Hz. Resûlullah (SAV) buyurdular: “Altına mukabil altını, gümüşe mukabil gümüşü, buğdayla buğdayı, arpa ile arpayı, hurma ile hurmayı, tuza mukabil tuzu satmayınız. Ancak eşit miktarlarda ve peşin olursa o müstesna. Her kim artırır veya fazla alırsa faiz alıp vermiş olur. Bunda alan ile veren arasında fark yoktur.” Hadisin başka yoldan gelen rivayetlerinin son kısmında şöyle bir ilave vardır: “Cinsler değişirse peşin olmak şartıyla nasıl satarsanız satınız. Peşin olmak kaydıyla altını gümüşle, gümüşü altınla, buğdayı hurmayla, arpayı hurmayla satabilirsiniz...” (Buhârî, Büyû’, 77-81; Müslim, Müsâkat, 79-85)

“Hadiste sayılanların her biri ayrı cins mal olduğundan ve yine bazı rivayetlerde, “Sınıflar (cinsler) değişince istediğiniz gibi satın, yeter ki peşin olsun” denilmesinden hareketle Hanefî ve Hanbelîler faizde illetin cins birliği, ölçü ve tartı birliği olduğunu kabul etmişlerdir. Burada cinsten maksat da borçlar hukukundaki cins anlayışına uygun olarak altın, gümüş, buğday, arpa, hurma gibi malların her biridir. Bu malların alt nevileri arasındaki farklılık dikkate alınmaz. Şâfiî ve Mâlikîler ise bu cinsleri mübadele vasıtası olmaları (semeniyyet) veya yiyecek olmaları (taâmiyyet) gibi üst bir kategoride toplarlar. Bu görüş mantıkçıların ve usulcülerin cins anlayışına daha yakın sayılabilir.” (TDV İslâm Ansiklopedisi, “cins” maddesi)

Aynı cins malların değiş tokuşu ile alakalı birçok hadis rivayet edilmiş olup bunlarda Hz. Peygamber (SAV), özetle, altın ve gümüşün, hurma, buğday, arpa ve tuzun aynı cins karşılıkla vadeli veya fazla karşılıklı değişimini yasaklamıştır. Cinslerin değişmesi halinde, peşin olması kaydıyla bunların mübadelesine izin vermiş, altın veya gümüş ile para olmayan değişiminde ise peşin ve eşit olma şartlarını zaruri kılmamıştır. Aynı şekilde kuru hurma ile yaş hurmanın, iyi cins hurma ile kötü cins hurmanın fazlalıkla değişimi, gümüşün vadeli olarak altın karşılığı satımı yasaklanmış, altının altınla, gümüşün gümüşle değişimine ancak peşin ve tartılarının eşit olması halinde müsaade edilmiştir. Hatta Resûlullah (SAV), üzerinde altın bulunan bir gerdanlığın bile altının ayrıldıktan sonra satılmasını istemiş (Müslim, “Müsâkat”, 89-90), iki ölçek kötü cins hurmayı verip bir ölçek iyi cins hurma alan Enes bin Malik Hazretlerine böyle bir işlemin faiz olduğunu belirterek, “Sakın böyle yapma! İyi cins hurma almak istediğin zaman önce kalitesi düşük hurmayı parayla sat, sonra eline geçen para ile iyi cins hurma satın al” buyurmuştur (Müslim, “Müsâkat”, 96).

Aynı cins malların değişiminde verilen fazlalığa fıkıhta “fadl ribâsı” denmektedir. Fadl, fazlalık kelimesinin de kökü olan bir tabirdir. Mesela bir kilo buğdayın evsafı ne olursa olsun iki kilo buğdayla değiş tokuş edilmesi, bir fadl ribâsıdır. Farklı cinslerin değişimindeki vadeye dayalı fazlalığa ise “nesie ribâsı” ismi verilir. Yalnız bu alışverişlerde ribânın vuku bulabilmesi için alış veriş öncesinde bir sözleşmenin yapılması gerekmektedir. Yoksa kişinin kendi rızasıyla, bir sözleşme icabı olmadan fazla bir ödeme yapması, faiz addedilmez. Tabii bunda gönül rızalığının olması şarttır. Bu iki cins ribâ, günümüzde icra edilen muameleler de dâhil, içerisinde faizden hisse taşıyan tüm alış verişleri tanımlamaya kifayet etmektedir. Yani İslâm fıkhında faiz tanımlamasının yer gösteremeyeceği, günümüzde ve gelecekte vuku bulabilecek hiçbir alış verişin bulunması mümkün değildir. Bu durum bilhassa “güncelleme” tartışmalarının gırla gittiği son günlerde, İslâm’a inancı olmayan bazı ilahiyatçıların “yeniden içtihad yapalım, helal ve haramları –haşa- yeniden tanımlayalım, zira mevcut içtihadlar yetmiyor” sözlerinin ne kadar saçma olduğunu isbata kafidir. Elbette bu kesimler için “inançsız” vasfını boş yere sarf etmiyoruz; çünkü bunlar, Allah’ın Peygamberi vasıtasıyla bir rahmet olarak gönderdiği Mutlak Fikir-İslâm’dan memnun olmayan, onu dönüştürmek isteyen Müslüman görünümlü reformcu küfür odaklarıdır. Rahmetli Üstad’ın ifadesiyle “Reformcu, İslâmı şu veya bu görüş ve mezhep lokomotifine bağlamak, onu zatına ve aslına göre değil, şahsi nefsine ve idrakine iliştirmeye kalkmak, böylece çürük gördüğü bir binayı kendince payandalamaya yeltenmek bakımından; İslâm’a cepheden zıt olanlardan daha tehlikelidir.” Müesses dünya nizamına İslâm’ı entegre etmek maksadıyla onun kurallarıyla bu şekilde oynamaya kalkanlar, şeddeli kafirdirler.

Hz. Peygamber (SAV), aynı cins iki şeyin biri diğerinden fazla olarak değişimini, hatta dalındaki yaş hurma ile kuru hurmanın tahminen değişimini de (bey’u’l-müzâbene) yasaklamıştır. Ancak Medine’de bahçe sahiplerinin bu yöndeki ihtiyaçlarını ve isteklerini göz önüne alarak Resûl-i Ekrem (SAV), bahçe sahipleri için dalındaki yaş hurmayı, tahmin suretiyle aynı miktarda kuru hurma ile değişime (bey’u’l-arâyâ, bey’u’l-ariyye) izin vermiştir. Hâlbuki ağaçtaki hurmanın fazla olması ihtimali göz önüne alınırsa bu fazlalığın faiz olması gerekir. Fakat Hz. Peygamber (SAV), belli bir ihtiyaca binaen genel kuraldan bir istisna olarak buna izin vermiştir. Bu izin, kıyas dışı istihsan sadedinde bu tür işlemlerin tecvizini sağlamıştır. Ariyye satışında yaklaşık bir tonluk (5 vesk) bir ölçekten aşağısı için izin verdiği rivayetleri de göz önüne alınınca bu cevazın hikmeti, üreticilerin küçük çaplı alış verişlerinde faizden bir hisse bulunmaması olarak görülebilir. Zira fadl ribâsının yasaklanmasında aslî endişe, hem ürünlerin değişimi esnasında alıcı ve satıcı arasında suiistimal ve kandırma riskinin bulunması hem de Peygamberimizin yukarıdaki zikrettiğimiz hadisi şeriflerinde görüldüğü üzere ticaretin para kullanılarak yapılmasını teşvik edilmesi yatmaktadır. Buğday, hurma, arpa vb.nin fazlalıkla değişimi yasağı ve dalında henüz olgunlaşmamış meyvenin satışı yasağı ile ilgili hadisler birlikte ele alınınca, buradaki asıl amacın bahçe sahiplerinin ve üreticilerin korunması, paraya olan ihtiyaçlarının istismar edilerek kandırılmalarının önlenmesi olduğu sonucuna varılabilir.

Fadl ribâsı bahsi, İslâm ticarî hayatının çerçevesinin çizilmesi cihetinden oldukça önemlidir: İslâm, trampa/takas ekonomisinden ziyade, daha sıhhatli bir mübadele aracı olarak parayı tercih etmektedir. Eşyayı sitte hadisinin arkasında bu hikmeti görmek lazım gelir kanaatimizce.
Kur’an-ı Kerim’de, kesin bir ifade ile cahiliye faizi, borç faizi (ribe’d-deyn) veya ribe’n-nesîe denilen, “vade karşılığında alacağın miktarının artırılması” şeklindeki faiz yasaklanmış, Peygamber Efendimiz de hadislerinde bu yasağı teyid etmiştir. Ayrıca hadislerde, Araplar arasında cârî olup pek faiz olarak görülmeyen bazı ticarî işlemleri ve mübadele şekilleri de yasaklanmıştır. Bu o günkü Arab cemiyeti için de yeni bir durum olup daha sonra İslâm fıkhında “ribe’l-fadl” veya alışveriş faizi adıyla anılır olmuştur. Birinci nevi faizin, yani vade sebebiyle tahakkuk ettirilen fazlalığın haramlığında hiçbir tartışma ve tereddüt bulunmamaktadır. Buna karşılık paranın ve gıda maddelerinin peşin olarak fakat fazlalıkla değişiminin (ribe’l-fadl) yasaklanmış olmasının gerekçesi ve illeti üzerinde, bu yasağın ölçüsü, sınırı ve hangi cins ve nevi malları kapsadığı hususunda mezhebler arasında farklı görüşler bulunmaktadır.


Baran Dergisi 585. Sayı