olarak, ödünç veren kendisi borç almak toluna giderse, bunun için de faiz öder. Kısacası, parayı ya da likit bir varlığı daha az bir likit varlığa dönüştürmek, ileride likidite ihtiyacı ortaya çıktığında zarara uğrama riskini doğurur. O halde kredi açıldığında bu riski karşılayacak bir ödeme yapmak gerekir (c) iflas olasılığı: Verilen kredinin geri almamama riski vardır; örneğin borçlu iflas edebilir. Bu da faiz ödenmesi için bir nedendir. (d) Enflasyon: Enflasyon, ödünç verilen paranın reel değerini düşürür. O halde paranın reel değerindeki düşüşlerin önlenmesi için en az enflasyon oranında bir faiz ödenmelidir. Nominal (kâğıt üzerindeki) faiz oranından enflâsyon oranının çıkartılması ile bulunan oran, ‘reel faiz oranıdır.’ Değinilen tüm bu faktörler, ödünç verilen fonlara bir faiz ödenmesini gerektirir. Farklı kredi türleri, bu gibi özellikleri açısından farklı niteliklerde oldukları için, bunların faiz oranları da farklılık gösterir Her tip kredi için faiz oranı, bu kredilere yönelik arz ve talebe bağlıdır. Kredi talebinin belirlenmesinde firmaların yatırdıkları sermayenin marjinal verimliliği önemli bir faktördür. (Halil Seyidoğlu, Ekonomik Terimler Ansiklopedik Sözlük, sh. 188)
Son olarak da, Gazalî’nin iktisat anlayışını incelediği “Gazali’nin İktisat Felsefesi” eseriyle tanıdığımız Sabri Orman’ın yaptığı faiz tarif ve tasnifini aktaralım.
“Faiz, vade sonunda iade edilmek üzere başkasına kredi olarak verilen anaparaya ilaveten borçlu tarafından alacaklıya ödenen bedeldir. Bu durumda faiz, parayı muvakkat bir zaman için kullanmanın bedeli olmaktadır. ‘Faiz, paranın kirasıdır’ şeklinde ifade edilen yaygın telakkiyle anlatılmak istenen de budur. Yalnız diğer kira çeşitlerinde, kira bedeli, belirli bir dönem için mutlak bir rakam şeklinde tespit edilirken, para kirası, yani faiz, hep anaparanın bir oranı şeklinde tespit edilir. Bu şekilde tespit edilen bedelin ödeme tarzı ise farklı olabilir: Ödeme topluca vade başında veya sonunda olabileceği gibi, özellikle orta ve uzun vadeli kredilerde ödeme takvimi başka zaman birimlerine göre ve daha ayrıntılı olarak da düzenlenebilir. Diğer taraftan, sık sık bir piyasa faiz oranından söz edildiğine rastlanabildiği halde, gerçek hayatta tek bir faiz oranı yoktur. Kredinin vadesi, taşıdığı risk, vs. gibi kriterlere göre oluşan çok sayıda faiz oranı, adeta bir faiz oranları yelpazesi vardır.
Faiz Çeşitleri
1.Net Faiz-Brüt Faiz:
Brüt faiz, kredi işleminde tarafların üzerinde anlaştığı faiz oranıdır. Ancak, kredi işleminin tamamlanmasına kadar her iki tarafın katıldığı vergi, reklam, komisyon gibi başka maliyetler de vardır ki, gerek kredi alanın bu sebeple katlandığı maliyeti, gerekse kredi verenin bu işlemden elde ettiği geliri sözleşmede adı geçen oranın üstünde çıkarabilir veya altına düşürebilir. İşte gerek borçlu gerekse alacaklı açısından, söz konusu ilave masrafların eklenip çıkarılmasıyla bulunacak oranlara net faiz denir.
2.İtibari Faiz-Hakiki (Efektif) Faiz
Esas itibariyle bu, tahvil faizleriyle ilgili bir tasniftir. Tahvilin üzerinde yazılı olan faiz oranına itibari faiz denir. Diğer taraftan, tahviller nominal değerleri (üzerinde yazılı anapara miktarı) altında veya üstünde ihraç edilebilir ya da piyasada bu değerin altında veya üstünde satılabilir. İşte tahvilin ihraç veya piyasa değerine göre hesaplanacak faiz oranına hakiki (efektif) faiz oranı denir. Tahvilin fiyatı ile faiz oranı arasındaki değişmelerin ters yönde olduğunu belirtmeliyiz. Yani, piyasa faiz oranı yükseldiğinde tahvilin değeri düşerken, aksi halde tersi olur.
3. Sabit Faiz-Değişken Faiz
Eğer faiz oranının vade sonuna kadar değişmeyeceği kararlaştırılmışsa bu takdirde sabit faiz oranı söz konusudur. Ancak uygulamada, çeşitli sebeplerle vade başında tespit edilen oranın belli şartların gerçekleşmesi ya da belli bir takvime göre değişebileceğinin önden kabul edilmesine de rastlanabilir. İşte bu şekilde faiz oranlarına değişken faiz oranları denir.
4.Serbest ve Kontrollü (Narhlı) Faiz
Faiz oranları tamamıyla piyasa hareketlerine bırakılıp, ödünç alanlar ve verenler arasında serbestçe tespit edilmelerine müsaade edilebilir ya da para otoriteleri tarafından tek yönlü bir kararla belirlenebilir. Birinci halde serbest faiz oranları, ikinci halde kontrollü faiz söz konusudur.
5.Mevduat Faizi-Kredi Faizi
Banka kredilerine ait önemli bir tasniftir. Bankaların tasarruf erbabından topladıkları fonlar, yani mevduat için ödedikleri faize mevduat faizi denir. Bu fonları kredi talep edenlere borç verirken aldıkları faize ise kredi faizi denir. Kredi faizi ile mevduat faizi arasındaki pozitif fark bankaların kârını oluşturur. Tabiidir ki kredi faizi daima mevduat faizinden yüksek olur.
6.Nominal Faiz-Reel Faiz
Para değerindeki değişmelerin ortaya çıkardığı bir tasniftir. Para değerinde hiçbir değişme olmasaydı nominal faizle reel faiz tasnifine gerek kalmayacak ve bu iki faiz türü hep birbirine eşit olacaktı. Mesela %10 faizle 100 liranın her yıl getireceği faiz 10 liradır. Eğer aynı yıl içinde para %5 değer kaybetmişse, yani enflasyon hızı %5 olmuşsa gerek anaparanın, gerekse faiz gelirinin satın alma gücü %5 oranında düşmüş demektir. Bu takdirde anaparanın satın alma gücü 95 lira, 10 liralık faiz gelirinin satın alma gücü olarak değeri de 9.95 lira olacaktır ki, toplamları 104.95 lira eder. Görüldüğü gibi, bu örnekteki şahıs ilk bakışta 10 lira geliri elde etmiş gibi görünüyorsa da gerçek kazancı sadece 4.95 liradır. İşte örneğimizdeki 10 lira nominal faiz, 4.95 lira reel faiz adını alır.
7. Negatif Faiz
Faiz işlemlerinde esas olan, borçlunun alacaklıya bir bedel ödemesidir. Enflasyonist ortamda ise nominal olarak bu durum devam ederken, reel planda paranın değer kaybetmekte olması sebebiyle söz konusu bedel gerçekte bütünüyle ortadan kalkabileceği gibi, reel değer kaybının çok büyük olması halinde hatta alacaklı, borçluya bir değer devretmiş, yani adeta ona faiz ödemiş gibi bir duruma dahi düşebilir. İşte eğer gerçekte alacaklıdan borçluya bir ilave değer transferi olmuşsa bu duruma negatif faiz diyebiliriz.” (Sabri Orman, Faiz Nedir?, Ekodialog.com)
Bunlardan başka basit, bileşik, iskonto, temerrüt, gecikme, cezai, kanuni ve akdi faiz şeklindeki diğer türlerine de gelecek hafta bakalım.
Baran Dergisi 552. Sayı