Stephan Zweig, “İnsanlığın Yıldızının Parladığı Ânlar” isimli kitabında, “Çağları aşan bir kararın bir tek takvime, bir tek saate, çoğu kez de yalnızca bir tek dakikaya sıkıştırıldığı trajik ve akıbeti belirleyici ânlara, ferdlerdin hayatında ve tarihin akışı içinde çok ender rastlanır. Ben böyle ânları “İnsanlığın Yıldızının Parladığı Ânlar” diye adlandırdım; çünkü onlar, tıpkı yıldızlar gibi, hiç değişmeden geçmişin karanlığına ışık tutmaktadırlar...” der.
Her insanın “yıldızının parladığı ân” varsa eğer, şübhesiz Boris Vian’ın yıldızının parladığı ânın, “Asker Kaçağı” isimli şiiriyle başladığını söyleyebiliriz. Aslında bir şarkı sözüdür bu şiir ve bir trompetle bestelenmiştir. Fransa’nın Cezayir işgaline karşı yazılmıştır ve elbette yasaklanmıştır. O şiirden bir bölüm:
Bretagne’den Provansa
Fransa yollarında
Hayatımı dileneceğim
Ve insanlara diyeceğim ki
Askerliği reddedin
Savaşa gitmeyin
Birilerinin kanı dökülecekse
Sizin kanınızı verin
Bay başkan
Eğer beni takib ettirecekseniz
Jandarmalarınıza bildirin ki
Silâhım olmayacak
Beni vurabilirler…
Boris Vian aslında “isyankâr” bir ruhtur; her şeye isyan etmez kuşkusuz; fakat kendi çıkarları için başka bir millete açılan savaşa, ırkçılığa, evet bir de Rock müziğe isyân etmiştir hayatı boyunca. Caz ise onun hem sevdiği hem yaptığı müziktir.
Roman yazarı, oyun yazarı, müzisyen, senarist, gazeteci ve biraz da şairdir Boris Vian. 10 Mart 1920’de Paris’te doğmuştur. Beş yaşında okuma yazma öğrenmiş, hayatı boyunca yaşadığı kalb rahatsızlıkları ilk olarak on iki yaşında başlamıştır. "Boris" adı Rus kökenli olduğu için değil; bir klasik müzik tutkunu olan annesi Yvonne'nın, Mussorgsky'nin “Boris Godunov” adlı operasını izledikten sonra seçtiği bir isimdir. Sağlık problemleri nedeniyle eğitimine, eve gelen özel öğretmenlerle devam eder. 17 yaşına bastığında Paris'teki Condorcet Lisesi'nde matematik ve felsefe dallarında bakaloryasını verir. Bu arada trompetçi olarak Hot Club Jazz'ın üyesi olur. Ardından kardeşi Alain ve birkaç arkadaşıyla ilk orkestraları Acord Jazz'ı kurar.
1946 yılında en tanınmış üç romanı olan “Günlerin Köpüğü” (L'Écume des jours), “Mezarlarınıza Tüküreceğim” (J'irai cracher sur vos tombes) ve “Pekin'de Sonbahar”ı (L'Automne à Pékin) yazdığında, henüz 26 yaşındadır.
“Mezarlarınıza Tüküreceğim” adlı kitabını "Vernon Sullivan" takma adıyla yazar. Roman, Afrika kökenli ABD vatandaşı Anderson'un erkek kardeşinin linç edilerek öldürülmesiyle başlar. Roman kahramanı Anderson, intikamını beyaz kızlara tecavüz ederek alır ve yakalanıp asılır. Kitab yasaklanmadan önce 100.000 adet satmış, Vian ise 100.000 frank para cezasına çarptırılmıştır.
"Günlerin Köpüğü" ile Pleiade Ödülü'ne katılır. Jüride Andre Malraux, Paul Eluard, Maurice Blanchot, Jean Paulhan, Jean-Paul Sartre, Raymond Queneau gibi isimler vardır. Ancak, ödülü alamaz. Bunun üzerine, kendini rahatlatmak için “Pekin’de Sonbahar"ı yazar. Alfred Jarry ve patafizik doktrini artık rehberidir.
Bu arada Jean Paul Sartre ve Simone de Beauvoir’la tanışır. Bir yıl sonra, 1947'de “Vernon Sullivan” takma adıyla sert romanı, “Mezarlarınıza Tüküreceğim”i yazar. Bu kitab, önce para, sonra da belâ getirir. 30 Mart 1947'de, eski bir asker olan Emile Rouge, metresini tıpkı “Mezarlarınıza Tüküreceğim"de anlatıldığı gibi öldürür. Böylece, Vian, kitab yoluyla azmettirici sayılır.
Sürekli üreten ve sadece kendi eserlerini değil, döneminde yayınlanan eserleri de tenkid eden birisidir Vian. Sanki hayatının kısa süreceğini bilir, o bilgi ile her ânını değerlendirir. Belki de bu yüzden kimseye sevimli görünmeye çalışmaz; mesela Sartre’la gözünün içine baka baka dalga geçmekten, eserlerini eleştirmekten vazgeçmez.
39 yıllık kısa hayatına, 10 roman, 42 kısa öykü, 4 şiir kitabı, 50 civarında makale, 7 tiyatro oyunu, 6 opera librettosu, 400 kadar da şarkı sığdırmıştır. Birçok senaryo da yazan Vian, 1956 yapımı Antony Quinn’in başrolünü üstlendiği ve Quasimodo karakterini canlandırdığı “Notre Dame de Paris” filminde kardinal rolünde de oynamıştır.
"40 yaşıma basmayacağım" diyerek yaşadı ve üretti... 1959’un yaz aylarına doğru “Mezarlarınıza Tüküreceğim” isimli eseri sinemaya uyarlandı. Gala günü, Vian, filmin yapımcısıyla tartıştı ve kalb krizi geçirdi ve kaldırıldığı hastahânede hayatını kaybetti.
BİR NOT: PATAFİZİK (PATAPHYSIQUE) NEDİR?
Özcan Doğan, Notos Edebiyat dergisinde yayınlanan makalesinde şöyle açıklar “Patafizik”i:
- “19. yüzyılın sonlarında, Fransız yazar Alfred Jarry’nin kaleme aldığı “Gestes et opinions du docteur Faustroll, pataphysicien” adlı eserde karşımıza çıkar ilk olarak. Patafiziğe dair ilk tanımlama yine bu eserde yapılır: “İstisnalar bilimi.” Yerleşik algıdan farklı olarak, istisnalar üzerinden evrene bakma çabasıdır Patafizik. İstisna olarak tanımlanan şey, evrensel kurallara uymayan sıra dışı bir durumu değil, yerleşik fenomenolojik algının ortaya koyduğu alışkanlığın etkisiyle gözden kaçan alternatif bir evren tasavvurunu ifade eder. Fakat, bu açıdan bakıldığında, yerleşik algılamanın kendisi de bir istisna olarak tanımlanmalıdır; çünkü bu, evrene dair muhtemel bütün açıklama yöntemlerinden yalnızca biridir. Burada, varolan evren algısına eklemlenen paralel bir evren söz konusudur ve bu eleştirel bir yaklaşımın ürünüdür: Verili olarak bulunan gerçekliğe yönelik bir karşı duruş. Aynı zamanda Patafizik, bu paralel evreni oluştururken doğrudan doğruya fiziksel evrene yönelir ve alternatif bir bilimsel dil inşa eder; Patafiziğin bir bilim olarak tanımlanmasının nedeni de budur. Bunun yanında, olgulara yönelik alternatif çözümlemeleri nedeniyle, Patafizik fenomenolojik bir yaklaşım hâlini alır. (…) Alfred Jarry, Patafiziği, fizik ve metafizik ikilisine eklemlenen üçüncü bir unsur olarak değerlendirir: Fizik-Metafizik-Patafizik. Bunların her biri, bir halkayı oluşturan üç ayrı noktadan biridir ve aynı evreni açıklamaya çalışan kendine özgü bir dil kullanır. Fakat Patafizik, metafiziğe olduğu kadar fiziğe de uzaktır. Doğrusal olarak fiziksel evrene yönelmesi ve metafizikte olduğu gibi masal-yaratma-işlevinin ürünü olan unsurlara başvurmaması bakımından metafizikten ayrılır. Fiziksel evreni açıklarken geleneksel olarak oluşturulmuş bilimsel bir dil kullanmaması ise fizikle Patafizik arasındaki farkı oluşturur. Ancak, Patafiziği dolayımlanmış bir fizik bilimi olarak tanımlamak mümkündür; zira bilimsel olarak elde edilen verilerden yararlanır, fakat bunları kendine özgü bir dil içerisinde işler. Örneğin, bir nesnenin sonsuz bir hızla ilerleyişini, istisnai bir bakış açısıyla, nesneyi çevreleyen belirli unsurların sonsuz bir hızda sabit kalışı biçiminde ifade eder.” (*)
Baran Dergisi 446. Sayı